27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

19 EYLÜL 2008 CUMA 5 D E N İ Z C İ ETEK BOYU UZARKEN... Ülke genelindeki geriye doğru değişim, giyim kuşamdan başlayarak İzmir’de de yüzünü gösteriyor ‘Askılı elbiseyle uğradığımızdan beri bakkalın hal ve tavırlarındaki değişiklik miydi, bizi sokağa çıkarken askılı yerine kısa kollu bir bluza yönelten? Kısa etekle gördüğü günden beri, manav surat astığı için mi pazara giderken pantolon giymeye başladık? Böyle mi kaybediyoruz mevzilerimizi bir bir?..’ rında özgürce dolaşırken mini eteğinden, askılı bluzlarından, topuklu terliklerinden vazgeçmeyen İzmir'in 'gururlu kadınları'na gündelik yaşamda daha az rastlanıyor. (Fotoğraf: SERDAR AĞIR) bir kenttir. İzmir’in kadınlarının da ‘her zaman gururlu bir hali olduğu doğrudur’. Farklılıkları vardır. İsyankardır; zaptedilemez. Neşeli ve canlıdır; set vurulmaya gelemez. Onun içindir ki, sokaklarında özgürce dolaşırken mini eteğinden, askılı bluzlarından, topuklu terliklerinden vazgeçmez. Bu özelliği her yaş ve statüdeki kadınlar için geçerlidir. Şarkılara ve şiirlere boş yere konu olmamıştır. Bütün bunlara rağmen sokakta, durakta ya da bir alış veriş merkezinde özgürce giyinmiş genç kızlar ve kadınlar gördüğümde neden şaşırdığımı ve sevindiğimi kendi kendime sordum ve verdiğim yanıttan hoşnut kalmadım. Çünkü artık eskisi gibi rahat giyinen kadınlar göremiyordum çevremde. Türbanlı ve kapalı giyinen kadın sayısı artıyor, ancak askılı elbiseliler azalıyordu. Sadece belli yerlerde görebiliyorduk artık modern, şık, neşeli İzmirli kadınları. Mesela Kordon’da, Alsancak’ta ya da Karşıyaka’da. Eskisi gibi şortla gezene artık kolay kolay rastlanmıyordu sahil şeridinde bile. Mahalle baskısı mıydı bütün bunlara neden olan? Yoksa ondan daha da kötüsü, kendi kendimize uyguladığımız sansür mü? Her zaman güler yüzle selam veren semtimizdeki tanıdık bakkalın, askılı elbiseyle uğradığımızdan beri hal ve tavırlarında oluşan değişiklik miydi bizi sokağa çıkarken askılı yerine kısa kollu bir bluza yönelten? Sebze meyve aldığımız manav, kısa etekle gördüğü günden beri surat astığı için mi pazara giderken pantolon giymeye başladık? Genç yaştaki kızımıza, ‘bugün Konak’tan geçeceksin daha uygun bir kıyafet seç’ dememizdeki 'çocuğumuzu koruma güdümüz' nereden kaynaklanıyor? Böyle mi kaybediyoruz mevzilerimizi bir bir; en basitinden mesela tanıdık esnafın takdiri uğruna? Genç bir kız, kısa eteği, bilekten bağlı topuklu ayakkabıları ve tüm zarafetiyle yalnız başına durakta beklerken ve ben onu cesur bulup içimden ‘aferin kızım sana’ derken, nerede bırakıyordum ünlü İzmirliliğimi? Kızım şöyle cevap vermişti bir gün giysileri konusunda uyardığımda; ‘Onlar beni kınıyor diye özgürlüklerimden vazgeçemem! Nasıl yaşayacağıma onlar mı karar verecek?’ Bizi her yerde otobüslerde, çarşıda pazarda sokaklarda alış veriş merkezlerinde artık daha çok gördüğümüz türbana alıştırırlarken, işte biz kendi özgürlüklerimizden böyle kolay vazgeçiyorduk demek ki. Kınayan, azarlayan bir bakıştan çekindiğimiz için giderek daha dar alanlarda kendimiz olabiliyorduk. Sonra giderek daha ‘dar görüşlülerin’ kınamasına uğramamak için daha çok kapanacak, sonunda ‘özgürce’ sokaklarda dolaşabilmek adına türban takacaktık. Böylece ‘türban’, özgürlüğümüzün simgesi olacaktı! Mesela yani! Oysa gencecik kızlarımız direniyordu kınayan bakışları göze alarak ve bize de onları takdir etmek, desteklemek düşüyordu. Mahalle baskısına o kadar kolay pes etmek, ‘o gururlu halleri’ ile dillere destan olan İzmirli kadınlara yakışmıyordu. Ege Tutkusu ÜNAL BENLİALPER Bütün gizemli ayrıntıların şekillenerek büyüleyici ve göz kamaştırıcı bir görüntü yarattığı, yaşamınızı renklendirdiği bir koyda olduğunuzu düşünün. Doğru dürüst nefes alabileceğiniz, bir avuç suyu zevkle kana kana içip, derin bir oh çekerek bütün sorunlardan, omuzlarınızdaki o ağır sorumluluklardan bir an olsa bile kurtulabileceğiniz bir sığınak. Denizlerin kraliçesinin koynunda saklı kalmış, doğa harikası bir yuva. Belki de huzurun son kalesi. Mutluluğun, eğlencenin ve zevklerin birlikteliğinden oluşan muhteşem bir karnaval. Heyecanın, doruğa ulaşıp, bütün benliğinizi sardığı macera kervanı. Dalgaların, doğanın bütün güzelliklerini kucakladığı sular diyarı. Dünyaya bir kere geldiğimizi asla unutmayalım. Eğer yaşamınıza tutku ve sevgiyle bağlanmak istiyorsanız, Ege'nin ve Akdeniz'in pırıl pırıl sularıyla yıkanan kıyılarında ve kumsallarında, zaman durmuş sizi bekliyor. Doğanın kendi tasarımı olan bu coğrafik harikalara, sahiller ve koylar boyunca hayran kalacaksınız. Güney Ege'nin incisi Orhaniye'nin ''Kız Kumu'' plajının efsanevi varlığının yüreğinizde bırakacağı izler, anılar denizinde sevgi ile bütünleşecektir. Doğanın yalnızlığını ve sessizliğini paylaşmak için kendinize uygun mutlaka bir ada, koy veya bir kumsal bulacaksanız. Maviliklerle çevrili, zeytin kokulu, ıssızlılığın tarihsel derinliklerindeki muhteşem ''Gemiler adası'', Ölüdeniz'in yakınında ziyaretçilerine mitolojik esintiler armağan ediyor. Tam 5 bin 500 metre yol giderek denize kavuşan Dalyan'ın İztuzu kumsalı, özel bir dünya mirası. Yılın yorgunluğundan kurtulup yepyeni bir psikolojik yapıyla tekrar yaşama merhaba demek istiyorsanız, Datça'nın koylarıyla buluşmak için biraz daha hareketli olmalısınız. Ovabükü, Hayıtbükü ve Kargı koyunda doğanın derin ve kaygısız sessizliğini bulacaksınız. Akdeniz ile Ege'yi kavuşturan Ölüdeniz lagünündeki hayranlık uyandıran manzaralar karşısında büyük bir zevkle mutlu saatler geçirebiliriz. Koyların kraliçesi Köyceğiz'in Ekincik koyunda gün doğarken, deniz kokusu ile çam ağaçlarının oluşturduğu panoramik manzaranın eşliğinde sabah kahvaltısı yapmak, bir ömre bedel. Dikkat edin sonra sizde alışkanlık yapabilir. İster keşif, isterse macera, isterse dinlenmek için olsun sonuçta sizleri bu doğa harikası yerlere içinizdeki istek ve görme arzusu yönlendirecektir. Kimilerimiz insan eli değmemiş bakir koyları, ıssız adaları, kimilerimiz de şemsiyelerle örtülü, şezlonglarla kaplı yoğun ve gürültülü plajları tercih edebilir. Önemli olan tutkunun nerede başladığıdır. Alacakaranlığın oluşturduğu renklerin göz kamaştırıcı güzelliği ile gün batımının ufkun tepelerinde nazlı nazlı oturuşunu eylül ayında seyretmek ve yaşamak, martılar kadar özgür olmak gibi bir duygu olmalı. Yarın çok geç olmadan yaşama sıkı sıkı sarılın. Göreceksiniz ki var olmak ve nefes aldığını bilmek inanın çok anlamlı ve bir o kadar da harika bir duygu. Çünkü yaşıyoruz. Kentin sokakla İzmir’in yaşam standardı yüksek semtlerinden biri olan Güzelbahçe’de, çarşı içinde bir fırının önünde duran arabadan mini eteğiyle genç bir anne indi. Elinden tuttuğu küçük kızıyla denize gitmeden önce kahvaltılık bir şeyler alacaktı büyük olasılıkla. Fırının önüne atılmış masalarda oturan tüm erkekler genç kadını gözleriyle takip ettiler, hiç sakınmasız. Bakışlarında kınama mı vardı, yoksa beğeni mi anlaşılmıyordu. Ancak kendilerinde böyle bir hak buluyorlardı belli ki. İzmir’deki kadınların yaşam alanlarının giderek daraldığı kaygısına kapıldım o anda. Ülkeyi kadınlar için giderek bir hapishaneye dönüştüren kuşatmaya karşı mevzi mi kaybediyorduk yoksa? Çok kültürlülüğün, farklılıklara hoşgörünün, çeşitliliğin beşiği İzmir, tarihinde olduğu gibi günümüzde de en ilerici, en açık görüşlü insanların yaşadığı ASUMAN ABACIOĞLU unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear