01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 23 OCAK 1990 Demokratik Almanya'daki partiler, bölünmenin Hitler faşizminden kaynaklandığı ve giderilmesi gerektiği kanısında D. Almanlar 'birleşme'îstiyor Duyar'ın doğusundan DİLEK ZAPTÇIOĞLU — 1 — LEIPZIG — Günlerden pazartesi, saat 17'ye geliyor. Demokratik Almanya'nın güneyindeki işçi kenti Leip- ng'de gözle görülür bir canlanma. Birazdan Nikolai Kilisesi'nde geleneksel "Pazartesi Ayini" başlayacak. Kilisenin Prolestan papazı Christian Fiihrer ilk kez 9 ekimde karşılaştığı buyuk kalabalığa artık alışmış. Yıl- lardir sayısı elliyi aşmayan bir cemaatle yetinirken şimdi papazın "Banş Duası"nı dinlemeye gelenler kilisenin kapısında birikiyor. Sokağa taşıyor. Papaz Führer, kilisesini siyasi bir tartışma platfor- mu haline getirmiş. 12. yüzyıldan kalma kilisenin ka- pısından girince beklenenin tersine "diinyevi" bir or- tamla karşılaşıyoruz. Panolarda Demokratik Alman- ya'daki banşcı devrinT'den sonra oluşan ve her gün yenileri kurulan partilerin, muhalefet gruplarının bil- dirileri. Hangi gün, saat kaçta, kimin evinde, neyin tar- tışılacağını burada, "Tann'nın Evi"nde öğreniyor halk. Papaz bir panoyu tamamen "gelecek için lemennilere" ayırmış. Masada yığılı duran küçuk kağıtlardan birini alıp "özel dileklerinizi" yazıyor, panoya asıyorsunuz. Bu bir aniamda 40 senedir ağzını açmamaya alışmış bir halkın duşünce ve ifade özgürluğunu emekleyerek oğ- rendiği bir deneme tahtası. Ve halkın dilekleri hep ay- nı cümleyle bitiyor: "Tannm, bize başlattığımız demok- ratik refonn hareketini banş içinde sonuçiandıracak gıi- cü ver!" ARMUT SOSVALtZM — Gösteriler sırasında iki Doğu Alman kadının taşıdıgı bir pankart: Yenidcn birle- S İ O g a n meye evet, yoksul sosyalizme hayır! Kalabalık, Berlin Duvarı'nın açılışından bir ay önce yaptığı gibi kentin göbeğindeki Karl Marx Meydanı'na doğru yürümeye başlıyor. Meydandaki Devlet Operası binasında 'Bir Yaz Gecesi Rüyası' sahnelenmekte. Doğu Alman bayraklarında, kafa emekçisini simgeleyen pergel ve kol emekçisini simgeleyen çekiçli amblem yok artık. Operanın önü bir anda 'Almanya tek vatan' sloganıyla çınlamaya başlıyor. Meydana açılan bütün sokaklarda, elîerinde bayraklarıyla binlerce kişi. Kalabalığın en sevdiği < t Almanya tek vatan' Ayin bitiyor. Kalabalık ilk kez 9 ekim pazartesi gü- nü, Berlin Duvan'nın açılışından bir ay önce yaptığı gi- bi kentin göbeğindeki Karl Marx Meydanı'na doğru yü- rümeye başlıyor. Meydandaki Devlet Operası binası- nın önünde ayine katılmamış, bekleşen bir grup. Ben- jamin Britten'in "Bir Yaz Cecesi Rüvası"nın sahne- lendiği binanın önünde Alman bayraklan dalgalanıyor. Bayrakların ortasında Doğu Alman Komünist Partisi SED'nin kafa emekçisini simgeleyen pergel ve kol emek- çisini simgeleyen çekiçli amblemi yok. Bunlar Federal Almanya'mn duz siyah/kjrmızı/san bayrakları. Operanın önü bir anda "Almanya tek vatan" slo- ganıyla çınlamaya başlıyor. Meydana açılan butun so- kaklarda elîerinde Alman bayraklanyla yuzlerce, bin- lerce kişi. Kalabalığın arasında saçını tıpkı Adolf Hit- ler gibi kestirmiş 14-15 yaşında erkek çocuklar görü- yoruz. Kollannda Batı'dan gelmiş "Alman ohnakla gıı- rnr duyayorum" amblemleri. Yaşlan bıyık bırakma- ya elverişli olsa kuşkusuz "Hitler bıyığı"ndan da geri durmayacaklar Neonazi olarak teşhiş ettiğimiz bu gençler şimdi sa- yısı on binleri bulan dev kalabalığın içinde kaybolu- yor. Bilgiye susamış Doğu Almanlar alanda gördükle- ri her bildiriyi kapışıyorlar; üç kişilik toptuluk bir an- da yirmi, otuz kişi oluveriyor. Dağıtılan bildirilerin çoğu Federal Almanya'daki aşın sağa partiler tarafından ya- sadışı yollarla Doğu'ya sokulmuş. Örneğin "Cumhu- riyelçitar", "Alman Halk Birligi" gibi Batı'da ozellikle Türklere karşı faşıst propaganda yapan partilerin men- suplarının ellerindeki afişler, çıkartmalar, bildiriler ka- pışılıyor. Bildirilerin çoğunu sonunda yırtılmış olarak yerlerde göruyoruz. Polis ise sadece alana giden yolia- n kesmek ve yürüyüş güzergâhını belirlemikle yetiniyor. "Neonazi" Doğu Alman gençlerden birinin yanına yaklaşıp çevresinde gelişen taıtışmaya katılıyoruz. Yaşü bir Alman öfkevle soruyor: "Sen çok gençsin, bu iş- lerden nc anlarsın? Biz hem savaşı hem de kırk yılltk baskı rejimiai yaşadık. Bu yaşta nasıl faşizan görüşler edindin?" Delikanlmın yanıtı: "fnsana surekli aynı şey- ler aşılanırsa giın gelir isyan eder. Ben artık biz Alman- lann dünyada iki savaşa sebep olduğumuzu işitmek, bunun vebalini ömriimun sonuna kadar taşımak iste- miyorum! Biz Almanlann korunmaya deger özellikle- ri var, bunlan kızıl iştilacılara, emperyalistlere, yaban- cılara karşı savunmamız lazım!" Yaşü Alman iyice ofkeleniyor: "Evet, biz Almanlar iki dünya savaşı başlattık, 6 milyon Yahudi'yi gaz oda- lannda katlettik.' Bunlann cezasını elbette çekecektik! Şimdi ilk defa serbestçe secimlere katılıp banş içinde birleşme şansımız doğdu.' Sizin gibi odun kafalılar bu şansı yok edemez! Birleşme anlasmamızın altında Ne- onazilerin im/ası olmayacak!" Akşam haberlerinde sayısının yuz bin olduğunu öğ- reneceğimiz kalabalığın en sevdiği sloganlar "Kahrol- sun S t U " (yanı Komünist Parti) ve "Honecker kode- se". Bir pankartta eski Devlet Başkanı Erich Honec- ker'in resmi ve altında "Aranıyor" yazısı var. Honec- ker'in suçları: "17 milyon vakada özgürlüğü gaspet- mek. SED adında bir suç örgiitii oluşturmak ve halkı dolandırarak topladığı paraları tşçi ve Köylu Cenneti adını verdigi rouflis bir şirkete yatırıp batırmak!" Ho- necker'i yakalayana verilecek ödül: "Alman halkına özgiirliik ve tek vatanda birleşme hakkı." Halk birieşmeden yana Leipzig'de tamamen "birleşme" şıan altında gercek- leşen gösteri, şu anda Demokratik Almanya'da gecer- li olan egitimi bire bir yansıtıyor. Göriiştiiğiiraiiz kişi- lerin hemen hepsi birieşmeden yana, ama "neofaşist" \eya "gerici" değil. Bunu kendilerinin doğal bir tale- bi, hakkı olarak goruyorlar. Sosyal Demokraı Parti'- den Liberal Parti'ye kadar tüm siyasi eğilim temsilci- leri aynı noktada birleşiyor: "Alman halkımn tkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bölünmesi. Hitler faşizmi- nin dogal sonucuydu. Aradan 40 yıl geçtikten sonra, Avrupa'daki bartşcı gelişmeler ışığında Alman ulusu- nun birleşmesi aynı derecede doğaldır. Çiinkıi aynı di- li. kullüriı, tarihi paylaşan bir ulusun yan yana, iki dev- lette banndmlması sunidir." Sanayileşme 19. yüzyıida şimdiki D.Almanya'nın gü- neyinde başladığı için rejim aleyhtarı gösteriler güney- de, Leipzig, Dresden ve Karl Marx Stadt (eski adıyİa Chemnitz) gibi tipik işçi kentlerindeyoğunlaşıyor. Ül- kenin Baltık Denizi'ne uzanan kuzeyinde daha çok ta- rım, balıkçılık ve denizcilik hâkim. "Mecklenburg" olarak adlandınlan kuzey bölgesinde her şey biraz daha yavaş. Hatta rivayete göre Bismarck dermiş ki "Yann kıvamet kopacağını duysam Meck- lenburg'a giderdim, zira orada kıyamet yiiz sene ge- cikmeyle kopardı". Kuzey bölgesinde muhalefetin nabzı da guneyden daha yavaş atmakta. Stralsund, Baltık Denizi kıyısında, Demokratik Al- manya'nın en büyuk liman kenti Rostock'un doğusun- da küçük bir şehir. 75 bin nüfuslu kent 1948'de kuru- lan doklar sayesinde kaikınmış. Doklarda Doğu Alman- lar yuksek tonajlı, büyük balıkçı gemileri inşa ediyor- lar. Bunlann bir kısmı So\yetler Bırliği rarafından ıs- marlanıyor. Doğu Alman balıkçı gemileri Atlantiği ge- çip Kanada ve Gronland kıyılarında da avlanıyor. Akşam karanlığında girdiğimiz kentte belli bir ama- cımız var: Bonn'daki bir dosttan aldığımız adresi bul- mak ve Baltık Denizi kıyısında kırk yıllık aradan son- ra sosyal demokrat bir hareket başlatan Pagels ailesi- ni ziyaret etmek. D.Almanya'nın kuruluş yıllannda dünyaya gelen KurJ Pageis, kentteki halkın çoğunluğu gibi doklarda çalışıyor, ama "kafa emekçisi" olarak. Mühendislik öğrenimi gördükten sonra şimdi doklarda bılgısayar programcılığı dalında araştırma yapan bir grubo yö- netiyor. Kurt Pagels bizden biraz sonra eve geliyor. Sosyal Demokrat Parti SPD'nın bir toplantısına katıkhğmı an- latıyor. "Parti loplanbsından geliyonım" dedikten son- ra ekliyor: "Aslında parti ve parti toplantısı deyişleri- ni kullanmayı hiç sevmiyonım. Bizde bu sözcükler yıl- lardır Komünist Parti tarafından kullamlarak çok so- mut, negatif bir anlam kazandı." D.Almanya'daki sos- yal demokratlar aynı nedenle birbirlerine Batı'daki SPD'liler gibi "YokJaş" diye hitap etmeyi reddedi- yorlar. 21 yıldır gelmeyen telefon Çoğu D.Alman kentinde olduğu gibi Stralsund'da da Sosyal Demokrat Parti kurucuları "amatör." Ku- rulu düzenle siyasi olarak uzlaşmadıkları için "parti- ye", yani SED'ye girmeyi reddetmişier. Buna bağlı olarak birçok ayrıcalıktan yoksun kal- rruşlar. Örneğin Pagels ailesi tam 21 yıldır telefon bek- liyor. Kullandıklan Doğu Alman yapımı "Trabant" marka otomobil 18 senelik, aldıklarında 15 yaşın- daymış. Oturdukları eve ayda 38,5 D.Alman Markı ödüyor- lar. Bu resmi kurdan yaklaşık 13 Batı Alman Markı (18 bin TL) ediyor! Bu inanılmaz rakam devletin kira- lan öteden beri sübvanse etmesinden ileri geliyor. Ki- ralar dışında temel gıda maddeleri, çocuk giyim eşya- ları, çoğu tüketim maddesi de şimdiye kadar devlet ta- rafından sübvanse edildiği için çok ucuz. D.Almanya'da temel tüketim maddeleri söz konusu olduğunda markın alım gücu Batı'dakinden çok daha yuksek, buna karşılık kaliteli ve "lüks" urünlerde alım gücü yok denecek kadar az. örneğin buzdolabı ve ça- maşır makinesi bir ailenin taksitle alabileceği pahada. Buna karşılık "lüks" addedilen otomobil, renkli tele- vizyon gibi eşyalar aşın derecede pahalı. Örneğin "Trabant" marka arabanın fiyatı 9-10 bin mark, ama halkın alacak gücü olsa bile araba için yaklaşık 15 yıl beklemesi gerekiyor. Dükkânlann önünde mal kıtlığından uzayıp giden kuyruklar ve bekleme süreleri D. Almanya'da olağan. Bekleme yalnız mallarda değil, hizmet sektöründe de geçerli. Tamır, taşıma gibi günlük işlerin hepsi devlet eliyle duzenleniyor ve uzun beklemelerden sonra yapı- Iıyor. D. Almanya'da anlatılan bir fıkra bunu çok gü- zel ifade ediyor: Adamın biri araba almak için başvuruda bulunmuş. Satıcı "Kusura bakma" demiş, "arabanı ancak 15 şu- bat 2005 giiniı teslim edebtiiriz". "Peki", demiş adam, "ama saat kaçta?" Satıcı şaşırmış: "Yahtı ben sana 2005 senesinden bahscdiyonım, sen bana saatini soriı- yorsun!" Adam sıkılarak cevap vermiş: "O gün saat üçte rauslukçu gelecekti de." D. Almanya'da zaten sayıca az olan lokantalarda an- cak kapının önünde yanm saat bekledikten sonra içeri girebiliyorsunuz. Jçerde boş masa olsa bile kapıda gar- sonun sizi karşılamasını ve yer göstermesini btkleme- niz lazım. Boş masaya geçip oturacak olursanız gar- son size bakmıyor. Yemekler gulünç denecek kadar ucuz, ama yer kapasitesi sınırlı, çeşit az. Ülkedeki 33 bin lokantanın hemen hepsi devlete ait. özel mülkiyet tamamen yasaklanmamış. Örneğin hâ- lâ tek tük özel atölye sahiplerine, çiftçilere, lokantacı- lara, otelcilere rastlanıyor. Ancak personel ve işçi üc- retleri devlet tarafından yuksek saptandığı, özel teseb- büs daha çok vergi ödemesine karşılık birçok haktan yararlandınlmadığı için özel yer işletmek imkânsız hale geliyor. SCRECEK SosyalDemokrat Halkçı Parti Grup Başkanvekili OnurKumbaracıbaşu Ifeni anayasadan önce yeniTBMM Parlamento İçî Diyalog Gencay Şaylan Knmbaracıbaşı SHP Grup Başkanvekili Şimdi seçim zorunlu. Seçim, parlamentonun görüntüsünü yeniler, inandıncıüğını güçlendirir, anayasa yapılırken parlamento kendini daha rahat hisseder. Erken seçimle oluşturacağımız yeni bir TBMM, Türkiye'nin yeni anayasasını hazırlar. — 3 — GENCAY ŞAYLAN — Sayın Kumbaracı- başı, siz şimdi ne diyeceksiniz? Aynca sev'iın yasasını tartışırken, bir de adil lemsil, siyasi istikrar ikilemi uzerinde durmanızı isteyece- |im. Biliyorsunuz tam ve adil işleyen bir tera- sil sistemi siyasi istikrarsızlığa yol acabilir, ga- liba Yunanistan'da bdyle bir durum soz ko- nusu. SHP olarak siz bu soruna nasıl yakla- şıyorsunuz? KUMBARACIBAŞI — ıSHP) Önce yine anayasa ile başlayayım. Bu anayasa, okun- duğu zaman anlaşılıyor ki hiç yapmaması ge- reken bir kurul anayasayı yapmış. Istisnaları kaidelerden çok bir anayasayı yapanlara, ana- yasa kesinlikle yaptınlmaınah. Bu nedenle anayasa yeniden yapılmalı diyoruz ve DYP temsikisi arkadaşımın aynı görüşte olmasın- dan sevinç duyuyorum. Anladıjım kadan ile Sayın Bozkurt da özünde bu görüşe karşı de- ğil. Sayın Bozkurt, "Kritik bir donemde ik- lidara geldik, dolayısıyla sıcak ilişkilerden do- layı yavaş bir demokralikleşme soz konusndur" dedi. Bu hususu tartışmak iste- miyorum, ama artık hızlanmanın zamanı gel- diğini düjünuyorum. Yeni bir anayasa gerekli diyoruz, ama bu, 82 Anayasası'nın içindeki butun ilkeleri bir tarafa atalım anlamına gelmiyor. Eğer 82 Anayasası'nın içindeki anti-anayasayı elîmi- ne edebilirsek, loplumun istemlenne uygun konuma gelnıiş bir anayasa ortaya cıkabilir. Bunu gerçekleştirmenin bir koşulu var, son dönemin siyasal gelişmelennin gerekli kıldı- %t bir koşul: TBMM'nin yenilenmesi zorun- lu. Yeni bir anayasa yapmaya gıtmeden once TBMM'nin vatandaş gozunde daha sağlıklı ve inandırıcı bir konuma gelmesi gerek. Son cumhurbaşkanlığı seçimi bu Meclis içinde bir Meclis kutüphanesinde gerçekleştirilen raini panele katılan parti grup bsşkanvekilleri, anayasanın yeniden yapılması konnsunda görüş birligine varddar. uzlaşmamn mumkün olmadığını, boyle bir arayjşın soz konusu bulunmadığmı gostermiş- tir. Bu güzel olmayan görüntüde Sayın Özal'- ın ve sayın ANAP grubunun payı olduğunu kabul etmeliyiz. Şimdi seçim zorunlu. Seçim şu ya da bu sonucu getirir, bu çok önemli de- ğildir. Ama parlamentonun görüntüsünü ye- niler, inandıncılığını güçlendirir, topluma da- ha sağlıklı bir göruntü verir, anayasa yapılır- ken, parlamento kendini daha rahat hisseder. Şu noktada hepimiz birleşiyoruz: Türkiye'de anayasa yapması gerekenler yapmıyor, ana- yasalann sıkıntıları buradan kaynaldamyor. Erken seçimle oluşturacağımız yeni bir TBMM Turkiye'nin yeni anayasasını yapar, bütün toplum kesimlerinin uzlaştığı anayasayı gerçekleştirir. Peki acilen yapılması gerekli duzeltmeier yok mu? Elbet var ve biz parti olarak elimizden gelen katkıyı yapmaya hazınz. Acaba hangi konularda hemen değişiklik yapılabilir? Din ve vicdan hürriyetinden baş- layalım. İlk ve onaöğretimde din dersi zorun- ludur ve biliyoruz, bu derslerde din kültürü öğretilmiyor. Bu zorlamadır, yanlış kuraldır ve din ve vicdan ozgurluğünü zedelemektedir. Anayasanın derneklerle, sendikalarla, grev- lokavt ile, gösteri yuruyüşleri ile \e siyasi par- tiler ile ilgili maddeleri hemen değiştirilebilir. Ceçici 15. madde de hemen değiştirilebilir. Bu değişilJikler sorunu tumu ile çozmez, ama bu- nu gerçekleştirmek brzleri çok rahatlatır. 1980 oncesi olaylara özgürlukler neden oldu demek doğru değildir. Anarşi, şiddet her zaman kö- tu veonlenmesi gereken olgulardır. l2Eylül'e neden getinldık sorusu uzerinde ciddiyetle durrnak ve bu olayın analizini yapmak gere- kir. Özgurlükleri kısıtlayıcı anlayışın artık bu- tun dünyada terk edildiği çok açık olarak go- rulduğu bir donemde yaşarken Turkiye için ÜÇ PARTİ ÜÇ KONUDA ANLAŞIYOR 1-A nayasa değişikliği 2- TBMMiç tüzük değişikliği 3- Siyasipartiler ve seçim yasası değişikliği hangi endişelerden kaynaklamrsa kaynaklan- sın yanlış olduğu açık olarak gozüken yasak- lamalan, kısıtlamaları kaldırmak zorandayız. TCK 141, 142 ve 163 kalksm derken, bu yolda anayasal bir engel olduğu kanaatini ta- şunıyoruz, bu maddeler kalkınca Türkiye'nin yasal bir boşluğa gireceğini duşunmuyoruz. Ceza yasasında başka maddeler var, gerçek- ten suç sayılacak fiilleri cezalandıran başka maddelsr var. Şunu da ekleyeyim, Af^JAP anayasanın yasakçı maddelerinden yararlan- mıştır, kendi beğenmediği hukümleri kendi çı- karı için kullanma yolunu ihmal etmemiştir. TV'den yararlanma, seçim yasalarında oyna- malar bunun en belirgin örneklerindendir. Iç tüzük konusunda gerçekten sıkıntı var. Bütçe muzakereleri TBMM'nin haksız olarak elestirilmesine yol açmıştır, kamuoyunda but- v» .r.üzakerelerinin ciddiyetle izlenmediği yo- lunda doğan yargı doğru değildir. Bizler bili- yoruz ki butçe, parlamento tarafından çok ciddi bir biçımde izlenmiştir, ama orada, çok uzun suren muzakereler sırasında bütün gru- bu hazır tutnıanın bir anlamı yoktur. Grup- lar, oylama sırasında dengeyi kontrol etmek- tedir. Bütçe muzakerelerinde >iıkü komisyon- lara taşımak gerekir, belki oradaki süreyi uzatmak ve konuları iyice orada olgunlaştır- mamız sağlanmalıdır. Genel kurulda 1-2 gün içinde genel politika ile ilgili ana sorunlara de- ğinmek yoluyla yuku farklı bir bicimde taşı- mak mümkun olur sanıyorum. labıı, bir de denetim konusu var. İç tüzuk değişikliği sı- rasında denetim için daha etkin yollar açmak, kasıtlı ya da kasıtsız muhalefetin susturulma- sını önleyici duzenlemeler getirmek zorunda- yız. Muhalefet rahat konuşmalı veeleştirme- lidir ki iktidar ya bu eleştirilerden yararlan- sın ya da yersiz gorduğü eleştirilere cevap ve- rerek kamuoyunda baş gosteren kuşkuları or- tadan kaldırabilsin. Halbuki, şu haliyle de- netim çok kısıtlanmıştır. Bakın 400'e yakla- şan sozlu soru önergesi var, 35-40 tane araş- tırma onergesi var, ama bir turlu bunlara sı- ra gelmiyor. Sıra geldiğinde de sorunun gun- celliği ortadan kalkmış oluyor. Bu soruna biı çözüm buJmalıyız, parlamento vatandaşın ko- nuştuğu, duşündüğü sorunların tartışıldığı biı platform işlevi görmelidir. Aksi takdirde par- lamentoya sempati ve yakınlık azalacaktır. Vatandaş neyi konuşuyorsa o eşzamanlı ola- rak parlamentoda konuşulmalıdır. Temsilci- si, vatandaşın ilgilendiği, onu heyecanlandı- ran sorunlan parlamentoda dile getirebilme- lidir. Biz iç tüzuk değişikliğine hazırız, hemen uz- man arkadaşlanmızı kurulacak bir komisyo- na yollayabiliriz. Denetim konusunda bir de ekleme yapmak istiyorum. Parlamento çalış- maları kamuoyuna iletilmelidir. Örneğin Al- manya'da bir kanal, hareketsiz kameradan sürekli olarak parlamento calışmalannı yayın- lamaktadır. BBC, sonunda tngiliz parlamen- tosuna girmiştir. Bizde de benzer yollar bu- lunmalıdır, politizasyon için bu gereklidir. De- mokrasi sadece profesyonel politikacılar ta- rafından korunacak bir sistem değildir, bü- tün toplum onu benimsemeli, koruma gere- ğini duymalıdır. Siyasi partiler yasası mutlak değişmeli, özel- likle üyelik ile ilgili yasaklar kaldınlmalıdır. Öğretim üyeleri, memuriar neden siyasi par- tilere üye olmasınlar? Bu insanlar vatandaş olarak oy veriyorlar, bir paniyi seçiyorlar, ne- den uye olmasınlar? Seçim yasasına gelince kabul etmek gerekir ki bu çok orijinal bir me- tindir. Yanlız biz bu kanunun bir dahaki se- çimde nasıl olsa değişeceğini düşunüyoruz. Çünkü iktidar bir erken seçim karan alırsa ya da marjının sonuna kadar oturup bir seçime gıderse, bu kanunu değiştirecektir. Bu nedenle fazla uzerınde durmuyorum. ANAP iktida- rı, her seçim için kendi tahminleri doğrultu- sunda bir kanun hazırlamıştır ve birincı par- ti olnıayacağını bildiği bir seçime girerken da- ha farklı bir kanun ile önümuze gelecektir. lstikrar-adalet konusuna gelince dozu çok iyi ayarlamak gerektiğini dtişünüyorum. Şiradi çok adaletsiz bir durum var, yüzde 36'lık oy ytizde 65 temsilciye sahip. Bu iki oran arasın- da ikna edici bir göruntü yok. Yüzde 10'luk barajı biz de parti olarak çok yüksek bulu- yoruz, ama hiç baraj olmamasını da düşün- memek gerekir. GENCAY ŞAYLAN — Sayın Toptan, si- zin ekiemek istedigiaiz bir şey var mı? TOPTAN — (DYP) Butun bu çalışmala- nn devamını diliyoruz, ama somut konular uzerinde ve parlamentoda sonuç alıcı olmaiı bu çalışmalar. İç tüzükten başlayıp anayasa- yı da kapsayacak, ortak çalışmalar yapılma- sı ve yeni metinlerin hazırlanması gerek. Ta- bii Sayın Kumbaracıbaşı'nın dediği gibi tum 12 Eylül hukukunu ele almak lazım, ama bu işi şimdiki TBMM değil, Türkiye'nin yeni par- lamentosu yapmalı. Şimdi yapılacak en doğ- ru ve en güzel şey bir erken genel seçim kara- n almak olacaktır. BOZKURT — (ANAP) Arkadaslanmız, güzel tenkitler yaptılar. Muhalefet, daha ra- hat konuşma, güzel tenkit yapma imkâru sağ- lar, ama iş icraata gelince zorlaşır. Anayasa- nın demokratik eksiklikleri olduğu hususun- da yapılan tespitlere benim de katıldığım nok- talar var. Seçim sistemi ve baraj konusunda getirilen eleştirilere de'katılmamak mümkun değil. Yüzde 10'luk baraj, yüksek görünüyor, bu konu iktidar partisi tarafından da ele alı- nabilir, katılımj sağlayan daha çoğulcu bir ba- za oturmak mumkün olabilir. Aslında farkb düşünceleri savunmamız kadar tabii bir şey olamaz, ama bir sürü ortak noktayı yakala- dığımızı da görüyorum. Somut öneriler dege- tirilmiştir. Şimdi nereden başlayacağız? İç tü- zükten başlayacağız, hiç değilse ortaklaşa ya- pabileceğimiz noktadan işe girişmemizde ya- rar var. GENCAY ŞAYLAN — Sayın Kumbaran- başı, soa olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? KLMBARACIBAŞI — (SHP) Önce uygu- lanmayan, demokrasiyi şeklen kabul etmiş sis- temlerde bile uygulanması mümkun olmayan yasaklann kaldınlması gerektiğini vurgula- mak istiyorum. TV'de sık sık görüruz, Beyaz Saray'ın önünde birkaç kişi elîerinde döviz- lerle protesto gösterisi yapabilir, bundan kim- se gocunmaz. Bu gibi girişimlerin topluma za- rarı yoktur, faydası vardır. Politikacılann so- runları izlemesi, vatandaşın duşünmesi için iyi bir araç işlevi görürler. 141, 142 ve 163 için bir süre bekledik, bunlan hükümet getirsin, siyasi polemik konusu yapılmasın dedik. Bu maddeler kalkmalı ve eğer hükümet bunu ge- tirecekse, biz bunu bir siyasi araç olarak kul- lanıyor görumusü vermeydim dedik. Ama hükümet, bir turlu getirmedi ve o zaman biz yasa teklifini TBMM'yesunduk. Cebir unsuru gibi eklemeler yapılmasına gerek yok, çünkü zaten cebir unsurunu yani şiddeti içeren giri- şimleri önleyen maddeler ceza yasasında var. Örneğin 125. madde var. BOZKURT — (ANAP) Evet, bu konuda Uğur Mumcu bir yazı yazdı, ben de çok isti- fade eıtim. BİTTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle