28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NAZİLERCE VATANDAŞLIKTAN ATILAN THOMASS A.' İNN'ÎN BBC'DE YAPTIĞI KONUŞMALARIİÇEREN BİR KİTAP: DİNLE ALMAN ULUSU! Atın bu cehennem piçini! Dinle Alman Ulusu / Thomas Mann / E Yayınları, îst.1991 / 122 s. / 10.000 TL. ıfimııOKon Thomas Mann'ın "radyo konuşmaları" £ Yayınları arasında, yayımlandı. Kitabın gümşığına çıkışı bile başlıbaşına bir öyküyü andırmakta. Ama gerçekleşti ya sonunda, önemli olan da bu!... Büyük yazarın iki çeşit konuşmasını birbirinden on yıllık bir süre ayınyor. Daha doğrusu ilk radyo konuşmasını, Almanya'da, kendi yurttaşlarına doğrudan seslenerek gerçekleştirdiği salon toplantısından ayıran süre on yıl. 1930 Ekim toplantısı ve 1940 Ekimi'nin dizi konuşmaları. Birinciyi, Berlin'de, Beethoven Salonu'nda, Sağduyuya Çağrı adıyla yapmıştı yazar. Bu konuşmayla 1940'ta başlayan denizaşm konuşmalar demeti arasına ne yazık 1933'te, Dr. Goebbels girdi. Goebbels. Berlin Spor Sarayı'nda, ünlü ve talihsiz "tnsan haklart yürürlükten kaldınlmıştır" ifadesiyle yaptı bunu. Böylece, Nazi Propaganda Bakaru'nın tarihsel açıklaması yalnız kendi ulusunu değil, aynı zamanda öteki ulusları da kapsamış oluyordu. öncelikle, yenikleri. Ne var ki Mayıs 1944'e gelindiği zaman, aynı Dr. Goebbels'in insan haldarından, kadın ve çocukların yazgısından söz ettiğine tanık olundu. Kitabın içeriğine ilişkin yazıya başlarken ilginç bir noktayı da belirtmeden geçmeyelim; bilindiği gibi THOMAS MANN EŞİKATIA İLE Eylül 1936'da Nazi iktidarı Thomas Mann'ı yurttaşlıktan çıkardı. Rastlantıya bakın ki bir başka eylülde Türkiye'de de, 12 Eylül faşist darbesiyle yüzlerce aydın ve emekçi yurttaşlıktan atılıyordu. E Yayınları anlamlı bir jesde girişe "Bu kitabı, düşünceleri, siyasal görüşleri nedeniyle yurttaşlıktan atılmış tüm dünyanın insanlarma armağan ediyoruz" ibaresini koymuş. tngiliz Radyo Kurumu'nun isteği üzerine, 1940 güzünün koşulları ve ağır havası içinde başlayan bu konuşmalar, başlangıçta aylık olmak üzere, düzenli aralıklarla BBC'den yayımlanıyordu. Alman ulusuna yönelmiş, Alman dinleyicisine seslenen Almanca söyleşiler. İİkin beş dakika olan süresi, konuşmacının isteği doğrultusunda, daha sonra sekiz dakikaya çıkarılmış. Ayrıca aylık düzenli sıranın ötesinde, birkaç tane de "olağanüstü yaym" yapılıyor, öbürlerine ek olarak. Bütün bu konuşmalara ne gerek var denebilir. Thomas Mann'a göre o günlerde bir Almanın en başta gelen görevi öteki Almanlan uyarmaktı. Her birinin çehresi Medusa suratına dönüşmüş Almanları. Onlara, "Çılgınlar, insan özgürlük ve onuru yenik düşemez!" diye sesleniyordu. Mann'ın konuşmaları 1945 Kasımı'na dek, yani Almanya'nın yenilişinden çok sonraya kadar sürer. Ancak, 1944 yılının ikinci yarısında, daha doğrusu yedi ayında hiç konuşma yapılmadığı göze çarpıyor. Romancı bu durumu şöyle açıklıyor: "Savaşın, yani Hitler ve arkadaşlarının sonu yaklaştığında sustum." Ancak sonra niye konuştu ? Konuşmaların ilk derlemesi sayılarak birincibaskıya (1942) yazdığı önsözde, yazar, "Savaş önlenebilirdi", diyor, onun gerçekleşmesi bizlerin sırtına binmiş ağır bir ahlaksal yüktür." Tek başına bu yargı bile, büyük önem taşıyor. Gerçekten, tüm konuşmalar boyunca, Thomas Mann'ın sözünü ettiği ağır sorumluluğun altında sürekli kendini, koşulları ve tarihi sorguladığına tanık oluyoruz. Ayrıca konuşmacı, savaşın gelişme sürecini de kuşkuyla karşılıyor; onu kaygı verici buluyor. Dahası, zaterlerin barışa karşı önemli bir tehlike oluşturduğu düşüncesini taşır kafasında. Hem ne zaman? 1942 Eylülü'nde. O sıralar da "kazanılan yanlış zaferlerin Alman ulusunu sonsuz bir bataklığa götüren adımlar" olduğu kanısıru taşır. Bu yolla, göstermelik zaferlerle ürkütülmüş elikolu bağlı ulusların denetim altına alındığını açıklar. Bununla birlikte, konuşmalar bütününün en ilginç yani, sonun başlangıçta açıklanmış olması. "Son yaklaşıyor"diyor Mann " 1942 Ağustosu'nda, bile..." diye kararlılığını, inancını dile getirir. Bu arada, yargüarında özellikle tarihsel çözümlemelere dayanan yazar, "Napolyon dahil, kaba güç olgusunda her zaman bir umarsızlık öğesinin saklı bulunduğuna ilişkin inancını" ortaya koyuyor. Dolayısıyla, "Hitler zaferlerinin mekanik, renksiz, onursuz ve ölü doğmuş birtakım zaferler" olduğunu ileri sürecek düzeyde seçkin biryetenek sergileyebiliyor. "Bu rejimin ne geleneği ne geleceği var. Bu zaferler yanlış, aldatıcı ve umutsuz?" Üstelik, söz konusu yargıya daha 1941 yılında ulaşmış... Mann'ın konuşmalarının çok renkli denebilecek bir özelliği de Führer için kullanıldığı sıfatlar, nitelemeler, birbirini bütünleyen tanımlar. ö t e yandan konuşmaları çekici kılan bir başka boyut da zorunlu olarak kısır, kendini yineleyen ve sınırh bir alana hapsolmuş bu söyleşilerin sürekli biçimde eski Yunan mitolojisiyle beslenmesi, zenginleştirilmesi. öte yandan konuşmalar incelendiği zaman görülüyor ki yazar adım adım belirli ve somut bir Alman psikolojisi çiziyor. Dinsiz Germenlik günlerinin egemen olduğu eski çağlardan başlıyor: "Boyuneğiciliğiniz sınırsız ve günden güne bağışlanamaz halde", diyor konuşmalarında. "İnanmaya yatkınlığınızla, isteyerek ve bilerek suç ortaklığına itiliyorsunuz" diye sürdürüyor düşüncesini. "Kaba güç ve yıkım, çılgınlık düzeyide kullanılmakta. Yalancılığı hastalık derecesindeki birisine inanıyorsunuz", diyor eni sonunda. "O zavallı tarih dolandırıcısına 'başköle rolü' oynuyorsunuz, yeni düzen denilen bu kölelik düzeninde. Kurtar artık kendini, Alman ulusu!" "Sen bu savaşı kazanmamak zorundasın!" T. Mann'a göre Hitler rejimi bir kitap yakma rejimi; ayrıca kendi ulusu da Italyanların eleştiriciliğine ve siyasal uyanıklığına sahip değil. Böyle bir çizgi üstünde, asıl yazarın (konuşmacının) aydın kişiliği kendini göstermekte: Manş'ın iki kıyısmda gerçekleştirilen hava akınlarını, Lübeck ile Coventry'nin bombardımanını karşılaştırıyor ve ekliyor: "...tüm hesaplann ödenmesi gerektiği öğretisine karşı çıkamıyorum. Hatta, adalet anlayışım, bu bombardımanlar sonucunda özel bir sınavdan geçti bilesaydabilir." Ne korkunç ve acıklı bir sınav! Bilincin çözülüşü, paramparça yırtılışı sanki. Unutulmamalı ki Lübeck, Thomas Mann'ın doğduğu, yetiştiği kent. Dahası, o sırada tsveç basınında yazıldığına göre söz konusu müttefik bombardımanlan sırasında, yazarın ünlü romanında işlemiş olduğu Buddenbrook Evi bileyıkılmış. Bu denli düşündürücü, yiğit ve nankör konuşmaların dilimize kazandırılması bile bir cesaret sorunu. Bu jrnek üstünde her okurun ciddi olarak duracağına inanıyorum. özellikle, siyasal anlamda bir yeryüzü depremi yaşanırken. Konuyu "bütün varlığıyla evrensel düşünceye dayanan" T. Mann'ın sözleriyle açıklarsak, belki ona daha çok açıklık kazandıtmış olacağız: "Goethe'nin inançiı Alman ulusu, ancak tüm değerlerini yitirdikten sonra gerçeği anlıyor ve ancak o zaman yüceldiğini duyumsuyor." U C U M H U f l l Y E J KİTAP SAYI 90 S A Y F A 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle