18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 AĞUSTOS 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 PETDER’e göre art arda gelen artışlarla yılın ilk 6 ayında tüketim yüzde 6’ya yakın düşüş kaydetti Zamlar benzini vurdu ? 2012’nin ilk zammının gerçekleştirildiği 10 Ocak’tan bu yana tam 9 defa zam, 7 kez de indirim gören benzin fiyatı 5 lira sınırına yaklaştı. Yılbaşından bu yana benzin fiyatları tam 34 kuruş arttı. Ekonomi Servisi Petrol Sanayi Derneği’nin (PETDER) verilerine göre son dört yıldır sürekli azalan benzin tüketimi yüzde 5.9 oranında azalarak yaklaşık 1.2 milyon metreküpe düştü. PETDER’in 2012 yılı ilk altı aylık döneme ilişkin açıkladığı sektör raporuna göre, otomotiv yakıtları tüketimi (benzin, motorin ve otogaz toplamı) bu yılın ilk yarısında, 2011 yılının aynı dönemine göre yüzde 6.0 artışla 12.1 milyon metreküp oldu. Otomotiv yakıtları arasında yüzde 70’lik tüketim ile en büyük payın sahibi olan motorin tüketimi, EPDK verilerine göre, yılın ilk altı ayında yüzde 9.1 artarak 8.8 milyon metreküpe, otogaz tüketimi ise yaklaşık yüzde 0.8 oranında artarak 2.1 milyon metreküpe yükseldi. Rapora göre, 10 numara yağ sorunu alınan mali ve idari tedbirlere rağmen azalmadı. Resmi verilere göre bu yılın ilk altı aylık döneminde 10 numara yağ üretiminde kullanılan baz yağların ithalatı kısmen yüzde 12 azalmakla birlikte, gerçekleşen ithalat miktarı yurtiçi üretimin 3 katını geçti. 10 numara yağ sorunu 2008 sonunda yapılan vergi düzenlemesi ile sürekli artış gösterirken, 2012’nin ilk yarı yılı sonunda neden olduğu vergi kaybı toplamda 5.5 milyar TL’ye ulaştı. Ülke ekonomisindeki bu büyük kaybın yanı sıra, son aylarda ağır vasıta araçlarda 10 numara yağ gibi sahte yakıtlardan kaynaklandığı şüphesi güçlenen yangınlar arttı. Ortadoğu’ya Giren Yanıyor... Emperyal çıkarlar adına Ortadoğu enerji, petrol kaynaklarının paylaşımına yönelik, Osmanlı’nın parçalanışı sürecinde sınırları cetvelle çizilmiş ülkelerin yaratılmış olmasında, siyaseten başrolü oynamış ülkenin İngiltere olduğunu yadsıyan yok. Ama İngiltere’nin bölgeye doğrudan silahlı güçle girmediği, dolayısıyla ateşin içinde yanmadığı, ekonomik, sosyal, siyasal paylaşımdan kaymak paylar alırken bedel ödemediği, bölge halklarının öfkesine bile hedef olmadığı da ortada.. Emeryal güç odağı olarak ABD, tek kutuplu dünya dengelerinde, fazlası ile güçlü, şanslı gerekçeler yakalamış konumda Irak’a girmiş olmasının faturasını ise resmen itiraf edilmese de çok ağır ödedi. Nasıl bir bataklığa saplandığını çok çabuk kavramış olarak da, başarılı işgalci güç olmanın zaferini bile yaşayamadan, Irak içinde askeri güçlerini hemen korumalı duvarlar arkasına çekti. Sonra da en güvenilir müttefik olarak henüz bağımsızlığı resmen ilan edilmemiş Kuzey Irak Kürdistanı ile güdümündeki Bağdat yönetimini iki ayrı yönetim odağı olarak bırakmış olarak askeri maliyetlerini en alta çekmeye yönelik, resmi çekilişini gerçekleştirdi. İngiltere Irak’a güneyden giren askeri güçlerin başını çekmişken, yine hedef tahtası olacağı siyasal sorumluluktan sıyrılmanın, bir yandan da ekonomiksosyalsiyasal çıkarlarını en iyi şekilde kollamanın formüllerini buldu. Savaşın içinde görünmez, çıkarları adına etkinlikte fiilen var olmanın ustalığının şahikasında, Arap baharları içindeki gelişmelerde, Suriye’de, Ortadoğu’da yeni oyunların sahnelendiği her yerde görünmez en etkin, stratejik el olduğu kuşkusuz. Batı medyasında her şeye rağmen medya değerleriyle daha gelişmiş röportajlar, değerlendirmelerin satır aralarında İngiliz ajanlarının etkinliğinin altı çiziliyor. Bu kez yine hiç taraf gibi görülmeyen Almanya ağırlığı da var. ABD tabii ki her anlamda en önde, ama doğrudan askeri müdahaleyi bırakın, BM, NATO şemsiyesinde, en son Libya örneği havadan ateş desteği, direnişçilere askeri donanım desteğinden de uzak görünme titizliğinde. ABD’nin seçimleri nedeniyle çekinceli davranıldığı bence siyasal kılıf. Asıl gönülsüzlükte, kısa zamanlarda istenen sonuçlar alınmış gibi görünen Arap baharlarının sonuç düş kırıklıkları, çabuk sonuç alındığı kadar anlamsız sonuç anlamına da gelen Libya dersleri, en büyük ders Irak’ın üstüne tuz biber. ??? Çağımız büyük çıkarlar paylaşımında dipten sallanan güçler dengesi, çatışmalarında Ortadoğu ne kadar önemli, vazgeçilemezse, Ortadoğu’ya egemen olmak, Ortadoğu’yu yönetmek bir o kadar güçlüğü, çelişkiyi içinde barındırıyor.. İç dengeleri tarih boyunca istikrar oluşturulmasına engel Ortadoğu’da, çıkar çatışmalarının büyüyor olması ile at başı, ırklar, mezhepler, aşiretler, şeyhlikler, dikatörlükler çatışmaları, yeni boyutları ile daha büyük kaosları üretiyor. Aslını ararsak yukarıda kendi çıkarları adına bugüne kadar başarılı olduğundan söz ettiğimiz İngiliz etkinliği, “Ortadoğu yangınının içine girmeden, elini yakmadan, dışarıdan iç çıkar güçlerini çatıştırarak etkin, belirleyici olma, çıkar elde etme stratejileri de...” kendi kaosunu üretmişe benziyor. Nasıl ki diktatörü, sandıktan çıkarılmış kukla yönetimleri ile tarih boyunca ABD güdümünde Pakistan siyasi iktidarlarında, bugün ABD için en azından terör üretme boyutu ile en büyük tehdit odağı konumuna gelmiş bir Pakistan gerçeği varsa. Ortadoğu’nun ekonomiksosyalsiyasal en çok da enerji kaynakları potansiyeli ile çekim kaynağı olmuş Ortadoğu, İslam dünyası, özellerinde IrakSuriyeİran... hatta son hallerinde MısırLibyaTunus.. zaten hep var İsrailFilistin çatışması çıkmazında, büyük Kürdistan projesinin ürünü yeni risk çatışmalar.. Geleceğe dönük sonsuz çatışmaları, derinleşmesi kaçınılmaz yeni bataklıkların oluşumunu da üretiyor... Dün Halep’e Ermeni kimliği ile, akrabalarını ziyaret etmek üzere gitmiş Agos’un yazarının son günlere ilişkin izlenimlerini, en azından gazetecilik gözlemlerini izleyebildiniz mi? Halep’in yüzyıllar içinde insan iradesi, yaşamı ile kurulabilmiş ince dengeleriyle oynanınca, kültürler mozaiğinin ürünü kentte yaşam ne hale gelmiş? Tek kelime ile gazeteci arkadaşımız birlikte yaşam birikimi olan Haleplilerin geleceğe dönük barış içinde yaşayabilme umutlarını “yok olmuş” olarak tanımlıyor. Aynen katılıyorum, kendi deneyimlerimle, Balkanlar’da Tito Yugoslavya’sında büyük emeklerle kurulmuş dengelerin nasıl yok edildiğinin tanığıyım. Emperyal çıkarların derin planlara bile gerek olmayan alt kimliklere ayrıştırmış olarak aynı topraklarda yaşayan insanların, barış içinde yaşamaları olanağını ortadan kaldıran cepheleştirme, çatıştırma tuzağında emperyal krizler için işe yarar supaplar yaratılırken, olan halklara, insanlara oluyor. İktidarlarına İslam dünyasında liderlik vizyonu biçmiş, yeni Osmanlı düşlerinde kendi çapında emperyal güç olma şansı tanımış kafalar bile dün Erdoğan hükümetini uyarma yarışındaydılar.. “Ortadoğu’ya giren yanar” başlığını onlardan çaldım.. Ücretiniz 935 TL değilse açsınız Ekonomi Servisi Türkİş dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 935.76 TL olarak hesaplandı. Türkİş, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarını (yoksulluk sınırı) ise 3 bin 48.06 TL olarak belirlendi. Bir önceki aya göre gıda harcaması yaklaşık 16 TL artış gösterirken, son bir yılda mutfağa gelen ek yük 54 TL oldu. Ailenin yaşam maliyeti ise bir önceki yıla göre 176 TL arttı. Saat&Saat Caprio’nun saatini aldı ŞEHRİBAN KIRAÇ CENEVRE Türkiye’de saat sektörünün önde gelen kuruluşlarından Saat&Saat, ünlü film yıldızı Leonardo Di Caprio ve Camerun Diaz ve tenisin yıldız ismi Maria Sharapova’nın marka yüzü olduğu İsviçre’nin dünyaca ünlü saat markası Tag Hauer ile Maurice Lacroix’i üreten LPI şirketinin Türkiye bölümünü satın aldı. Burberry, UBoat, Gc, Emporio Armani, Cerrutti, Fossil, DKNY, Diesel, Michael Kors, Roberto Cavalli, Guess ve HugoBoss’un da aralarında bulunduğu 24 dünya markasının Türkiye temsilcisi olan Saat&Saat, Tag Hauer ile Maurice Lacroix’i de portföyüne ekleyerek lüks pazar segmentine de giriş yaptı. Satın alma ile ilgili İsviçre’nin başkenti Cenevre’de düzenlenen toplantıda konuşan Saat&Saat Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan ? Ramazan Kaya, “Türkiye’de saat sektöründe ilk kez böyle bir satın alma gerçekleşiyor. Bizim için bu satın alma paha biçilmez bir değerde. Sektörde kimse böyle bir satın almanın gerçekleşeceğine inanamadı. Sektörün bir numaralı oyuncusu olarak, Türkiye’de saat sektörünün ikinci oyuncusunu satın alarak sektör için çok farklı bir anlaşmaya imza attık” dedi. Kaya, 2012 yılı sonuna kadar en az iki yeni İsviçreli saat markasını daha bünyelerine katmayı hedeflediklerini belirterek “Saat&Saat’in yaygın dağıtım ağı yanı sıra satış ve vade konusundaki açmış olduğu imkânlardan dolayı ulaşılması zor olan, alımı zor olan bu markaları Türk tüketicisine kolay ulaştırabileceğimizden kimsenin şüphesi olmasın” dedi. Türkiye’de tüketicilerin 2011’de saate 800 milyon dolar harcadığını anlatan Kaya, Saat&Saat’in yüzde 70 pazar payı ile markalı saat grubunda B ve B+ kategorilerinde pazar lideri olduğunu, LPI’nin Türkiye bölümünün satın alınmasıyla da A grubuna da hizmet vereceklerini kaydetti. zilya ve Paraguay’da şubelerimizi açtık. Şimdi bu pazarlarda daha hızlı büyümeye odaklanacağız. Bu ülkelerde ve Ortadoğu pazarında Saat&Saat ile işbirliklerimiz ileride gündeme gelebilir” dedi. Hedef 200 mağaza Kaya, Saat&Saat olarak, perakende sektöründe yapacakları yeni yatırımlarla 5 yıl içerisinde toplam 200 mağazaya ulaşmayı planladıklarını açıkladı. LPI Dünya Başkanı Jerome Biard, “15 tane markayı Rusya’da temsil ediyoruz. Leonardo Rusya’nın yanı Di Caprio sıra yakın zamanda Bre Ağustosta kapasite kullanımı düştü Ekonomi Servisi İmalat sanayii genelinde kapasite kullanım oranı, ağustos ayında geçen yılın aynı ayına göre 1.8 puan azalarak, yüzde 74.3 seviyesinde gerçekleşti. Merkez Bankası’nın imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı sonuçlarına göre geçen kapasite kullanım oranı bir önceki aya göre 0.5 puan azaldı. İmalat sanayii genelinde mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım oranı bir önceki aya göre 0.2 puan azalarak 72.8 seviyesinde gerçekleşti. Öte yandan reel kesim güven endeksi ağustos ayında bir önceki aya göre 2.8 puan azalarak 104.5 seviyesinde gerçekleşti. GDO’cular insanları kobay yerine koyuyor Yeniden canlanan GDO’lu ürün tartışmalarına bir bildiri yayımlayarak katılan Ziraat Mühendisleri Odası, “Kimse biyoteknoloji ürünlerini toptan reddetmiyor. İtirazımız GDO’lu tarım ürünlerinin abartılı ve gerçekle bağdaşmayan bir şekilde reklamının yapılmasına” dedi. Reklamını yapmayın Türkiye’de GDO’lu gıda yok Bildiride verilen bilgilere göre bugüne dek mevzuat çerçevesinde GDO’lu 19 adet soya ve mısır çeşidine sadece yem amaçlı izin verildi. Doğrudan insan gıdası olarak izin verilmiş tek bir GDO’lu ürün yok. Ülkemizde yetiştirilen soya, mısır, sebze ve meyve GDO’suz. Eczacılardan ‘enflasyona ezdirmeyin’ çağrısı Ekonomi Servisi Tüm Eczacı İşverenler Sendikası’nın (TEİS) çalışmasına göre ilaç harcamaları 2009’da 14, 2010’da 13.8, 2011’de ise 14 milyar lira oldu. TEİS Genel Başkanı Nurten Saydan, son 3 yılda enflasyon karşısında zarara uğrayan eczaneler için düzenleme yapılması gerektiğini kaydetti. Saydan perakende satış fiyatı üzerinden 2005’de 35 milyar liralık ilaç dışı sağlık harcamasının, 2011’de 79 milyar liraya ulaşarak tüm sağlık harcamalarının yaklaşık yüzde 80’ini oluşturduğunu söyledi. Ekonomi Servisi Son zamanlarda GDO’lu ürünler konusu yeniden gündeme gelirken bazı haber ve yorumlarda kamuoyuna yanlış bilgiler verildiğini belirten TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, yayımladığı bir bildiri ile “Karşı çıktıkları noktanın tüm insanlığın ve doğanın kobay olarak kullanılması” olduğunu bildirdi. Bildiride özetle şu görüşler yer alıyor: ? Bugün GDO’lu tohumlar da insanlık yararına çok güçlü aşılar, şeker hastaları için insülin gibi ürünler de modern biyoteknoloji vasıtasıyla üretiliyor. Yoğurt, peynir, sirke gibi pek çok ürünü klasik biyoteknoloji ile alıyoruz. Kimse biyoteknoloji ürünlerini toptan reddetmiyor. İtirazımız GDO’lu tarım ürünlerinin abartılı ve gerçekle bağdaşmayan bir şekilde reklamının yapılması, olumsuzlukların görmezden gelinerek tüm insanlığın ve doğanın kobay olarak kullanılmasınadır. ? GDO’lu ürünün açlığa çare olacağı yanlış bilgi. Dünyada açlık tarımsal üretim yetersizliğinden değil, üretilenin adil paylaşılmamasından kaynaklanıyor (FAO/2002). Bugün stoklarda Türkiye gibi 10 ülkeyi besleyecek buğday, 165 ülkeyi besleyecek pirinç varken 1 milyara yakın insan aç. Hiçbir GDO’lu tarım ürünü verim artışını hedeflemiyor (ABD Tarım Bakanlığı). Türkiye’nin GDO’suz tohumla ürettiği mısır ve soya verimi, dünya ortalamasının üzerinde. ? GDO’nun tarım ilacı kullanımını ortadan kaldıracağı bilgisi doğru değildir. Zira, GDO’lu tohumları üreten çokuluslu şirketler aynı zamanda dünyanın en önde gelen tarım ilacı üreticileri ve kazançlarının en önemli bölümünü de tarım ilacı satışları oluşturuyor. Dünyada GDO’lu ürün ticareti 1966’dan beri yapılıyor. Türkiye’de GDO’lu tohumla tarım 1998’den beri yasak. 2004’te kurulan GDO’ ya Hayır Platformu ülkem ize GDO’lu tarım ürünler inin girişini durdurmak içi n mücadele ediyor. Alan ı düzenleyen ilk GDO yönetmeliği 2009’da, Biyogüvenlik Yasası 2010’da yürürlüğe girdi. GDO nedir ne değildir? Bildiride “rehberi bilim olanların” GDO’ya bakış açısı şöyle özetleniyor: Dünyadaki açları değil, çokuluslu şirketleri besleme projesidir. Tüm dünya çiftçilerini tohum ve tarım ilacı için birkaç çokuluslu şirkete bağlama projesidir. Tüm insanlığı birkaç çokuluslu şirketin yönetmesi projesidir. Biyolojik çeşitliliğin azaltılması, tek bir ürünün geniş alanlarda yetiştirilmesi (monokültür) projesidir. Tüm insanlığın ve tabiatın kobay olarak kullanılması projesidir. Bilimin ticarileştirilmesi ve gerçeklerin üzerinin örtülmesi projesidir. Ülkemizde GDO’ya değil, kendimize yeterliliği hedefleyen doğru bir tarım politikasına ihtiyaç vardır. KISA... KISA... Rekabet Kurulu Biletix Bilet Dağıtım Basım ve Ticaret AŞ’nin müşterileri ile akdettiği çeşitli sözleşmelerin ilgili pazarlara girişleri engellediği, bu suretle rekabetin kısıtlandığı iddiası üzerine soruşturma açtı. Altın Pirinç mi iki havuç mu? Dünyanın kuzey yarıküresi buğday, güneyi pirinçle besleniyor. Pirinçte A vitamini bulunmadığından özellikle çocuklarda ve hamile kadınlarda ileri derecede görme kusurları oluşuyor. Bu amaçla 1999’da Alman ve İsviçreli bilim insanları nergis bitkisinden aktardıkları bir genle pirincin “beta karoten” üretmesini sağlamışlar. Bu madde insan vücudunda A vitaminine dönüşüyor. Bu nedenle bu GDO’lu bitkiye “Altın Pirinç” denmiş. Ancak, bu dönüşümün olabilmesi için vücutta yeterli düzeyde protein, yağ ve çinko bulunması gerekiyor. Aç adamda bu yetersiz. Bir çocuğun bu pirinçten yeterli A vitaminini alabilmesi için günde 5.5 kg, kadınların ise 7.5 kilogram pilav yemesi gerekiyor. Oysa iki havuç ya da yarım tabak sebze yemeği bir insanın günlük A vitamini ihtiyacını büyük oranda karşılıyor. GDO savunucuları sürekli Altın Pirinç örneği veriyor ama 10 yılı aşkın süredir bu pirincin ticari amaçlı üretimine her nedense başlanamadı. Alman otomobil üreticisi Opel başta Güney Avrupa ülkeleri olmak üzere yaşadığı genel ciro krizine bağlı olarak yaklaşık 10 bin çalışanını kısa mesaiye gönderme kararı aldı. Karardan Rüsselsheim’daki ana tesislerin çalışanları ile motor ve çeşitli otomobil aksamının üretildiği Kaiserslautern tesislerinde çalışanlar etkilenecek. Böylelikle önceki gün 150’nci kuruluş yıl dönümünü kutlayan şirket muhtemel bir işten çıkarma dalgasını engellemiş oldu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle