18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MAYIS 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 AÇI MÜMTAZ SOYSAL Üniversiteleri Bilenler Eleştirmeli... Avrupa’da 17. yüzyılda gerçekleşen Bilimsel Devrim’den Osmanlı Devleti altı yüzyıl habersiz yaşadığı halde, Atatürk gerçekleştirdiği öğretim birliği ve çağdaş laik öğretimle, Bilimsel Devrim’i devrimlerinin temeli yapmıştır. Bilimsel Devrim ve Atatürk devrimlerini anlamayan, özümsemeyen dar görüşlü ve demagog politikacılar, bunlara ve onları savunan kalelerimize karşı ilkel kavga yöntemleriyle savaş açmaktadır. Kuşkusuz üniversitelerimizin düzeltilecek pek çok yanı vardır. ları çözemediğini gösterecektir. Tüm olumsuzluklara, bilimin öneminin yeterince anlaşılmamasına, destek olması beklenenlerin köstek olmasına rağmen, üniversitelerimiz küçümsenmeyecek başarılar elde etmektedir. Unutmayalım ki, Avrupa’da Bilimsel Devrim Yenidendoğuş sonrasında Kopernikus, Kepler ve Galilei ile başlamış ve Newton ile doruğa ulaşmıştır. Osmanlı Devleti yaklaşık 600 yıl bilimsel gelişmelerden habersiz yaşamış ve bu uzun sürede hiçbir Türk’ün bilim dünyasına hiçbir katkısı olmamış, hiçbir yabancı bilim dergisinde hiçbir yazısı yayımlanamamış ve böylece dine dayalı devletin bilimsel başarısızlığı kanıtlanmıştır. Oysa Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetin yetiştirdiği gençler, yaklaşık 1950’den itibaren ileri ülkelerin en tanınmış dergilerinde bilimsel katkılarını yayımlamaya başlamışlar ve günümüzde Türkiye’yi dünya sıralamasında 26. sıraya taşımışlardır. Öte yandan, Türk bilim adamları en ileri yabancı ülkelerde başarı ile çalışabilmektedir. Zor koşullarda, öğretim birliği ilkesine dayanarak Atatürk’ün okullarda ve üniversitelerde gerçekleştirdiği çağdaş öğretim sayesinde ulaşılan bu mutlu sonuçtan her Türk’ün kıvanç duyması ve Türk bilim adamlarıyla, Türk üniversiteleriyle övünmesi gerekir. Bunu takdir edecek birikimden yoksun kimseler, üniversiteleri küçümsemeden önce, benzerleri arasında kendilerinin kaçıncı sırada bulunduklarına ve eğitim giderleri sıralamasında ülkemizin yerine baksınlar. Sonra lisans, yüksek lisans, doktora, doçentlik ve profesörlük aşamalarından geçen, birkaç yabancı dil bilen, yabancı dillerde makaleler yayımlayan bir öğretim üyesinin, bir milletvekili maaşının yaklaşık dörtte biri maaşla çalıştığını öğrensinler. Geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerin sıkıntılarına, bunlar da yetmiyorsa ülkenin ve çoğu insanlarının yürekler acısı durumuna baksınlar. İş bulamayan sayısız üniversite mezununun dertlerine çare arasınlar. Sonuç Avrupa’da 17. yüzyılda gerçekleşen Bilimsel Devrim’den Osmanlı Devleti altı yüzyıl habersiz yaşadığı halde, Atatürk gerçekleştirdiği öğretim birliği ve çağdaş laik öğretimle, Bilimsel Devrim’i devrimlerinin temeli yapmıştır. Bilimsel Devrim ve Atatürk devrimlerini anlamayan, özümsemeyen dar görüşlü ve demagog politikacılar, bunlara ve onları savunan kalelerimize karşı ilkel kavga yöntemleriyle savaş açmaktadır. Kuşkusuz üniversitelerimizin düzeltilecek pek çok yanı vardır. Hızlı değişen bir dünyada her kurum, ancak zamana uyarak yaşayabilir. Yapıcı eleştiriler tüm kurumlar için gerekli ve yararlıdır. Ünlü bir özdeyişten esinlenerek ‘‘Üniversiteler akılsız eleştirilerden sakınmalı, akıllı eleştirilerden yararlanmalı’’ diyoruz. PENCERE Hedef Cumhuriyet Gazetesi!.. Eh, kim olduğu bilinmeyen (ya da bilinen) iki terörist Cumhuriyet’e ikinci bombayı da attı... Eksik olmasınlar... Şaka değil, teröristler ilk bombaların pimlerini çekmemişlerdi, ikinci bombanın pimi de çekilmiş ama patlamamış; diyorlar ki: Yola gelin, yoksa hepinizi uçururuz... Şişli!.. Şehrin göbeği!.. Cumhuriyet gazetesine üst üste iki bomba!.. Medyada tıssss... ? Medya neyle uğraşıyor?.. Cumhuriyet gazetesinin başyazısıyla.. Ne demiş başyazı?.. ‘‘Artık takıyyeyi bırakıp Başbakan ve Meclis Başkanı’nın dilleriyle şeriat devleti kuracağını açık seçik ilan eden iktidara karşı Cumhurbaşkanı sırası gelince yasal görevini yapsın’’ demiş... Nedir o görev?.. Anayasada yazıyor. ? Başyazının mim koyduğu gerçeği bir daha yazıyorum: Başbakan RTE ve Meclis Başkanı BA takıyyeyi bir yana bırakarak geleceğe dönük programlarını 23 Nisan Bayramı’nda ilan etmişlerdir. Medya önce bu nokta üstünde durmalı!.. Bu sayın bayların konuşmalarını bir güzel okumalı; sonra da hesap sormalı!.. Değil mi?.. Hayır... Medya Cumhuriyet’ten hesap soruyor, Cumhuriyet’e yükleniyor, Cumhuriyet’e saldırıyor... Arada Cumhuriyet’e üst üste iki bomba atılıyor.. Ne güzel memleket!.. Ne güzel devlet!.. Ne de güzel medya!.. ? Dinci iktidar 4’te 1 seçmen oyuyla Meclis’in 3’te 2’sine el koyduktan sonra medyayı teslim aldı... Şimdi hedef Cumhuriyet... Bir medya, laik Cumhuriyet devletinde, Başbakan’ın ve Meclis Başkanı’nın şeriatçı devlete dönük açıklamalarını eleştirmekten bile kaçınırsa, meşru rejimin ayvayı yemesine az bir şey kalmış demektir... Arada Cumhuriyet’i susturmak için bir bomba... Susmadı mı?.. Bir bomba daha... Devlet düzeni değil bu!.. Eski adıyla eşkıyalığın, yeni adıyla terorizmin Türkiye’nin en büyük kentinde Cumhuriyet gazetesine uygulanması... ? Tam yazının bu satırında güpegündüz Cumhuriyet’e üçüncü bir bomba daha atıldı... Ne diyeyim?.. İnşallah bu üçüncü bombadan sonra medyamız da devletimiz de hükümetimiz de uyanır... Kural Oyunları ATLETİZMİN ve sportif oyunların temel ilkelerindendir: Yarış ya da oyun sırasında kural değiştirilmez. Aynı ilke turnuvalar, ligler ve kupa düzenleri için de geçerlidir: Bir lig hangi kurallarla başlamışsa o kurallarla sona ermelidir. Oysa, şu günlerin Türkiye’sinde Birinci Lig’den düşecek iki Anadolu takımını kurtarmak için bir kısım politikacılar, iktidarıyla muhalefetiyle, seferber olmuş durumdalar. Neymiş, İngiltere, İspanya gibi Avrupa ülkelerinde ligler, 18 değil 20 takımla oynanmaktaymış; şimdiki durum ‘‘AB sürecindeki’’ Türkiye’ye yakışmazmış. Başka neymiş, düşecek takımlardan biri Diyarbakırspor olduğu için, böylesi bir dışlama ayrılıkçı terörün ekmeğine yağ sürermiş. Avrupalılığı ve ülke bütünlüğü bu tür kural oyunlarına kaldıysa, yandı demektir Türkiye. yun kurallarına uymak yerine kural oyunlarına başvurmak, gitgide yaygınlaşan bir Türk âdeti olmaya başlıyor galiba. Danıştay’ın geçen günkü töreninde konuşan yeni Başkan Sumru Çörtoğlu’nun sözleri, büyük ölçüde, yargı kararlarını uygulamayan iktidara yönelikti. Tören cüppesi giymiş bu hanım yargıcı beyaz yakalı ve koyu renkli giysileriyle dinleyen iktidar mensupları, sakin görünüşlerine karşın, bu ağır sözler karşısında manen yerin dibine geçmiş olmalıdırlar. Yahut, kim bilir, sözler bir kulaklarından girip öbür kulaklarından çıkmıştır belki de. Onların yaptıkları da, özde, bir kural oyunu değildir de nedir? Ülkeyi anayasanın kurallarına göre yönetmek üzere seçime girmişlerdir ve girerken anayasanın kurallarını bilmekteydiler. Önemli kurallardan biri, ‘‘yasama ve yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez’’ biçiminde değil mi? O halde, ‘‘uygulanırsa kamu yararına aykırı sonuç doğurabilecek’’ yargı kararlarının uygulanmayabileceğini ifade eden Bakanlar Kurulu’nun gizli ‘‘ilke kararı’’ neyin nesi olmaktadır? iç kuşkusuz, AKP iktidarı böylelikle kurallarla oynamanın en yüksek düzeydeki şahane örneğini vermiş oluyor. Anayasaya göre seçilip ‘‘hukukun üstünlüğüne bağlı kalma’’ ve ‘‘anayasaya sadakatten ayrılmama’’ andı içeceksiniz, sonra da üç buçuk yıllık bir ‘‘takıyye’’nin ardından birdenbire laik Cumhuriyetin hukukunu hiçe sayıp yargı kararlarına meydan okumaya başlayacaksınız; olacak iş midir bu? Demokrasiyi ve hukuk devletini, bir rejimin temel nitelikleri değil de, sadece bir oyunun adı saysanız bile, bu oyunu oynayıp bitirmenizin de başladığınız temel kurallara uygun olması gerekmez mi? Prof. Dr. Y. Müh. İlhami ÇETİN ir ülkedeki eğitim düzeyiyle ekonomik başarı ve gönenç arasında yakın bir ilişki olduğu eskiden beri biliniyor. Bu nedenle, eğitim gerek ülkelerin, gerekse kişilerin gönencini arttırmanın anahtarı oluyor. Buna göre bir ülkenin yaşam standardını arttırma savaşımı, her şeyden önce sınıflarda veriliyor. Singapur ve Güney Kore gibi ülkelerin ekonomik başarıları bu görüşleri doğruluyor, çünkü bu ülkelerin hükümetleri eğitimin önemini zamanında anlamışlar ve gerekli önlemleri alarak eğitim düzeyini yükseltmeyi başarmışlardır. Diğer önemli bir nokta, ekonomileri hızla gelişen ülkeler arasında en başarılı olanlar, sanayileşmiş ülkelere karşı artan bir rekabet yapabilenler ve sanayi işletmelerini kendilerine göçe zorlayanlar, eğitimde önde gelen ülkelerdir. Yukarıdaki görüşler karşısında, ülkelerin eğitim sistemlerini karşılaştırma çalışmaları kaçınılmaz oluyordu. Hem ortaöğretim hem de yükseköğretim düzeyinde gerçekleştirilen bu karşılaştırmalar elbette kavga etmeyi değil, dersler çıkararak daha ileri gitmeyi amaçlamaktadır. Çağdaş bir öğretim kurumu, kendisini eleştirebilen, daima öğrenebilen, araştırabilen, başkalarından da dersler alabilen ve böylece ilerleme sağlayandır. Küreselleşmenin getirdiği çetin rekabet koşullarında, öğretim kurumlarında mükemmelliğin aranması doğaldır. Öğretim kurumlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlar da haklı olarak kurumları karşılaştırmakta ve seçimlerini ona göre yapmaktadır. Bu gerçekleri anımsattıktan sonra, genelde her öğretim kurumu gibi üniversitelerin de bir sacayağı biçiminde modellenebileceğini, bir ayağının öğretim üyeleri, ikincisinin öğrenciler, üçüncüsünün donanım olduğunu belirtelim. Her değerlendirme ve iyileştirme bu ayaklara göre düşünülmeli, bu amaçla kimin görevini ne ölçüde yaptığına, kimin ne kadar ödenek verdiğine bakılmalıdır. Üniversitemize yurtiçinden gelen öğrenciler MEB’e bağlı okullar tarafından yetiştirilmektedir. Bunların çoğunlukla ne acıklı durumda olduğu herkesin saptadığı bir gerçektir: ÖSS’de sıfır alanların çokluğu, başarısız sınıf birincileri, doğru konuşma ve yazmayı beceremeyenler, en önemlisi yetersiz temel bilgilerine rağmen ÖSS’yi kazananlar. Bunlar öz B O H nel değil, nesnel saptamalardır. Önemli kanıtlardan biri, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yürüttüğü ve katılan ülkelerden öğretimi değerlendirmeyi amaçlayan PISA uygulamasıdır. Bu proje yardımıyla 15 yaş grubunda öğrenciler okuma, matematik ve fen bilgisi alanlarında değerlendirilmektedir. PISA 2003’e, 29’u OECD ülkesi olan toplam 40 ülkeden 250 bin öğrenci katılmıştır (Bak. İ. Çetin: PISA Çalışmalarından Dersler, Cumhuriyet Gazetesi 13.02.05, S. 2). OECD ülkelerinin matematik sıralamasında Finlandiya birinci, Güney Kore ikinci, Hollanda üçüncü, Japonya dördüncü, Almanya on altıncı, ABD yirmi altıncı oluyor. Diğer alanlarda da durum bu tabloya benziyor. Türkiye tüm dallarda sondan ikinci oluyor ve ancak Meksika’yı geçebiliyor. Bizdeki ezberci, verimsiz ve din etkili öğretimin aldığı bu sonuçtan kimler sorumludur? İşte üniversitelerimiz MEB’in yetiştirdiği bu öğrencilerin bilgileri üzerine yükseköğretim binasını inşa etmeye çalışıyor, bazılarının sandığı gibi öğretime sıfırdan başlamıyor. Üniversiteler ne bazı politikacılar gibi şapkadan tavşan çıkarabilir, ne de ortaçağ simyacıları gibi bakırı altına dönüştürme arayışına girebilir. İyi bir üniversite, iyi donanım, iyi öğretim üyesi ve iyi öğrenci demektir. Bu nedenle dünyanın en iyi üniversiteleri bile iyi öğrenciler çekmek için pek çok teşvik uygular. Bizde ise hükümet imam hatipler uğruna, meslek liselilerin üniversiteye girişini kolaylaştırmayı istemekte, böylece üniversitelerimizin giriş düzeyini daha çok düşürmeyi göze almaktadır. Eğer din tabanlı bir eğitim üniversite öğretimine elverişliyse, neden Avrupa ülkeleri papaz okulu mezunlarına tüm fakülte kapılarını açmıyor? Görüldüğü üzere, Türk üniversitelerinin temel sorunu, ortaöğretimde öğretim düzeyini Finlandiya, Güney Kore, Hollanda gibi ülkelerin düzeyine yükseltebilmektir. Bu görev de MEB’e düşer. Oysa bu bakanlık yapması gerekenin tam tersini yapmakta, ortaöğretimi dinselleştirmeye çalışarak öğretim sistemini kanserleştirmekte ve düzeyinin daha da düşmesine neden olmaktadır. 2006’da tekrarlanacak olan PISA sınavlarında alacağımız sonuçlar, kafasını türban ve imam hatiplere takmışlara, kadroları imamlarla doldurmanın sorun Üç saldırgan tekbir getirerek polis koruması altındaki merkez binamıza parça tesirli el bombası attı Gazetemize üçüncü saldırı ? Baştarafı 1. Sayfada SERİ SALDIRILAR HANGİ PERVASIZLIK VE DESTEKTEN BESLENİYOR? Önce prova sonra eylem MEHMET FARAÇ Güvenlik birimleri, Cumhuriyet’e yönelik ‘‘sistemli’’ saldırının ardında ‘‘örgüt’’ ihtimalini değerlendiriyor. Polis saldırıların bireysel olması halinde çözülmesinin güç olacağına dikkat çekiyor. Ancak eylemdeki pervasızlık ciddi kuşkular doğuruyor. Cumhuriyet’in merkezine yönelik 5 Mayıs’ta başlayan el bombalı saldırıları çözmek için özel ekip oluşturan İstanbul Emniyeti hem bireysel hem de örgütsel eylem olasılıklarını değerlendiriyor. Dün üst düzey yardımcıları, istihbarat ve terörle mücadele müdürleriyle merkez binamıza gelen İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, eylemin gazetemizde yayımlanan bir karikatüre yönelik tepkilerin devamı olabileceği konusunu da göz önünde bulundurduklarını belirterek şu bilgileri veriyor: ‘‘Terör örgütleriyle ilgili kapsamlı operasyonlar yapıyoruz. Bu operasyonlardan ciddi sonuç aldık. Bu olayın da aydınlatılması için her türlü çaba harcanacak. Bu tür eylemleri yapanlar çok rahat mühimmat elde edebiliyor. PKK’nin eylemlerde kullandığı A4 plastik patlayıcılar ile el bombaları Kuzey Irak’ta pazarda satılıyor. Ekiplerimiz saldırıların üzerinde hassasiyetle duruyor.’’ İstanbul istihbarat ve terörle mücadele ekiplerinin seri saldırıları çözmek için oluşturduğu özel ekip hem kamera görüntüleri hem de görgü tanıklarının anlattıklarından yola çıkarak olayı çözmeye çalışıyor. Ancak uzman polisler bile art arda gelen saldırıların çıkış noktasını tanımlamak konusunda sıkıntı çekiyor. Üst düzey bir yetkili şu değerlendirmeyi yapıyor: ‘‘Şaşırtıcı ve tuhaf bir eylem... Korku, sindirmek ve panik yaratmanın karşılığı!.. Saldırıda MKE yapımı en az 15 yıllık bir el bombası kullanılmış. Bu bombalar özellikle Güneydoğu’da rahatlıkla elde edilebiliyor. Ancak saldırı bireysel bir eylemse bunun çözülmesi bayağı zaman alacak. Bir örgüt eylemiyse daha kolay çözülebilecek. Ancak ilk belirlemeler olayın arkasında bir örgüt olduğu konusunda kuşkular doğuruyor. Saldırıları kısa sürede çözeceğimize inanıyoruz.’’ lerinin çalışmalarını tamamlayıp gazetemizin binasından ayrılmasından üç dakika sonra yaşanıyor. Bu sırada bombanın atıldığı noktaya 20 metre mesafede Yunus polislerinin koruma görevi yapması dikkat çekiyor. Bu tablo da saldırganlar için ne ilginçtir ki caydırıcı olmuyor. Gazetemizin bulunduğu Prof. Dr. Nurettin Mazhar Öktel Sokak’a gelen 3 saldırgandan biri, ‘‘Allahü ekber’’ diye bağırarak elindeki el bombasını binaya doğru fırlattı. Saldırgan koşarak kaçarken bomba büyük bir gürültüyle patladı. Bombayı atan saldırganın dışında yardım eden 2 kişi de güvenlik kameralarınca görüntülenirken kaçan saldırganlar gazetemizin güvenlik görevlileri ve daha önceki saldırıdan dolayı nöbet bekleyen polis ekipleri tarafından bir süre takip edildi. Yayalar ta rafından yoğun olarak kullanılan sokağın kalabalık olması nedeniyle saldırganlar okuldan çıkan öğrencilerin arasına girerek izlerini kaybettirdi. Saldırıdan hemen sonra gazetemize gelen polis ekipleri, bölgeyi güvenlik şeridiyle kapatırken bomba imha uzmanları, delilleri tek tek topladı. Cerrah’tan inceleme Saldırının hemen ardından gazetemizi ziyaret eden İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, incelemelerde bulunarak çalışmaları denetledi. Gazetemiz yöneticilerine geçmiş olsun dilek Tekbir getirilmesi... Saldırının güvenlik görevlilerinin gözünün önünde çok rahatlıkla yapılabilmesi eylemcilerin örgütsel yapısıyla ilgili ciddi kuşkular doğuruyor. Polis, saldırganların tekbir getirmesine karşın hem dinci hem de sol terör grupları üzerinde yoğunlaşıyor. Saldırganlar polis ekiplerinin dışında binanın çevresinde kameralar olmasına karşın yüzlerini gizlemekten çekinmiyor ve kimliklerinin çok rahat belirlenebileceğini göz önünde bulundurmuyor. Eylemcilerin içinde bulunduğu pervasızlık bir kez daha dışa vuruyor. lerini ileten Cerrah, çıkışta yaptığı açıklamada, saldırganların 3 kişi olduğunun belirlendiğini söyledi. Kamera görüntülerinin hem istihbarat hem de terörle mücadele şubesi tarafından detaylı incelemeye alındığını belirten Cerrah, saldırganların bombayı öğrencilerin arasına saklanarak attığını açıkladı. Bombanın el bombası olduğunu belirten Cerrah, daha önceki saldırılar nedeniyle gazete önünde görevlendirdikleri bir ekibin bulunduğunu kaydetti. Cerrah, ‘‘Arkadaşlarımızın yanı sıra özel güvenlik elemanları da vardı. Hem özel güvenlik elemanları hem de arkadaşlarımız saldırganları takip etti. Peşlerine ateş açtılar. Görgü tanıklarının ifadelerine göre sivillerden de ateş açıldı. Ama ateş açanlar bizim buradaki arkadaşlara önceden verdiğimiz koruma polisler de olabilir. İnceliyoruz, önümüzdeki günlerde açıklama yapacağız’’ diye konuştu. Gazetecilerin ‘‘gazete önünde bekleyen polis ekibinin ihmali olup olmadığı’’ sorusu üzerine de Cerrah, ‘‘İhmal söz konusu değil. Zaten sokakta öğrenciler vardı’’ dedi. İlginç noktalar... Bombalı saldırıda dikkat çekici noktalar bulunuyor. Saldırı önceki gece 23.50’deki eylemin 16 saat sonrasında, Şişli Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin çalışma yaptığı bir saatte yaşanıyor. Polis ekipleri gazetemizin çevresinde güvenlik önlemlerini yoğunlaştıracaklarını tartışırken saldırganlar binaya pervasızca yaklaşabiliyor. Bu durum el bombalarının patlamadığı ilk iki saldırının ‘‘prova’’ olduğu konusundaki öngörüyü doğruluyor. Bu saptama ilk iki saldırıda kullanılan mühimmata profesyonel grupların müdahale ettiğini ve iki bombanın da kasıtlı olarak patlatılmadığı gerçeğini de öne çıkarıyor. Özel ekip oluşturuldu Saldırılarla ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde özel ekip oluşturuldu. Çalışmalarına hemen başlayan ekip, tüm kayıtları yeniden incelemeye aldı. Saldırının işlenişi açısından ‘‘gariplikler’’ taşıdığını belirten emniyet yetkilileri, bu nedenle örgütsel bağlantısını henüz tespit edemediklerini söyledi. Yetkililer, ilk saldırı görüntülerinin net ve anlaşılır olduğunu ifade etti. İzlerini kolayca kaybettirdiler Saldırı trafiğin en yoğun olduğu saatlerde meydana geliyor ve eylemciler olayın ardından izlerini çok rahat kaybettirebiliyor. Daha önce yazarları şeriatçı gruplarca katledilen Cumhuriyet, AKP hükümetinin icraatlarına yönelik muhalefetini sürdürürken ilk kez kurumsal saldırıya uğruyor. Seri halinde gerçekleştirilen eylemlerin hangi pervasızlıktan, cesaretten ve destekten beslendiğini iyi düşünmek gerekiyor! ‘Takipçisi olacağım’ Saldırıdan hemen sonra gazetemize gelen bomba imha uzmanları, delilleri tek tek topladı. Saldırı nedeniyle gazetemizin birinci ve ikinci katının camlarında hasar oluştu. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, gazetemize yönelik saldırıyla ilgili yaptığı açıklamada, saldırının takipçisi olduklarını belirterek ‘‘Soruşturmayı titizlikle yürütüyoruz. İstanbul Emniyeti işin üstünde. Özel ekip oluşturuldu. Ben de saldırının bizzat takipçisi olacağım. Saldırıyı kınıyorum’’ diye konuştu. Polisler caydırıcı olmadı Saldırı üst düzey emniyet yetkili CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle