Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11 EYLÜL 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ Hukuk mu, o da ne?.. ASUMAN ABACIOĞLU Kekova Gizemi ÜNAL BENLİALPER Kekova, tarihin önemli izlerini ve sırlarını yüzyıllardır masmavi sularında saklayan gizemli antik ada. Kaş yönünden denizyolu ile gelindiğinde koylara girebileceğiniz iki ağız vardır. Küçük ağızdan içeriye girdikten sonra yüzmek için hemen sağ taraftaki tersane koyuna demirledik. Her yanımız tarihi kalıntılar ile çevrili. Kıyıdaki taş evlerin duvarlarının bir bölümü sular altında kalmış, sanki batmış gibiydi. Kekova adasının kuzey kıyısında bulunan eski limanın duvarlarını, tekneyle geçerken çok net bir biçimde görebiliyorsunuz. Adanın yamaçları da antik yıkıntılarla dolu. Taş merdivenler hiç bozulmadan günümüze kadar özelliğini korumuş. Korunaklı denizin kara tarafında Üçağız köyü ile hemen onun yanında Kale köyü (Simena ) bulunuyor. Kale köyü çok eski bir antik kent. Medeniyetten uzak buram buram tarih kokan çok şirin yer. Ahşaptan yapılmış eski evler, tarihi duvarların üstünde yıllardır sessizlik içinde birlikteliklerini sürdürüyorlar. Dağın tepesine kadar uzanan yerleşimde, iç içe geçmiş iki medeniyetin görüntüleri çok ilginç tablolar oluşturuyor. Karanlık, güneş ışıklarını yeni bir gün için saklamaya hazırlanırken, Kekova üzerinden esen mitolojik rüzgarların serin esintileri hepimizin yüreklerinde sevgiye dönüşüyor. Kekova geceleyin çok gizemli ve esrarengiz bir havaya bürünüyor. Tarihin derinliklerinden gelecek olan seslerin yankılarıyla irkilecekmişsiniz gibi oluyorsunuz. Bütün yıldızlar Simena'nın üstünde toplanmış, en parlak ışıklarını buraya gönderiyorlar. Kaybolmuş okyanusların isimsiz rüzgarları antik Kale'ye ulaşıp hayatı yeniden canlandırıyor. Ölümün o ürpertici yüzü, yüzyıllardır Simena'nın parlak, masmavi sularında uyuyan taş mezarların içinden Kekova'ya, yaşama merhaba dercesine gülümseyerek bakıyor. Sevginin, aşkın ve cinselliğin sembolü olan Afrodit'in oğlu Eros, Kekova'daki bütün koyların sularını sahip olduğu güçle yıkayarak cennetten köşe yapmıştır. Denizci dostu, vefakar fenerler gecenin zor karanlığında bize yol gösterip kutsarcasına uğurluyorlar. Posedion da iyi huylu rüzgarlara haber salıp yelkenlerimizi şişiriyor. Kekova'yı arkamızda bırakırken antik bir kentin gerçeğinden ayrılıyormuş gibiyiz. Elveda mağrur antik kent, elvada yanlızlığımın denizi, elveda adanın öksüz martısı, hoşça kal mavi özgürlüğüm. 'Bir ülkenin en üst düzey yöneticileri ve bürokratları iki mahkeme tarafından verilmiş kararları yok sayıyorsa, sıradan vatandaşların yasalara saygılı olması nasıl beklenecek? Hukukun kuralları, kişi ve grupların çıkarlarına ve arzularına göre mi şekillenecek?' Bir ülkede hukuk devleti olup olmadığını anlamanın en kestirme yolu, herhalde, mahkeme kararlarının uygulanıp uygulanmadığına bakmaktır. Anayasa’nın 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirtir. 138. maddesinde ise yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduklarını, bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceklerini ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceklerini vurgular. Eğer mahkeme kararları, bırakın sıradan insanları, Bakanlar Kurulu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından uygulanmıyorsa; o ülkede çok vahim bir durum var demektir. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın, madencilik uygulamalarını ÇED kapsamı dışına çıkartan yasa ve yönetmelik maddelerini iptal etmeleriyle ilgili kararlarının, Bakanlar Kurulu’nun izni, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın onayı ile görmezden gelinmesi, bu ülkede hukuk devletinin varlığı üzerinde ciddi bir şüphe yarattı. Yüksek mahkemelerin doğal çevrenin geri dönülemez düzeyde tahribatına yol açacağı gerekçesine dayandırdıkları kararları, hukuk devletine olan inancı sağlasa bile, daha önce de tanık olunduğu gibi bu kararların uy gulanmaması için yöneticilerin başvurduğu yöntemler ne yazık ki bu inancı zedeliyor. “Orman, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, doğal koruma alanları, tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri ile turizm bölgelerinde” maden arama faaliyetlerinin yol açacağı çevre felaketini bir tarafa bırakın. Hiçbir önkoşula gerek duyulmadan izin verilecek madencilik faaliyetlerinin, örneğin altın aranmasının, dağların delik deşik edilmesinin, siyanür kullanılmasının, ağaçların kesilmesinin, akarsuların yönünün değiştirilmesinin yol açacağı doğa katliamını tartışmayalım burada. Oraya gelinceye kadar Anayasamızdaki hukuk devleti ilkesinin yerle bir edilmesi konusu üzerinde duralım. Çünkü burası çok önemli. Bu aşamada, bir grup yurttaş olarak suç duyurusunda bulunan hukukçuların, devletin üst düzey yöneticileri tarafından işlendiğini bildirdikleri suçlar şöyle sıralanıyor: “Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın ormanlık alanlarda ma dencilik faaliyetini önleyen kararlarının arkasına yönetmelik çıkarmak suretiyle dolanmak; yüksek mahkeme kararlarını kasıtlı olarak etkisizleştirmek ve böylece Anayasa'nın 2. maddesindeki ‘hukuk devleti ilkesini’ ve 138. maddesindeki ‘yargı bağımsızlığı ilkesi’ni ihlal ederek TCK 309’a muhalefet (anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs ederek anayasayı ihlal etmek).’’ Bir ülkenin en üst düzey yöneticileri ve bürokratları iki mahkeme tarafından verilmiş kararları yok sayıyorsa, sıradan vatandaşların yasalara saygılı olması nasıl beklenecek? Hukukun kuralları, kişi ve grupların çıkarlarına ve arzularına göre mi şekillenecek? Eğer öyleyse, o zaman kimse demokrasiden, hukuk devletinden, hukukun üstünlüğünden, insan haklarından söz etmesin. Kimse, AB’ye girmeye çalışıyormuş gibi görünmesin; kimse uluslararası sözleşmelerin altına imza atmasın; kimse bu ülkenin Batı standartlarına yükselmesi için çalışıyormuş gibi davranmasın. Çünkü hiç inandırıcı olmuyor. unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B