25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 TEMMUZ1994PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 19 'Kaynayankazan' fokurduyor 'Istanbul Şehir Tiyatrolan- Yerel Yönetim İlişkisi ve Sanat Özgürlüğü' konulu panel tartışmalı geçti Kültür Servisi - tstanbul Platformu'- nun düzenlediği "tstanbul Şehir Tiyatro- lan- Yerel Yöoetim tlişkisi ve Sanat Öz- guriüğü" konulu panel, Şehir Tiyatro- lan'nda yeni gerçekkştirilen yönetim de- ğlşikliği üzerine yapılan ateşli tartışma- lara sahne oldu. Doç. Dr. Semih Gemal- maaz'ın yönettiği Füsun Akatlı, Beral IVfadra, Burçin Oraloğlu, Nedim Saban, Başar Sabuncu, Seçkin Sehi ve Cüneyt TüreTin konuşmacı olarak kaüldığı pa- nelde, tartışmalar zaman zaman kavga- ya dönüştü. Panelde, lstanbul Platformu adına ilk konuşmayı yapan Beral Madra, dün- yayı uygarhğa doğru giden bir otoyola, ülkeleri de bunun üzerindeki arabalara benzeterek, tûm dûnyada sürücü koltu- ğunda sanatçılar otururken, Tûrkiye'de sanatçılann ya öldürülüp yol kenanna atıldıgını ya da bagajda yolculuk yap- tnaya zorlandığjnı beÛrtti. ŞTdaki durum Troya Atı gibi Madra, "Ya bugûne kadar olduğu gibi kapanldığımız bagajda gürültü \aparak sürücülerin dikkatini çekmeye çauşa- cağız ya da artık bagajdan çıkıp sürücü koltuğıma ottıracağız" dedi. Şehir Tiyatrolan Repertuar Kurulu Üyesi Füsun Akatlı da bir benzetmeye başvurarak, Şehir Tiyatrolan'ndaki mevcut durumu Troya Atı'na benzetti. Yerel seçimlerden sonra, 10 yıldır görev başındaki yönetimin görevini sürdürme- Füsun Akatlı Burçin Oraloğlu Başar Sabuncu si için sanatçılann çoğunluğunun destek verdiğini, bir kısmının ise yıllardır sür- dürdükleri ve son zamanlarda bir der- nek.çatısı altında birleştikleri muhalefeti sürdürdüklerini söyleyen Akatlı, "Ama kimse tehükenin sonuçta sanatçı olan btı kişikrden gekceğini beklemiyordu, tehli- kenin anti-laik Refah Partisi'nden gefece- ğini sanıvorduk. O>sa boşuna korkmu- şuz. Meğer parti 40 kişilik bu mtıhalefette oturup konuşmuş, tivatroyu göklere çt- karmayı kararlaştırmış hatta bu amaçla çoktan ölmüş yönetmenleri bile ülkemize gelinneye karar vermişkr" dedi. Şehir Tiyatrolan Yönetim Kurulu üyesı ve Genel Sanat Yönetmen Yardımcısı Burçin Oraloğhı, yaptiğı ko- nuşmada son on yılhk yönetim boyunca dûşüncelerini dile getirdiği için defalarca dısiplin kuruluna sevk edildiğini, savun- ma hakkınında elinden alınarak cezala- ra çarptınldığını belirtti. Gencay Gü- riin'ün yönetmeliklere aykın olarak gö- reve geldiğini ve daha sonra yapılan yö- netmelik değişikliği ile konumunun "ki- tabına uydunıiduğunu" ileri süren Ora- loğlu, aynı değişiklik kapsarrunda Yöne- tim Kurulu'na birjinekolog ile bir poli- tikacınm atanmasını "tiyatroyu tiyatro- cular yönetir" anlayışıyla protesto ettik- lerinde Gürûn'ün yanlannda bulun- madığını haürlatarak, "Şimdi aynı yö- netmelikten şikayet ediyor" dedi. Büyük oyunlar ve ortak çıkar Şehir Tiyatrolan'nda, Sivas'daki gibi bir yangın olduğunu belirten Nedim Sa- Cüneyt Türel ban ise dünya yazarlannın daha önce Güney Afrika'ya yaptıklan gibi oyun- lanru Şehir tiyatrolanndan çekerek pro- testoya hazırlandıklannı belirterek, "Saygı duyduğum sanatçılann Tayyip Erdoğan'ın övdüğünü duyunca va büyük oyunlar o>nanı>or ya da ortak bir çıkar vardiyedüşünü\orum. Erol Keskinsaygı duyduğum bir sanatçıdır ama bence Re- fah Parttsi'nin yönetiminde yer alma- malıydı" dedi. fstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçılan Derneğı Başkan Yardıması Başar Sa- buncu, Gürûn'ün 12 Eylül'ün depoliti- zasyon süreci içinde göreve gelen Milli Güvenlik Kurulu eski genel sekreterinin eşi olduğunu ileri sürerek. ilk icraatının aklanmış olmalanna karşın. 1402'likle- rin tiyatroya dönmesine engel olmak ol- duğunu belirtti. Sabuncu "Tiyatromın 70. yüı Evren himayesinde kutlanırken, çocuk oyunlarının yerini Fvitalar alırken, kimse sivrilmesin diye konuk sanatçı poli- rikası başlattlırken, bir kamu kuruluşu vakıflaştınlmajya çahşıhrken susanlar, yönetim tekrar tiyatroculann eiine geçin- ce isyan ediyor" dedi. Zafer Tayyip Erdoğan'ın Seçkın Selvi ise, Muhsin Ertuğrul'un tiyatrodan aynlması için bile imza top- lanmış olduğunu haürlatarak Şehir Ti- yatrolan'nın her zaman kaynayan bir kazan olduğunu belirtti. Seivi"Güriin'ü Refah Partisi ile uzlaşmakla suçlayanlar şimdi aynı partinin hiç bir baskı yap- mayacağını iddia ediyorlar"dedı. Şehir Tı> atrolan sanatçısı Cüneyt Tü- rel, tüm sanatçılann Refah Partisi'ne karşı mücadele etme ortak paydasında bırleşmesinın ardından "kimilerinin ar- kadan dolaşıp iki puan" aldığını sövleye- rek "Ya ben aldatıldım ya da Refah Parti- si değişti. Bir zafer kazanıldı ama bu zafe- rin sonunda ayakta kalan tek kişi Tayyip Erdoğan oldu" dedi. Yeni ve eski yönetim "taraftarlan"nın iki ayn gnıp oluşturarak oturup izledik- leri ve sık sık izleyiclerin de müdahalesiy- le kesintıye uğrayan panel, kimi zaman kişisel hakaret düzeyine inmesine karşın, panelin yöneticisi Semih Gemalmaz'ın dcyimiyle "sonunda kazasız belasız" sona erdi. Gizli kalmış hayranlık su yüzüne çıktı ve Wilde yeniden değerlendiriliyor OscarWilde'ın yaşamı fılm oluyor Kültür Servisi - 30 Haziran 1884'te Que- ensbury Markizi Oscar VVüde'ın Chelsea"- deki evine habersiz bir ziyaret yapıyordu. Daha sonra yazann "De Profiındis" isimli çalışmasının sayfalannda açığa çıkıyordu ya da ziyaretin önemini kamuoyu çok son- ralan anlayabiliyordu (De Profundis Te- leny hariç yazann homoseksüelliğe de- ğindiği tek çalışmasıydı). Wilde adının kcndisiyle birlikte çeşitli homoseksüellik dedikodulanyla amldığı dostu Alfred Douglas'a şöyle söylüyordu: "Nasıl olur da The Sokağı'ndaki kütüphaneme girer de kücük ellerini saralı bir hasta gibi havada sallayarak baban, kabadayısı ya da arka- daşı olacak olan o adam aranuzda dururken tiksindirici kafasındaki. o tiksindirici sözleri söyleyerek hakaret ettiğj gibi çekip gider." Meteor taşuıa benzeyen bir yaşam Oscar VVilde kuşağmdaki estetiğe önem veren diğer meslektaşlan gibi, kendi öz ya- şamını doğrulan ve yanlışlanyla bir sanat eseri gibi yaşamaya gayret etti. Queens- bury'nin Tite Sokağı'na yapüğı gezi ise bunu doğrularcasına Oscar Wilde'ın ya- şamında bir düşüş noktası, bir felaket ola- caktı. Parlak mı parlak, ancak seyir yönü hiç belli olmayan adeta bir meteor taşına benzeyen yazınsal hayaü da birdenbire sö- nerek parçalara aynlacaktır. Mahkemesi, hapishane hayaü ve çevre- rün suçlamalan, belki onu fazlasıyla etkile- yecektir, ancak o tüm olanlara cesareti ile göğüs germeye çalışacaktır. Ve her şey bir korku fılmi gibi sonuçlanır. VVilde'ın şişmiş cesedi tanınacak halde değildir. Tarih 30 Kasım 1900'dür. O«car Wilde Viktorya Çağı başlangıcında ölür. Artık yapıtlanyla ilgileniyorlar Yazann günümüze dek tartışılan bir yo- nunu vardır, der ki: "Ancak sığ insanlar göriinüşe göre karar veremezler. Dün> anın gizemi görünen şeylerde sakbdu", görünmez- de değil." Bu yorum her zaman en güçlü eleştirmenler tarafından tartışıldı. ancak doğru olup olmadığı hep kişisel fikre bırakıldı. 20. yüzyıl başlangjanda edebi görselliği savunan yazann görüntüsü uzun süre belleklerden silindi, ancak 20. yüzyılm sonlanna geldişmiz şu yıllarda yeni bir kimliğe büründü. Bir sanat eseri gibi > aşamay a özen gösteren Oscar ^V ilde'ı liam Neeson canlandıracak. Wilde artık çok farklı görünüyor. David Hare, VVilde'ın hayat hikayesini içeren ve Mike Nicnols'ın çekeceği fıhn için senaryo yazmakla meşgul. Liam Neeson, Oscar Wilde rolünde, Hugh Grant ise Bosie ro- lünde gözükecekler. "The Buddha of Suburbia"yı çeken Ha- nif Kureishi'run ekibi ve Roger Micfael, "Do- rian Gray'in Portresi" üzerinde senaryo çalışması yapıyorlar. Profesör Terry Eag- leton halihazırda "Aziz Oscar" adı altında ilk sosyalist hareketlenmelerde yazann hırslı çahşmalannı anlattığı bir oyun yayı- mladı. Peter Ackroyd ise Oscar Wilde nin "Son Vasiyetnamesi" adı altında best-seller bir roman yazdı. Richard Ellmann. en son olarak yazann detayh bir biyografısini yazdı. Günümüzde Oscar VVilde'a duyulan giz- li kalmış hayranlık, artık su yüzüne Çikıyor, çünkü insanlar geç de olsa onun özel hayaü ile ügjlenmemeyi. sadece eserle- rine tabi olmayı öğrendiler. Artık "tçten Obnanm ÖnemT'ni okuyanlar Auntie Edna ile hoş bir gece geçirebiliyorlar. Artık her- kes kendisinin Cadogan Oteli'ndeki tutuk- lanma öyküsünü anlattığı "Sir John Betje- man" şiirini güvende kalarak okuyabili- yor. Öte yandan homoseksüellikle suçlanıp yargılanan Oscar Wilde, günümüzde son yirmi beş yıldır süregelen homosekşüel ha- reketlenmeye de öncülük yapıyor. Özellik- le Amerika'daki hayranlan. onu kendileri- ne lider kabul etmiş durumda. Onun bir yanlış anlaşılmaya ve yanlış bir yargılama- ya tabi tutulduğunu savunanlar gün geç- tikçe artıyor. Oscar Wilde Altın Portakal 1-5 ekimde ANTALYA (CLrMHLTlt- YET)Bu yıl 31 .si düzenlenen An- talya Altın Portakal Film Festiva- li 1-5 ekim tarihleri arasında ger- çekleşecek. Geçen gün De- deman Oteli'nde bir basın top- lantısı düzenleyen Antalya Bü- yükşehir Belediye ve Festival Yü- rütme Kurulu Başkanı Hasan Subaşı. 31. Antalya Altın Porta- kal Film Festivali'nde verilecek ödüller ve yanşmanın yönetme- liği hakkında bilgi verdi. Festiva- lin bu yıl da, yurtiçi ve yurtdışı- nda hiçbir yanşmaya kaülmamış ve bir önceİci festivalden sonra çe- kilerek. Eser İşletme Belgesi almış, 35 milimetrelik tüm fılmle- re açık olduğunu söyledi. Subaşı, büyük jürinin 7 kişiden oluşa- cağını ve 20 eylül tarihine kadar açıklanacağmı. katılım sayısına göre ön jürinin de oluşturulabile- ceğini belirtti. Hasan Subaşı. yanşmaya ka- tılacak filmlerin yapımalannın en geç 5 eylül tarihine kadar katılım formlannı, 20 eylül tarihi- ne kadar da fılm kopyalannı Fes- tival Yürütme Kurulu'nun İstan- bul yetkilısine teslim etmeleri ge- rektığini söyledi. Bu yıl Antalya Film Festivali'- nde. birinci seçilen fılme 600 mil- yon, 2. fılme 400 milyon, 3. fılme 200 milyon \e En lyi Yönetmen'e de 150 milyon lira para ödülü ve- rilecek. Halk Jürisi'nin seçeceğı bir fılme de Dr. Avni Tolunay Özel Ödühl ve 150 milyon lira ik- rarruye ödenecek. En İyi Kadın ve Erkek Oyun- cu, En İyı Özgün Senaryo, En lyi Görüntü Yönetmeni. En İyi Yardıma Kadın ve Erkek Oyuncu. En İyi Film Labora- tuan, En İyı Film Seslendirme Stüdyosu ve En İyi Kurgu dal- lannda da Altın Heykel verile- cek. Altın Portakal Film Festivali'- nın ıçenğinın genışletılmesı, mü- zik ve her türlü kültür ve sanat ekinliğjnin arttınlması ve ulusla- rarası düzeyde kentin tanıtımının yapılabilmesi için kurulması ta- sarlanan Antalya Kültür ve Sanat Vakfı (ASV1 ) ile ilgili çalışmalar dasürüvor. PEN'nin düzenlediği 'Düşünce Özgürlüğü ve Laiklik'konulu yanşmayı Bekir Özgen kazandı Türkiye, artık laik devlet değil' KühüT Servisi - PEN Yazarlar Derne- ği'nin 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta ölen yazar, sanatçı ve aydınlann amsmı ya- şatmak amaayla düzenlediği "Düşünce özgürlüğü ve Laiklik" konulu inceleme- arasürma yanşmasında Prof. Dr. Bedia Akarsu, Prof. Dr. Cem Eroğul, Vedat Güm ol, Alpay Kabacah ve Prof. Dr. Za- fer C'skül'den oluşan seçici kurul Bekir özgenın çalışmasını ödüle değer buldu. Bekır özgen'e ödül geçen gün Tank Zafer Tunaya Kültür Merkezi'- nde düzenlenen bir törende Prof. Dr. Be- dia Akarsu ve Prof. DT. Zafer Üskül ta- rafından verildi. Ödül töreninin ardı- ndan Bekir Özgen, Prof. Dr. Bedia Akarsu ve Prof. Dr. Zafer Üskül "Düşün- ce özgürlüğü ve Laiklik" üzerine konuş- ma yapü. Laiklik, özgürlük ve demokrasi üzeri- ne görüşlerini belirterek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Bedia Akarsu, Ata- türk'ün kurduğu cumhuriyetin iki temel ilkesi olduğunu, bunlan "bilimsel dü- şünce yaptsı" ve "demokratik gözlem" olarak ifade ederek bilimsel düşüncenin de demokrasinın de temeünde özgürlük olduğunu vurguladı. Bilimin, Atatürkçü düşüncede yol gösterici olarak kabul edildiğini söyleyen Akarsu, bilimin de- netleme, düzeltme, araştırma, gibi özel- likleri olduğunu belirtti ve aynı duru- mun toplum olaylan için de geçerli oldu- ğunu vurguladı. "Büimsel araşnrmada özgüriûk baş koşul olduğu gibi, demokra- sinin işkyebilmesi için de bireylerin öz- gürce tavır alabilmeleri ve toplumsal olay- larda yer almalan, tavır takuunaian gere- kir. Bu da laik düzenin gereğidir" diyen Akarsu, özgürlük, laiklik ve demokrasi kavramlannın iç içe olduğunu, herhangi birini ele alırken bir diğennin kaldın- lamayacağını vurguladı. Atatürk'ün söylevlerinde en çok "dü- şunme, düşünce devrimi, düşünüşte deği- şim, düsün, akd, ışık" gibi sözcüklerin önem olduğunu belirterek, Atatürk'ün bugün geldiğimiz noktalan daha iyi de- ğerlendirebilmemiz için pek çok ipucu içeren konuşmalanndan öraekler verdi. Prof. Dr. Zafer Üskül ise konuşması- na düşünmenin, insanın kafasının için- deki ve kimsenın müdahale edemeyeceğı bir şey olduğunu, ya da insanlann öyle sandığıru belirterek başladı. Üskül, kişi- nin düşüncesini anlayan bir teknoloji- nin henüz geüşürilemedigini, ancak biz- Üskül dûşüncelerini şu sözlerie belirtti: "Düşünce, aklın ürünüdür. Dolayısıyla insanlann akıUarını kuüanıp düşünce üre- tebilmeleri için her şe>den önce kafa- lannın özgür olması gerekir. Eğer tarihin bir döneminde tüm zamanlar için bir dü- şünce açıklanmış ve bu herkes için bağ- layKi sayıbmssa >ani bir din olarak karşımıza bir düşünce sistemi konulmuşsa ve buna uymak gerektiği söy lendiğinde el- bette insan aklının kuüanıhnası söz konu- Prof. Dr. Zafer Üskül Prof.Dr. Bedia Akarsu, "Bilimsel araştırmada özgürlük baş koşul olduğu gibi, demokrasinin işleyebilmesi için de bireylerin özgürce tavır alabilmeleri ve toplumsal olaylarda yer almalan, tavır takınmalan gerekir. Bu da laik düzenin gereğidir" dedi. Prof. Bedia Akarsu geçtiğini belirten Akarsu. konuşmasını; özgürlük, demokrasi ve laiklik kavram- Jannı açıklayarak sürdürdü. Atatürk'ün ulusallıkla laikliği özellik- le eğitim alanında hep bir arada ele aldığını vurgulayan Akarsu, onun ulusal eğitime verdiği öneme de değindi. Prof. Dr. Bedia Akarsu, bunun temelinde Atatürk'ün bilimsel düşünceye verdiği de 12 Eylül düzeninin o teknolojiyi geliş- tirdiğini ve insanlann kafasının içinde, açıklanmamış düşünceleri bile sırasında yargıladığını ve güvenlik soruşturması denen şeyin tamamen bu olduğunu vur- guladı. Bunu, çağımızın en büyük icadı olarak değerlendiren Üskül, düşünce açıklamasının da bir stnırlamaya ihti- yacı olduğunu belirtti. Prof. DrvZafer sudur. Dolayısıyla bir toplumsal düzende özgür düşüncenin varolabilmesi. düşünce- nin özgürce açıklanabilmesi toplumun >ö- netilme biçiminin din kurallarına dayalı olmamasıdır'. İnsanlann düşüncelenni özgürce açıkladığı bir toplumunun yö- netiminin de din kurallanna dayalı ola- mayacağını söyleyen Üskül, demokratik bir yönetim biçiminde düşüncenin açı- klanmasmm suç sayıiamayacağın] da sözlerine ekledi. Eğitim alanında devletin dinle hizmet yerdiğine, zorunlu din dersi konmasının, İmam-Hatip liselerininin açılmasımn bunun kanıtı olduğuna değinen Üskül, "Artık Türki\e Cumhuriyeti'nde Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan fet\a almıyor. 'Kadınlara dayak atılması İslama uygun mudur değil midir?" diye Diyanet İşleri Başkanlığı'na soruluyor. Laik bir devkt kurumuna bu soru sonılabilir tni? T ürkiye Cumhuriyeti Devleti. laik bir devlet değil- dir bugün. Laik değildir, çünkü bu de- mokraside siyasal partiler ne yazık ki de- mokrat değildir"dedi. Tûrkiye'de prog- ramına. Diyanet İşleri Başkanlıgı'nı devlet yapısının içinden çıkaracağını, İmam-Hatip liselerinin vavaş yavaş baş- ka alanlarda meslek okulu yapılacağı- nı söyleyen bir siyasi partinin sağda ya da solda olmadığına değinen Üskül. işin. ulusun tek tek bireylerine düştüğünü- nün altını çizdi ve daha çok örgütlenme- miz. hem emeğimizi, hem paramızı bu örgütlerde kullanmamız gerektiğini söy- ledi. Tören; Prof. Dr. Bedia Akarsu ve Prof. Dr. Zafer Üskül'ün konuşma- lanrun ardından, ödüle. ortaöğrenim kurumlannda çalışan öğretmenlerin la- ikliğe bakışı konusunda düzenlediği an- ketle katılan ve ödüle değer bulunan Be- kir Özgen'in. çalışması üzerine bilgi ve- ren konuşmasıyla sona erdi. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Gercekler ve Örnekler Yıl 1804... Napoleon, ihtilal sonrasının kargaşa döneminin ardın- dan artık Fransa'nın tek hâkimidir. Çok büyük bir halk oyuyla "ömür boyu konsül" seçilmiştir, başına impara- torluk tacını giymesine ise çok az kalmıştır. Ancak ihtilal öncesinde Fransa tahtının sahibi olan Bourbon hanedanı da saltanat taleplerinden feragat etmiş değildir ve Fran- sa'da yeniden monarşiye dönülecekse eğer, bu monar- şinin "yasal" temsilcisinin, "ne idüğü betirsiz", Korsika asıllı General Bonaparte değil, fakat ancak bir Bourbon olabileceğini savunmaktadır. Bu durum karşısında Bourbon hanedanına bir gözdağı vermenin iyi olacağını düşünen Napoleon, hanedan üye- lerinden olup o sıralarda Fransa'ya komşu ülkelerden bi- rinde, Fransa sınırına çok yakın bir kentte yaşayan genç Enghien Dükü'nü jandarmalarına kaçırtıp Varennes Ka- lesi'ne getirir. Düzmece bir yargılama sonucu Napole- on'a karşı bir komploya karışma suçundan idam cezası- na çarptırılan genç dük, ertesi sabah güneş doğmak üze- reyken kale surlarının dibinde kurşuna dizilir. Olayın hukukdışılığı tartışmasızdır ve Napoleon un ki- mi yandaşları bile, "Bu, resmen bir cinayet!" diyerek hoşnutsuzluklarını dile getirirler. O dönemin bakanların- dan ve sonradan dünya siyaset tarihinin en ünlülerinden olan Joseph Fouche ise bu ıtıraza, kendisini ölumsüz kı- lan yanıtlarından birini verir: "Hayır, bu, cinayetten daha beter bir şey; bir hatal" İlk bakışta insan yaşamının değerini hiçleyen, yalnızca ortada bir "hata"n\n olup olmadığını önemsermiş gibi gözüken bu yanıt, gerçekte iktidarın kullanılması bağla- mında geçerliğini günümüze kadar korumuş, yazılı ol- mayan bir yasanın çok özlü ifadesinden başka bir şey değildir. Neredeyse Perikles'ten bu yana uygulanagelen bu yasaya göre, toplumları yöneter.lerin yalnızca doğru- lan ve yanlışlan söz konusu olabilir. Buna karşılık ne "daha az" doğru, nede "daha az" yanlış diye bir ölçütün geçerliği savunulabilir. Buna göre Napoleon, Enghien Dükü'nü kurşuna dizdirtmek yerine hapse attırsaydı da politik açıdan bir hata işlemiş olacaktı. Olaydaki idam ce- zası, politik düzlemde bir hatayı düzeltilemez kılması bağlamında değil, fakat yalnızca etik düzlemde tartışma konusu olabilir. Politik açıdan olay, asla başvuruimaması gereken bir zorbalık sonucu atılmaması gereken köprülerin atılması nedeniyle büyük bir "hata"dır. Bu hatanın büyüklüğünün önemli bir bölümü de politika alanında "yanlış örnek" oluşturmasından kaynaklanmadır... Doğrudan "öldürt- me" eyleminin politik bağlamda ve özellikte gelecek açısından ağır bir yanlış anlamına gelmesine ise yine Avrupa tarihinde, ama daha eski bir dönemde, ingiltere Kraliçesi I. Elisabeth zamanında rastlıyoruz. Aralarında- ki hısımlık bağları nedeniyle kendi tahtı için hep bir tehli- ke saydığı Iskoçya Kraliçesi'ni yargılatmakla ve bu yargı- lama sonucu verilen idam kararını imzalamakla asıl yanlış adımı atar. Çünkü bu yargılamada ve yerine getirilen bu ölüm ce- zasında önemli olan, Mary Stuarf ın kişıliği değil, ama temsil ettiği sistem 'dir. I. Elisabeth'in rekabetduyguları- na yenilip soğukkanlılığını yitirmesi, tarih sahnesine ilk kez hükümdarların da yargılanabilecekleri, bunun da ötesinde, taçlı başların celladm baltasıyla koparılabile- ceği gibi bir senaryoyu getirmiştir. Monarşik sistem bağ- lamında oluşan bu yanlış örnek, daha sonra İngiltere Kralı I. Chartes'ın Cromvvell tarafından, Fransa Kralı XVI. Louis'nin de ihtilal Mahkemesi tarafından idam ce- zastna çarptırılmalarına uzanan yolu açacaktır. Yukardaki örneklerde somutlaşan durum, zaman içe- risinde iktidarı ellerinde bulunduranlarm türlü yozlaşma- ları ve yolsuzluklarıyla, bunların değerlendiriliş biçimleri açısından da farklı değildir. Eğer erdem, demokrasinin varlık ve işleme koşuluysa, bu bağlamdaki değerlendir- mede ancak 'erdem'in varlığı veyayokluğuşeklindeolaj- bilir. Buna karşılık erdemin "daha azı" ya da "daha çoğu" gibi değerlendirmelere zemin hazırlamak, örne- gin iktidar katlarından kaynaklanma yolsuzluklarda, adı- na yolsuzluk denen ve hiçbir az'la ya da 'çok'la değiş- mesi olanaksız özgün bir yana bırakılıp, kapsamların tartışmanın ağırlık noktası kılınmasıyla eşanlamlıdır! Devlet yönetiminde erdem, birkaç yüz bin liradan tril- yona uzanan bir yelpazeye göre değil, fakat yalnızca ve yalnızca varlığına ya da yokluğuna bakılarak saptanır. Buna karşıt bir ölçütü benimseyip erdem ile erdemsizlik arasındaki sınırını "götürülen malın" miktarında arama- ya kalkmak, erdemi kalitesi ne kadar uzayabildiğine ba- kılarak saptanan bir ciklete çevirmekten başka bir şey değildir... Leman Sam'ın "Eski Fotoğraflar"ı piyasada Kültür Servisi-" yok ar- tık her gün son seferde geçerken tüm yalılan selamlayan kap- tan ya da ince bir tebessümle bahkçıdan küçücük paketini alan madam anyorum nerede o eski bahçeler dostluk du- manıyla tütsülü geceler kay- betmenin bu fotoğraflan kay- bolan dünümün son yadigar- lan..." Özleme dayaü bu duygular, özellikle Azeri türküleri ba- şanyla yorumlamasıyla ta- nınan Leman Sam'a ait. Belki de bu nedenden ötürü sanatçı, önceki akşam Susam Bar'da. kendisini yalnız bırakmayan çok sayıda sanatçı dostuyla birlikte, "Eski Fotoğraflar" adını verdiği yeni kasetinin tanıtımını yaptı. Leman Sam'ın, "'Yok otanak üzere olan insan ilişkileri ve o eski hesapsız dosthıklaruı" anısına hazı- rladığı yeni kasetinin stüdyo çalışmalan bir yılda tamamlanmış. Sanatçılığının yanı sıra. "sıkı bir çevreci" olarak tamnan Leman Sam'ın "Eski Fotoğraflar" adını taşıyan yeni kasetinin müzik di- rektörlüğünü Aykut Gürel üstlenmiş. Şule Yamanoghı'nun "Süper- vizör" olarak görev aldığı yeni kasetteki 11 parçamn söz ve müzik- leri ise (anonımlerin dışında) Leman Sam. Adnan Ergil, Şehrazat, İlkin Deniz, Aykut Gürel, Ümit Saym. Ümit Çolakoğlu. Yusuf Era- dam, Oğuz Elbaş ile. Grup Gündoğarken'i oluşturan. Burtıan Şe- şen, Gökhan Şeşen ve tlhan Şeşen'e ait. Sam'a "kemanıyla destek veren" bir diğer sanatçı ise Ferda Anıl Yarkın. Sam'ın. "Eski Fotoğ- raflar " adlı kasetinin kapak içindeki "gerçek" bir eski fotoğraf ise, sanatçının çocukluk albümünden alınmış. Arif Turan'ın resimleri Nar Galeri'de sergilenecek Kültür Servisi - Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde okuyan ve aynı üniversitenin resim bölümünü de biüren Arif Turan. ikinci kişisel sergisini Didim Apollon Tapınağı karşısındaki Nar Sanat Galerisi'nde açacak. Çahşmalannı Ankara'daki atölyesinde sürdüren ressam, eserleri hakkında yaptiğı açıklamada şöyle konuştu: "Resim yaparken amaam, plastik birdıl oluşturmaktır. Budilin oluşumunda nesneleri soyutluyarak ele ahr ve yeniden kurgulanm. Bıçim, leke. renk ön plandadır. Işık rengi içinde olduğu kadar vardır. Çizgi ise en geri planda varla yok arasındadır" dedi. Arif Turan'ın resimleri Nar Sanat Galerisi'nde 3 ağustos gününe kadar sergilenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle