14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 23 MART 1990 Bîr Vahsinin Mektubu MELİH CEVDET ANDAY öğrenciliğimde "vahşi toplum" diye öğretirler- di bize; sonradan "ilkel toplum" denildi. Bu iki nitemden ilki korkutucu, ikincisi aşagılayıcıdır. In- gilizce'de "native" ve "aborigines", Fransızca'da "aborigene" ve "indigene" sözcükleri ile karşıla- nan "yerli", özellikie Amerikan film sanayiini bes- leyen başlıca konulardan biri olarak bu iki nitemı bir arada işlemiş ve ytireklere korku salmıştır. İl- kel toplum, teknik araçlar ve inanç dizgesi bakı- mından en basit "klan" diye tanımlanır. Avcılık- la, balıkçılıkla ve yemij toplamakla geçinen, tah- ta, ketnik ve yontma taştan araç ve gereç kullanan bu topluJuk insanlannı geçen yüz>ildan bu yana de- rinliğine incelemiş olan bilira adamları yepyeni bir bilim dalının budunbilimin (etnolojinin) temellerini atmışlardjr. Çağımızda yapısaJcı budunbilimciler, bu bilimin çevrenini genişletmişler ve ilkel insana bakışumzı kökünden değiştirmişlerdir. Öyle ki, Cla- ude Levi-Strauss, eskiden "vahşi" ya da "ilkel" diye adlandınlan toplumlar için "yazıdan önceki toplum" adını kullanrnayı yeğlemijtir. Artık yazı- dan önceki toplum insanı, korkulan, aşağılanan de- ğil. saygın, bilgili bir kişidir. Prof. Tahsin Yücel, "Yapısalcılık" adlı yapıtın- da şöyle diyor: "... Claude Levi-Strauss, Batılı dü- şünürler için vazgeçilmez görünen, yıllanmış il- kel/uygar ayrımına kesinlikle karşı çıkar: Jlkel di- ye nitelenegelen nice uzak ve yoksul topluluklann, başka birçok özellikleri yanında, alabildiğine zen- gin ve tutarlı bitki ya da hayvan sınjflandjrmalar]- nın da tanıkuk ettiği gibi, bilimsd duşünceden ni- tclik açısından çok, nicelik ve etkinlik açısmdan ay- nlan bu 'yaban düşünce'nin temel özellikleri göz önune alınınca, böyle bir ayrımın bütün geçerlili- ğini yitireceğini söyler." Yazıdan önceki toplum insanını iyi anlayabilmek için, Claude Levi-Strauss'un "Yaban Duşünce" ad- lı o çok ilginç yapıtını okumak yararlı olur, salık veririm. Ben bugün okurlarıma, konumuzla ilgili bir bel- geyi sunmak istiyorum. Kızılderili reisi Seattle'in, 1854'te, kendisinden toprak satın almak isteyen ABD cumhurbaşkanına yazdıgp mektuptan bir par- çadır bu. Kuşadası Belediyesi yayınları arasında 1980 yılında basılmış. Bana bir dostum gösterdi. Dünyarnız nerden nereye gelmiş... İbret ahnacak bir şey! Beyaz Saraydaki Büyük Beyaz Reis! "Gökyüzünü, toprağın sıcaklığını nasıl satın ala- bilirsiniz ya da satabüırsinız? Bunu anlamak, biz- ler için çok güç. Bu toprakJarın her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının pınldayan iğnele- ri, vızıldayan böcekler, ak kumsalk kıyılar, karanhk ormanlar ve sabahlan çayırları örten buğu, halkı- îiın anılarının ve geçirdiği yuzlerce yıllık deneyle- rinin bir parcasıdır. Ormanların, ağaçların damar- larında dolaşan su, atalarımın anılarını taşır. Biz buna inanınz. Beyazlar için durum böyle değildir. Bir beyaz ölüp, yıldızlar evrenine göçtüğü zarnan, doğduğu toprakları unutur. Bizim ölülerimizse, doğduğu toprakJan unutrnaz. Çünkü Kızılderili, gerçek anasının toprak olduğunu bilir. Washington'daki Büyük Beyaz Reis bizden top- rak almak istediğini yazıyor. Bu bizim için çok bü- yük bir özveri olur. Büyük Beyaz Reis, bize, rahat yaşayacağımız bir yerin aynlacajpru, bize babalık edeceğini, biz Kızılderüilerinse, O'nun çocuklan olacağımızı söylüyor. Bu önerinizi düşüneceğiz ama; yine de önerinizi kabul etmemizin kolay ol- mayacağını itiraf etmek zorundayım. Çünkü, top- raklar bizler için kutsaldır. Derelerin ve ırmaJcIa- rın suyu, bizim için, yalnızca akıp giden su değil- dir; atalanmızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprak- ları size satarsak; bu suların ve toprakların kutsal olduğunu çocuklanmıza oğretmeniz gerekecek. Biz, dereleri ve ırmaklan, kardeşimiz gibi severiz. Siz de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimi- ze? Bliyorum; beyazlar bizim gibi düşünmezler. Be- yazlar için bir parça toprağın, ötekinden ayrımı yoktur. Beyaz adam, topraktan almak istediğini aJ- maya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak, Beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Be- yaz adam, topraktan, istediğini alınca, başka se- nivenlere atılır. Beyaz adam, anası olan toprağa \e kardeşi olan gökyüzüne, alınıp satılacak, işle- necek, yağmalanacak birşey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki; toprakları çolleştirecek ve herşe- yi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kemlerde huzur ve barış yok- tur. Beyaz adamın kurduğu kentlerde bir çiçeğin taçyapraklarının açarken çıkardığı sesler, bir ke- lebeğin uçarken çıkardığı kanat sesleri duyulmaz. Belki vahşi olduğum için anlayamıyorum; ben ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan; bir su birikintisinin çevresinde toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşlann ve doğanın ses- lerini duymadıkça, yaşamın ne anlamı, ne değeri olur? Biz Kızılderiliyiz ve anlamıyoruz. Biz Kızıl- derililer, bir su birikintisinin yuzünü yalayan riiz- gârın sesini ve kokusunu severiz. Çam ormanları- nın kokusunu taşıyan ve yağmurlarla yıkanıp gel- miş meltemleri severiz. Hava önemlidir bizler için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı solur. Beyaz adam için, bu- nun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları sa- tacak olursak; havamn temizliğine önem vermeyi de öğrenmemiz gerekecek. Çocuklarıruza havanın kutsal bir şey olduğunu, havamn temizliğine önem vermek gerektiğini öğretmelisiniz. Hem nasıl kut- sal olmasın hava? Atalanmızın doğduklan gün ilk soluklannı; ölürlerken de son soluklarını bu havay- la solumuşlardır. Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi incele- yeceğim. Eğer önerinizi kabul edecek olursak; bi- zim de bir koşulumuz olacak. Beyaz adam, bu top- raklar üstünde yaşayan tüm canlılara saygı göster- sin. Ben bir varişiyim ve başka duşünemiyorum... Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo (yabani sığır) gördüm. Beyaz adam, trenle geçerken vurup vurup öldürüyordu. Dumanlar püskürten demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz Kızılderililer, yalnızca yaşayabilmek için öldürürüz hayvanları... Tüm hayvanlan öldü- recek olursanız, nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edüdiği bir dünyada, insan ruhu, yalnızlık duy- gusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın; bu- gün canJılann başına gelen, yann insarun başına gelecektir. Çunkü, bunlar arasında bir bağ vardır. Şu gerçeği iyi biliyorum: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey; bir ailenin bireylerini birbirine bağlayan kan gibi or- taktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de; dünya- nın başma gelen her felâket, insanoğlunun da ba- şına gelmiş demektir. Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin Tanrımz, bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tann'nın yaratıklarıyız. Beyaz adam, bir gün belki bu ger- çeği anlayacak ve kardeş olduğumuzun ayrımına varacaktır. Siz, Tanrımızın başka olduğunu düşün- mekte özgürsünüz. Ama Tanrı, hepimizi yaratan Tanrı için, Kızılderili ile Beyazın arasında fark yok- tur. Ve Kızılderililer gibi Tann da, toprağa değer verir. Toprağa saygısızhk, Tann'nın kendisine say- gısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve ona, Kı- zılderiliyi boyunduruk altına alma gücü veren Tan- n'nın kaderini anlamıyorum. Tıpkı, buffaloların öldürülüşünü, ormanların yakıhşını, toprağın kir- letilişini anlamadığım gibi... Bir gün bakacaksınız; gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş; yaban atları evcilleşti- rilmiş ve her yer, insanoğlunun kokusuyla dolmuş. Işte o gün, insanoğlu için, yaşamın sonu ve varlı- ğıru sürdürebilme savaşının başlangıcı gelip çatmış olacak..." AR4DABIR BURHAN ÖZBEY SEKA Başmüfettişi DENETDEÜyesi Lider Kimdir? İnsanlar, topluluklar biçiminde yaşamaya başladığı ilkçağlar- dan bu yana, yaşam savaşında ve mutluluğa ulaşmada, arka- sından inanç ve ümitle gidebileceği, üstün insani değerlere sa- hip önderini bulma arayışını, her dönemde sürdürmüştür. Bertrant Russel, -Saadet Yolu- adlı kitabında, Roger Bacor^ un şu sözlerini dile getiriyor: "Zira günümüzde geçmiş çağların her birinden daha çok günah hüküm sürmektedir. Ve günah akılla tezat halindedir. Dünyanın hallerine bakalım ve bunları her yer- de inceleyelim. Göreceğiz ki, her yerde sonsuz bir bozulma ve Baş Saray çevreleri safahata dalmış ve hepsinde bir oburluk... Baş öyle yaparken, daha küçükler ne âlemde? Pıskoposlara ba- kınız; nasıl sadece para peşinde koşuyortar ve ruhlarının teda- visini bir yana bırakıyorlar... Bütün din adamları kibirli, sefih ve haris olmuş, rahipler nerede bir araya gelseler tıpkı Paris ve Ox- ford'dakı gibi, kavgalar, küskünlükter ve başka kötülükleriyte halka rezil olmaktadırlar... Nefsinidoyurup hoşnut ettiği sürece, hiçbi- ri, eğri ya da doğru, ne yaptığına ve nasıl yaptığına aldırmıyor" Bu sozlerin içerdiği en önemli gerçek, nerede ve hangi ülke- de olursa olsun, toplumu yönetenlerin, erdemden uzaklaştıkla- nnda, ortaya çıkacak olan dramatik.tabloyu sergilemektedir. Liderleri yaratan, insanın, insanı sömürmesindeki isyanın ge- tirdiği arayış, adalete susamışlıktır. çoğu kez. Bundan ötürü, lider, öbür insanlardan üstün nitelikleri olan, saglam özyapılı, adalete inanmış, hukukun üstünlüğüne saygı- lı, manevi değerleri, maddi degerterin üzerınde tutan, inançtşa- hibi, doğruluk, azimlilik simgesidır. Lider, başında bulunduğu topluluğun, geleceği ve başansın- dan sorumlu, gerektiğinde bin kişinin, gerektiğinde, on bin kişi- nin, gerektiğinde de milyonların mutluluğunu sağlamayı üstlen- miş, kabullenmiş, güven duyulmuş kişidir. insanların geleceği ve kaderinin yapılanmasından sorumlu, büyûk topluluklann başmdaki liderlerin, sahip oldukları üstün- lükleri, kendine inanmış olanlar için büyük önem taşımaktadır. Liderin, en küçük hata ve içine düşeceği kişisel zayıflığın, arka- sındaki kitlede büyük etkiler yapan sarsıntılar yaratacağı kaçı- nılmazdır. Lider, vereceği karar ve atacağı her adımda, her şeyi en ince noktaya kadar düşünen, yönetimde kendisi gibi düşünmeyen- lere, duygusailık içinde cephe almayan, demokratik her türlü dü- şünce ve öneriye saygılı. topluma kendini adamış, adalet âşığı, toplumdaki yeri gibi, vicdanı yalnız adamdır. Tötaliter rejimlerdekı diktatörlerin, halka zorla yaptırmak iste- diklerini, demokrasilerde liderler, halkın sevgısini kazanmış ol- makla, halka kendi isteği ile yaptırırlar. Bütün orduları dağılmış, ülkesi işgal altında iken, düşmanın en modern silahlarına karşı, kazma ve kürekle savaşacak kadar, çaresiz hale getirilmiş bir ulusa, "İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri" komutu ile kadını ve er- keği ile efsaneler yarattırabiliyor, artık bitti gözü ile bakılan bir ülkenin bayrağını, düşmanını denize döktüğü yerde dikip, bü- tün dünyaya selam durdurabiliyorsa, o lider, halkın önünde de- ğil, içindedir, benliğindedir. Türk halkı, liderin kimliğini çok iyi bilir. Tarih göstermiştir ki, halk, kendine ve adaletin sesine kulak vermiş, aynı bayrak altındakileri, o ülkenin insanı saymış, güç- süzün acısını, güçlüden aldığt ile dengelemiş bir lider, kendisi- ne, koşulların gereği, belli bir zaman yoksulluk ve gözyaşı vaat etse bile, arkasından gitmekteki inancını kaybetmemiştir. Aç in- san bitkin, fakat umutludur, yine de gülebilir Yeter ki bu açlık tüm toplum bireylerince eşit olarak paylaşılsın. Ama, adaletsiz- liğin güldürdüğü, hiçbir aç insana rastlayamazsınız dünya yü- zûnde. Her şeyden öte, lider, insan yüreğinin ve beyninin, dünya ûze- rinde nerede olursa olsun, ister Kuzey Kutbu'nda, ister Güney Kutbu'nda, ister siyah deri altında, ister beyaz tende, vicdan de- nilen ilahi süzgeçten geçmiş ve onun yazılı olmayan, ancak ruh- larda yaşatılan, şaşmaz, saptırılmaz yüceliğine ulaşabilmiş, in- sanların topluluk olarak, bir arada yaşamalarının getirdiği, ko- şulların gerektirdiği yazılı kuralları, bu ruh üstünlüğü içinde, ben- liğine sindirebilmiş. mutluluğunu, insanların mutluluğunda bul- muş. Belki on binlerin, belki yüz binlerin, belki de milyonların yürüdüğü yolun başında, arkasından güler yüzlü insanlar ge- len, içleri yaşama arzusu ile dolu ve dünyaya sevgi ile bakanla- rın yürüdüğü kervanının başmdaki, alnı dik, gözlerinin içi ger- çekten gülebilen kişidir. TEŞEKKÜR Kızımız ALESSANDRA DİLARA'nın doğumunda yakın ilgılerin; esirgemeyen eşsiz insan Jin. Opr. Dr. AYLİN KERİŞ ve CAN HASTANESİ personeline sonsuz teşekkürler ederiz. Peru Konsolosu RİCARDO M.E. QUINONES ve ALEV ÖZKAN de OUINONES DOGUM Peru Konsolosu RİCARDO M.E. QUINONES ve ALEV ÖZKAN de QUINONES kızları ALESSANDRA DİLARA'nın doğumunu müjdelemekten mutluluk duyarlar. 21 Mart 1990, Istanbul, Can Hastanesı Prof. Aksoy*ım Kaybının Gerçek PVedeni AYYUK ERENBERK Atatürkçü Düşünce Derneği Üyesi Sevgili Muammer Aksoy'un bize gösterdiği yol, birlikten ve özveriden geçmektedir. Gerçek Atatürkçüler, yürekli ve özverili olmazlarsa, aydınlık ufuklara doğru gidiş önlenir. Anayasa profesörü, büyük hukukçu Muam- mer Aİcsoy, eğitim sorunu, öğretmen sorunu, petrol sorunu, orman sorunu ve önüne çıkan bütün >Tjrt sorunlannın çöziimünü kendisine görev İcabul etmiş, geri bırakılmış ülkesinde aydın olmanın kolay olmadığına inanmış, Ata- türkçülük yolunda inançh, inatçı ve yürekli, hatta bu yolda Anadolu deyimi ile "gözünü budaktan sakmmayan" bir kişiydi. Onu tanı- mak büyük kıvanç, ancak tanıdıktan sonra yi- tirmek çok zor. Inanıyorum ki ona kurşun sıkan el, onu ger- çekten tarusaydı, yurdunu bir parça sevseydi, böyle bir eylemi değil gerçekJeştirmek, düşün- mekten bile utanırdı. Onu yitirmemizden bir gün önce, Atatürk- çü Düşünce Derneği Genel Merkezi'ndeki gö- rüşmemizde her sözün sonu laikliğe geliyor- du. Prof. Münci Kapani'nin Cumhuriyet'te çı- kan laiklikle ilgili yazısını gecikerek okudu- ğu için kendisine kızıyor, bu kadar güzel bir yazmın geç okunmasını kabul edemiyordu. Dernek yönetim kurulunca hazırlanmış bulu- nan bıldirinin birkaç kez basımevinden geri getirilip düzeltilmiş olması bile kendisini tat- min «tBiıyor, daha iyi ve datıa güzel olması-, oı, halkı ve yetkiüleri uyarması gerektiğini yur: guluyordu. Olaydan 25 gün önce de Atatürkçü Düşünce, Derneği Kurucular Kurulu'nun, YÖK'ün tür- ban konusundaki tutumunun tartışıldığı top- lantısında, laiklik konusunda SHP Genel Baş- kanı Erdal tnönü'yü uyardığını belirtti (An- cak üzüntüsünden anlaşıiıyordu Jci bu uyan- dan pek iyi sonuç alamamıştı.) "llericiler de bu tehlikeyi görmüyor" diyordu. Herkese gı- dip tehlikenin büyüklüğünü anlatacağını bü- tün heyecanı ile anlatıyordu. Kendisine, laiklikle ilgili savasımın güçlii- ğünü yükleniş şekli nedeni ile başka bir bü- yük kayıp olan, Prof.Seha Meray'ı anımsata- rak karşı devrimcileri sevindirecek bir olaydan çekinmesini söylediğim zaman "Merak etme- yin, kalbimi sıkı kontrol ettiriyorum ve ken- dimi koruyorum. Onlar Seha için bir kere er- ken sevindiler bir daha sevindirmeyeceğim" dedi. Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne inan- mış ve bütün bir toplumu etkileyebilecek, bir siyasi partiyi bırakınız, bir derneği bile loko- motif gibi çok büyük bir hızla çekip götüre- cek, halkın arzuladığı tipte bir kişi olan Mu- ammer Aksoy'un, Atatürk devrimlerinin he- yecanlı ateşini yeniden yakacak bir hareket oluşturmasını kabul etmeyen karşı devrimci- , ler bu harekeü baslachğj anda söndftrmek «KJ- suncesi ile onu katlettiler. H\ı kıyımın organize bir örgüt işi olduğu açıktır. Bunu Aksoy'un bir bankanın avukat- lığını yapmasına bağlamayı düşünmek bile, olayı çeşitlendirerek saptırmaktan başka bir şey değildir. Yaşadığımız çağın belası oldukları hakkın- da kuşku bulunmayan, düşünce ve hukuk ta- nımayan bu örgütlerin çıkarlarının ya da gö- rüşlerınin karşısına çıkacak, çıkartılacak her türlü örgütlenmeye tahammüıleri yoktur. Bun- lar, ister dinci (şeriatçı), ister aşırı milliyetçi ya da ister çıkarcı olsunlar, düşündükleri tek şey, kendi görüşlerini ya da çıkarlarını egemen kılmaktır. Aksoy'u katledenler ve olayı lanetlemeyen- ler, Atatürkçü düşüncenin savunucusu olarak yönetime gelip bu düşüncenin tam tersini uy- gulayanlar, Atatürk'ün ölümünden beri onun fikirlerini ve kurduğu müesseseleri yıkmaya ça- hşanlar, hukuksal ve toplumsal gelenekleri çiğ- neyip Atatürk'ün vasiyetini yok edenler, laiklik ilkesini ayetler ve dini bilgilere dayandırarak açıklamaya çalışan sözde Atatürkçüler şunu iyi bilsinler ki Muammer Aksoy'un kaybma karşı gerçek Atatürkçülerin içinden daha bir bilinçli ve daha bir bilenmiş olarak Atatürk'- ün gösterdiği yolda ilerleyen ve engelle>eme- yecekleri kadar çok Muammer Aksoy'lar çı- kacaktjr. Bu Aksoylar Atatürkçü çağdaş Türki- ye">i yaratma güçlerini gerçek ilimderf almak- tadırlar. Bu sebeple ne kadar güç olursa ol- sun ve ne kadar uzun zaman gerektirirse ge- rektirsin utku Atatürkçü düşüncenin olacak- tır. Buna inancımız tamdır. Sevgili Muammer Aksoy'un bize gösterdi- '^yolt birKkten ve ozvBridengeçmcktedır^er^- - çek Atatürkçülçr birlesmezler, örgütlenmez- ler, yürekli ve özverili olmazlarsa, Türkiye 1 nin aydjnlık ufuklara doğru gidişi, önlenir. Atatürkçüler mutlaka birleşmeli. PENCERE Bir Kez Daha... Kimi yerde sözün işlevi biter; daha başka deyişle söz lafa dö- nüşür. Peki, yazı? Yazının kalıcılığı önemlidir; belki yazıldığı gün "kim okur, kim dinler varak-ı mihr-i vefayı"; ama, bir zaman geçtikten sonra de- ğeri anlaşılabilir. Ne yazık ki bugünlerde yazının da işlevini yiti- rebıleceği bir ortama doğru sürükleniyoruz. Yine de yazmalı, değil mi? * Osmanlı imparatorluğu 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde dağıldı, çöktü. Doğaldır. İmparatorluklar elbet dağılacak, çökecek, insanlık yeni bir aşa- maya ulaşacaktı. Atatürk'ün 1923'te kurduğu cumhuriyetin çağ- daşlığı benimsemesi de rastlantı değildi; İslam dünyasında "Ay- dınlanma"nm süreci başlamıştı; ilk kez laik bir deviet oluşuyor- du; hem bu uygarlık sürecine Sevr'i yırtıp Lozan'la girmiştik; bü- yük devletlerie ve sınır komşulanmızla her türlü anlaşmazlığı bi- tirmiş, çözümü de uluslararası bir hukuk belgesine bağlamış- tık. Eğer biz Lozan sınırlan içinde sağlıklı bir toplum yaratabilir- sek ve çağdaş bir düzen kurabilirsek, dışa dönük yüzümüzde de gücümüz pekişecekti. Başarabildik mi? Yoksa 21'inci yüzyıla doğru yine "hasta adam"a mı döndük? Ooğrusu ne çağdaş bir demokrasiye kavuşabildik ne de sa- nayileşebildik. Laik devletin temellerini kemirecek eğitim düze- nine geri döndük; irtica akımları toplumun her yanına sızdı; deviet yönetimini neredeyse ele geçirecek; fikir özgürlüklerinden yok- sunuz. Güneydoğu Anadolu'da "Olağanüstü Hal Bölge Valiliği" nin yönetimi geçerlidir. Sınıriarımızın tümünde komşulanmızla anlaşmazlıklar sürüp gidiyor Körü körüne bağlandığımız Ame- rika'da Türkiye soykırım suçlusu gibi görülüyor. Lozan'ı yırtmak isteyen bütün dış ve iç güçler yeniden "cür'et" kazanmışlardır. Bu ortamda cumhurbaşkanı, başbakan, hükümet ve Meclis, halk çoğunluğunun dayanağından yoksun kaldıkları için boşluktadırtar. Sanki görünmez bir el, aymazlığın perdesini sorumluların göz- lerine çekmiştir. • Başında çıkan çoğu yazı, dünyada yeni bir tarih yaşandığını ve Türkiye'nin bu sürecin dışında kaldığını vurguluyor Doğru- dur; ama başka doğrular da yok mu? Avrupa kendi derdine düşmüştür; iki Almanya'nın birleşmesi ile Doğu ve Batı Avrupa'nın bütünleşmesi temel sorunlara dö- nüşmüş; Türkiye'yi dışlayan bir sürece yol açmıştır. Sovyetler- de içe dönük davalar gün geçtikçe büyümektedir. Litvanya'dan Kafkasya'ya ve Orta Asya'ya kadar her yerde çıkan olaylar yü- zünden Moskova'nın başı derttedir. Türkiye'nin AT'ye uzun bir süre giremeyeceği anlaşılmıştır; üstelik AT'nin de geleceği be- lirsizdir. Geriye ABD kalıyor. Amerika bugün gücünün doruk noktasındadır; hem polrtika- da hem ekonomide üstünlüğünü kanıtlamış değif midir? Orta- doğu'da her türlü manevra için en elverişli zamanını yaşamıyor mu? A/rupa'dan dışlanan bir Türkiye'ye yönelik ABD siyasetı ne- dir? Kürt sorunu için ne düşünüyor? Ermeni sorununda gele- ceğe dönük politikası ne olacak? Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için Vaşington ülkemizde bir askeri yönetimi düşünür mü? Komplo kuramları, öyküleri, masalları kuşkucu kafaların türe- timi de olabilir; çoğu kişi bu gibi durumlarda omuz silkmeyi yeğ- ler: — Haydi canım sen de!.. Ama, Türkiye'nin bugün geldiği noktada ülke her tür "komp- lo"ya elverişli bir yapıdadır. Batı'da toplumu derinden sarsan te- rörle birlikte Güneydoğu 'nun alev alev yanmaya başlaması ara- sında bir bağıntı yok mu? Bilinmeyenlerin ülke yaşamında ege- menleşmesi sürecini yaşamıyor muyuz? • PeJ<i, çare? Yapılacak ilk iş bütün demokratik ve ulusal güçlerin desteğini sağlayacak seçım hükümetiyle erken seçıme gitmektir; bu işin ^ejesi yokrCumrrariyetın ve Lozan'ıntemeneriniiarsmak fsie- .yenler yol alıyorlar. TWM TURSEM'İN LONDRA, OKFORD, CAMBRIDGK BOURHEMOUTH.BRİGHTON'. H A S T I N G S E X E T E K G H E C T 3 DE MDA BÛTÜN VILIAJ6IÜZCE •öSRENlU UTAKSİTTE Öbj K0LAYU6U EDİYOft/ Amerika'ya ilk adımı TWA ile atın, Amerikan konforunu hemen yaşayın. TWA Amerika'mn dünyaya ka- bul ettirdiği en yüksek stan- dartları temsil ediyor. Konfor- lu uçakları, özel eğitim görmüş ekibi, mükemmelin de ötesinde servisiyle. TWA'de sunulan Amerikan konfor ve konukseverliğini bir kez tadanlar, bir başka havayo- TWA For the best ofAmerica. lunu denemeyi düşünmezler. Şimdi T\VA haftanın dört günü Amerika'ya uçuyor. ABD içinde ise beklemeden, terminal de- ğiştirmeden 120'den fazla bağ- lantı seçeneği sunuyor. •6ENELVEHIZ0WWRILMî} KUÖIAR •TICARİ İN6İLİZCE • TUR.1ZM /NGIÜZCESİ •BANKAC1LİK (NûİLIZCESİ •5INAV K.URSUR1: Cambrkige •First Ccrtificatc, Profıcitncy, •TOEFL,AR£LS(SQZ\Ü) tursem İNGİLİZLİSANOKULLARI DANIŞMAMERKEZİ Cumhuriyet Cad. 173/4-6 Elmadağ 80230 Istanbul Hilton Otelı Karşısı Tel 148 39 77-148 79 43-148 2849 Fax 132 97 29. Tlx.. 27498 tusm tr LISKUR SÜRÛCÜ KURSU EHLIYETINIZI BİZDEN ALIN 4 TAKSİTLE ÖDEYİN Kadıkoy 336 02 79 Erenkoy 359 30 63 Maltepe 352 24 21 Rota: İstcınbul Frankfun-Seu'York (ABD'ntn 1JOşebrinebeklemesızbcığUınh)Kalktş:Pazar, Fazartesı, Car^ımbcı. Pergembegûnleri 7.05Istanbul Varrf: lî.iONeu York Rezervasyonlannız için: Türkiye Genel Satış Acetttemız MMtur Istanbul II) 134 53 2^134 53 691 i4 53 U 134 53 80. Izmtr, (1) 21 85 86 21 « 7 / İ Ankara (4j 12? 41 07-127 41 ĞH-118 57 48 ya da kendiseyabat acenlenıziaraytmz. WA ADOURIOJN Y4ZDIĞI YURTIAŞLIK BİLGİLERİ Yayına hazırlayan Nuran Tezcan 2000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Turkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-hianbul Ödemeli gönderilmez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle