01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 25 OCAK 1990 Tek Yol, Tek lip Üıüversite Değildir... Rektörü ve dekanları seçimle de işbaşına gelse, atamayla da görevlendirilse, öğretim üyelerinin üst kurullarda ağırhk taşıyacağı bir üniversite yönetim sisteminin oluşturulması, yeni kanunun başta gelen ilkeleri arasmda yer almalıdır. Prof. Dr. APTULLAH KURAN, Boğaziçi Üniversitesi Yeni Üniversiteler Kanunu gırişimlerine tepkile- rin arttığı ve son dokuz yıldır YOK baskısına karşı basında yer alan kişisel değerlendirmelerden sonra çeşitli konularda universitdenrnızın seslerinı toplu olarak duyurmaya başladıklan şu gunlerde, daha önce pek çok kez açıkladığım yuksekoğretime iliş- kin düşüncelerimi tazeleyerek kamuoyuna sunmak istiyorum. YÖK uygulamalannın, "turban" sorunu gibi, üni- versiteler ozerk olduğu için kendi kararlarını ken- dileri verir gerekçesiyle, rektörlerin kucağına atıver- diği siyasa] ağırlıklı çetrefil konular dışında, uni- versiteleri tepeden yonetme ve yönlendirme politi- kası ustune kurulduğunu biliyoruz. Ne var ki oğ- retim uyelerini başlangıcından beri tedirgin eden bu uzaktan kurnandalı yonetimin faziletıne inananla- rın sayısı her geçen gün azalmakta, YÖK'ten arın- dırılmış bır üniversite modeli arayışı hız kazanmış bulunmaktadır. Son bir haftadır gazetelerde çıkan haberlerden oğrendiğimize gore daha once ortava atılıp Cum- hurbaşkanhğı katında destek gormeyen "özgıin üniversite" modeli yeniden gundeme gelmiştir. Milli Eğitim Bakanı Sayın Avni Akyol, YÖK'ün yetkile- rini kısıtlayan yeni bir model uzennde çahşmalar yapıldığını bildirraiştir. Üniversite öğretim üyeleri- nin ise universiteyle ilgili kararlarda öğretim uyele- rinin söz sahibı olacağı bir sistemden yana olduk- ları yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır. Boğa- ziçi Ünıversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi ust kurul- larında görevli on beş meslektaşımın 18 Ocak 1990 gunu Cumhuriyet Gazetesi"nde çıkan duyurusu üni- versite kurumunun goruşunü çok iyi yansıtıyor. Onumuzdeki Üniversite Kanunu tartışmalarının odak noktasını teşkil edeceğini sandığım bu kısa du- vuruvu burada tekrarlamakta >arar goruyorum. "Bilim. kültür ve sanatta, muasir medeniyet se- vıyesine erişebılmek içın oğrencilerimizi, duşüne- bilen, soru soran, yaratıcı ve kişilikli bireyler ola- rak eğıtmek zonındayvz. Otoriter ve tek tip bir du- zenleme ile üniversitelerin vesayet altında tutuldu- ğu vıllar göstermiştir ki öğretim üyelerinin karar me- kanizmalarından dışlandığı bir sisıem, bu amaca ulaşmava engel teşkil etmektedir" Figüran öğretim üyeleri Bildirinın mesajı açıktır. Öğretim uyelerini unı- versite organlannda figüranlığa mahkûm eden güçlü yönetici kavramına dayalı otoriter sistem ve tek tip üniversite yaratma özlemi, sonuçta üst yonetimin öğretim üyelerinden kopmasına ve öğretim kalite- sinin duşmesine sebep olmuştur. Şayet yukanda be- lirtilen hususlar gerçeği yansnıyorsa -ki ben yansıt- tığına yurekten inanıyorum- o zaman, yeni Üniversiteler Kanunu'nun hazırlanmasında özellikle şu iki önemli konu uzennde ozenle durulması ge- rekecektir: 1) Lniversitede yonetimin öğretim üyelerince ge- liştinlecek politikalar doğrultusunda yürütülraesi; 2) Üst kademe yöneticilerinin (rektör, dekan, bö- lum başkanı vb.) gorevlendirilmeleri ıle tüm aka- demik ve idari işlerle ilgili ilke kararlarının alınma- sında universiteye bağlı yetki kurullann söz sahibi olması. Kısacası, sektorü ve dekanları seçimle de işbaşı- na gelse, atamayla da görevlendirilse, öğretim üye- lerinin ust kurullarda ağırlık taşıyacağı bir üniver- site yonetim sisteminin oluşturulması, yeni kanu- nun başta gelen ilkeleri arasında yer almalıdır. Ülkemizde yonetenin ozel ya da şahsi çıkarları için keyfi tasarruflarda bulunacağı duşuncesi öyle yaygındır ki özerklik tartışması da ister istemez uni- versıte ust yöneticilerinin seçimle mi. atama ile mi gore\e gelmesi konusu uzerinde yoğunlaşmıştır. Bir kesim, üniversite ozerkliğini rektorun oğretim üye- lerince seçilmesine bağlarken, diğer bir kesimin mu- tevelli heyetince atanacak rektorun özerkliğe halel getirmeyeceğini savunduğu görüluyor. Bu tartışma- da vurgunun yanlış \ere konduğu kanısındayım. Çünku önemli olan rektorun seçim ya da atama yo- luyla işbaşına geçmesi değil, oğretim kadrosunun etkili bir biçimde yönetime katılmasının sağlana- rak akademik kurullann guçlü kılınmasıdır. Yok- sa şimdiki gibi senato uyelerı sadece göruş bildirir karar alamazlarsa rektör seçimle de gelse otoriter yonetim sürer gider. Bunu önlemenin yolu ise sırf yukandan aşağıya yonlenmiş emir-komuta düzen- lemesinden vazgeçip çift yönJü bir yonetim sistemi- nin geliştirilmesidir. Esnek statüye gereksinim Bu konu benim yıllardır savunageldiğim bir baş- ka konuyu on plana çıkanyor. O da farklı akade- mik geleneklere sahıp yükseköğretim kurumlanrruz- da farklı uygulamalara olanak tanıyacak esnek bir statüye olan gereksinimdir. Sözunu ettiğim esnek statü 17 Temmuz 1988 tarihJi Cumhuriyet Gazete- si'nde çıkan "Demokrasi ve Üniversite" başlıkh ma- kalemde de belirttiğim gibi, bir çeşit üniversiteler anayasası diyebileceğimiz bir çerçeve kanunudur. Çerçeve kanunu, amaçları, güvenlik önlemleri, dev- let yardımı gibi konularda beş-altı maddelik ortak hükumler getirmeli, ancak yonetim, araştırma, eği- tim \e öğretimle ilgili konularda her universiteye kendı statüsünu kendisinin tayin eımesi ve kendi ozel kanununu hazırlaması, tüzuk v? yönetmelik- İerini çıkarması imkânını vermelidir. llginçtir ki çok universiteli doneme girdiğimiz 1946 yılından bu yana çıkanlan 4936, 1750 ve 2547 sayılı üniversite kanunlannda daima bütun üniver- sitelerin bir eş sistem içinde toplanması hedeflen- miş, üç genel kanunda da üniversiteler arasında özel kanunlarla getirilen farklılıkların geçici maddeler- le öğutulerek ortadan kaldınlması öngörülmüştur. Oysa farklılıktan korkulmaması gerekir. Farklılık bilimsel rekabeti kamçılayan bir etkendir. Farklılı- ğı ayrıcalıklı ile eş tutmamalıyız. Sonuç Yeni üniversite modeli arayışı çabalarının sonun- da umarım, daha once hep yapıldığı gibi bütün üni- versitelerimizi gene tek kalıba sokacak katı bir ka- nun taslağı uzerinde anlaşmaya vanlmaz; farklı ge- leneklere sahip yükseköğretim kurumlarımız bir ke- re daha benimsemedikleri bir yönetim sistemi içe- risinde tek tip bir statüye uygun olarak çahşmak zorunda kalmazlar. Tam tersine, her kuruma ken- di ozelliklerini en iyi ve en verimli bir biçimde kul- lanabileceği esnekliği tanıyan bir kanun çıkarıhr da hem universitelerimiz rahat ederler hem de bir on yıl sonra Üniversite Kanunu sorunu yeniden gun- deme gelmez. EVET/HAYIR OKTMAKBAL Karabağlı Tar Duvarda asılı duruyor Azerbaycanlı tar. Daha doğrusu Kara- bağlı, Şuşalı tar. . 20 Ağustos 1978 gününü anımsatır hep bana. Bu tarı. Parti Sekreteri Ehed Kerimov armağan etmışti. Tar, Aze- nlerin en sevdikteri çalgtdır. Odamın duvarından bakar bana. Bırı çıksa da sesimi duyursam, Karabağ'ın havasını bu odalara, bu evlere taşısam der. Kimse dokunmadı tellerıne ne yazık ki! Baş- ka birıne vermeye de kıyamadım Bir ara Ruhi Su'ya armağan etmeyı rJüşündtım, o da olmadı Birkaç gündür bakamıyorum ona. İçimde bir yıkılış var. Azer- baycan'da kan gövdeyi götürüyor Tanklar insanlan ezdi. Rus or- dusu bir kez daha işgal ettt Bakû'yü. 1920'lerde kurulan bağım- sız Azerbaycan Cumhurıyetı'nı de bu ordu ortadan kaldırmıştı. Yıllarca Azerıler Sovyet re|imınde yaşadtiar. Doğrusu ya bu yeni düzenin iyi yanlarını benımsemekten kaçınmadılar. Öğrenim gör- düler, belli bir düzeyde sürdürdüler yaşamlarını. Yine de kapalı bir toplumdu Azerbaycan. Dünyadaki değişimlere, kültürde. sa- natta, bılimde ilerlemelere uzak. Şöyle yazmışım günlüğüme: "Ayrılıkların hüznü basar, derken . Yirmi dört saat surdü Şu- şakonukluğumuz. Ehed'le, Şahmar'la kucaklastık. içımden, ış- te bunlar 'yeni ınsan' tipının en behrgin örnekleri diyordum. Ken- dılerini vermtşler yurtlarının. insanlarının mutluluğunu kurmagö- revine. Kutsal bır çalışma içındeler. Ne demışti geçen gün bır Azerbaycan aydınr. 'Devrim olmasa btzler Karabağ'ın tepesın- de yalınayak, kara eşekle gezıyorduk hâlâ.' Devrim öncesı na- sıldı buralar? İlkellik, gerilık, bağnazlık, açlık, yokluk kot gezi- yordu. Bir de bugûne bakalım. Aradakı ayrım gün gibi ortada." Evet, devrim Azerılere çok şey kazandırmıştı. Kendi iç işlerın- de bağımsız, özgür davrandıkları surece. . Ama bırden her şey değişti, komşu Ermeniler Karabağ'ı kendı topraklarına katmak istediler. Oysa Karabağ, Ermenıstan'a komşu da degjldı. Azer- baycan'tn orta yerinde özerk bır bolgeydı. Htçbir Azeri, yurt top- (Arkası 17. Sayfada) . . . Gözaltuıda Görüşme Yasalarımızda gözaltında bulunan kişi ile savunmanm görüşmesini engelleyen bir hüküm yoktur. Tersine, bu görüşmeyi savunma hakkının gereği sayan düzenlemeler ve gerekçeler vardır. Ceza Yargılamaları Usulü Yasası'na kaynak oluşturan Alman Ceza Yargılamaları Usulü Yasası'nda da yasal durum ve uygulama bu yöndedir. HALİT ÇELENK Hukukçu 12 Eylul süresince ve günümüzde işkence- nin emniyet binalarında bir "sorguya çekme yöntemi" olarak yoğun biçimde uygulanma- sı, bu uygulamalar sonunda saptanabilen 177 kişinin yaşamını yitirmesi, yüzbinlerce insa- nın sakat kalması, gözaltı süresinin ve özel- likle gözaltına alınan kişilerin savunmanları ile görüşebilmesinin önemini bütün çıplaklı- ğı ile ortava koydu. Geçen aylarda savunman- ların gözaltındaki kişilerle görüşmesi sorunu basında yoğun tartışmalara konu oldu. Ger- çekten, gözaltına alınan kişinin istediği zaman savunmanı ile göruşebilmesi ya da savunma- nm bu durumda olan bir kişi ile görüşme hak- kının bulunması iskencenin önlenmesi açısın- dan önemli guvencelerden birini oluşturmak- tadır. Basında yer alan \e kamuoyuna yansıyan bu tartışmalar sonunda Başbakanlık, geçen yıl bir genelge yay\mladı (1). Bu genelgede sonuç olarak "..^oruşturma yapan zabıta mensupla- rının hazırlık tahkikatı cumlesinden olan göz- altına almalarda, gözaltına alınan kişiyi, ta- lebi vukuunda cumhuriyet savcısının emri üze- rinebir mudafii ile görüştürmeleri" gerektiği bildirildt. Görölduğü gibi bu genelge, gözal- tındaki sanıkla savunraan görüşmesini, sanı- ğın ıstemesi vec savcılığının emir vermesi ko- şuluna bağlıyordu. Başbakanlık tarafından yayımlanan genel- genin yanlış ve eksik yönleri bir yana, bu ge- nelge yiıriırlüğe konulduğu günden beri çeşitli uygulamalara konu olmuş, kimi olaylarda uy- gulanmış, kimi olaylarda da değişik gerekçe- ler gösterilerek uygulanmamıştır. Görüşme is- tekleri "soruşturmanın guvencesi", "konunun yasadışı örgut olması"' gibi yasanın ve genel- genin amacına ters duşen gerekçelerle geri çev- rilmiştir. Böylece gerek genelgenin yanlış ve eksik hükumler taşıması ve gerekse c. savcılı- ğının ve emniyet gorevlilerinin olumsuz tutum- ları sorunun çözüme kavuşmasına olanak ver- memiştir. Yasa ne diyor? Hemen soyleyelim ki yasalarımızda gözal- tına alınan kişi ile savunmanın gorüşmesine engel bir hüküm yoktur. Tersine, bu görüşmeyi savunma hakkının gereği kabul eden hükum- ler vardır. Ceza Yargılamaları üsulü Yasası- nın 136. maddesine göre: "Sanık tahkikatının her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafiin yardımına müracaat edebilir!' Yani, sanığın soruşturmanın her durum ve aşama- sında bir ya da birden fazla savunmanın yar- dımmdan yararlanma hakkı vardır. Maddede- ki "her durum ve aşama" sözleri hazırlık ve gözaltı aşamalarını da içermektedir. Gözaltın- da bulunan kişiye yardımın görüşme yapüma- dan söz konusu olamayacağı da kuşkusuzdur. Gerekçe açık Maddenin gerekçesi soruna daha da açık- hk getirmektedir. Bu gerekçeyi açıklarken, Ce- za Y. Us. Yasamızın Alman Ceza Y. Us. Ya- sası'ndan alındığını anımsatmakta yarar \ar- dır. Tarafımızdan Türkçeleştirilen bu gerekçe- de şöyle deniliyor: "Tasarı, Alman ceza usulüne uyularak en yeni yasalarda olduğu gibi sanığın savunma hakkını son derecede sağlamaya çalışmıştır. Sanık, soruşturmanın her aşamasında savun- ma hakkını bizzat kuUanabileceğı gibı, bir sa- vunmanın yardımına ve desteğine de sahip ola- bilmelidir. Madde, gerek sanığa ve gerekse ya- sal temsilcisi varsa ona hazırlık soruşturma- sından başlayarak son soruşturmanın her hal ve derecesinde bir veya birkaç savunmanın yar- dımına başvurma hakkını tanımıştır. Her ne kadar savunmanın, hazırlık ve ilk soruşturma aşamasında da tanınmasının kimi dunırnlar- da gerçeğin ortaya çıkmasına engel olabilece- ği, soruşturmayı zorlaştıracağı ileri sürülmüş ise de iddia makamı ile savunma arasında var olması zorunlu bulunan eşitlik, savunmanın bu aşamalarda da tanınmasını gerektirmek- tedir. Her bireyin, sebepsiz olarak ceza mah- kemesi huzuruna çıkmamak hakkı olduğu için soruşturmada savunma hakkının tamamen kullarulması bu yönden de zorunludur" (2). Gerekçenin getirdikleri Bu gerekçeden de anlaşılacağı gibi yasa ko- yucu c. savcılığı ile savunma makamını, vani savunmam tamarhen eşii haklara sahip îki süje olarak görmekte ve sanık ya da savunmanın görüşme isteğinin "soruşturmanın güvenliği" (Arkası 17. Sayfada) PENCERE Özeleştiri Bizim gazetenin orta katında bir bölüm. dünyaya bağlanmış- tır. Orada sürekli çalışan aygıtlardan yukselen sesler hafif bir uğultu yaratır; uluslararası ajansların verdikleri haberler, maki- nelerden dökülür; daha sonra bu kâğıt tomarları bir süzgeçten geçirılecek. denetimı, dökümü yapılacak. yayına hazırlanacak, sayfalara yansıyacak... Ertesi sabah sız okuyacaksınız. Ne var ki bızi dış dünyaya bağlayan kaynakların yûzde 99'u Amerikan'dır. Yalnız Cumhuriyet'e özgü değildir bu; bütün gazetelerimiz için geçerlidir; çünkü Batı dünyasında basının iletişım ağını Ameri- kan tekellen örüyorlar; ardından ingilizler geliyorlar; ama çok geriden... Basınımızda yorumun değeri ve önemi, bu bakımdan yaşam- sal bir nitelik taşıyor. • Bu kösede daha önce basınımızın temel sorunlarından biri sa- yılması gereken "bağımsızlık" uzennde çok durduk; ama. yeterli ilgi sağlanamadı Şimdı tam sırastdır; Azerbaycan'daki olaylar üzerine Türk ka- muoyu ayağa kalktr, bütün gazetelerimiz ve bütün yazarlanmız, Batı dünyasının ne kadar önyargılı ve tek yanlı olduğunu belirti- yorlar. Dış dünyada televızyon ve basın, Kafkasya olaylarında Er- menileri gözetmekte seferberdirler. Haksızlık, elletutulur, gözle görülür kadar somuttur Azeri Türkleri bu çarpıklığı içlerine sin- dıremıyorlar; bız "isyan" ediyoruz. Peki, yan tutma, önyargılı olma ya da haksızlık, yalnız Azer- baycan olaylarında mı geçerli? Türk aydını, gazetecisi, okuru, yazarr, külahını çıkarıp önüne koymalı ve düşünmeli: Dünyanın öteki köşelerinde mazlum halk- ların başına gelenlen Batı ajanslan Türkiye'ye nasıl yansıtıyor? O konularda da olayları çarpıtmıyor mu? * Elinizdeki gazetenin adı Cumhuriyeft\r, Türkiye Cumhuriye- tı'yle birlikte kurulduk; adımızı Mustafa Kemal koydu; ancak bu gazete Yeni Gün'ün de devamıdır; ulusal bağımsızlık savaşımızla mayalanmıştır. Yeni Gün, Ankara'da ilkel baskı makinelerinde birkaç bın ba- sılır, dünyaya sesimizi duyururdu. O yıllarda Batı'nın en büyük ajanslan, en "muteber" gazeteleri ve ünlü yazarlan için Türki- ye'nin Ulusal Bağımsızlık Savaşı bir ";syan"dı, "Türkler, Rum ve Ermenilerı katteden caniler"; Mustafa Kemal bir eşkıya" idi. Doğruyu ve haklıyı Yeni Gün dile getirirken büyük ajansların telgraf tıkırtıları bütün dünyaya yalanı yayıyordu. Bugün Cumhurıyet'te çalışanların tarihsel bilinci, kuruluşumu- zun mantığında ışımıştır. Batı dünyasının haberleşme ağından yararlanırken, gelen bilgileri bağımsız bir süzgeçten geçirmeye çalışırız. Bu çok güç işi yeterince yapabiliyor muyuz? Bılemem. Bu konuda bize not verecek olanlar elbette Cumhuriyet okur- larıdır. Kemalist devrim, uygarlık tarihindeki "Aydınlık Çağı"nm Ana- dolu'ya yansıtılmasıdır; Batı taklıtçiliği değildir. Azerbaycan'daki olaylarda Batılı gazetelerin, yazarlann, ajans- ların nasıl önyargılı olduklannı gördük; ama bu tepkimiz tek yanlı ve duygusal olmasın? Daha başka konularda aklımızı bu yönde işletebiliyor muyuz? Batılının her dediği doğru mudur? Amerı- ka'da ya da Avrupa'da, bir bankacının, bir ekonomistin. bir işa- damının, bir yazarın, bir gazetenin söylediklerini eleştırel aklın terazisinde tartmaya çalışıyor muyuz? Siyasette, etonomide, hat- ta ıdeolojık tartışmada bir Batılı gazetenin ya da derginin yayı- mına dayanarak Türkiye'nin içine veryansın edenlerimiz az mıdır? Olayın püf noktası bu corularda odaklaşıyor. Biz Batı'dan yan- sıyan fikirlerı, haberleri, yargıları bağımsız bir kafayla. eleştırel aklın süzgecinden geçirebildiğimiz ölçüde Batılı olabilıriz. Tanzimat taklitçiliğiyle Atatürk devriminm bağımsızlaşma sü- reci arasındakj ayrım da budur. t- 1, , Marlboro «»V Vahşi BatıdaZorio Macera! Katılın Macerayı Yaşayın!AMERJKA'DA ZORLU MACERA AMERIKA'nm vahşı batısında, Utah. Arizona. New Mexıco ve Cdorado'nun çöllennde, kanyonlannda. gollennde ve dağlannda gerçekleşecek bu mace- rada ozel arazı jeepleri, motorsikletler surat leknelerı ve atlarla amansız do- ğa şartlarında zorlu parkurlar aşılacak. Marlboro'nun ABD'de yıllardır düzenledığı ve bütün dunyada buyük ılgı ve ka- tılım gören "Marlboro Adventure Team" macerasına 1990da Türkıye'den de bır "takım" katılacak MARLBORO KENDİNE GÛVENEN ADAYLAR ARIYOR» Marlboro, Türkryeyi "Marlboro Adventure Team'90"da temsıl edecek "takım" ıçın güçiü, her tûrlü ikJım ve arazı şartlarına dayanıklı, mucadelecı. dört dört- lük adaylar anyor. 2 şer kışıltk 3 takımın Amenka'dakı ön eleme kampına göndehlmesirvden sonra başarılı olan 2 kişılık bir takım yanşmaya Türkiye adına katılacak. Siz de "Marlbofo Adventure Team'90"a katılın. BELÇIKA, ALMANYA ve YUNANISTANdan gelecek takımlar karşısında TÛRKIYE'yı temsıl edın. Guciınüzû tüm dünyaya gösterini NASIL KAT1LACAKSINIZ? Aşağ'dakı kuponu dikkatle doldurup, Marlboro Adventure Team PK. 137 Mecidiyeköy 30310 Istanbul adresıne gonderın Son katıhm tarihi: 26.03.1990. Yapılacak on değerlendırmeden sonra Marlboro Adventure Team'90" ile ilgili b«lgi ve katılıtn formlan adresinıze postalanacaktır. Adı/Soyadı Yaşı: Adresı 26 Mayis-2 Hazıran ve 13 Temmuz-28 Temmuz 1990 tanNen arasmda sertjest mısınız''Eve f D Hayır Q Ingılızce bAyor nusunuz'' Evel • Hayır C Ehnyftomz varmı 7 Erf«tDHay>rC Yüz'ne Dttıyof musunuz' Evet D Hayır D Motorsıklet kullanabHiyor musunuz'' Evet Q Hayır G -Işı a EPS«Ş v- BufWETT çabsaniar kâirtan»?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle