05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

10 TEMMUZ 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ Teklifte sınır yok! Yıllar önce İzmir’i körfez vapurundan seyreden bir yabancı, parmağıyla koca körfezdeki tek yeşil alan olan Susuzdede’yi göstererek, “Buraya ev yapmayı unutmuşlar” demişti. Bunun unutmaktan kaynaklanmadığını belirtirken, nedenlerini anlatmakta zorluk çekmiştik. Belki de o bölge, yatır olduğu inanışından kaynaklanan bir kutsal korunma zırhı sayesinde yeşil kalabilmişti. Belki bütün yeşil alanlarda ağaçlara çaput bağlamalıydık; kim bilir? ASUMAN ABACIOĞLU Çorak İzmir'de, yeşilin görüldüğü her alan yapılaşmaya açılmak isteniyor Denizciliğin Kodları ÜNAL BENLİALPER Denizcilik sektörümüzün yaşamış olduğu üretime, rekabete ve pazarlamaya yönelik sorunların aşılabilmesi için öncelikle “sürdürülebilir ekonomi”nin altyapısının oluşturulması gerekir. Dünyada hızla gelişen bilim ve teknolojinin yaratıcı gücünün kazandırdığı ayrıcalıklı fırsatlar, o ülkeye uluslararası rekabet ortamında daha yüksek şans tanımaktadır. Bu gelişmelerin seyrinde, insan ve onun sahip olduğu bilgi birikiminin önemi ortaya çıkmaktadır. Denizcilik sektöründeki ARGE çalışmalarının ana kaynağını dainsan beyninin yaratıcı gücü oluşturmaktadır. Sektör bazında hazırlanan çağdaş içerikli teknolojik bilgilerin mevcut personele kazandırılması ve uygulamadaki başarı grafiğin takibi öncelikli şartlar arasındadır. Dünya sektörel kriterlerine uyum çerçevesinde gelişme sağlanırken, hangi tür teknoloji olursa olsun çevre ve doğa faktöründen kesinlikle vazgeçemeyiz. Çünkü doğanın olmadığı bir teknoloji ne işe yarar ki! Türkiye'deki denizcilik sektöründe faaliyet gösteren bütün kuruluşların performanslarının ve kalite standartlarının üst seviyelere çekilebilmesi için, bilimsel içerikli, sektöre yönelik yatırımların, ulusal ve uluslararası verilere uygunluk kapsamında değerlendirilmesinin önemi asla unutulmamalıdır. Denizciliğin, sahip olduğu evrensel vizyonu kontrol altında tutan kendine özgü belirleyici, yönlendirici kavramlar içeren kuralları vardır. Denizciliğin kültür kodlarını oluşturan tarihsel gelişimindeki tortular ve bunların toplumsal yansımaları, o ülkenin “denizcilik ideolojisi”ni yaratır. Kendimize özgü bilim ve teknolojinin gelişimi ile buna yön verecek olan insan gücünün doğru kullanımı, konunun farklı bir boyutunu gündeme taşımaktadır. Sektörde araştırmacı ve yaratıcı olmanın kazandırdığı ekonomik ve sosyal içerikli girdilerin, toplumsal kalkınmadaki yansımalarının önemi büyüktür. Kişisel çıkarların, ulusal çıkarları çiğneyip, gücünü yok saydığı ve onu sürekli olarak yıpratmaya yönelik anlayış sergileyerek yanlış politikalar üreten bir denizcilik misyonunun geleceği asla olamaz. BALÇOVA’NIN YAMAÇLARI Gerçekten uçakla gelirken yukarıdan baktığınızda hiçbir kent, İzmir kadar çorak bir görüntü vermiyor. Durum böyleyken, hiç beklenmedik bir anda Balçova’nın yamaçları yapılaşmaya açıldı. Oysa son zamanlarda herkes İzmir’in ne kadar çorak ve yeşil yoksunu olduğundan yakınıyordu. Asıl ilginç olan, seçim öncesinde bulabildikleri birkaç metrekarelik boş alanı çimlendirerek üç beş ağaç ve çiçek diken belediyelerin tavrı. Şimdi bu belediyelerin yönetimleri, koskoca ormanlık alanların yapılaşmaya açılmasına, onay verdiklerinden olsa gerek, sessiz kalıyorlar. 12 Eylül’ün hukuksuzluğunun ve anti demokratikliğinin artıkları olan yamaçtaki o çirkin yapıların yanına yenileri gelecek ve bizim sosyal demokrat belediyelerimiz o çir 'Oldu olacak körfezi tamamen dolduralım; otoban yapalım, otopark yapalım... Böylece herkes her yere arabasıyla kolaylıkla ve hızla gidebilir. Yayalar da sokağa çıkmayıversinler. Zaten çok fazlalar!' kinliğe onay vererek ortak olacaklar. Yeşil alanları yapılaşmaya açmak isteyenlerin mazeretleri hiç tükenmiyor; “Canım burası da orman niteliğini kaybetti; artık orada tarım falan yapılmıyor çünkü su kalmadı; yanındaki arazinin sahipleri zengin oldu, bu adaletsizlik değil mi?”, bu mazeretlerin en belli başlıları. Kente bakışı böyle olanların kent sorunlarına çözüm önerileri de sınır tanımıyor doğrusu. Bakıyorsunuz, İzmir kentinin “ekonomik ve sosyal yaşamının nabzını elinde tutan’’ kurumların temsilcileri, ilginç önerilerle ortaya atılıyorlar. Mesela Birinci Kordon, restoranlara gelenler için otopark olarak kullanılsın diyorlar. Ya da, Kültürpark’ın “kapalı” otoparka dönüştürülmesi yetmiyormuş gibi Lozan ve Montrö meydanlarının altının da otopark yapılmasını öneriyorlar. Bir başkası, körfezin denizin altından yapılacak tüp geçitle geçilmesini teklif ediyor. Ya da bütün kentin aç kapa denilen caddelerle donatılmasını. Madem bu konuda sınır yok, ben de naçizane bir öneride bulunmak istiyorum. Bırakın kentin içinde orayı burayı otoparka, otoyola çevirmeyi, İzmir Körfezi’ni olduğu gibi dolduralım. Nasılsa geniş bir alan; bir kısmını yine gökdelenler ve alış veriş merkezleriyle donatalım. Bir kısmını altı şeritli otoban yapalım ki, araçlar bütün körfezi dolaşmak yerine İnciraltı’ndan Karşıyaka’ya dümdüz gidebilsinler. Kalan yerler otopark olarak düzenlensin. Birkaç yere de, eğer kalırsa, ağaç dikilebilir. Böylece herkes her yere arabasıyla kolaylıkla ve hızla gidebilir. Yayalar da sokağa çıkmayıversinler. Zaten çok fazlalar! Bu kentin gelişimine set çeken, ki bu öneriye de adım gibi eminim karşı çıkacaklardır, “istemezükçü’’lere de kulaklarımızı tıkayarak onları sonsuza dek susturalım. Bakın ne otopark sorunu kalıyor, ne de otoban... unalkaptan@hotmail.com Sokakta sünnet var! METE KIZIK Okulların tatile girmesi, kimi aileler için “sünnet fırsatı” yaratıyor. Çocuklar “erkek” olurken bunun ödülü olarak bisiklet, cep telefonu, oyuncak hayalleri kuruyor. Diğer yandan da bu olay, eşdost, hısımakraba, komşu arasında bir mutluluk paylaşımı sayılıyor. Kriz etkisinin temmuz sıcaklarını aratmayan yakıcılığında her şeye rağmen sünnet eğlencesi vazgeçilmezler arasında. Salon ve sokakta yapılan törenlerinin maliyeti neredeyse aynı olmasına karşın yine de “sokakta düğün” tercih ediliyor. Sokakta düğünün maliyeti, en az 500 kişilik sandalye, müzik sistemi, belediye ve polisten izin harçları, dondurma, pasta ikramı derken salondakini aratmıyor. Ancak komşuların hemen hepsinin katılımı, ulaşım ve park derha sözlü davet eder. İstanbul, Tokat, Bursa'dan akrabalar, tanıdıklar şölen için davet edilir bir kez daha. Gelen misafirlere 3 odalı ev yetmeyince paylaştırılır komşulara, akrabalara. Törenlere özgü ayrıntılar, heyacan ve stres kaplar tüm aileyi.Sokakta kutlandı bu “erkekliğe adım atış”... Onlarca konu komşu, akraba bir araya geldi. Orkestranın çaldığı şarkılarla eğlenildi, dans edildi, göbek atıldı, altın ve para takıldı... 25 yıllık Avrupa yaşantımda hiç bir ülkede yaşanmayan sokak düğününü ilgiyle izledim. İzmir'i mekan tutmuş, yurt ve aş edinmiş bu topraklardaki çeşitli kültürdeki insanlar kardeşçe bir arada yaşıyor ve paylaşıyorlardı o geceyi. Elem ve mutluluktaki dayanışma ve paylaşım bu çoğrafyanın en güzel özelliklerimizden biriydi. Burak'ın sünnet düğünü bunu bir kez daha kanıtlıyordu... di olmaması, sokakları çekici kılıyor. Buca'da minik komşum Burak Kanyar da bu kervana katılanlardan biri oldu geçen cuma. Hem sünnet oldu, hem de ertesi günü bisikleti kaptı. Sokak düğününün perde arkasına gelince, farklı bir yaşam çeşitliliği var. Evin iki delikanlısı tüm akraba, tanıdıklarına kısa mesaj ve elektronik posta aracılığıyla davetiye gönderir. Ancak annenin içine yine de sinmez. Arar tüm tanıkları telefonla bir kez da C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear