29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13EYLÜL1994SALI CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 13 Renkliyaşamın çeşitiemeleriGraham Greene'nin biyografisini yazmak için yazarlar araslnda çılgınbir yanş başladı Kültür Servisi - Graham Greene ha- yattayken bile kişiliğine yöneltilen saldınlarla itiban zedelenmeye çalışümıştı. Haiti'nin diktatörü Duva- Her, 1968 yılında bir bildiri yayınlaya- rak, Greene'in 1)ir tfir dedektif olduğıı konusunda bir uyan aldığını belin- mişti. Dahası, 'gururlu ve asfl Ingüte- re'nin utancı' olan yazar, bir 'anfeta- min bağunlısı' ve 'cûzzamlı evlerin mü- davünTydi. Greene endüstrisi, yazann 1991 yılında ölümünden sonra büyüdü Greene'in biyografisini yazmak için yazarlar jırasında çılgınca bir yanj başladı. Cinsellik, uyuşturucu ve cüzzamlı evler, yazann biyografilerinin satı- lmasında büyük rol oynuyor. Michacl SheMen'ın Greene'i trir şehvet düşkü- nü' olarak gösteren The Man Within' adlı kitabıru Duvalier'nin emriyle yazdığı ve hatta diktatörün Shelden'ı hükümetinde görev almaya çağırdığı sarulıyor. Umarsız bir biçimde Gree- ne'in kötü yönlerini açığa çıkarmaya başlayan Shelden, yazan sigara yaru- klanrun acısını ve evli kadınlarla ilişki- lerinin heyecanını kiüse sunaklannda duymaktan zevk alan Iıomoseksüel bir ayyaş' olarak gösteriyordu. cinsellik, uyuşturucu ve cüzzamlı evler, yazann biyografilerinin satılmasında büyük rol oynuyor. Michael Shelden'ın Greene'i 'bir şehvet düşkünü' olarak gösteren 'The Man Within'adlıkitabını Duvalier'nin emriyle 4 yazdığı sanılıyor. Shelden, Greene'in, 30'lu yıllarda Brighton'da işlenen, bugüne dek çö- zümlenemeyen ve hamile bir kadının parçalanrruş bedeninin iki ayn valize konduğu cinayetin suç ortaklanndan biri olduğunu bile ima ediyor. ; Duvalier, Haiü'yi konu alan romanı The Comedians' yüzünden Greene'in itibannı zedelemeyeçabşmıştı. Sheldon ise Greene'in yetki verdiği biyografı yazan Norman Staerry ile re- kabete girişmişti. Sherry'nin The LHe of Graham Greene-Graham Greene'in Yaşamı' adlı kitabırun ikinci cildini yazması 20 yıl sürmüştü. Greene "Kitabı brtirdiği zaman ölmüş olabflirim" diyordu. 800 sayfalık ilk cilt 1989 yılında yayınlandığında. Greene "Sherry ne- den benden söz ederek bu kadar zaman kaybediyor?" diye şikayet ediyordu. in Sherry'nin tekelinde olmasına mey- dan okuyan tek kişi Shelden değildi. Greene'in yaşam öyküsünü kaîeme alan üçüncü bir kişi de Antbony Mockler. Mockler'ın 'Graham Greene: Three Lives-Graham Greene: Üç Yaşam' başlığını taşıyan kitabı ise Greene'in yaşam öyküsü üzerine yazılmış 'en de- lidolu' latap olarak niteleniyor. Ki- tabın kapağında 'Romancı! Kaşifl Ca- susî' sözcükleri yer alıyor. 230 sayfalık bu kitap, Sherry'nin ilk oylumlu ki- tabıyla aynı anda yayınlanacaktı. Ancak Greene'in yasal yollara baş- vurmasıyla son anda yayınlanması önlendi. Shelden gibi Mockler'ın da Greene'- in bütün yapıtlanndan alıntı yapması yasaklanmıştı. Greene'in mektup- lannı koruyan Christopher Hawtree kısa süre önce Mockler'dan bir ölüm tehditi aldı. Greene'in yaşam öyküsünün yaa- lmasını istemediği bir sır değildi. Ya- zar yaşamına o denli sansür koydu ki, Sherry bile neyi yazıp neyi yazmaması gerektiği konusunda kuşkuya düşmüş olmalı. M Biyografî yazarlan tarafından 'Gururlu ve asil tngiltere'nin utancı', 'bir anfetamin bağımlısı' ve 'cüzzamlı evlerin müdavimi' olarak nitelendirilen Graham Greene, 'homoseksüel bir ayyaş' olarak da gösteriliyordu. Sherry'nin Greene'edüşkûnlüğü yü- zünden başına gelmeyen kalmadı. Kitap için araştırma yaparken 6 ay süren birgeçici körlüğe yakalandı. Af- rika'da ateşli hummayla savaşü, Pa- nama'da kangren oldu. Shelden ise Greene'in yaşamı üzeri- ne yaptığı 3 yılkk araştırmada Capri adasından öteye gidemedi. Greene, bir villasının bulunduğu bu adada ro- mancı Norman Douglas'la arkadaşlık ediyordu. Her ikisinin de Akdenizli genç erkeklere ilgi duyduklan açıktı. Hindistan Üniversitesi'nde akade- misyen olan Shelden, aynca Greene'in çocukluğundan kalma bir oyuncak ayıyla yolculuk ettiğini söyleyerek ya- zan gülünç duruma düşürmeye çalıştı. Bu bilgileri nereden aldığı ise biyog- rafıde doğru dürüst kaynak belirtilme- diğinden bilinmiyor. Para kazanma ve Norman Sherry'yi yenilgiye uğratma savaşında bu tür ku- surlar kaçınılmazdı. Graham Greene'- ockler'ın 'Graham Greene: Three Liyes-Graham Greene: Üç Yaşam' başlığını taşıyan kitabı ise Greene'in yaşam öyküsü üzerine yazılmış 'en delidolu' kitap olarak niteleniyor. Sherry, Greene'in Rus ruletiyle flör- tünü hiç sorgulamazken, Shelden ye- niyetme Greene'in nasıl kendini asma- ya çalışüğından söz etti. Shelden, 1991 yılında Greene'in metresi Yvonne Cloetta'ya yazdığı bir mektupta yazann dehasına haksızlık etmeyeceği ve 'sevimli bir biyografi' ya- zacağı konusunda söz vermişti. Greene'i bir aziz gibi göstermese de, > azann 'çekici bir insan' olarak erdem- ierini ve kusurlannı göstermek istiyor- du. Ancak buna kimse inanmadı. Shelden Greene'e insan olarak değil, yazar olarak hayrandı. Yakında Leopoldo Duran'ın Gree- ne'i konu alan bir anı kitabı yayınla- nacak. 'Graham Greene: Friend and Brotber-Graham Greene: Arkadaş ve Erkek Kardeş' adlı kitabın yazan olan Duran, Greene için yapılan İsviçre'- deki son ayini yöneten rahip. Duran İcitabı için araşürma yapar- ken, yazann çöp sepetindeki kağıtlar arasında ilginç mektuplar aradığını belirtiyor. 51 .ULUSLARARASIVENEDİK FİLM FESTİVALFNDEN NOTLAR: Şiddetin sinemasal biçimleri...MEHMET BASUTÇU VENEDİK - OKver Stone'un filmini çılgınca alkışlayanlann bir bölümü, en başta Italyanlar olmak üzere, Italyan yönetmen Marco Risi'nin fîlmi "II. Bran- co"yu (Sürü) neden ıslıkladılar acaba? Yönetmeni ıslıklayarak ken- di rahatsızbklanndan annma- ya çabalayanlann çoğu, kanım- ca, bu sorunun değişik yanıüa- nnı aramak zahmetine bile kat- lanmıyorlardı. Her iki filmde de şiddet vardı, kan vardı, seks vardı. Evet, vardı ama, bu iki film biçimsel dûzeyde birbir- lerinden çok farklıydılar. Mi- zansen anlayışlan, sinema dille- ri, taban tabana nttı. "Natural Born Külers"ta şiddet adeta yü- celtilmiş; teknolojik cambazlık- larla destansı bir biçime bürûn- dûrülmüştü. Mizansen gör- kemliydi... İkincisinde ise, her şey yalın ve süssüzdü. Anlaülan olaylann dehşeti, ne kamera devinimlerinin ne de değişik teknik cambazlıklann yoğun dumanı ardına gizlenmişti. Tersine. gerçekler olduğu gibi, tüm çığhğıyla gözler önü- ne serilmekteydi. Öze giden yol- lar dolambaçsızdı... Şiddetoratoryosu Sıradan bir cumartesi gecesi geçirmeye hazırlanan küçük kasabanın sevgjsiz, işsiz ve umutsuz gençlerinden bir bölü- mü, otostop yaparak yolculuk eden iki turist kızı barbarca hır- palayarak defalarca iğfal ede- cek ve giderek kötüye giden zin- cirleme olaylar. genç kızlardan birinin öldürülmesiyle sonuçla- nacaktır... Marco Risi'nin, dünyanın bütün ülkelerinde ne yazık ki sayısız benzeri yaşanan bu tatsız öykünün yahn bir dille anlaüldığı "II. Branco"su, bazı duyarh(!) vicdanlan, "Natnral Born Kfflers"ın şiddet orator- yosundan daha çok etkilemiş; kafalannın içini allak bullak Oliver Stone'un 'Natural Born Killers'te şiddet adeta yüceltilmiş; teknolojik cambazlıklarla destansı bir biçime büründürülmüştü, mizansen gör kemliydi.. Marco Risi'nin 'II Branco'sunda ise herşey yalın ve süssüzdü. Gerçekler olduğu gibi, tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmekteydi. Oze giden yollar dolambaçsızdı. edi vermişti... Evet, biçim çok önemliydi. Daha doğrusu, biçimin içenkle ne tür bir uyum sağladığı, içeri- ği nasıl etkılediği, hangi yöne çektiği çok önemliydi. Bazılan, Oliver Stone adını "Aftm Aslan" için önerirken, Marco Risi'ye kimsenin bir şey vermek istediği yoktu... Bana kalırsa, yalın bir sinema dilini, ciddi ve duru bir şiirsellikle bes- leyen Marco Risi'ye yakışacak en iyi ödül. 'mizansen ödülö' olabilirdi. Suç işleyen gençlerin dün- yasıyla ve onlann yeniden top- luma uyum sağlamalan yolun- daki çalışmalarla yakından ilgi- lenen Marco Risi, admdan da anlaşılacağı gibi Dino Risi'nin oğludur. Son on yıl içinde, ara- lannda "Un Ragazzo e Una Ra- gazza-1984", "Mery Per Semp- re-1989" ve "Ragazza Fuori- 1990" gibi ilgj gören yapıtlann da bulunduğu on film gerçek- leştiren Marco Risi, kendine özgü sağlam bir dil geliştirerek, suç işleyen gençlerin dünya- lannı onlan anlamaya çabala- yan bir yaklaşımla, sorunlann temeline inerek anlatmayı ba- şanyla sürdürmektedir. Afrika sinemasının belli başlı adlan arasında kendine sağlam bir yer edinen Burkina Fasolu Idrissa Ouedraogo da, Marco Risi gibi, (her ne kadar çok da- ha farklı düzeylerde kamera oy- natıyor olsalar da) yaratıcı si- nemasının kalburüstü neferle- rinden biridir... Her ikisinin de sinema dilleri yalındır... Her ikisi de, öykülerini anlattıklan kişilerin bireyselliğini toplum- sal ve kültürel çerçeve içine yer- leştirmektedirler... Ouedraogo iyimser Her ikisi de, insanoğlunun yüreğinde alevlenen yıkıcı gücü, şiddet dürtüsünü, sevgiyi, nefreti, iyilikseverliği ya da çe- şitli korİculan, kaçınılmaz bir yazgının genlerimize doğuştan yerleşmesiyle açıklamaya kalk- mazlar... Idrissa Ouedraogo, "Le Cri Du Coeur" (Yüreğin Çığlığı) ad- h son filminde, Afrika'nın uç- suz bucaksız bozkırlannda ye- şeren kültürlerle Batı kültürii arasmdaki kaçınılmaz çatışma- yı, uyum sağlamayı kolaylaştı- racak ortak noktalan arayan yapıcı bir düzeyde irdeliyor. Fransa'ya daha iyi bir yaşam umuduyla göç eden Afrikalı genç adam, binbir güçlük so- nunda başanlı olmuş, kendi işi- ni kurarak maddi düzeyde ra- hata kavuşmuştur. Yıllardır ayn yaşadığı eşini ve on yaşın- daki oğiu Moktar'ı yanına geti- rir... Küçük Moktar cin gibi zeki bir çocuktur; üniversiteyi Oliver Stone'un filmini çılgınca alkışlayanlann bir bölümü, en başta îtalyanlar olmaküzere, îtalyanyönetmen Marco Risi'nin filmini neden ıslıkladılar acaba? Bazılan Stone'un adını 'Altın Aslan' için önerirken, Marco Risi'ye kimsenin bir şey vermek istediği yoktu... bitirecek düzeydedir. Böylece, Fransız toplumunda babasm- dan daha saygın bir yere ulaşa- rak. kuşaklar arası grafiği yük- seltecektir... Ancak bu soğuk ülkeye uyum sağlamakta güç- lük çekmektedir Moktar; Af- rika'da kalan dedesini, arka- daşlannı düşünmektedir. Vahşi hayvanlar peşini bırakmaz ol- muştur... Ne mutlu ki, çevresindeki in- sanlardan anlayış ve yardım gören, sevgi ve hoşgörüyle karşılaşan Moktar yeniden ya- şama bağlanacaktır... Marco Risi'nin umutsuz, hatta karamsar olduğu yerde, Idrissa Ouedraogo alabildiğine iyimserdir... "Yüreğin Sesi". yedi yıl için- de çektiği alü filmle Cannes ve Venedik festivallerinde kendisi- ni dünyaya kabul ettiren Idrissa Ouedraogo'nun en iyi fılmi de- ğil kuşkusuz... Kahramanlan gibi o da iki kültür arasında bi- raz bocaladığı için olsa gerek, baştan sona dek Afrika'da çek- tiği, A'dan Z'ye dek Afrika öy- küleri anlattığı fılmlerdeki ba- şan çizgisini tutturamamış. An- cak, Ouedraogo'nun geleceği umut veren bir yönetmen oldu- ğuna bir kez daha tanık oluyo- ruz... Ve işte yine gençlerin dünyasına eğilirken şiddetten payını alan bir film: "Heavenly Creatures" (Cennetlik Yaraö- klar). Bir de soru: Kırk yıl önce öz annesini arkadaşınm yardımıyla öldüren on dört yaşındaîci bir kızın gerçek öy- küsünü anlatan bu filmin Yeni Zelandalı genç yönetmeni Peter Jackson, iyimser midir kötüm- ser mi? Bana kalırsa biraz dal- gacıdır. Sözcüğün her anlamıy- la sinemacıdır. Seyircisini avu- cu içine alıvermiş, hem duygu- landırmış hem de heyecan- landırmıştır. Korkunç olan, gösteri malzemesine dönüşünce korkunçluğunu yitirmiş: Anlatılan gerçek olaylann içerdiği dehşet, sanki doğallaşı- vermiştir. Fantastik ve fantezist boyutlan geliştirilen film. farklı çevrelerden gelen iki genç kız arasındaki sıradışı sevginin yo- ğun gerçekliğini, incelte incelte yok etmiştir. "Heavenly Crea- tures" zaman zaman çok çekici olabilirken, yer yer alabildiğine itici kalmaktadır... 'Demokratik festivaP Filmi yanşmalı ana bölümde sunulan Peter Jackson, yukan- daki bağlamda çağdaş bir yö- netmen sayılabilir. Çünkü Amerikan sinemasının verdiği dersleri iyi öğrenmiştir. Düş gü- cü sağlam, sinema bilgisi de ye- rinde olduğuna göre başanlı ol- maması için bir neden yoktur!.. Kendine yeni bir çehre ara- yan, hatta bu konuda herkese sorularyönelten Venedik Festi- vali, değişik sinemasal biçimle- re ve akımlara perdelerini açar- ken, "yaratıcı aneması" dediği- miz türe de önemli bir yer ayı- rmayı sürdürerek "demokratik festival" imgesine bu yıl da sadık kalmayı başanyordu. Ancak, Italya'da yaşanan hükümet değişikliğiyle birlikte alevleniveren politik çekişmele- rin bu güz Lido Adası üzerine çektiği kara bulutlan göz ardı etmek de çok yanhş olur. Teh- dit yüklü bu bulutlann dağıl- masını -dilemek ise tek başına yeterli değil. İtalyan dostlanmı- zın bu yolda verdikleri savaşı desteklemek gerekiyor. ALIMTLAR TAHSİN YÜCEL Mutlu Ayrılık Şarkıları Beaumarchais, "Günümüzde, söylenmeye değme- yen şeyler şarkıya dökülüyor" derken biraz abartıyordu belki, ama bana sorarsanız, tümden haksız da sayılmaz- dı. Arada sırada bir Brassens çıkıp şarkı sözünü gerçek şiir düzeyine yükseltse bile, şarkı söylenmeye ve din- lenmeye değecek şeyler söylemez her zaman, söyledi- ğini güzel söylediği bile kuşkuludur. Şaşılacak bir yanı da yoktur bunun, şarkı sözü şiir değildir, en azından iyi şiir değildir. Şu var ki, iyi niyetlidir, genel olarak yazının, özel olarak da şiirin ardından koşar, onun yaygın izlek- lerinin çevresinde döner: Yaşam, ölüm, aşk, özlem, yal- nızlık, acı, sevinç, vb. Bir de hakkını yemeyelim, sevin- cinde ve acısında hep insancıl, hep soylu duyguları dile getirir. Ama bugün ülkemizde, belki de yalnızca bizim ülke- mizde, şarkıların büyük bir çoğunluğu hem Beaumarc- hais'yi naklı çıkarıyor, hem de alışılmış insancıl yöneli- mine yüzde yüz karşıt bir yol izliyor, toplumun genel yö- nelimine uygun bir biçimde, yazınla, düşünle bağlarını kopararak kinin, nefretin, bencilliğin, gösterişin gözde alanı durumuna geliyor, hatta gelmiş de geçmiş bile. Boş bir zamanınızda birkaç saat radyo dinlerseniz gö- rürsünüz, çağcıl aşk şarkıIanmızda, "sevgili" kavramı bile değişti. Sevgili, bir zamanlar hep aranan, istenen, yokluğuna katlanılamayan. kişilığimizi butünlediğine, yaşamımızı anlamlandırıp yücelttiğine inanılan aşkın varlık değil artık, her şeyden önce bir "mal", bir tüketim nesnesi olup çıktı. Üstelik gün, malı götürme günü oldu- ğundan, namuslu bir değişim nesnesi bile değil, apartı- lacak bir nesne, en kestirme deyimiyle bir "av". Avcı da söylemek bile fazla, avını iyice incelemış, uyanık, çağ- daş bir kişidir, "Er ya da geç benim ocağıma düşecek!" diye mırıldanarak pusuda bekler. Hemen her zaman da dediği çıkar. Ne var ki bu iş, hep böyle kolay başarılıyor- sa izlence çift yönlü işlediği, yani pusular karşılıklı kurul- duğu, yani av aynı zamanda avcı, avcı aynı zamanda av olduğu içindir. Bunun sonucu olarak, tam avlandığı an- da, av bıyık altından güler avcısına: "Haydi bakalım, kaptın beni, rasgele!" Hiç kuşkusuz, "modası geçmiş şarkılar"\a beslenmiş olanlar, av ile avcının, şöyle ya da böyle, hazır bir araya gelmişken birlikteliklerini sürdürmelerini bekleyebilir- ler. Doğrusunu söylemek gerekirse "Ufak tefek yalanla- rın mühim değil, olur, canım" türünden sözler ederek avına anlayış göstermek ister gibi davrananlar da yok değildir, ama bizim çağcıl şarkılarımızda, aşkın ömrü gülünkinden de kısadır, cicim ayları bile yoktur, cicim dakikaları, bilemediniz, cicim gühleri vardır yalnızca. "Neden?" derseniz, Sartre'm özne/nesne eytişimine dek gitmek işi fazla büyutmek olur, ama av/avcı karşıtlı- ğı sevgilileri birer düşmana dönüştürür, bir de hep baş köşeyi tutmakla birlikte, tüketim toplumunda "mal", her şeyden önce yeri doldurulabilen ve en kısa sürede de- ğiştirilmesi gereken şeydir. Bir "av", dolayısıyla "mal" olarak değerlendirilen sevgili de ağzıyla kuş bile tutsa "bulunmaz Hint kumaşı" değildir, "ateş olsa cürmii ka- dar yer yakar". Böylece, tam bir sonradan görme ağzıyla, bir kez "Çatlasın düşmanlar, artık benim de bir sevgilim var!" demenin hazzı tadıldıktan sonra, "çantada keklik" olan av, "nankör kedi"ye dönüşür ve Çiller hükümetinde Mümtaz Soysal örneği. ama gerçekten ve çok htzlı bir biçimde, "vuruşmuş olmak için vuruşarak" çekilme başlar, birlikteliğin kısalığına karşın, aşağılamalar birbi- rini kovalar, "cin olmadan adam çarpma" numaraları, ''vurdum duymaz tafralar'',' gözlerde saklanan yalanlar dolanlar", bedensel yetersizlikler ("Şu haline bak, neye dönmüşsün!')sayılıpdökülür, "sevgilim", "cicim". "gü- zelim", "tatlım", "yar" gibi bol bol kullanılan eski aşk sözcükleri bile birer aşağılama sözcüğüne dönüştürü- lür, en sonunda, amansız avcının utku çığlığı yükselir: "Bastın, faka bastın, faka bastın!" ya da "Yaktım çıranı şimdi!" Evet, "sevgili" ya da "av" izmarit gibi fırlatılıp atılır ya da çağcıl şarkımızın deyimiyle. "bilet kesilir". Bu nedenle, bu şakıların en çok yinelenen sözcükleri "Şr/f"veeşanlamlılarıdır: "Hadigit.gitişine!", "Hadigit, githadü", "Sengit,birazdolaş!", "Uğurlarolsun!", "Hay- di yallah!" Ama "gitmek", kım demiş "biraz ölmektir" diye. hem doğal, hem de istenen bir sonuçtur ("Yalelli, bu işin so- nu belli!" der bir çağdaş şarkımız), ayrılık da hiçbir bu- rukluk, hiçbir acı, hiçbir sızı bırakmaz insanda; tam tersi- ne, boşalım sonrasının esenliğiyle dolup taşar. Arada bir, yol verilenin ardından "Eline, gözüne, dizine de dur- sun!" diye bedduaya duranlar vardır ya genellikle daki- kasında silinir her şey, tüketici, "Tarih oldun sen biraz önce, öylesine sildim ki yok tozun bile!" deyip bir yor- gunluk kahvesi içer ve en kısa sürede yenisini bulmak üzere, eskisinden kurtulmuş olmanın mutluluğunu ya- şar: "Bu iş çoktan bitti, oh canıma değsin!" Ne diyelim, hadi rasgele! Emmy ödülleri sahiplerini buldu Kültür Servisi - Amerika'da bu yapımlan üreten televizyon televizyon yayını alanında 'en şirketîerinin dökümü şövle: çok televizyon izlenen saatler- Mini dizi: Mysten: Prime de' yer alan yapımlar ve bu ya- Suspect 3 (PBS) pımlarda rol alanlara verilen Tetevizyon filmi: And the Emmy ödüllerinin bu yılki sa- Bad Played On (HBO) hipleri açıklandı.Geceleri geç Müzik. eğlence-Komedi dizi- d L Shsi: Late Show With David Let- terman (CBS) Drama dizisi e n '^' er kek oyuncu: Dennis Franz - NYPD Blue (ABC) Sela Sısters' p saatlerde yavın- lanan iki" 'talk show' programı- naevsahipliği ya- pan David Letter- man ve Jay Leno arasında. Ameri- kan televizyon tarihinde görülen ^^ İS^^^I en büyük rekabet i ^ ^ ^ ö ^ ^ ^ ^ B oyuncu: yaşandı. Candice Bergen Wa r d - Bu rekabetten (NBC) David Lettermanın. CBS tele- Komedi dizisi en iyi erkek vizyonunda yaymlanan 'talk oyuncu: Kelsev Grammer - show' programı galip çıktı. 'Frasier' (NBC) Letterman N BC'den aynlarak En iyi kadın oyuncu: Candice gecen yıl aeustos ayında 'Late Bereen - "Murphy Brovvn' Sho» With David Letterman' (CB'S) programını hazırlamaya Mini dizi ya da özel bir başlamıştı. ABC televizyonun- yapım: Hume Cronyn - "Hall- da yaymlanan ve 6 dalda mark Hall of Fame: To Dance Emmy ödülü kazanan 'NYPD With the White Dog" (CBS) Blue' adlı dizi. çıplaklığa ve Tek kişilik gösteride nıüzik- argo sözcüklere yer vermesi eğlence türii program: Tracey yüzünden eleştirilirken, ilettiği Ullman - Tracey Ullman- toplumsal mesajlarla övgü Takes on New York' (HBO) t °P'a d l .... . . . . ___,. Dizi (dram) yönetmeni: Dram dızılen ıçınde CBS ın D a n i e l Sackheim - 'NYPD 'Pıcket Fences ı. komedi dalın- B l u e : T e m p e s t in a C-Cup adl. da ıse NBC televızyonunun bölüm' (ABC) Frasıer adlı dızısı odule değer görüldü Komedi dizi yönetmeni: Ja- Yl E ödülü d mes Borrows - 'Frasier: The Yılın Emmy ödülüne değer görülen oyuncu ve yapımlarla, G o o d S 0 0 a d h bölum' (NBC)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle