Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13EYLÜL1994SALI CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 13
Renkliyaşamın çeşitiemeleriGraham Greene'nin biyografisini yazmak için yazarlar araslnda çılgınbir yanş başladı
Kültür Servisi - Graham Greene ha-
yattayken bile kişiliğine yöneltilen
saldınlarla itiban zedelenmeye
çalışümıştı. Haiti'nin diktatörü Duva-
Her, 1968 yılında bir bildiri yayınlaya-
rak, Greene'in 1)ir tfir dedektif olduğıı
konusunda bir uyan aldığını belin-
mişti. Dahası, 'gururlu ve asfl Ingüte-
re'nin utancı' olan yazar, bir 'anfeta-
min bağunlısı' ve 'cûzzamlı evlerin mü-
davünTydi.
Greene endüstrisi, yazann 1991
yılında ölümünden sonra büyüdü
Greene'in biyografisini yazmak için
yazarlar jırasında çılgınca bir yanj
başladı.
Cinsellik, uyuşturucu ve cüzzamlı
evler, yazann biyografilerinin satı-
lmasında büyük rol oynuyor. Michacl
SheMen'ın Greene'i trir şehvet düşkü-
nü' olarak gösteren The Man Within'
adlı kitabıru Duvalier'nin emriyle
yazdığı ve hatta diktatörün Shelden'ı
hükümetinde görev almaya çağırdığı
sarulıyor. Umarsız bir biçimde Gree-
ne'in kötü yönlerini açığa çıkarmaya
başlayan Shelden, yazan sigara yaru-
klanrun acısını ve evli kadınlarla ilişki-
lerinin heyecanını kiüse sunaklannda
duymaktan zevk alan Iıomoseksüel bir
ayyaş' olarak gösteriyordu.
cinsellik, uyuşturucu
ve cüzzamlı evler, yazann
biyografilerinin
satılmasında büyük rol
oynuyor. Michael
Shelden'ın Greene'i 'bir
şehvet düşkünü' olarak
gösteren 'The Man
Within'adlıkitabını
Duvalier'nin emriyle
4
yazdığı sanılıyor.
Shelden, Greene'in, 30'lu yıllarda
Brighton'da işlenen, bugüne dek çö-
zümlenemeyen ve hamile bir kadının
parçalanrruş bedeninin iki ayn valize
konduğu cinayetin suç ortaklanndan
biri olduğunu bile ima ediyor.
; Duvalier, Haiü'yi konu alan romanı
The Comedians' yüzünden Greene'in
itibannı zedelemeyeçabşmıştı.
Sheldon ise Greene'in yetki verdiği
biyografı yazan Norman Staerry ile re-
kabete girişmişti.
Sherry'nin The LHe of Graham
Greene-Graham Greene'in Yaşamı'
adlı kitabırun ikinci cildini yazması 20
yıl sürmüştü. Greene "Kitabı brtirdiği
zaman ölmüş olabflirim" diyordu.
800 sayfalık ilk cilt 1989 yılında
yayınlandığında. Greene "Sherry ne-
den benden söz ederek bu kadar zaman
kaybediyor?" diye şikayet ediyordu.
in Sherry'nin tekelinde olmasına mey-
dan okuyan tek kişi Shelden değildi.
Greene'in yaşam öyküsünü kaîeme
alan üçüncü bir kişi de Antbony
Mockler.
Mockler'ın 'Graham Greene: Three
Lives-Graham Greene: Üç Yaşam'
başlığını taşıyan kitabı ise Greene'in
yaşam öyküsü üzerine yazılmış 'en de-
lidolu' latap olarak niteleniyor. Ki-
tabın kapağında 'Romancı! Kaşifl Ca-
susî' sözcükleri yer alıyor. 230 sayfalık
bu kitap, Sherry'nin ilk oylumlu ki-
tabıyla aynı anda yayınlanacaktı.
Ancak Greene'in yasal yollara baş-
vurmasıyla son anda yayınlanması
önlendi.
Shelden gibi Mockler'ın da Greene'-
in bütün yapıtlanndan alıntı yapması
yasaklanmıştı. Greene'in mektup-
lannı koruyan Christopher Hawtree
kısa süre önce Mockler'dan bir ölüm
tehditi aldı.
Greene'in yaşam öyküsünün yaa-
lmasını istemediği bir sır değildi. Ya-
zar yaşamına o denli sansür koydu ki,
Sherry bile neyi yazıp neyi yazmaması
gerektiği konusunda kuşkuya düşmüş
olmalı.
M
Biyografî yazarlan tarafından 'Gururlu ve asil tngiltere'nin utancı', 'bir anfetamin bağımlısı' ve 'cüzzamlı evlerin
müdavimi' olarak nitelendirilen Graham Greene, 'homoseksüel bir ayyaş' olarak da gösteriliyordu.
Sherry'nin Greene'edüşkûnlüğü yü-
zünden başına gelmeyen kalmadı.
Kitap için araştırma yaparken 6 ay
süren birgeçici körlüğe yakalandı. Af-
rika'da ateşli hummayla savaşü, Pa-
nama'da kangren oldu.
Shelden ise Greene'in yaşamı üzeri-
ne yaptığı 3 yılkk araştırmada Capri
adasından öteye gidemedi. Greene, bir
villasının bulunduğu bu adada ro-
mancı Norman Douglas'la arkadaşlık
ediyordu. Her ikisinin de Akdenizli
genç erkeklere ilgi duyduklan açıktı.
Hindistan Üniversitesi'nde akade-
misyen olan Shelden, aynca Greene'in
çocukluğundan kalma bir oyuncak
ayıyla yolculuk ettiğini söyleyerek ya-
zan gülünç duruma düşürmeye çalıştı.
Bu bilgileri nereden aldığı ise biyog-
rafıde doğru dürüst kaynak belirtilme-
diğinden bilinmiyor.
Para kazanma ve Norman Sherry'yi
yenilgiye uğratma savaşında bu tür ku-
surlar kaçınılmazdı. Graham Greene'-
ockler'ın
'Graham Greene: Three
Liyes-Graham Greene:
Üç Yaşam' başlığını
taşıyan kitabı ise
Greene'in yaşam öyküsü
üzerine yazılmış 'en
delidolu' kitap olarak
niteleniyor.
Sherry, Greene'in Rus ruletiyle flör-
tünü hiç sorgulamazken, Shelden ye-
niyetme Greene'in nasıl kendini asma-
ya çalışüğından söz etti.
Shelden, 1991 yılında Greene'in
metresi Yvonne Cloetta'ya yazdığı bir
mektupta yazann dehasına haksızlık
etmeyeceği ve 'sevimli bir biyografi' ya-
zacağı konusunda söz vermişti.
Greene'i bir aziz gibi göstermese de,
> azann 'çekici bir insan' olarak erdem-
ierini ve kusurlannı göstermek istiyor-
du. Ancak buna kimse inanmadı.
Shelden Greene'e insan olarak değil,
yazar olarak hayrandı.
Yakında Leopoldo Duran'ın Gree-
ne'i konu alan bir anı kitabı yayınla-
nacak. 'Graham Greene: Friend and
Brotber-Graham Greene: Arkadaş ve
Erkek Kardeş' adlı kitabın yazan olan
Duran, Greene için yapılan İsviçre'-
deki son ayini yöneten rahip.
Duran İcitabı için araşürma yapar-
ken, yazann çöp sepetindeki kağıtlar
arasında ilginç mektuplar aradığını
belirtiyor.
51 .ULUSLARARASIVENEDİK FİLM FESTİVALFNDEN NOTLAR:
Şiddetin sinemasal biçimleri...MEHMET BASUTÇU
VENEDİK - OKver Stone'un
filmini çılgınca alkışlayanlann
bir bölümü, en başta Italyanlar
olmak üzere, Italyan yönetmen
Marco Risi'nin fîlmi "II. Bran-
co"yu (Sürü) neden ıslıkladılar
acaba?
Yönetmeni ıslıklayarak ken-
di rahatsızbklanndan annma-
ya çabalayanlann çoğu, kanım-
ca, bu sorunun değişik yanıüa-
nnı aramak zahmetine bile kat-
lanmıyorlardı. Her iki filmde de
şiddet vardı, kan vardı, seks
vardı. Evet, vardı ama, bu iki
film biçimsel dûzeyde birbir-
lerinden çok farklıydılar. Mi-
zansen anlayışlan, sinema dille-
ri, taban tabana nttı. "Natural
Born Külers"ta şiddet adeta yü-
celtilmiş; teknolojik cambazlık-
larla destansı bir biçime bürûn-
dûrülmüştü. Mizansen gör-
kemliydi... İkincisinde ise, her
şey yalın ve süssüzdü. Anlaülan
olaylann dehşeti, ne kamera
devinimlerinin ne de değişik
teknik cambazlıklann yoğun
dumanı ardına gizlenmişti.
Tersine. gerçekler olduğu
gibi, tüm çığhğıyla gözler önü-
ne serilmekteydi. Öze giden yol-
lar dolambaçsızdı...
Şiddetoratoryosu
Sıradan bir cumartesi gecesi
geçirmeye hazırlanan küçük
kasabanın sevgjsiz, işsiz ve
umutsuz gençlerinden bir bölü-
mü, otostop yaparak yolculuk
eden iki turist kızı barbarca hır-
palayarak defalarca iğfal ede-
cek ve giderek kötüye giden zin-
cirleme olaylar. genç kızlardan
birinin öldürülmesiyle sonuçla-
nacaktır...
Marco Risi'nin, dünyanın
bütün ülkelerinde ne yazık ki
sayısız benzeri yaşanan bu
tatsız öykünün yahn bir dille
anlaüldığı "II. Branco"su, bazı
duyarh(!) vicdanlan, "Natnral
Born Kfflers"ın şiddet orator-
yosundan daha çok etkilemiş;
kafalannın içini allak bullak
Oliver Stone'un 'Natural
Born Killers'te şiddet adeta
yüceltilmiş; teknolojik
cambazlıklarla destansı bir
biçime büründürülmüştü,
mizansen gör kemliydi..
Marco Risi'nin 'II
Branco'sunda ise herşey yalın
ve süssüzdü. Gerçekler
olduğu gibi, tüm çıplaklığıyla
gözler önüne serilmekteydi.
Oze giden yollar
dolambaçsızdı.
edi vermişti...
Evet, biçim çok önemliydi.
Daha doğrusu, biçimin içenkle
ne tür bir uyum sağladığı, içeri-
ği nasıl etkılediği, hangi yöne
çektiği çok önemliydi.
Bazılan, Oliver Stone adını
"Aftm Aslan" için önerirken,
Marco Risi'ye kimsenin bir şey
vermek istediği yoktu... Bana
kalırsa, yalın bir sinema dilini,
ciddi ve duru bir şiirsellikle bes-
leyen Marco Risi'ye yakışacak
en iyi ödül. 'mizansen ödülö'
olabilirdi.
Suç işleyen gençlerin dün-
yasıyla ve onlann yeniden top-
luma uyum sağlamalan yolun-
daki çalışmalarla yakından ilgi-
lenen Marco Risi, admdan da
anlaşılacağı gibi Dino Risi'nin
oğludur. Son on yıl içinde, ara-
lannda "Un Ragazzo e Una Ra-
gazza-1984", "Mery Per Semp-
re-1989" ve "Ragazza Fuori-
1990" gibi ilgj gören yapıtlann
da bulunduğu on film gerçek-
leştiren Marco Risi, kendine
özgü sağlam bir dil geliştirerek,
suç işleyen gençlerin dünya-
lannı onlan anlamaya çabala-
yan bir yaklaşımla, sorunlann
temeline inerek anlatmayı ba-
şanyla sürdürmektedir.
Afrika sinemasının belli başlı
adlan arasında kendine sağlam
bir yer edinen Burkina Fasolu
Idrissa Ouedraogo da, Marco
Risi gibi, (her ne kadar çok da-
ha farklı düzeylerde kamera oy-
natıyor olsalar da) yaratıcı si-
nemasının kalburüstü neferle-
rinden biridir... Her ikisinin de
sinema dilleri yalındır... Her
ikisi de, öykülerini anlattıklan
kişilerin bireyselliğini toplum-
sal ve kültürel çerçeve içine yer-
leştirmektedirler...
Ouedraogo iyimser
Her ikisi de, insanoğlunun
yüreğinde alevlenen yıkıcı
gücü, şiddet dürtüsünü, sevgiyi,
nefreti, iyilikseverliği ya da çe-
şitli korİculan, kaçınılmaz bir
yazgının genlerimize doğuştan
yerleşmesiyle açıklamaya kalk-
mazlar...
Idrissa Ouedraogo, "Le Cri
Du Coeur" (Yüreğin Çığlığı) ad-
h son filminde, Afrika'nın uç-
suz bucaksız bozkırlannda ye-
şeren kültürlerle Batı kültürii
arasmdaki kaçınılmaz çatışma-
yı, uyum sağlamayı kolaylaştı-
racak ortak noktalan arayan
yapıcı bir düzeyde irdeliyor.
Fransa'ya daha iyi bir yaşam
umuduyla göç eden Afrikalı
genç adam, binbir güçlük so-
nunda başanlı olmuş, kendi işi-
ni kurarak maddi düzeyde ra-
hata kavuşmuştur. Yıllardır
ayn yaşadığı eşini ve on yaşın-
daki oğiu Moktar'ı yanına geti-
rir... Küçük Moktar cin gibi
zeki bir çocuktur; üniversiteyi
Oliver Stone'un filmini
çılgınca alkışlayanlann bir
bölümü, en başta
îtalyanlar olmaküzere,
îtalyanyönetmen Marco
Risi'nin filmini neden
ıslıkladılar acaba? Bazılan
Stone'un adını 'Altın Aslan' için
önerirken, Marco Risi'ye kimsenin
bir şey vermek istediği yoktu...
bitirecek düzeydedir. Böylece,
Fransız toplumunda babasm-
dan daha saygın bir yere ulaşa-
rak. kuşaklar arası grafiği yük-
seltecektir... Ancak bu soğuk
ülkeye uyum sağlamakta güç-
lük çekmektedir Moktar; Af-
rika'da kalan dedesini, arka-
daşlannı düşünmektedir. Vahşi
hayvanlar peşini bırakmaz ol-
muştur...
Ne mutlu ki, çevresindeki in-
sanlardan anlayış ve yardım
gören, sevgi ve hoşgörüyle
karşılaşan Moktar yeniden ya-
şama bağlanacaktır...
Marco Risi'nin umutsuz,
hatta karamsar olduğu yerde,
Idrissa Ouedraogo alabildiğine
iyimserdir...
"Yüreğin Sesi". yedi yıl için-
de çektiği alü filmle Cannes ve
Venedik festivallerinde kendisi-
ni dünyaya kabul ettiren Idrissa
Ouedraogo'nun en iyi fılmi de-
ğil kuşkusuz... Kahramanlan
gibi o da iki kültür arasında bi-
raz bocaladığı için olsa gerek,
baştan sona dek Afrika'da çek-
tiği, A'dan Z'ye dek Afrika öy-
küleri anlattığı fılmlerdeki ba-
şan çizgisini tutturamamış. An-
cak, Ouedraogo'nun geleceği
umut veren bir yönetmen oldu-
ğuna bir kez daha tanık oluyo-
ruz... Ve işte yine gençlerin
dünyasına eğilirken şiddetten
payını alan bir film: "Heavenly
Creatures" (Cennetlik Yaraö-
klar). Bir de soru: Kırk yıl önce
öz annesini arkadaşınm
yardımıyla öldüren on dört
yaşındaîci bir kızın gerçek öy-
küsünü anlatan bu filmin Yeni
Zelandalı genç yönetmeni Peter
Jackson, iyimser midir kötüm-
ser mi? Bana kalırsa biraz dal-
gacıdır. Sözcüğün her anlamıy-
la sinemacıdır. Seyircisini avu-
cu içine alıvermiş, hem duygu-
landırmış hem de heyecan-
landırmıştır. Korkunç olan,
gösteri malzemesine dönüşünce
korkunçluğunu yitirmiş:
Anlatılan gerçek olaylann
içerdiği dehşet, sanki doğallaşı-
vermiştir. Fantastik ve fantezist
boyutlan geliştirilen film. farklı
çevrelerden gelen iki genç kız
arasındaki sıradışı sevginin yo-
ğun gerçekliğini, incelte incelte
yok etmiştir. "Heavenly Crea-
tures" zaman zaman çok çekici
olabilirken, yer yer alabildiğine
itici kalmaktadır...
'Demokratik festivaP
Filmi yanşmalı ana bölümde
sunulan Peter Jackson, yukan-
daki bağlamda çağdaş bir yö-
netmen sayılabilir. Çünkü
Amerikan sinemasının verdiği
dersleri iyi öğrenmiştir. Düş gü-
cü sağlam, sinema bilgisi de ye-
rinde olduğuna göre başanlı ol-
maması için bir neden yoktur!..
Kendine yeni bir çehre ara-
yan, hatta bu konuda herkese
sorularyönelten Venedik Festi-
vali, değişik sinemasal biçimle-
re ve akımlara perdelerini açar-
ken, "yaratıcı aneması" dediği-
miz türe de önemli bir yer ayı-
rmayı sürdürerek "demokratik
festival" imgesine bu yıl da
sadık kalmayı başanyordu.
Ancak, Italya'da yaşanan
hükümet değişikliğiyle birlikte
alevleniveren politik çekişmele-
rin bu güz Lido Adası üzerine
çektiği kara bulutlan göz ardı
etmek de çok yanhş olur. Teh-
dit yüklü bu bulutlann dağıl-
masını -dilemek ise tek başına
yeterli değil. İtalyan dostlanmı-
zın bu yolda verdikleri savaşı
desteklemek gerekiyor.
ALIMTLAR
TAHSİN YÜCEL
Mutlu Ayrılık Şarkıları
Beaumarchais, "Günümüzde, söylenmeye değme-
yen şeyler şarkıya dökülüyor" derken biraz abartıyordu
belki, ama bana sorarsanız, tümden haksız da sayılmaz-
dı. Arada sırada bir Brassens çıkıp şarkı sözünü gerçek
şiir düzeyine yükseltse bile, şarkı söylenmeye ve din-
lenmeye değecek şeyler söylemez her zaman, söyledi-
ğini güzel söylediği bile kuşkuludur. Şaşılacak bir yanı
da yoktur bunun, şarkı sözü şiir değildir, en azından iyi
şiir değildir. Şu var ki, iyi niyetlidir, genel olarak yazının,
özel olarak da şiirin ardından koşar, onun yaygın izlek-
lerinin çevresinde döner: Yaşam, ölüm, aşk, özlem, yal-
nızlık, acı, sevinç, vb. Bir de hakkını yemeyelim, sevin-
cinde ve acısında hep insancıl, hep soylu duyguları dile
getirir.
Ama bugün ülkemizde, belki de yalnızca bizim ülke-
mizde, şarkıların büyük bir çoğunluğu hem Beaumarc-
hais'yi naklı çıkarıyor, hem de alışılmış insancıl yöneli-
mine yüzde yüz karşıt bir yol izliyor, toplumun genel yö-
nelimine uygun bir biçimde, yazınla, düşünle bağlarını
kopararak kinin, nefretin, bencilliğin, gösterişin gözde
alanı durumuna geliyor, hatta gelmiş de geçmiş bile.
Boş bir zamanınızda birkaç saat radyo dinlerseniz gö-
rürsünüz, çağcıl aşk şarkıIanmızda, "sevgili" kavramı
bile değişti. Sevgili, bir zamanlar hep aranan, istenen,
yokluğuna katlanılamayan. kişilığimizi butünlediğine,
yaşamımızı anlamlandırıp yücelttiğine inanılan aşkın
varlık değil artık, her şeyden önce bir "mal", bir tüketim
nesnesi olup çıktı. Üstelik gün, malı götürme günü oldu-
ğundan, namuslu bir değişim nesnesi bile değil, apartı-
lacak bir nesne, en kestirme deyimiyle bir "av". Avcı da
söylemek bile fazla, avını iyice incelemış, uyanık, çağ-
daş bir kişidir, "Er ya da geç benim ocağıma düşecek!"
diye mırıldanarak pusuda bekler. Hemen her zaman da
dediği çıkar. Ne var ki bu iş, hep böyle kolay başarılıyor-
sa izlence çift yönlü işlediği, yani pusular karşılıklı kurul-
duğu, yani av aynı zamanda avcı, avcı aynı zamanda av
olduğu içindir. Bunun sonucu olarak, tam avlandığı an-
da, av bıyık altından güler avcısına: "Haydi bakalım,
kaptın beni, rasgele!"
Hiç kuşkusuz, "modası geçmiş şarkılar"\a beslenmiş
olanlar, av ile avcının, şöyle ya da böyle, hazır bir araya
gelmişken birlikteliklerini sürdürmelerini bekleyebilir-
ler. Doğrusunu söylemek gerekirse "Ufak tefek yalanla-
rın mühim değil, olur, canım" türünden sözler ederek
avına anlayış göstermek ister gibi davrananlar da yok
değildir, ama bizim çağcıl şarkılarımızda, aşkın ömrü
gülünkinden de kısadır, cicim ayları bile yoktur, cicim
dakikaları, bilemediniz, cicim gühleri vardır yalnızca.
"Neden?" derseniz, Sartre'm özne/nesne eytişimine
dek gitmek işi fazla büyutmek olur, ama av/avcı karşıtlı-
ğı sevgilileri birer düşmana dönüştürür, bir de hep baş
köşeyi tutmakla birlikte, tüketim toplumunda "mal", her
şeyden önce yeri doldurulabilen ve en kısa sürede de-
ğiştirilmesi gereken şeydir. Bir "av", dolayısıyla "mal"
olarak değerlendirilen sevgili de ağzıyla kuş bile tutsa
"bulunmaz Hint kumaşı" değildir, "ateş olsa cürmii ka-
dar yer yakar".
Böylece, tam bir sonradan görme ağzıyla, bir kez
"Çatlasın düşmanlar, artık benim de bir sevgilim var!"
demenin hazzı tadıldıktan sonra, "çantada keklik" olan
av, "nankör kedi"ye dönüşür ve Çiller hükümetinde
Mümtaz Soysal örneği. ama gerçekten ve çok htzlı bir
biçimde, "vuruşmuş olmak için vuruşarak" çekilme
başlar, birlikteliğin kısalığına karşın, aşağılamalar birbi-
rini kovalar, "cin olmadan adam çarpma" numaraları,
''vurdum duymaz tafralar'',' gözlerde saklanan yalanlar
dolanlar", bedensel yetersizlikler ("Şu haline bak, neye
dönmüşsün!')sayılıpdökülür, "sevgilim", "cicim". "gü-
zelim", "tatlım", "yar" gibi bol bol kullanılan eski aşk
sözcükleri bile birer aşağılama sözcüğüne dönüştürü-
lür, en sonunda, amansız avcının utku çığlığı yükselir:
"Bastın, faka bastın, faka bastın!" ya da "Yaktım çıranı
şimdi!" Evet, "sevgili" ya da "av" izmarit gibi fırlatılıp
atılır ya da çağcıl şarkımızın deyimiyle. "bilet kesilir".
Bu nedenle, bu şakıların en çok yinelenen sözcükleri
"Şr/f"veeşanlamlılarıdır: "Hadigit.gitişine!", "Hadigit,
githadü", "Sengit,birazdolaş!", "Uğurlarolsun!", "Hay-
di yallah!"
Ama "gitmek", kım demiş "biraz ölmektir" diye. hem
doğal, hem de istenen bir sonuçtur ("Yalelli, bu işin so-
nu belli!" der bir çağdaş şarkımız), ayrılık da hiçbir bu-
rukluk, hiçbir acı, hiçbir sızı bırakmaz insanda; tam tersi-
ne, boşalım sonrasının esenliğiyle dolup taşar. Arada
bir, yol verilenin ardından "Eline, gözüne, dizine de dur-
sun!" diye bedduaya duranlar vardır ya genellikle daki-
kasında silinir her şey, tüketici, "Tarih oldun sen biraz
önce, öylesine sildim ki yok tozun bile!" deyip bir yor-
gunluk kahvesi içer ve en kısa sürede yenisini bulmak
üzere, eskisinden kurtulmuş olmanın mutluluğunu ya-
şar: "Bu iş çoktan bitti, oh canıma değsin!"
Ne diyelim, hadi rasgele!
Emmy ödülleri
sahiplerini buldu
Kültür Servisi - Amerika'da bu yapımlan üreten televizyon
televizyon yayını alanında 'en şirketîerinin dökümü şövle:
çok televizyon izlenen saatler- Mini dizi: Mysten: Prime
de' yer alan yapımlar ve bu ya- Suspect 3 (PBS)
pımlarda rol alanlara verilen Tetevizyon filmi: And the
Emmy ödüllerinin bu yılki sa- Bad Played On (HBO)
hipleri açıklandı.Geceleri geç Müzik. eğlence-Komedi dizi-
d L Shsi: Late Show
With David Let-
terman (CBS)
Drama dizisi
e n
'^'
er
kek
oyuncu: Dennis
Franz - NYPD
Blue (ABC)
Sela
Sısters'
p
saatlerde yavın-
lanan iki" 'talk
show' programı-
naevsahipliği ya-
pan David Letter-
man ve Jay Leno
arasında. Ameri-
kan televizyon
tarihinde görülen ^^ İS^^^I
en büyük rekabet i ^ ^ ^ ö ^ ^ ^ ^ B oyuncu:
yaşandı. Candice Bergen Wa r d -
Bu rekabetten (NBC)
David Lettermanın. CBS tele- Komedi dizisi en iyi erkek
vizyonunda yaymlanan 'talk oyuncu: Kelsev Grammer -
show' programı galip çıktı. 'Frasier' (NBC)
Letterman N BC'den aynlarak En iyi kadın oyuncu: Candice
gecen yıl aeustos ayında 'Late Bereen - "Murphy Brovvn'
Sho» With David Letterman' (CB'S)
programını hazırlamaya Mini dizi ya da özel bir
başlamıştı. ABC televizyonun- yapım: Hume Cronyn - "Hall-
da yaymlanan ve 6 dalda mark Hall of Fame: To Dance
Emmy ödülü kazanan 'NYPD With the White Dog" (CBS)
Blue' adlı dizi. çıplaklığa ve Tek kişilik gösteride nıüzik-
argo sözcüklere yer vermesi eğlence türii program: Tracey
yüzünden eleştirilirken, ilettiği Ullman - Tracey Ullman-
toplumsal mesajlarla övgü Takes on New York' (HBO)
t
°P'a d l
.... . . . . ___,. Dizi (dram) yönetmeni:
Dram dızılen ıçınde CBS ın D a n i e l Sackheim - 'NYPD
'Pıcket Fences ı. komedi dalın- B l u e : T e m p e s t in a C-Cup adl.
da ıse NBC televızyonunun bölüm' (ABC)
Frasıer adlı dızısı odule değer
görüldü Komedi dizi yönetmeni: Ja-
Yl E ödülü d mes Borrows - 'Frasier: The
Yılın Emmy ödülüne değer
görülen oyuncu ve yapımlarla, G o o d
S 0 0 a d h
bölum' (NBC)