26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30KASIM1993SAU ffiAMDOSYASI YA YİNA HAZIRLA YANLAR; DENİZ TEZTEL A¥ŞE YHLDIRIM EVÖNE ALGAN Gülizar Çağlayan Asılmak istenensizinçocuğunuzdaolabilirOnlar anneydiler, babaydılar, kardeştiler ve en sevdiklerinin idamını bekliyorlardı... Kimbilir ne acılar çektiler o sonu gelmez bekleyişlerde.. İdam konusunda söylenecek. yaala- cak çok şey var. İdam cezası talep eden savcılar, karan veren yargıçlar, idam sanığını savunan avukatlar. yasa koyucu- lar, yöneticiler, yazarlar, bu cezaya tepki duyanlar... Herkes idam üzerine çok şey söyleyebı- lir, yazabilir. Uzun uzun bu konudakı gö- rüşlerinı dile getinr. Ama sanınz. hiçkim- se "Iıakkında idam istenen'" ya daw çocu- ğu, kardeşi, eşi idam edilen". her an "ya gerçekleşirse..."yı yüreğınde taşıyanlar kadar "iyi" anlatamaz. Çocuğu değil, çocuklan ıdamla yargı- lanan ve yıllarca onlann peşınden şu ce- zaevi senin bu cezaevi benim dolaşan bir anne anlatıyor: "'Çocuklanmzın kafasmı keseceğiz, horoz gibi' demişti bir tanesi. 'Onu yapa- mazsmız' dedik. Ama >a yapılsaydı?..." "Çok ayıp ve utaıulacak birşey" diye ni- teliyor ıdamı, "Türkiye'yi 21. yûzyıla böy- le. iıtsanları asarak keserek mi götürecek- lerr Bir sabah, radyodan -belkı milyonlann kulak bile kabartmadığı- "....'nm idam karan onaylandı" haberini hiç duyma- mayı umarak ama yine de kulağı radyo- da, yıllannı geçiren bir anne... Aynı dava- da yargılandığı arkadaşlan "asdan" bir idam sanığı... Onlar ne derler. idam üzeri- ne, sorduk. Zaman zaman duralayarak ya da taşırmamaya çahştıklan yaşlanyla •ve dalan gözlerle, bazen kısık sesle, bazen öfke ve kararlılıkla anlattılar. 12 Eylül'den sonra MLSP-B da\asında idamla yargjlanan ve 1991 "de şartlı lahli- yeden birkaç ay önce Yargıtay'ın karan bozmasıyla serbest kalan Hulusi Zeybel. "Aynı davada idamla yargılanan 70 ki- şiydik. 40'ının cezaları müebbete çevrildi. Dava açıldığtnda bizden çok aileler üzerin- de etkili oldu. Onları sakinleştirmek için uğraştık. Davanuı kısa sürede bitmeyece- ğini, bazdarnmzı ayırıp idam edeceklerini anlatmaya çalıştık. İki arkadaşımız asıldı. Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan. Ameri- kalılara yönelik bir eylemden yakalandı- kları için onları seçtiler." Hulusi Zeybel, dava sırasında şunlan düşünmüş. "Hepimizi asmaları mümkün değildi. Birilerimiz muttaka gidecekti ama kim olacağı önemli değildi. Bireysel açıdan el- bette ölmck hoş birşey değil. Ama korku. panik gibi duygular yaşamadık. İdam ce- zasıyla yargılanmtş olmanın verdiği duygu o ydlarda çok sıcaktı. Bugün artık aynı duyguları yaşamak mümkün değil. Ama mutlaka etkileri var../' Hulusi Zeybel. cezaevinden çıkuktan sonra uzun bır süre yaşama uyum sağla- maya çalışmış Şımdı kıtapçılık yapıyor. 12 EylüTde bır kua. bır oğlu ve iki da- madıyla birlikte 6 yakırunın peşinden koşmuş, 70'lik Gülizar Çağlayan. Bir ktzı ve bir oğlu fazla kalmamış cezaevinde. İki çocuğu ve iki damadının ardından ıse ne kadar koştuğunu o bile anımsarruyor. Şimdi hepsı serbest. "şanslı" olduklannı düşünüyor. Yaşadıklannı anlaürken. yılgın değil aksıne güçlenmiş, dimdik: 'İdamlar Türkiye'nin yüzkarasr "Üç sene hiç görüşemedik. Her gün gaz bombalan patlıyordu,"Acaba hangjmizin çocuğu" diye cezaevi kapısında beklerdik. Bu idamlar insanlann, Türkiye'nin yüz karası. "Çocuklannızın kafasını kesece- ğiz. horoz abı' demişti bir tanesi. Biz de 'Onu yapamazsınız' dedik. Bunun hiçbir kurtuluşu yoktur. Ne yapmak istiyorlar. ne yapacaklar? Şimdiye kadar öldürdüler, ne elde ettiler? Artık içimizden dışanya taşmaya başladı. Sokaklara dökülmeliyiz, "yeter" demeliyiz. Çocuklannın suçsuz olduğuna her za- man ınanarak onlan savunduğunu, yıllar süren yargılamalar boyunca kendisinin de cezaevinde gibi yaşadığını anlatan Gü- lizar Çağlayan. "Bütün o y argüamalar bo- yunca ne mahkeme ne adalet ne de bir sa- vunma gördûk. 12 Eylûl bize bu oyunlan oynadı. Çiller şimdi "ananız-bacımzım" diye çıktı. Ana-bacı olarak yaklaşsın in- sanlara. tnsanlan astırma, kestirmeyle ol- maz. Tabii, onun oğlu savunmuyor ki dağ- larda bu vatanı..." "Binlerce analarımız var bizim. binkrce anaların çocuklan kayip, ne ölüsünü bula- bildiler, ne dirisini. Ben 12 Mart dönemin- de de mücadele ettim, Mamak'ta cezaevle- rine karşı" diye söze giriyor Leman Fırtına. "Oğlumun resunkri asüıydı bütün du- varlarda. On senedir aranan Kanlı Curna' diye v azıyorlardı. Ne aranması, o zaman Siyasal Bflgüer'de okuyordu..." diye sürdürüyor. Onun da oğlu iki yıl önce serbest kalmış. Leman Fırtına, bugün hala idamla yargılananlar için endişeli. "Onlar için kaygı duyuyoruz. O zaman kendi çocuk- lanmız için duyduğumuz şeyleri şütidi on- lar için duyuyoruz. Biz yaşadık çiinkü..." diyor. İnsanlann, tepkılenni dıle geürmesı ge- rektığini söylüyor Leman Fırtına: "Aslında insanlara sormak gerekir. Bir gazetedeki idam haberini okuduğunda acaba ne hissediyorlar, ne düşünüyorlar? Birazcık olsun. bunun sonımluluğunu duy- muyor mu insanlar? Duyuyorsa bunun için ne yapmak gerektiğine dair hiç mi kafası- nda düşünce yok? Kaldı ki kendisi de olabi- lir, kendisinin bir yakını da olabilir. Tepki- siz ve duyarsjz bir toplum olduğumuz süre- ce hiç beklemediği bir anda kannaşık bir yaşamda. devlet bugüne kadar sessiz kaldığı uygulamalan sana karşı da uygu- lar." îstanbııFunoıtayeridarağacı îbret-i alem için' meydanlarda yapılan idaânları izleyenlerin beynine neler kazınmıştı? BERATGÜNÇIKAN O gece, sabaha karşı bütün İstanbul oradaydı sanki. İç yeleğine bağlı kös- tekli saatine ikide bir bakan Hamdi Bey, başını sallaya sallaya söyleniyor- du, "Otaır mu, insan bu kadar bekletuv mi7" Londra Bar'da, müşterisını ma- sada öyle, bır başına bırakıp gelen konsomatrist Şermin, önlere gecebil- mek için kalababğı yanyor, kalçasına fütursuzca değen elin sahıbine edilme- dik küfür bırakmıyordu. Ondördüne yeni basmış. bryıklan yavaş yavaş du- daküstü derisıni zorlayan Ali. varşova marka pikabm üzennde tepiniyor, kendi çığhğıyla kendinden geciyordu; "Hadi.. hadi..." Kokorecçüer, nohutlu pilavalar, şı- racılar kalabahk arasında dolaruyor. heyecandan mideleri değışik türden salgılar bırakanlan ya serinletiyor ya da doyxıruyorlardı. Sonunda beklenen an geldi. Kalabahğın uğultusu sessizli- ğe. saücılann çığhklan en görünen açı- dan bir yer bulma telaşına dönüştü. Önde imam, arkasında ayak bilekleri- ne kadar uzanan beyaz giysısiyle o gö- ründü. Sava, cezaevi müdürü, celladı ve askerler arasında korkuyla büyü- müş gözlerini kalabalıktan uzak tut- maya çahşü. Binlerce kişı bu korkulu gözleri görebilmek için birbırlennin omuzlannın üzerine abandı. Kısa sürdü imamın duası. Beyaz gömleğinin üzerine suçunun yanb ol- duğu kağıt iliştinldiğınde sadece ağb- yordu. Cellat Ali. ayaklannın altmda- ki tabureye bir tekine savurduğunda, binlerce kışinin sohığu kesildi. Boşlük- ta sallanan bacaklannın arasından id- ran sızmaya, dili yan açık ağzından dışan sarkmaya başladığjnda kala- bahk sessızce dağıldı. İdama bir iki, idama biriki... Bu olayın geçtiği yer Sultanahmet Meydanı. Tarih ise bir yüzyılı geri attı- racak kadar eski değil DemokratPar- ti'nin iktidarda olduğu 1950"li yülarda adetten olan, bugün de rrulyonlarca kiş^nin özleminden bir uygulama, "İbret-i alem için birkaçını şöyle mey- danda sallandınvereceksiıı ki..." O yı- 1larda, ibret ıcın secılmış iki meydan- dan bin Sultanahmet. Diğeri ise Emı- nönü'nde, Mısır Çarşısı'nın hemen yanındaki alan. Peki o ıdamlan izle- yenlerin, gencinin, yaşhsının, kadınının erkeğinin beynine neler kazındı? O ahnan "ibretfere" ne oldu? Hasan Pulur. ne kadar kaytarmaya çalışsa da kendi tanımıyla o "idam pik- nikferi''nden bırine katılan bir gazete- ci. O yıllarda Son Havadis'te çalışıyor Pulur. Beşiktaş'ta yedi yaşında. sağır ve dilsiz bir kıza tecavüz ettikten sonra öldüren, cesedi denize atmak üzerey- ken yakalanan Berber Hayri'run idamını izlemekle görevlendırildığınde itirazlan sonuçsuz kalıyor. E\inden, Bakırköy"den Sultanahmet'e dogru yola çıküğında dolmuş şoforlerinin çığlıklanyla karşılaşıyor, "Hadi idama bir iki, hadi idama bir iki..." Sultanahmet çoktan dolmuş. Sema- verleriyle birlikte gelip çay demleyen- ler, kokarecçiden çeyrek ekmek arası- na sardıranlar, sahlepçüer, bır de bu- gün Galatasaray-Mancester maçının izleyicisıni bile küçümsettirecek kala- balüc karşısında şaşkına dönüyor. Bu, kalabahğın Berber Hayri'yi sey- retmek için üçüncü kez toplanışı. Daha önce iki kez toplanıp da ınfazın ertelendiğini duyunca çılgına dönen, neredeyse bir intifadayı yaşayan ka- labahğın bir kez daha ertelemeye ta- hammülü yok. Berber Hayri yırmiikı- yirmiüç yaşında bir çocuk. Celladı. İnfaz nosıl yapılıyor Güneşdoğmadan kimsegörmeden 1 Ağustos 1967 tarihli Cezaevleri Geoelgesi'nin "Öliim Cezasıve Yerine Getirilmesi" başhklı bölümünde "İdam cezası, buna mahkum olankimsenin asıbnak suretiy le hav atınm izalesidir" denihyor. Genelgede, ıdamın hangı koşullarda ve nasıl uygulanacağı şöyle anlauhyor: - İnfaz, güneşdoğmadanönce gercekJeştirilir. - İnfaz, cezaevinde bulunan diğer hükümlü ve tutuklulann göremeyeceği bır yerde >apıhr ve yapılacağı an. hükümlü ve tutuklulardan gızlenir -tnfaz sırasında hükmü veren mahkeme heyetinden bir kişi, cumhuriyet savcısı, doktor, zabıt katibi, cezaevi müdürü. din görevlisi. hükümlünün avukatı bulunur. Aynca hükümlünün ailesinden de infazın gecikmesine neden olmayacak, emniyet ve asayiş yönünden de sakıncalı ohnayan bir kişi buİunabilir. - Hükümlüler birkaç kişi olursa birbırinin karşısında asılmazlar. - Gerekli hazırlıklar y apıldıktan sonra hükümlü "ölüm hucresinden" alınır, infaz yerine getirilir. Hükmün yüzüne karşı okunmasından sonra ceza infaz olunur. - Ölümün kesinleştıği doktor tarafından belirlendıkten sonra ceset, teşhinne izin venlmeden cezaevinden çıkanlır. - Asılan kişinin cenazesi, tören v apılmadan gömülmek üzere mirasçılanna verilir. Mirasçüan olmadığı ya da cesedi kabul etmediği takdirde asılan kişi belediye tarafından gömülür. - İnfazdan sonra dunım bir tutanak ile belirlenir ve infaz yerinde bulunan kişüer tarafından imzalamr. - İnfaz, hükümlünün mensup olduğu din ve mezhebin özel günlennde, gebe kadınlar için doğum yapmadan önce ve akıl hastalığına sahip olanlar iyileşmedikçe gerçekleştırihnez. ErolTaş morgda çahşan Kara Ali. İpi boynuna gecırip sandalyeye vurduğunda bek- lenmedik birşey oluyor. Berber Hayri hareket ediyor, ip dönmeye başlıyor. Önlerde, güvenük kordonunun ar- kasında bekleyen foto muhabırlerin- den biri Hayri'yı tutup ipin dönmesini durduruyor. Fotoğraflan çekip gaze- teye döndüklerinde iğrenerek. nefretle iki satır haberini yazıyor Pulur. Şimdi genye dönüp baktığmda anımsadığı, insanlann intikam için değil sadece se- yirliğine Sultanahmet'te toplandığı. Börekçi Ali, Berber Hayri, Ankara'- da Rus Sefareti'ne piyade talimatna- mesini atmakla suçlanan bir kişi ve Sa- lacak Canavan, Gazeteci-Yazar Halit Çapın'ın beş-altı metreden izlediğı ve Halit Çapın unutmadığı idamlar arasında. Börekçi Ali'nin de celladı. namı diğer İstanbul Celladı, Kara Ah. Ali bu kez ipi ayar- lamayı beceremivor, sandalyeye vurduğunda Börekçi Ali yere düşü- yor. O dönemde basın odasında gö- revli olan kcr v -?r Muzaffer Acar, fırhyor yerinden ipi tekrar boynuna geçiriyor ve iş bıtiyor. Berber Hayri'- nin ırifazını üç ay bekhyor İstanbullu- lar. O yıllarda istanbul öyle on mıl- yonluk bir kent değil. olsa olsa dört- yüzbin nüfusu var. Infazın yapılacağı gece bınlerce kişi Sultanahmet Mey- danı"nı dolduruyor. Genelev, pavyon- lar müşterisinden çahşanına boşabyor. İnfazlan ızlediğinde ondokuz-yirmi yaşlannda olan Çapın. gazeteye gıdip Hasan Pulur yazısmı yazdıktan sonra eve dönüyor ve kusuyor. Bugün, "ACBI zamanla çıkıyor" di- yor Çapın, "15-20 yıl sonra daha fazla koymaya başlıyor. insanlann ölme öz- gürlüğü vardır. O kalkıyor ortadan. Siz bir gösteri maddesi oluyorsunuz. Bin- lerce kişi o meydanlarda küfürler, kah- kahalar. çığlıklarla sizi izliyor. Biraz beyni olan bir insanın orada olduğunu düşündüğümde panikliyorum." Bir çocuğun gözüyle idam Salih Okray, Emmönü Meydanı'- nında oniki yaşındayken bır idamı ız- lediğinde o izlerin yaşamı boyunca kendisini bırakmayacağından haber- sizdi. Bugün kırkalü yaşında. Geriye dönüp. o sabaha karşı yaşananlan anımsadığında hıssettiği üksınti. Be- şiktaş Canavan'run asümasını izlemek için çoğu yaşıtı olanlarla birlikte Emi- nönü Meydanı'na geliyor Okray. Sa- nyerli bir grup Varşova marka pikap üzerinden izhyor ıdamı. Oldürülenle- rin çocuklan bağınyor. "Asmayın, on- lan asmayın" diye. "Neden öyle bağmyorlardı an- diyor Okray, "Sabah sela eriliyordu camkkn. O arada astüar taş Canavan'm. Işedi, dili dışan çıktı. Kaç yıl gecti unutarnadım. O tür olümden hep korkanm. İğrenç, tiksjnti verid bir olay." Aktör Erol Taş da idam izleyicile- rinden. Onun da anımsadığı Berber Hayrinin infazı. "Bu ahlaksız herif ol- duğu için kafama yer etü" 1 dıyor. İstan- bul'da ıdamlan hemen hemen herke- sin ızlediğini anlatırken. ehyle de tarif ediyor, "O dil böyle kayış gibi yemyeşil çıkardı." Adliyenin alt kaünda yapılan idam sehpalan, cellat Çıngene Ah, hep bir merak yüzünden gjttiği idamlardan Taş'ın aklında kalarüar. İzleyenlerin tüylerimn diken diken olması bir yana Taş'ın anımsadıklan arasında doğa olaylanyla idamlann bütünleşmesi de var, "Salacak Canavan'nuı babası ta- ahhütte bulundu. 'oğlumu serbest bıra- kın, Türkıve'ye uçak saün alacağım' dedi. Dinlemediler. Asıldığı gün, ortalık günlük güneşlikti ama bir fırtına çıktı, ne olduğunu şaşırdık." Hitkrveuşakkm Av.FİKRETtLKİZ Cumhunyetin ilarundan 30 Nısan 1991 tarihine kadar 67 yıl 6 ay 1 günlük sürenin toplam 29 yıl, 9 ay 2 günü boyunca olağa- nüstü yönetim koşullannda yaşarruşız. Sıkıyönetımin kaldınldığı 19 Temmuz 1987 tarihine kadar 25 yıl, 9 ay. 18 gün boyunca sıkıyönetim komutanlan emır ve talimatlanna uymu- şuz. Ülkemizde "Olağanüstü Hal" olağan hale dönüşmüş. Orta- lama 70 yıllık ınsan ömninun 30 yılı Türkıye'de olağanüstü rejim altında geçiyor. Bugün 20 yaşında olan gençler "olağan" yöne- tim ve rejimı tanımıyor. 12 Eylül 1980 sonrası yaklaşık 7 bın yurttaşımız için açılan da- valarla 'idam" ıstendi. Mılli Güvenlik Konseyı 53 ölüm cezasını onaylarken, sivıl yönetim ise TBMM'nde 1984 ekim a>ında 2 idam cezasını onayladı. Bu arada yasal bir değışiklikle kesınleş- miş ölüm cezalannın bir kısmı ömür boyu hapse çevnldı. Türkiye'de ölüm cezası kalkmamışür ama sivil parlamenter ortamda infazı Fıilen ortadan kalkmıştır. 1965-1971 ıle 1973- 1980 yıllan arasındaki 15 yıllık süreçte TBMM idam cezalannın infazına onay vermedi. Ne zaman siyasal yaşam veya parlamen- ter ortam, asken müdahalelerle kesıntiye uğratılmışsa, bu dö- nemlerde Türkiye'de daragaçlan kuruldo. 1980-1983 askefi reji- minde ölüm cezası verilen ve cezalan MGK tarafından oriayîa- nan 20 kişi adi suçlu, 33 kişi ise "siyasi"ydı. Adi suçlulardan 10'u hakkında Yargıtay'ın onama karan 1975 yılmda verilmişti. TBMM ise bu cezâlann infaana "evet" demedı. 11 Eylül 1980 tarihine kadar. 12 Eylül 1980"den bırbuçuk yıl sonra adi suçlu- lann cezalannın ınfazını MGK onayladı. Demek kı 12 Eylül 1980 asken müdahalesi olmasa idı. ölüm cezalan Yargıtay ta- rafından onaylanmasına rağmen 5 yıl daha yaşayan ve asken darbeden sonra 1.5 yıl daha hayatta kalarak 6.5 yıl ömrünü sür- düren bu yurttaşlanmız, yaşayabilecektı. Askeri müdahale ol- masa ve 12 Eylül faşizmıne kendini sonımlu sayanlar "dnr" diye- bilseydı, TBMM görevine devam edecek, aa ıçınde olan 10 yıırt- taşımız şimdi aramızda olacaklardı. 7 bin kişi ıçın idam cezası is- tendi ama şimdi çoğu aramızda. Yaşıyorlar. Hiçkimse ölüm cezası veren yargıçlan hemen eleştirmesin. Ancak ölüm cezası vermeyi kendi vıcdanında kişi olarak benim- seyen, öç alma duygusunu dağıttığı adalete egemen kılan, ta- rafsızhğıru hukuk adına yitiren ve bulunduğu kürsüyü böylece kullanıp "idam" cezasına imza atan yargıçlann adını da kımse unutmasın. Benım ülkemde "polisteki samimi ikran" delil sayıp idam cezası veren yargıçlar oldu. Pohste "samimi ikrar" ne de- mekse!.. Karar gerekçesinin tahmatlara aykın düşmemesine özen gösterenler oldu. Ölüm cezasına kişi olarak ve hukukçu ola- rak karşı olmasına rağmen çaresiz idam cezasına imza atan yargıçlar da vardı. Ama taktır haklannı kullandılar, Türk Ceza Yasası'nda yer alan 59. maddeyı gözardı etmediler idam, ömür boyu hapse çevnldi. "Faşizme karşı çıkmak insanuk görevidir" dediler. Ama. tam bir ay 17 gün ıçınde "yargılama" yapıp ölüm cezası veren yargıçlann karanndan kurtulamayan gencecik in- san asıldı. Adi unutulmadı. Bu ölüm cezası o gün lanetlendi, bu- gün de nefretle anılıyor. Hiç düşündünüz mü? Sabah saat 05.00 haberlerinde abinizin, babanızın. akrabanızın cezaevi avlusunda, heyet önünde asıla- rak idam edildiğini "haber" olarak dinliyorsunuz... Hiç idama mahkum hükümlü oğlunuzdan mektup aldınız mı? Hiç aklınıza getirdmiz mı, boynunuza ılmık gecinldiğinde ne düşünürsünüz? Hiç ınfazda bulundunuz mu? Bır ^zete haberi, adh bir vak'a ol- maktan öte, idamla yargılanan müvekkihnizi avukat olarak sa- \"undunuz mu? Yargıç olarak sanığın gözlerimn ıçine baka baka "idam" karan verdıniz mi? Yargıç olarak infazda bulunduğunuz zaman. hükümlünün kısacık bır bakışı ve hele hele gözünüzün icine baka baka hafifçe gülümsemesi ne anlama gelir.. Emekli bir yargıç olarak huzur içinde kahkaha atabilir misinız? Ya hata varsa... Asılan gen döner mi? Verdiğinız karan. insanı ölüme göndermeyi içinize sindirebüır misiniz? Yaşam, onu korumamızı gerektiriyor. Yasalar eskir. Toplumun kendi dinamiği utanıia- cak cezalandırma sistem ve maddelerini yasal olsa bile kabul et- meyecek bir noktaya ulaşınca, "ölüme" davetiye çıkarmak in- sanhk suçudur. "Ölüm cezası kaldınlmışnr. Hiç kimsebu cezaya carptırüamaz ve idam edilemez" hukmunün yer aldığı "İnsan Haklan ve Ana Hürriyetieri Korumaya Dair Sozleşmeye (Ek) Ölüm Cezasının Kaklırümasına İlişkin 6 Nolu Protokoî"ün Türkıye tarafından imzalanması zorunludur. Aksi taktirde idamcezalanna imza atı- lan bir ülke olarak insan onurunu koruyamayan ve yurtdaş- lanrun yaşam hakkını ortadan kaldıran bir ülke oluruz. Oysa, yaşadığımız çağ açısmdan tarihten. Hitier'den ve uşaklanndan öç almalıyız. Hitler iktıdara geldıği zaman parla- mento binası önünde konuşma yapmıştı. "Ben Almanya'nın en büyük YargKiymi..." Bu konuşmaya o tanhte hiçbir hukukçu- dan tepki gelmemiştı. Hitler yönetimi parlamento binasmı yaktı. Saçu bazı solculann üzerine attı. "Diınitror' ve arkadaşlan Al- man Yüksek Mahkemesi'nde yargjlandı. Mahkeme suçsuz ol- duklanna karar verdi. Saıuklar beraat etti. Hıtler bunun üzerine "vatana ihanet" davalannı karara bağlamak üzere Volks Ge- richtsof yani Halk Mahkemeleri kurdu. Dokuz üyesınden dördü hukukçu. diğer beşi ordudan SS'lerden oluşuyordu. Hıtler'e bu yetmedi. Başka bır özel mahkeme daha kurdurdu. "Sonderg- richt" adıyla anılan bu mahkeme üç kişiden oluşuyordu. Yargı- çlar nasyonal-sosyalist ilkeleri benımsemiş Nazi Partisi üyeleny- di. Savunma avukatlan îse Nazı Partisı'ne kayıthydılar. Başka avukat bu mahkemelere giremezdı. Birkaç avukat davalara gir- mek ıstedı. Toplama kampma göndenldıler. Bu bilgileri Uğnr Mumcu'nun 31 Haziran 1974 günlü Yeni Ortam'da yayımlanan yazısmdan aktardım. Şimdi aynı yazmdan bir alıntı ile bitirmek istiyorum: "Bugün Hhier'e uşaklık etmiş yargıçlara 'hukukçu' demek mümkün müdür artık? Bunlar. siyasal cinayetlerin kirahk katille- ridir. Bir yüksek kürsuye cübbeyle çıkmak, ceUatlığa meşruiyet kazandırmaz hiçbir zaman..." Evet: Ölüm cezalannı kakiınn. Ölüm cezalannın infazmı is- teyerek, Hıtler ve uşaklanndan öç alamayız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle