Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
adamı Entelektüel Zengin Beni dövüyor ve malımıza elkoyuyor... Oral Çalışlar, 22 Ocak 2003 tarihli yazısında "Evlilik sırasında edinilmiş mallann dağılımı" hakkında evli, erkek ve toplumun tanıdığı yazar bir arkadaşıyla yaptığı tartışmayı aktarıyordu. Erkek yazar "Ben yazarım" diyordu "Kitaplanm var, birikimim var, bunlardan sürekli gelir elde ediyorum. Eşimle evlenmeden önce elde ettiğim bu birlikler evlilikten sonra da sürüyor. Şimdi ben bu kazançlarımı eşimle paylaşmayı kabul edersem adil bir şey mi olur"? Çalışlar bir başka yazısı üzerine temellenen bu tartışmaya yanıt verirken, Türkiye'de taşınmaz mülklerin yüzde 90'dan fazlasının erkeklerin elinde olduğunu, aynı erkeklerin yüzde 89 oranında şiddet uyguladığını, aile içi şiddet oranının yüzde 77.68 olduğunu, şiddet uygulayanların yüzde 45'inin, şiddete uğrayanların yüzde 44'ünün de lise ve üniversite mezunlarından oluştuğunu anımsatıyordu. Çalışlar yazısını şöyle sürdürüyordu: "Eşini dövme hakkını kendinde gören erkeğin malı paylaşmayı düşünmesi mümkün mü?.. Egemen olduğun bir kimseye neden kazandığın malları vereceksin ki! Gerekirse ona bakarsın, döversin de seversin de! Mülk ise erkeğe özgü bir haktır. Mülk onda olmalı ki egemenlik de sürebilsin..." Çalışlar'ın ironi de kattığı yazısına yanıt bir kadın yazardan geldi. îsminin saklı tutulmasını isteyen yazar yaşadıklarını beş sayfahk bir mektuba dökmüştü, onayını da alarak mektubunu yayımhyoruz: >„ \> öşenizdeki "Dayak Atan Okumuş Kocalar" başlıklı yazınızı dikkatleokudum. 'Gözyaşıyla' demiyorum, çünkü ben de 'okumuş işadamı saygın eşimin dayağına uğramışsam da, dört yıl önce bu beladan kurtulmayı başarmış bir kadın olarak artık acımıküllemişbulunmaktayım. Acım, 'erkek soyuna tam güvensizlik ve hiçbir erkeğe inanmama' biçimine dönüşmüş olarak sürüyor, ama beni ağlatamayacak kadar soğudu, katılaştı. 26 yılboyunca, "evlilik budur" denilerek, susturulup bastırılarak, hem aşktan, hem maldan 'dışlanışım' yetmiyormuş gibi ayrılmak istediğimde de beş parasız sokağa atılmayaboyun eğmediğim için yediğim dayak (arabasının/arabamızın içinde, sokak ortasında meydan dayağı), beni artık ağlatmıyor. Yalnızca, çevremde pek çok örneğini her gün görüp işittiğimden bana artık erkeklerin (ülkemde de dunyadada) "insanolmayı" biryanabıraktıklarını düşündürüyor. Bu mektubumu da, bir erkek yazar olarak sizin yazınızın (bu konulardaki başka yazılarınızın da) beni düşündüren yanları olduğu için yazıyorum, size. Bence çok önemli ve değerli yazınızda yer alan; örnek verdiğiniz o 'erkek' yazar arkadaşınızın tersine, ben bir kadın yazarım. Eşimle evlenmeden önce, yaşama birlikte, eşit koşullarda başlamıştık. O, elektrik yüksek mühendisi ve asistandı. Ben, Ist. Üni. Felsefe Bölümü mezunu... Ikimiz de beş parasızdık, ne ailelerimizden ne kendimizden hiçbir şeyimiz yoktu. Evliliğimiz ise, onun asistan maaşını az bulup, sözümona evliliğimizin uğruna bırakması ve beni de aynı nedenle asistanlık sınavına girmekten ve öğretmenlikten de caydırmasıyla başladı ve sürdü. tş, para kazanma, şirket kurma, mal mülk edinme hep ona, çocuk bakımı (yardımcı kesinlikle yasak) ve ev içi ise hep bana aitti. O yıllarda, ailelerimizin de desteğiylef!); eşimin edindiği her şeyin ona ait, onun malı olmasını çok doğal karşılıyordum. Katlar, sonradan 'tripleks' yazlık, araba, şirket, banka hesapları (başka kadınlar sorununa girmiyorum), hepsi kocamındı veben beş parasızdım. Ama içinde oturduğum dayalı döşeli bir evim, çocuğum ve arada sırada gezdirildiğim arabamız vardı. înanın onca para pulun içinde, alışverişe gidecek, otobüse bile binecek pa