01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 ULAYLAK YK GUKUŞLEK DerğUerden tki Önenıli Yazı MELİH CEVDET ANDAY Sayın M .Tului Sönmez"i tanınm, özellikle "ka- musal arazinin KHK (Kanun Hükmünde Ka- rarname)ler yolu ile nasıl özel mülkiyete kapatıl- dığı" konusunu bıkmadan. yılmadan i$leyen bır hukukçudur: bizım gazetemizde de seyrek olarak yazar. Onun Mülkıyeliler Bırliği Dergısi'nde çı- kan son yazısından duyduğum (HUKÜKUN EŞ- REFSAATİNİN AYARI - Çevre ve tmar Planb- malarmda Prosedür Karmaşası) zihinsel ve ruhsal ürpertiyi bir türlü atamıyorum üstümden Yasa- lar nasıl hiçe sayılıyor. kitabına uydurularak na- sıl ortadan kaldınlıyor... Okurlanmıza bunu. çevre konusu üzerinde. sıcağı sıcağına aktarmak istcrdim. ama Sayın Sönmez'ın bu önemli yazısı öylesine mantıksal bir zincirleme içinde kaleme alınmış ki, onun bütününû okumak gerekiyor. Ben burada ancak başlangıç bölümünü aktar- makla yetineceğim. "1983 yılı ağustosunda yüröriüğe giren 'Çevre Kanunu'nun 1. maddesının ilk tümcesi şöyle baş- lar: 'Bu kanunun amacı. bülün vatandaşlann or- tak varlığı olan çevrenin korunması...' Oh! lnsan ferahlıyor. Demek ki yasaya göre çevre hepimi- zin "ortak malı' imiş. (Aslında yasanın bu ilk maddesindeki bütün vatandaşlann' deyimi de ilerde belirleyeceklenmizden gayri bir hatadır kantmca. Bugün anık çevre. sadece bir ülkenin insanlannın ortak malı değil. tüm insanlann. tüm canlıların ortaklaşa malı olduğu anlaşılmış- tır. Neyse. bizbu kadanna da razıyız.)" "Ancak bu ferahın tadı damağımızda kalacak- tır. Hepimizi bir an için mutlu eden bu Çevre Ka- nunu. aradan bir yıl bile geçmeden haziran 1984'teçıkanlan bir Kanun Hükmünde Karar- name ile (222 sayılı) kırpıntıya uğrayacak ve bu KHK. kanundaki bütün vatandaşlann ortak varlığı' deyimini (ki yasanın ruhudur bu deyim) yok ediverecektir. Bu KHK'nın amaç maddesi şu biçime sokulmuştur: "Bu Kanun Hükmünde Kararname'nin amacı. çevrenin korunması...' falanfılan"... "Bu Kanun Hükmünde Kararname ile bir ka- nunun ruhu sökülüyorda kimsenın kılı kıpırda- mıyor. Hani bir astın. bir üstün rütbesini sökmesi gibi bir hukuki olaydır bu . hukuki garibeler an- sıklopedisine girecek cinsten. Öyle ya, çevre de- nince ne anlaşılmaktadır bu işten iyi anlayanlar- ca? Çevre dediğin "yurdumuzun nefıs kıyılan. eşsiz güzellikte körfezler, Boğaziçı'nin koruluk sırtlan ve bu emsal tüm yerler' değil midir? Öy- leyse. 'bütün vatandaşlann ortak varlığı' da ne demek? Bunun doğrusu ve adilane olanı 'bazı v a- landaşlann özel varlığf olnıalı değil midir? Nite- kimöyledeoldurulmuştur. "Yukanda sözünü ettiğimiz 222 sayılı KHK'nınadı: "Çevre Genel Müdürlüğü"nünK.u- ruluşu veGörevleri Hakkında Kanun Hükmün- de Kararname'dir. Bu KHK'nın amacı adından da anlaşıldığı üzere 'Çevre Kanunu'nun hüküm- lerini yürütecek bir 'Genel Müdürfüğün' örgüt- lendirilmesidir Ancak bu zavallı genel müdür- lük hiçbir fonksiyonunu yerine getiremeden (hak deyimi ile gençligine doyamadan) 9 Kasım 1989 günü yürürlüğe giren ve yine bır Kanun Hük- münde Kararname ile (389 sayılı) yürürlükten kaldınlmştır." Işte Sayın Tului Sönmez'in yazısı, böyle gitgi- deaalaşarak sürmektedir. Okurlanmıda ürpert- memek için burada kesiyorum. "Her mıllet layık olduğu hükümeti bulur" diye bir söz vardır: hiç sevmem. Ama kültür düzeyimizi. halkımızın de- ğil aydınlanmızın kültür düzeyini düşündükçe olay doğallaşıyor: Ne demek "vatandaşın ortak malı"? Ben vatandaş değil miyim. o mal benim olurgider. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakül- tesi öğretim Görevlisi Sayın Atila Ergür'ün. Gö- rüş Dergisi'nin nisan 1990 tarihli sayısında çıkan ve özgün başlığı "Görsel Çevre Kirliliği" iken nedense "GözJerimiz de Kirleniyor" adı altında yayımlanan ilgınç yazısını, Sayın Sönmez'in yu- kanda sözkonusuettiğimizyazısınm birtürsüre- gitmesisayabilirizsanıyorum. Nitekimaltbaşlık da bunu vurguluyorlargibidir: "Evrenı duygula- n ile algılayan insan. gürültüden işitsel olarak. çırkingörüntüdende görsel olarak olumsuzyön- deetkileniyor." Sayın Atila Ergür'ün bu sevindirici ve düşün- dürücüyazısındabırparçayıbirlikteokuyalım: "Doğal çevrenin yanı sıra yapay çevrenin ile görsel değerlere önem veren biryaklaşımla oluş- turulması gerekmektedir. Çünkü estetik kaygı- larla çevresini değiştirme çabası içinde olan tek varlık insandır. Çevre sorunlan açısından bakıl- dığında kentler kırsal kesime oranla daha sancılı durumdadır. Çarpık ve plansız kentleşmenin ge- tirdiği beton yığınlan arasında sıkışmış kalmış kent insanı. kırsal kesim insanına göre daha mut- suzdur. Sağlıksız kentleşmenin ürünü olan gece- kondular kadar belki de onlardan daha çok, dü- zenli yapılaşma adına yapılan "gündüz kondular" kent dokusunu bozmakta ve çirkin- leştirmektedir. Bu sakat ve arabesk yapılaşma. renk. biçim, biçem ve malzeme uyumsuzluğunun ürünüdürvesınırsızözelisteklerimizikarşılama- ya yönelik liberal tutumumuzdan kaynaklan- maktadtr. Örneğın. İstanbul gıbı mımari değer- leraçısından zengin kalıta sahip kentlerimizdeki estetik değerlerle bezeli yapıların yanına >ama gi- bi kondurduğumuzneidiğübelirsizbınalarımız- la; Osmanlı mimarisinin çizgilerinı yakalama te- laşı içinde deforme ettiğimiz yeniyetme camilerimizle; rastgeleyerleştirilmişdevboyutlu reklam panolan. ışıklı. ışıksız tabelalarla dona- tılmış caddelerimizle; kımliksız ve yoz bir kent yaratma becerisini gösterebilen ender uluslar- danbiriyiz. Aynca mimarlık dışındaki alanlarda da yoz- laşma adeta yanşırcasına sürmektedir. Doğal malzemelerden vapılmış biçimi ve rengıyle güzel olan ürünlerin yerini alan zevksız. değersiz. yoz- laşmış nesnelerçevremizigörsel olarak kırletmek- tedir. Ev ve işyerlerimizi saran yapma çiçeklerle süslü sah'.e doğa görüntüleriyle. güzelim toprak testilerden hasır sepetlere, ayakkabısından ha- mam tasına vanncaya dek plastikleşen eşyaian- mızın kuşatması altında yaşadığımızçağ, tam an- lamryla bir plastık çağıdır. fIkel konular ve basit yaklaşımlarla salt tecim- sel amaçla üretilen fîlmferin; boyalı basında he- men her gün sunulan birbinnden düzeysiz fotoğ- raflann; kahveleri ve lokantalan süsleyen, taşıtlann arka camlannda sıkça rastlanan dinsel konulardanerotikanlatımlara kadar çok değişik alanlardaki niteliksiz posterlerin; yazılan, fotoğ- rafları, aynada sallanan tespihleri ve pavyon gö- riintüsü içinde yanıp sönen renkli lambalanyla minibüs dekorlannın; antepçıbanı. efe bıyığı ile karayağız bedene geçirilen, Batı özentili ve öy- künme desenlerle bezeli giysilerin yarattığı ko- mik görüntüleriyle giyımimizdeki zevksizlik ve riiküşlüğün: bilardo oynayan köpek görüntüle- riyle evlerimizi süsleyen, anlamı veesprisi pekko- lay kavranmayan duvar halılannın, klozet ka- paktanna vanncaya dek çevremizi gereksiz ve zevksiz süsleme iştahımıan doğurduğu gariplik- lerin; park ve bahçelere güzel görûnüm kazandı- nyorum sanısı ile yerel yönetimlere ağaçlara ya- pılan top ense tıraşlann ve daha saymakla tükenmeyecek denli çok çeşitli çirkin, garip ve yoz görüntülerin dört yanımızı sardığı dikkate alındığında. görsel çevre kirliiiğinin ülkemizdeki boyutlan açıkça anlaşılır. Sonuç olarak. toplumlarsağlıklı bir görsel çev- re oluşturamamanın faturasını uzun erimde de olsa ödeyeceklerdır. Değersiz, çirkin ve yoz görüntülenn içindeyaşayanbireyler buzevksizli- ğin tiryakisi olacaklar ve giderek görsel değer ve beğenilen çarpık kuşaklaryetişecektir. Bu olum- suz gidişi sessiz, çaresız ve kaderci bir tavırla izle- mek çağdaş insan kavramıyla bağdaşmamakla- dır. Bu önemli ve çok boyutlu soruna sınırlı ölçüde olumlu yaklaşımlar ve çabalar ise kirlili- ğin yarattığı zararı önleyecek güçtedeğıldır. Çev- re kirlililiği denilen bu toplumsal intiharın önle- nebilmesi için her yTirttaş, her kuruluş, bilinçli ve etkin katılımla ve eylem birliği içinde savaşım vermelidir." Okurlanm, bu yazılanlardan umutsuzluğa ka- pıldılarsa özür dilerim. ama şunu da belirtmek isterim ki, nıce umutsuzluklar nice umutlu günle- ridoğurmuştur. Darkapıdangeçeceğiz. Öylegö- rünü>or. ARADABIR ÖNER DEMİREL Orman Yük. Müh. Işletme Ekonomisi Uzmanı ••Yanan Ormanlar. Saygıdeğer hocamız Hıfzı Wldet Velidedeoğlu, a7.i990 tarihli Cumhuriyet gazetesinde "Ormanlarımız ve Pofitikacılanmız" baş- lıklı yazısında, 6 Nisan 1986 tarihli "Orman DeyinceOkumazlar ki" yazısını kaynak göstererek nasıl olsa kimse okumuyor, ben de yazmak isterniyorum, diyor Hocamız müsterih olsun, okuyo- ruz. Hatta "Orman Deyince Okumazlar ki", Orman Mühendis- leri Odası'nca kitapçık şeklinde bastınlarak dağrtılmış bulunu- yor. Her aydınım diyen kişinin bu kitapçığı okuması gerek. Oku- mayanlar gün gelecek okuyacak, o zaman da fırsat kaçmış ola- bilecek. Bizlere düşen görev, bıkmadan usanmadan yazmak. Milli Eğitim nasıl ki cumhuriyetin kuruluşunda ulusal sorun kabul edilmiş; bugün de, ülkemızin var ya da yok olması, insa- nımızın yaşamıyla yakından ilgilı olan "orman davasını" ulusal sorun olarak kabul etmek durumundayız. Hatta günümüzde or- man konusu ulusal olmanın ötesinde uluslararası boyut kazan- mış bulunuyor. Yaz mevsiminin başlaması ile özellikle turistik kıyı bolgelerirv den orman yangın haberleri çok sık gelmeys basladı. Her yıl aynı olayları yaşamak ülke açısından üzüntü verici. Aydın, Marma- ris, İzmir/Balçova, Bodrum, Fethiye, llıca ormanları cayır cayır yanıyor Her ne hikmet ise 1983 yılından bu yana hep kıyı or- manları yanıyor. Gizli bir el ormanlarımızı yakıyor, yaktırıyor Ko- nu yalnız basına ormancıların altından kalkacağı bir sorun de- ğil. Burada TRT yetkililerıne büyük görev düşüyor. Orman yan- gınlarını haber bültenlerinde birkaç saniye ile geçiştirmek yeri- ne, halkın belleğinde iz yapacak şekilde gorüntüler vererek ka- muoyu yaratılmalıdır. Orman yangınlarında hayvanların kaçışı- nı, o güzelim bitkilerin kavruluşunu, yeşil ağaçların kızıldan siyaha dönüsünü ekranda halkımız gözleriyle gorebilmelidir. Bugün yoksul ülke ormanlarınm korunmasını zengin ülkeler üstlenmış durumda. Nitekim Dünya Bankası tarafından Tropical Fbrest Action Program (TFAP) adı verilen bir destek fonu 1985 yılında oluşturulmuş bulunuyor. Zengin ülkeler, kendi yaşamla- rını ve sağlıklarını tehdit edecek orman azalmasına ve tahribatı- na engel olmak için parasal destek sağlıyorlar Yağmur orman- ları adı verilen Amazon ormanlarınm, Afrika ormanlarınm korun- ması, yaşatılması günümüzde tüm insanlığı ilgilendiriyor. Orman yangınları ile ilgili olarak Orman Mühendisleri Odası 13 temmuz günü bir basın bûlteni yayımladı. Arkasından, gaze- teci yazar Yavuz Donat TRT birinci kanalında 16 temmuzda "Ak- şama Doğru" programında bu konuda oda genel sekreten Yü- cel Çağlar ile bir söyleşi yaptı. Umudumuz, bu çeşit programla- nn sürmesinde... 1950-1963 yılları arası yangınların arttığı dönem olup, bu sü- rede orman suçlarına af çıkanlmış, yasada birçok değişıklikler yaptlmıştır. 1964-1977 dönemi istikrarlı bir dönem olup politik ya- şamın düzenli oluşu orman yangınlarını azaltmıştır. 1978-1980 yılları hepimizin hatıriadığı gibi anarşi ve belirsiz- likler dönemi; üç yıl gibi kısa sürede sayı ve alan olarak yangın- lar artmışîır. 1981-1983 yılları parti faaliyetlerinin durdurulduğu, partizanca uygulamaların olmadığı dönem; yangınların son 40 yılın en düşûk düzeyde olduğu gözlenmektedir 1984 yılından sonra siyasi faalıyetlenn başlamasıyla yangın- ların her yönüyte yaygınlaştığı görülmekte ve son 40 yılın en yük- sek değerlerine ulaştığı, sayılardan anlaşılmaktadır Ülkemizde orman yangınları neden çıkar ya da çıkarılır? Yan- gın nedenlerinin yarısı (% 52) belirlenemediğine göre bu olayın bir gizi var. Son 40 yılda anayasa ve yasalara göz atılacak olur- sa, ormanlarımızın aleyhine birçok hükûmler getirildiği, âdeta orman yağmasının teşvik edildiği görülür. 1982 Anayasası'nın 169. maddesinde 31.12.1981 tarihinden ön- ce "Bilim ve fen bakımından orman niteliğinı kaybeden yerler orman sınırı dışına çıkarılır" denilmektedir. 1961 Anayasası'nda bu tarih 31.13.1961 olarak geçer. Ormanlardan açılan veya yakı- larak kazanılan yerlere. devletin arazisıne, bir gün saniplenecek- lerini bilen açıkgözler boş durmuyor. Bilim ve fen bakımından orman niteliğinı kaybetmiş fetvasını verecek ve kılıfına uydura- cak komisyonlan kurmak, poMikacılarımız için hiç de zor değil. Aynı şekilde Turizm Teşvik Yasası, orman alanlarının yağma- lanmasına yol göstermektedir. 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkındırılması Hakkındaki Yasa, kötü niyetlilerın elinde orman- ların yağmalanmasını getirmektedir. Kısaca ormanlarımız yağ- maya, talana açık bir ortam içerisindedir. VEFAT VE TEŞEKKÜR 27.7.1990 günü hakkıo raJımetine kavuşajı 1924 MARDtN do£umlu; Ibrahirtı ve NaHyc Erdoğan'ın kızları, Ihsan özkan'ın eşi, Suheyla, Suha ve Suna'mn annelen, Zulal, Ncza( ve Hasan'ın kayın valideleri, Umuc, Fadime, Ali-Deniz, Zeynep ve Ipek'ın BUyakannekri, Suat, Ismcı, Nezihe, Talal, Rjfat, Ali-Nejdet, Hahs, Yavuz ve Nusret'in ablalan. Erdoğan ve özkan ailderinin değerlı varlıkları MAKBULE ÖZKAN Hacı Bayram Camiı'nde kılınan öjlc namazı sonrası Karşıyâka Mezarhğı'na defnedılmişnr. Cenazemize kauian, tclgraf ve telefonla acımızı paylaşan, evimize kadar gelerek bıze her turlu destek olan, T.E Vakfı'na bağışıa bulunan tüm komşu, closı, akraba ve yakınlarına »nsuz TEŞEKKÜR eder MERHUME'ye Tanrıdan rahmet dileriı. AtLESt Türk Hekimligi Dar Boğazda Son yıllarda, AT ülkelerinde ve ABD'de yabancı doktorların, öngörülen sınavları geçtikleri halde, ihtisas yapmaları hemen hemen imkansızJagmıştır. Prof. Dr. ÇİĞDEM ALTAY (H.ü. çocuk sağiığı Türk tababetine karsı, Türk hekimlerini kö- tüleme, hekimlik sanatının kalitesini düşür- me ve raeslejin saygıniıgını yok etmeye çalış- ma şeklinde, son on yılda giderek yoğunlaşan, günümüzde hasat dönemini yaşayan bir po- litika sürdürülmektedir. Bu davranısın dayan- dığı temel, gerekçeleri ve sonuçlan aşağıdaki şekilde açıklanabilir. Bundan sekiz-on yıl ön- cesine ve daha gerilere gidildiğinde, kisi başı- na düşen hekim sayısının çok az olduğu, he- kimlerin daha çok büyük şehjrlerde toplan- dıkları, diğer memur ve sanat erbabına oran- la daha rahat bir hayat sürdükleri düşüncesi- nin toplumun ortak kanısı olduğu göriıimek- tedir. Büyük şehirlerde rahatça para kazan- dıkları için ülkenin geri kalmış yörelerine gitmedikleri savının hemen herkesce kabul edildiği ve genellikle, halka yeterli bir sağlık hizmeti verilememesinin, doktorlann büyük şehirlerde toplanmasına bağlı olduğu görüşü- nün benimsendiği anlaşılınaktadır. Daha sonralan bu düşünce devlet adâmla- n tarafından açıkça dile getirilmiştir. Halka yapılan konuşmalarda, kendilerinin hizmet anlayısının bir göstergesi olarak sık sık jan- darmarun gittiği en ücre köşeye kadar dok- tor göndereceklerini söylemeleri hatırlardadır. Sağlık hızmetlerinı halkın ayağına götürmek amacı ile de zorunlu hizmet kanunu çıkarıl- mıştır. Devlet Planlama Teşkilab (DPT) da poütikacılara destek vermiş ve Türkjye'deki doktor sayısının gelişmiş ülkelerde kişi bası- na düşen doktor sayısına uygun bir sayıya eri- şilebilmesi için tıp fakültelerine alınacak öğ- renci sayısının arttırılmasını öngörmüştür. Her şehirde bir üniversite anJayışı ile "Tıp FaküJteteri" ve fakültelere alınan öğıenci sa- yısı, kalitenin dttşmesi pahasına artunlmıştır. Böylece doktor açığı kapanmış ama aşağıda özetleyeceğirniz düzeltilmesi zor durumlar or- taya çıkmış, yaralar açılmıştır. Ögrenci sayısının artması Tıp fakültesine girmek daha öğrencilik sı- rasında özveriyi kabul etmek demektir. Tıp eğitimi bilindiği gibi en uzun ve en ağır eği- timlerden biridir. Bu özyerinin bir amacı ol- malıdır, bu amaç maddi veya manevi olabi- lir. Hekimlik kişiyi her iki yönden de tatmin ettiği için gençlerce ideal bir meslek sayılmış, özveriye değer görülmüştür. Zorunlu hizmet yasası özveri sınırını daha da zorlamış, "Tıp Eğitimi 6 yıldan 8 yıla" çıkmıştıı Zorunlu hizmete giden genç hekimler temel sağlık so- runlanyla başbaşa kalmışlardır. Ellerindeki dinlerne aleti ve tansiyon aleti halka hizmet için yeterli görülmüştür. Altyapısı, çoğu yer- de akar suyu, elektriği olmayan köylere, mik- roskopsuz, santrifüjsuz ocaklara hekimin halk sağiığı hizmeti adına bir göstermelik olarak gönderüdiği açıktır. Çok boyutlu yöresel et- ki ve baskılann genç hekimi ne denli kısıtla- dığı başka bir yazıya konu olacak kadar ge- niştir, bu nedenle burada tartışılmayacaktır. Daha sonraki yıllarda, tıp fakültelerinin ve bu fakültelere alınan öğrcnci sayısının artma- sırun etkileri kendisini göstermeye başlamış- tır. Eğitimde kalite düşmüştür. Doktor sayı- sının giderek artması sonucu da ihtisasa gire- bilme olasılığı azalmıştır. Böylece pek çok genç hekimin mesleğinde ilerleme ve mesle- ğini daha iyi öğrenme olanağı ellerinden alın- miîtır. Zorunlu hizmet kadrolan dolmuş, yeni mezunları tayin edecek kadro bulmak amacı ile zorunlu hizmet, zorunlu olarak bir yıla in- dirilmiştir. Devlet Bakanı Sayın Keçeciler bir üniversitenin diploma töreninde "zorunlu hiz- metin yakında tamamen kaJdınlabilecetini" söylemiştir. Bu söz işsiz hekimlerin ilk haber- cisidir. Bu durumda yıllarca süren özveriırin karşılığında maddi ödül alma yolu kapandı- ğı gibi öğrenrnek, mesleğinde ilerlemek, hal- ka hizmet etme zevki gibi rnanevi odüllerin de yok olduğu anlaşılmıştır. 1981-1982 yıllanna kadar ÖSYM sınavla- nnda en yuksek puanı alan 100 öğrencinin bü- yük bir yuzdesi tıp fakültelerine girmek ister- ken sonraki yıllarda bu oran giderek düşmüs- tür. 1989 yılında ilk yüz içinden yalnızca iki tanesi tıp fakültesine girmek istemiştir.(*) Yi- ne bu sınavlarda tıp fakültelerine girmek is- teyen öğrencilerin puan dilimlerinde bir geri- leme gözlenmiştir. Bu dururn hekimliğin öze- nilecek bir raeslek olmaktan çıkmış olması- nın en büyük deliüdir. Halk da karşısında donatımsız, program• sız genç bir pratisyen hekimi bulmaktan mutlu olmamış, her fırsatta bir uzmana görünme- nin, çağdaş araç ve gereçle donatıidığını dü- şündügü tam teşekküllü hastanelerde görül- menin yollannı aramıştır. Tam teşekküllü has- tanelerin bir çoğunda ise durum halkın bek- lentisinden çok farklıdır. Sigorta hastanelerinde, devlet hastanderin- de, Üniversite hastanelerinde halk kolaylıkla muayene olamamaktadır. Bazı hastanelerde günde bir doktorun 30-100 hasta muayene et- mesi gerekmektedir. Gerek üniversite gerek- se devlet hastaneleri laboratuvarlanna yıllar- dır en basit aletler bile alınmanuştır. Olanak- sızlıklar yüzünden kaliteli araştırma ve çalış- ma yapılamamaktadır. Törkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TUBtTAK) Tıp Grubu, araştırma yapmak isteyenler arasın- da, yılda toplam 150 milyon TL gibi ufak bir meblağı paylaştırmakla uğraşmaktadır. Böylece yalnızca doktor sayısının artünl- rnası ile halk saglığınjn düzeltilebileceğini sa- nan politik yaklaşım iflas etmiştir. Uygulanan polilika ile son on yıl içinde "Temel halk saglıgı" hizmetlerine ve hastane hizmetlerine de yeni bir iyileşüime getirilememiş olması so- rumlu makamlarda sıkıntı yaratmıştır. Yukarıda anlatılan karmasayı düzeltmek için iyi düşünülmüş ve planlanmış program- lar yapma gereği açıkken bunu yapmak yeri- ne suçlu aranmış ve anlaşıldığı kadan ile Türk hekimi suçlu bulunmuştur. GazetelCrden öğ- rendiğimize göre suçluyu cezalandırmak için yabancı doktor ithalini Öagören bir yasa ta- sansı hazırlanınıjtır. Türkiye'ye ithal edilmesi düşünülen kişiler belli ki uzman hekimlerdir. Bu da bir çelişki yaratmaktadır. Şöyle ki "Tıpta uzman kadrosu" artınlmak istendiğin- de DPT'nin buna karşı çıktığı bilinmektedir. Bu durumun yabancı uzmanlar için de geçer- li olması beklenir. Son yıllarda, AT ülkele- rinde ve ABD'de yabancı doktorlann, öngö- rülen sınavları geçtikleri halde, ihtisas yapma- lan hemen hemen imkânsızlaşmıştır. Eskiden yerleşenlerin dışında, yabana doktorlann yine geçerli sınavları olduklan halde bu ülkelerde iş bulmalan daha da zordur. Bütün ülkeler- de doktor fazlası vardır. AT ülkelerinde her şeyin değişimi rahat yapıldığı halde bir hekim kendi ülkesinden başka bir yerde iş bulama- maktadır. Kısacası, Arap yanmadasındaki ba- zı ülkeler dışında yabancı doktor ithal eden ulke yoktur. Sonuç Türk tababetinin dar boğazdan çıkanlma- sı ve halk sağhğımn iyileştirilmesi ancak iyi düzenlenmiş, iyi uygulanacak programlarla mümkün olabilir. Bu çerçeve içinde, 1- "Tıp egirjmi" katilesini yükseltmek ve "işsiz doktor" yaratrnamak amacı ile tıp fakültele- rinin ve tıp fakültelerine alınan öğrenci sayı- sının azaltıiması gerekir. 2- Devlet Bütçesin- den yeterli para sağlığa ayrılmalı, hastaneler çağdaş araçlarla donatılmalı ve hastalann pa- ra Ödeme güçlüğü sorunlanna çare bulunnıa- lıdır. 3- Halkın hastanelerde yığılması ve kuy- rukta bekletilmesinin nedenleri araştınlmalı sorunlar çözülmelidir. 4- DPT diğer ülkeie- rin istatistiklerindeki pratisyen ve uzman he- kim sayılarına benzer rakamlan, hastaneler- de, sağlık ocaklarında ve yerleşim yerlerinde çağdaş iyileştirme yapıldıktan sonra benim- semeli ve önermelidir. 5- Bu iyileştirme süre- ci içinde Türkiye gerçeklerine uygun, insan gü- cünü yerinde kullanan programlar geliştiril- melidir. 6- Acele hazırlanmış, günlük iyileş- tirmeyi amaçlayan programların yarın daha büyük sorunlar acacağı açıktır. (•) Sınav sonunda gazetelerde çıkan ban- ka ve dersane reklamlarından elde edilen tahmini sonuçlar verilmiştir. ÖSYM'ye baş- vurulmuş, kati rakamlar elde edilememiştir. Ç.A. DAKTİLO BİLEN BAYAN SEKRETER ARANIYOR. TeL: 556 32 08-584 09 84 COUNCIL OF EÜROPE (23 Member States) seeks Administrative Officer for the European Committee on Torture Prevention The Committee visits places of detention (prisons. police stations. etc) in order to examine the treatment of persons deprived of their liberty The successful applicant will be involved in the preparation and carrying out of the Committee's visits and the drafting of visit reports. Besides having member State nationality. candidates must be under 35 (normally), hold a degree in Iaw or other subject related to the Committe's activites. and have very good English and good French (or vice versa). In addition, professional experience of visits to places of detention and knovvledge of other languages, particularly southern European (Greek, İtaJian. Portuguese. Spanish, Turkish), vvould be an advantage. Monthly salary (expat, sıngle rate) depending on experience, either 19,500 FF or 24,000 FF, tax free. net of pension and social insurance deductıons. Candidates should send a full CV to the folloıving address as soon as possible, asking for official application form {to be retumed by 11 September 1990): Establishment Division Council of Europe (Pers-ref 20/90 BP 431-R6 F-67006 STRASBOURG CEDEX The Council of Europe is vvorkıng towards becoming an equal opportunity employer. MÜJDEÜ KUŞADASINDA TAKSİTLE TATİL OLANAĞI " Özel Idare Tesıslerı HOTEL PALME Restaurant CafeBar 1 kişi TAM PANStYON 30 000 TL Rczervasyon Tel 9 (6366) 1246 Not: 0-6 yaş gnıbu ücretsizdir. KUŞADASVGÜZELÇANLl/MtLLİ PARK SAVAŞ YILLARINDA BİR SÜRGÜN Kemal Sülker 3000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan TTjlrkocağı CacL 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Odemeli gönderilmez. Turkiye nin en güzel düğün salonları NIŞANTAŞI RESTAURANT Düğün Salonları 150 kiji içın- Yemekt 1 785 000 YemekB mezeh 2 175 000 Rez:147 62 39 147 74 40 • Sakmlanmız klimalıdır • BEKIR COŞKUN'UN ilk kitabı DÖVLET 1AVDA 7. BASKIVERSO YAYINCIUK KONUH SOK. 1*7 W : 117 97 47 ANKARA TEŞEKKÜR 27 Temmuz 1990 günü Pervari-Doğanköy-Sanyaprak mevkiindeki çatışmada şehit düşen Kom.P.Kd.Ütğm (1981-211) KORHAN ZAGRALI'nın cenaze törenine kaülarak bızleri yalnız bırakmayan, büyük acımızı paylaşan bütün akraba, eş, dost ve arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. AİLESİ TEŞEKKÜR Fıtık ameliyatımı gerçekleştiren Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Prof.Dr. AHMET N. OZBAL, Prof.Dr. YELDIZ KÖSE, As.Dr. METİN ERTEM, As.Dr. ALİ S.KURTARAN ile her konuda gece gündüz demeden yakın ve sıcak ilgüerini esirgemeyen Prof.Dr. ESAT EŞKAZAN ve Uz.Dr. GÖNÜL EŞKAZAN'a ve GÜRKAN KJiniği çalışanlanna teşekkürlerimi sunarım. OSMAN SERHAD ERKEKLİ MATEMATİK • TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİ Üniversite hazırlık kurslannda göreviendirilmek üzere özetltkle matematik, fizik, kimya branşlarında, etkin, konusunun tartışmasız uzmanı, öğretmenler, isterlerse saat ücreti 3O.CXX).- - 60.000.-TL isterlerse ayiık 2.000.000.- - 5.000.000.-TL maaşla görevlendirileceklerdir. Şartlara uyanlann müracaatları rica olunur. Manifaturacılar Çarşısı 5.Blok No:5663 Unkapanhlstanbul Cörev yerleri, Kadıköy, Bakırköy, Merkez, Samsun ve İzmit'tir. İsteyen istediği yerde çalışabilir. Müracaatlann şahsen pazar hariç her gün 09.30-19.00 arasında yapılması. ıtoF A K S İ Mİ L E Servis Güvencemizle Bilar Bilgi Araçları Ticaret A.Ş. I Tel:9n) 175 38 00 (4 Mall Anktn T»l : 9 (4) 117 85 60(4 Hal) KAM-SEN'E ÇAĞRI Mücadelemizin üzerinde yükselen KAM-SEN'i destekliyor, Ankara'daki KAM-SEN'İ destekleyen kamu emekçilerine yapılan baskıyı kınıyor, tüm kamu emekçilerini KAM-SEN etrafında birleşmeye çağırıyoruz. ANKARA'DAN DEVRİMCİ MÜCADELEDE KAMU EMEKÇİLERİ ADINA NURİ ALTUN OZLEM PLAK ve KASETÇILİK SUNAR OZLEM\ Sanatsal uğraşını " '' yurt dışında sürdürmek zorunda kalan değerli sanatçı ve ÖZGÜN MÜZİĞİN YENİ YORUMCUSU MUZAFFER GÜVENC Mafklar ve Çarklar İSİMLİ KASETİ İLE SİZE DAHA YAKIN OLACAK... OZLEM PLAK ve KASETÇILİK ^^Jjj^j I.M.Ç. 6. Blok No; 6642 Unkapanı - Ist. liri£_lJ Tpleion- 520 87 91 513 33 46
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle