Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 TEMMUZ1994PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 19
'Kaynayankazan' fokurduyor
'Istanbul Şehir Tiyatrolan- Yerel Yönetim İlişkisi ve Sanat Özgürlüğü' konulu panel tartışmalı geçti
Kültür Servisi - tstanbul Platformu'-
nun düzenlediği "tstanbul Şehir Tiyatro-
lan- Yerel Yöoetim tlişkisi ve Sanat Öz-
guriüğü" konulu panel, Şehir Tiyatro-
lan'nda yeni gerçekkştirilen yönetim de-
ğlşikliği üzerine yapılan ateşli tartışma-
lara sahne oldu. Doç. Dr. Semih Gemal-
maaz'ın yönettiği Füsun Akatlı, Beral
IVfadra, Burçin Oraloğlu, Nedim Saban,
Başar Sabuncu, Seçkin Sehi ve Cüneyt
TüreTin konuşmacı olarak kaüldığı pa-
nelde, tartışmalar zaman zaman kavga-
ya dönüştü.
Panelde, lstanbul Platformu adına ilk
konuşmayı yapan Beral Madra, dün-
yayı uygarhğa doğru giden bir otoyola,
ülkeleri de bunun üzerindeki arabalara
benzeterek, tûm dûnyada sürücü koltu-
ğunda sanatçılar otururken, Tûrkiye'de
sanatçılann ya öldürülüp yol kenanna
atıldıgını ya da bagajda yolculuk yap-
tnaya zorlandığjnı beÛrtti.
ŞTdaki durum Troya Atı gibi
Madra, "Ya bugûne kadar olduğu gibi
kapanldığımız bagajda gürültü \aparak
sürücülerin dikkatini çekmeye çauşa-
cağız ya da artık bagajdan çıkıp sürücü
koltuğıma ottıracağız" dedi.
Şehir Tiyatrolan Repertuar Kurulu
Üyesi Füsun Akatlı da bir benzetmeye
başvurarak, Şehir Tiyatrolan'ndaki
mevcut durumu Troya Atı'na benzetti.
Yerel seçimlerden sonra, 10 yıldır görev
başındaki yönetimin görevini sürdürme-
Füsun Akatlı Burçin Oraloğlu Başar Sabuncu
si için sanatçılann çoğunluğunun destek
verdiğini, bir kısmının ise yıllardır sür-
dürdükleri ve son zamanlarda bir der-
nek.çatısı altında birleştikleri muhalefeti
sürdürdüklerini söyleyen Akatlı, "Ama
kimse tehükenin sonuçta sanatçı olan btı
kişikrden gekceğini beklemiyordu, tehli-
kenin anti-laik Refah Partisi'nden gefece-
ğini sanıvorduk. O>sa boşuna korkmu-
şuz. Meğer parti 40 kişilik bu mtıhalefette
oturup konuşmuş, tivatroyu göklere çt-
karmayı kararlaştırmış hatta bu amaçla
çoktan ölmüş yönetmenleri bile ülkemize
gelinneye karar vermişkr" dedi.
Şehir Tiyatrolan Yönetim Kurulu
üyesı ve Genel Sanat Yönetmen
Yardımcısı Burçin Oraloğhı, yaptiğı ko-
nuşmada son on yılhk yönetim boyunca
dûşüncelerini dile getirdiği için defalarca
dısiplin kuruluna sevk edildiğini, savun-
ma hakkınında elinden alınarak cezala-
ra çarptınldığını belirtti. Gencay Gü-
riin'ün yönetmeliklere aykın olarak gö-
reve geldiğini ve daha sonra yapılan yö-
netmelik değişikliği ile konumunun "ki-
tabına uydunıiduğunu" ileri süren Ora-
loğlu, aynı değişiklik kapsarrunda Yöne-
tim Kurulu'na birjinekolog ile bir poli-
tikacınm atanmasını "tiyatroyu tiyatro-
cular yönetir" anlayışıyla protesto ettik-
lerinde Gürûn'ün yanlannda bulun-
madığını haürlatarak, "Şimdi aynı yö-
netmelikten şikayet ediyor" dedi.
Büyük oyunlar ve ortak çıkar
Şehir Tiyatrolan'nda, Sivas'daki gibi
bir yangın olduğunu belirten Nedim Sa-
Cüneyt Türel
ban ise dünya yazarlannın daha önce
Güney Afrika'ya yaptıklan gibi oyun-
lanru Şehir tiyatrolanndan çekerek pro-
testoya hazırlandıklannı belirterek,
"Saygı duyduğum sanatçılann Tayyip
Erdoğan'ın övdüğünü duyunca va büyük
oyunlar o>nanı>or ya da ortak bir çıkar
vardiyedüşünü\orum. Erol Keskinsaygı
duyduğum bir sanatçıdır ama bence Re-
fah Parttsi'nin yönetiminde yer alma-
malıydı" dedi.
fstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçılan
Derneğı Başkan Yardıması Başar Sa-
buncu, Gürûn'ün 12 Eylül'ün depoliti-
zasyon süreci içinde göreve gelen Milli
Güvenlik Kurulu eski genel sekreterinin
eşi olduğunu ileri sürerek. ilk icraatının
aklanmış olmalanna karşın. 1402'likle-
rin tiyatroya dönmesine engel olmak ol-
duğunu belirtti. Sabuncu "Tiyatromın
70. yüı Evren himayesinde kutlanırken,
çocuk oyunlarının yerini Fvitalar alırken,
kimse sivrilmesin diye konuk sanatçı poli-
rikası başlattlırken, bir kamu kuruluşu
vakıflaştınlmajya çahşıhrken susanlar,
yönetim tekrar tiyatroculann eiine geçin-
ce isyan ediyor" dedi.
Zafer Tayyip Erdoğan'ın
Seçkın Selvi ise, Muhsin Ertuğrul'un
tiyatrodan aynlması için bile imza top-
lanmış olduğunu haürlatarak Şehir Ti-
yatrolan'nın her zaman kaynayan bir
kazan olduğunu belirtti. Seivi"Güriin'ü
Refah Partisi ile uzlaşmakla suçlayanlar
şimdi aynı partinin hiç bir baskı yap-
mayacağını iddia ediyorlar"dedı.
Şehir Tı> atrolan sanatçısı Cüneyt Tü-
rel, tüm sanatçılann Refah Partisi'ne
karşı mücadele etme ortak paydasında
bırleşmesinın ardından "kimilerinin ar-
kadan dolaşıp iki puan" aldığını sövleye-
rek "Ya ben aldatıldım ya da Refah Parti-
si değişti. Bir zafer kazanıldı ama bu zafe-
rin sonunda ayakta kalan tek kişi Tayyip
Erdoğan oldu" dedi.
Yeni ve eski yönetim "taraftarlan"nın
iki ayn gnıp oluşturarak oturup izledik-
leri ve sık sık izleyiclerin de müdahalesiy-
le kesintıye uğrayan panel, kimi zaman
kişisel hakaret düzeyine inmesine karşın,
panelin yöneticisi Semih Gemalmaz'ın
dcyimiyle "sonunda kazasız belasız"
sona erdi.
Gizli kalmış hayranlık su yüzüne çıktı ve Wilde yeniden değerlendiriliyor
OscarWilde'ın yaşamı fılm oluyor
Kültür Servisi - 30 Haziran 1884'te Que-
ensbury Markizi Oscar VVüde'ın Chelsea"-
deki evine habersiz bir ziyaret yapıyordu.
Daha sonra yazann "De Profiındis" isimli
çalışmasının sayfalannda açığa çıkıyordu
ya da ziyaretin önemini kamuoyu çok son-
ralan anlayabiliyordu (De Profundis Te-
leny hariç yazann homoseksüelliğe de-
ğindiği tek çalışmasıydı). Wilde adının
kcndisiyle birlikte çeşitli homoseksüellik
dedikodulanyla amldığı dostu Alfred
Douglas'a şöyle söylüyordu: "Nasıl olur da
The Sokağı'ndaki kütüphaneme girer de
kücük ellerini saralı bir hasta gibi havada
sallayarak baban, kabadayısı ya da arka-
daşı olacak olan o adam aranuzda dururken
tiksindirici kafasındaki. o tiksindirici sözleri
söyleyerek hakaret ettiğj gibi çekip gider."
Meteor taşuıa benzeyen bir yaşam
Oscar VVilde kuşağmdaki estetiğe önem
veren diğer meslektaşlan gibi, kendi öz ya-
şamını doğrulan ve yanlışlanyla bir sanat
eseri gibi yaşamaya gayret etti. Queens-
bury'nin Tite Sokağı'na yapüğı gezi ise
bunu doğrularcasına Oscar Wilde'ın ya-
şamında bir düşüş noktası, bir felaket ola-
caktı. Parlak mı parlak, ancak seyir yönü
hiç belli olmayan adeta bir meteor taşına
benzeyen yazınsal hayaü da birdenbire sö-
nerek parçalara aynlacaktır.
Mahkemesi, hapishane hayaü ve çevre-
rün suçlamalan, belki onu fazlasıyla etkile-
yecektir, ancak o tüm olanlara cesareti ile
göğüs germeye çalışacaktır. Ve her şey bir
korku fılmi gibi sonuçlanır. VVilde'ın şişmiş
cesedi tanınacak halde değildir. Tarih 30
Kasım 1900'dür. O«car Wilde Viktorya
Çağı başlangıcında ölür.
Artık yapıtlanyla ilgileniyorlar
Yazann günümüze dek tartışılan bir yo-
nunu vardır, der ki: "Ancak sığ insanlar
göriinüşe göre karar veremezler. Dün> anın
gizemi görünen şeylerde sakbdu", görünmez-
de değil." Bu yorum her zaman en güçlü
eleştirmenler tarafından tartışıldı. ancak
doğru olup olmadığı hep kişisel fikre
bırakıldı. 20. yüzyıl başlangjanda edebi
görselliği savunan yazann görüntüsü uzun
süre belleklerden silindi, ancak 20. yüzyılm
sonlanna geldişmiz şu yıllarda yeni bir
kimliğe büründü.
Bir sanat eseri gibi > aşamay a özen gösteren Oscar ^V ilde'ı liam Neeson canlandıracak.
Wilde artık çok farklı görünüyor. David
Hare, VVilde'ın hayat hikayesini içeren ve
Mike Nicnols'ın çekeceği fıhn için senaryo
yazmakla meşgul. Liam Neeson, Oscar
Wilde rolünde, Hugh Grant ise Bosie ro-
lünde gözükecekler.
"The Buddha of Suburbia"yı çeken Ha-
nif Kureishi'run ekibi ve Roger Micfael, "Do-
rian Gray'in Portresi" üzerinde senaryo
çalışması yapıyorlar. Profesör Terry Eag-
leton halihazırda "Aziz Oscar" adı altında
ilk sosyalist hareketlenmelerde yazann
hırslı çahşmalannı anlattığı bir oyun yayı-
mladı. Peter Ackroyd ise Oscar Wilde nin
"Son Vasiyetnamesi" adı altında best-seller
bir roman yazdı. Richard Ellmann. en son
olarak yazann detayh bir biyografısini
yazdı.
Günümüzde Oscar VVilde'a duyulan giz-
li kalmış hayranlık, artık su yüzüne
Çikıyor, çünkü insanlar geç de olsa onun
özel hayaü ile ügjlenmemeyi. sadece eserle-
rine tabi olmayı öğrendiler. Artık "tçten
Obnanm ÖnemT'ni okuyanlar Auntie Edna
ile hoş bir gece geçirebiliyorlar. Artık her-
kes kendisinin Cadogan Oteli'ndeki tutuk-
lanma öyküsünü anlattığı "Sir John Betje-
man" şiirini güvende kalarak okuyabili-
yor.
Öte yandan homoseksüellikle suçlanıp
yargılanan Oscar Wilde, günümüzde son
yirmi beş yıldır süregelen homosekşüel ha-
reketlenmeye de öncülük yapıyor. Özellik-
le Amerika'daki hayranlan. onu kendileri-
ne lider kabul etmiş durumda. Onun bir
yanlış anlaşılmaya ve yanlış bir yargılama-
ya tabi tutulduğunu savunanlar gün geç-
tikçe artıyor. Oscar Wilde
Altın
Portakal
1-5 ekimde
ANTALYA (CLrMHLTlt-
YET)Bu yıl 31 .si düzenlenen An-
talya Altın Portakal Film Festiva-
li 1-5 ekim tarihleri arasında ger-
çekleşecek. Geçen gün De-
deman Oteli'nde bir basın top-
lantısı düzenleyen Antalya Bü-
yükşehir Belediye ve Festival Yü-
rütme Kurulu Başkanı Hasan
Subaşı. 31. Antalya Altın Porta-
kal Film Festivali'nde verilecek
ödüller ve yanşmanın yönetme-
liği hakkında bilgi verdi. Festiva-
lin bu yıl da, yurtiçi ve yurtdışı-
nda hiçbir yanşmaya kaülmamış
ve bir önceİci festivalden sonra çe-
kilerek. Eser İşletme Belgesi
almış, 35 milimetrelik tüm fılmle-
re açık olduğunu söyledi. Subaşı,
büyük jürinin 7 kişiden oluşa-
cağını ve 20 eylül tarihine kadar
açıklanacağmı. katılım sayısına
göre ön jürinin de oluşturulabile-
ceğini belirtti.
Hasan Subaşı. yanşmaya ka-
tılacak filmlerin yapımalannın
en geç 5 eylül tarihine kadar
katılım formlannı, 20 eylül tarihi-
ne kadar da fılm kopyalannı Fes-
tival Yürütme Kurulu'nun İstan-
bul yetkilısine teslim etmeleri ge-
rektığini söyledi.
Bu yıl Antalya Film Festivali'-
nde. birinci seçilen fılme 600 mil-
yon, 2. fılme 400 milyon, 3. fılme
200 milyon \e En lyi Yönetmen'e
de 150 milyon lira para ödülü ve-
rilecek. Halk Jürisi'nin seçeceğı
bir fılme de Dr. Avni Tolunay
Özel Ödühl ve 150 milyon lira ik-
rarruye ödenecek.
En İyi Kadın ve Erkek Oyun-
cu, En İyı Özgün Senaryo, En lyi
Görüntü Yönetmeni. En İyi
Yardıma Kadın ve Erkek
Oyuncu. En İyi Film Labora-
tuan, En İyı Film Seslendirme
Stüdyosu ve En İyi Kurgu dal-
lannda da Altın Heykel verile-
cek.
Altın Portakal Film Festivali'-
nın ıçenğinın genışletılmesı, mü-
zik ve her türlü kültür ve sanat
ekinliğjnin arttınlması ve ulusla-
rarası düzeyde kentin tanıtımının
yapılabilmesi için kurulması ta-
sarlanan Antalya Kültür ve Sanat
Vakfı (ASV1
) ile ilgili çalışmalar
dasürüvor.
PEN'nin düzenlediği 'Düşünce Özgürlüğü ve Laiklik'konulu yanşmayı Bekir Özgen kazandı
Türkiye, artık laik devlet değil'
KühüT Servisi - PEN Yazarlar Derne-
ği'nin 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta ölen
yazar, sanatçı ve aydınlann amsmı ya-
şatmak amaayla düzenlediği "Düşünce
özgürlüğü ve Laiklik" konulu inceleme-
arasürma yanşmasında Prof. Dr. Bedia
Akarsu, Prof. Dr. Cem Eroğul, Vedat
Güm ol, Alpay Kabacah ve Prof. Dr. Za-
fer C'skül'den oluşan seçici kurul Bekir
özgenın çalışmasını ödüle değer buldu.
Bekır özgen'e ödül geçen gün
Tank Zafer Tunaya Kültür Merkezi'-
nde düzenlenen bir törende Prof. Dr. Be-
dia Akarsu ve Prof. DT. Zafer Üskül ta-
rafından verildi. Ödül töreninin ardı-
ndan Bekir Özgen, Prof. Dr. Bedia
Akarsu ve Prof. Dr. Zafer Üskül "Düşün-
ce özgürlüğü ve Laiklik" üzerine konuş-
ma yapü.
Laiklik, özgürlük ve demokrasi üzeri-
ne görüşlerini belirterek konuşmasına
başlayan Prof. Dr. Bedia Akarsu, Ata-
türk'ün kurduğu cumhuriyetin iki temel
ilkesi olduğunu, bunlan "bilimsel dü-
şünce yaptsı" ve "demokratik gözlem"
olarak ifade ederek bilimsel düşüncenin
de demokrasinın de temeünde özgürlük
olduğunu vurguladı. Bilimin, Atatürkçü
düşüncede yol gösterici olarak kabul
edildiğini söyleyen Akarsu, bilimin de-
netleme, düzeltme, araştırma, gibi özel-
likleri olduğunu belirtti ve aynı duru-
mun toplum olaylan için de geçerli oldu-
ğunu vurguladı. "Büimsel araşnrmada
özgüriûk baş koşul olduğu gibi, demokra-
sinin işkyebilmesi için de bireylerin öz-
gürce tavır alabilmeleri ve toplumsal olay-
larda yer almalan, tavır takuunaian gere-
kir. Bu da laik düzenin gereğidir" diyen
Akarsu, özgürlük, laiklik ve demokrasi
kavramlannın iç içe olduğunu, herhangi
birini ele alırken bir diğennin kaldın-
lamayacağını vurguladı.
Atatürk'ün söylevlerinde en çok "dü-
şunme, düşünce devrimi, düşünüşte deği-
şim, düsün, akd, ışık" gibi sözcüklerin
önem olduğunu belirterek, Atatürk'ün
bugün geldiğimiz noktalan daha iyi de-
ğerlendirebilmemiz için pek çok ipucu
içeren konuşmalanndan öraekler verdi.
Prof. Dr. Zafer Üskül ise konuşması-
na düşünmenin, insanın kafasının için-
deki ve kimsenın müdahale edemeyeceğı
bir şey olduğunu, ya da insanlann öyle
sandığıru belirterek başladı. Üskül, kişi-
nin düşüncesini anlayan bir teknoloji-
nin henüz geüşürilemedigini, ancak biz-
Üskül dûşüncelerini şu sözlerie belirtti:
"Düşünce, aklın ürünüdür. Dolayısıyla
insanlann akıUarını kuüanıp düşünce üre-
tebilmeleri için her şe>den önce kafa-
lannın özgür olması gerekir. Eğer tarihin
bir döneminde tüm zamanlar için bir dü-
şünce açıklanmış ve bu herkes için bağ-
layKi sayıbmssa >ani bir din olarak
karşımıza bir düşünce sistemi konulmuşsa
ve buna uymak gerektiği söy lendiğinde el-
bette insan aklının kuüanıhnası söz konu-
Prof. Dr. Zafer Üskül
Prof.Dr. Bedia Akarsu, "Bilimsel
araştırmada özgürlük baş koşul
olduğu gibi, demokrasinin
işleyebilmesi için de bireylerin özgürce
tavır alabilmeleri ve toplumsal
olaylarda yer almalan, tavır
takınmalan gerekir. Bu da laik
düzenin gereğidir" dedi. Prof. Bedia Akarsu
geçtiğini belirten Akarsu. konuşmasını;
özgürlük, demokrasi ve laiklik kavram-
Jannı açıklayarak sürdürdü.
Atatürk'ün ulusallıkla laikliği özellik-
le eğitim alanında hep bir arada ele
aldığını vurgulayan Akarsu, onun ulusal
eğitime verdiği öneme de değindi. Prof.
Dr. Bedia Akarsu, bunun temelinde
Atatürk'ün bilimsel düşünceye verdiği
de 12 Eylül düzeninin o teknolojiyi geliş-
tirdiğini ve insanlann kafasının içinde,
açıklanmamış düşünceleri bile sırasında
yargıladığını ve güvenlik soruşturması
denen şeyin tamamen bu olduğunu vur-
guladı. Bunu, çağımızın en büyük icadı
olarak değerlendiren Üskül, düşünce
açıklamasının da bir stnırlamaya ihti-
yacı olduğunu belirtti. Prof. DrvZafer
sudur. Dolayısıyla bir toplumsal düzende
özgür düşüncenin varolabilmesi. düşünce-
nin özgürce açıklanabilmesi toplumun >ö-
netilme biçiminin din kurallarına dayalı
olmamasıdır'. İnsanlann düşüncelenni
özgürce açıkladığı bir toplumunun yö-
netiminin de din kurallanna dayalı ola-
mayacağını söyleyen Üskül, demokratik
bir yönetim biçiminde düşüncenin açı-
klanmasmm suç sayıiamayacağın] da
sözlerine ekledi.
Eğitim alanında devletin dinle hizmet
yerdiğine, zorunlu din dersi konmasının,
İmam-Hatip liselerininin açılmasımn
bunun kanıtı olduğuna değinen Üskül,
"Artık Türki\e Cumhuriyeti'nde Diyanet
İşleri Başkanlığı'ndan fet\a almıyor.
'Kadınlara dayak atılması İslama uygun
mudur değil midir?" diye Diyanet İşleri
Başkanlığı'na soruluyor. Laik bir devkt
kurumuna bu soru sonılabilir tni? T ürkiye
Cumhuriyeti Devleti. laik bir devlet değil-
dir bugün. Laik değildir, çünkü bu de-
mokraside siyasal partiler ne yazık ki de-
mokrat değildir"dedi. Tûrkiye'de prog-
ramına. Diyanet İşleri Başkanlıgı'nı
devlet yapısının içinden çıkaracağını,
İmam-Hatip liselerinin vavaş yavaş baş-
ka alanlarda meslek okulu yapılacağı-
nı söyleyen bir siyasi partinin sağda ya
da solda olmadığına değinen Üskül. işin.
ulusun tek tek bireylerine düştüğünü-
nün altını çizdi ve daha çok örgütlenme-
miz. hem emeğimizi, hem paramızı bu
örgütlerde kullanmamız gerektiğini söy-
ledi.
Tören; Prof. Dr. Bedia Akarsu ve
Prof. Dr. Zafer Üskül'ün konuşma-
lanrun ardından, ödüle. ortaöğrenim
kurumlannda çalışan öğretmenlerin la-
ikliğe bakışı konusunda düzenlediği an-
ketle katılan ve ödüle değer bulunan Be-
kir Özgen'in. çalışması üzerine bilgi ve-
ren konuşmasıyla sona erdi.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Gercekler ve Örnekler
Yıl 1804...
Napoleon, ihtilal sonrasının kargaşa döneminin ardın-
dan artık Fransa'nın tek hâkimidir. Çok büyük bir halk
oyuyla "ömür boyu konsül" seçilmiştir, başına impara-
torluk tacını giymesine ise çok az kalmıştır. Ancak ihtilal
öncesinde Fransa tahtının sahibi olan Bourbon hanedanı
da saltanat taleplerinden feragat etmiş değildir ve Fran-
sa'da yeniden monarşiye dönülecekse eğer, bu monar-
şinin "yasal" temsilcisinin, "ne idüğü betirsiz", Korsika
asıllı General Bonaparte değil, fakat ancak bir Bourbon
olabileceğini savunmaktadır.
Bu durum karşısında Bourbon hanedanına bir gözdağı
vermenin iyi olacağını düşünen Napoleon, hanedan üye-
lerinden olup o sıralarda Fransa'ya komşu ülkelerden bi-
rinde, Fransa sınırına çok yakın bir kentte yaşayan genç
Enghien Dükü'nü jandarmalarına kaçırtıp Varennes Ka-
lesi'ne getirir. Düzmece bir yargılama sonucu Napole-
on'a karşı bir komploya karışma suçundan idam cezası-
na çarptırılan genç dük, ertesi sabah güneş doğmak üze-
reyken kale surlarının dibinde kurşuna dizilir.
Olayın hukukdışılığı tartışmasızdır ve Napoleon un ki-
mi yandaşları bile, "Bu, resmen bir cinayet!" diyerek
hoşnutsuzluklarını dile getirirler. O dönemin bakanların-
dan ve sonradan dünya siyaset tarihinin en ünlülerinden
olan Joseph Fouche ise bu ıtıraza, kendisini ölumsüz kı-
lan yanıtlarından birini verir: "Hayır, bu, cinayetten daha
beter bir şey; bir hatal"
İlk bakışta insan yaşamının değerini hiçleyen, yalnızca
ortada bir "hata"n\n olup olmadığını önemsermiş gibi
gözüken bu yanıt, gerçekte iktidarın kullanılması bağla-
mında geçerliğini günümüze kadar korumuş, yazılı ol-
mayan bir yasanın çok özlü ifadesinden başka bir şey
değildir. Neredeyse Perikles'ten bu yana uygulanagelen
bu yasaya göre, toplumları yöneter.lerin yalnızca doğru-
lan ve yanlışlan söz konusu olabilir. Buna karşılık ne
"daha az" doğru, nede "daha az" yanlış diye bir ölçütün
geçerliği savunulabilir. Buna göre Napoleon, Enghien
Dükü'nü kurşuna dizdirtmek yerine hapse attırsaydı da
politik açıdan bir hata işlemiş olacaktı. Olaydaki idam ce-
zası, politik düzlemde bir hatayı düzeltilemez kılması
bağlamında değil, fakat yalnızca etik düzlemde tartışma
konusu olabilir.
Politik açıdan olay, asla başvuruimaması gereken bir
zorbalık sonucu atılmaması gereken köprülerin atılması
nedeniyle büyük bir "hata"dır. Bu hatanın büyüklüğünün
önemli bir bölümü de politika alanında "yanlış örnek"
oluşturmasından kaynaklanmadır... Doğrudan "öldürt-
me" eyleminin politik bağlamda ve özellikte gelecek
açısından ağır bir yanlış anlamına gelmesine ise yine
Avrupa tarihinde, ama daha eski bir dönemde, ingiltere
Kraliçesi I. Elisabeth zamanında rastlıyoruz. Aralarında-
ki hısımlık bağları nedeniyle kendi tahtı için hep bir tehli-
ke saydığı Iskoçya Kraliçesi'ni yargılatmakla ve bu yargı-
lama sonucu verilen idam kararını imzalamakla asıl
yanlış adımı atar.
Çünkü bu yargılamada ve yerine getirilen bu ölüm ce-
zasında önemli olan, Mary Stuarf ın kişıliği değil, ama
temsil ettiği sistem 'dir. I. Elisabeth'in rekabetduyguları-
na yenilip soğukkanlılığını yitirmesi, tarih sahnesine ilk
kez hükümdarların da yargılanabilecekleri, bunun da
ötesinde, taçlı başların celladm baltasıyla koparılabile-
ceği gibi bir senaryoyu getirmiştir. Monarşik sistem bağ-
lamında oluşan bu yanlış örnek, daha sonra İngiltere
Kralı I. Chartes'ın Cromvvell tarafından, Fransa Kralı
XVI. Louis'nin de ihtilal Mahkemesi tarafından idam ce-
zastna çarptırılmalarına uzanan yolu açacaktır.
Yukardaki örneklerde somutlaşan durum, zaman içe-
risinde iktidarı ellerinde bulunduranlarm türlü yozlaşma-
ları ve yolsuzluklarıyla, bunların değerlendiriliş biçimleri
açısından da farklı değildir. Eğer erdem, demokrasinin
varlık ve işleme koşuluysa, bu bağlamdaki değerlendir-
mede ancak 'erdem'in varlığı veyayokluğuşeklindeolaj-
bilir. Buna karşılık erdemin "daha azı" ya da "daha
çoğu" gibi değerlendirmelere zemin hazırlamak, örne-
gin iktidar katlarından kaynaklanma yolsuzluklarda, adı-
na yolsuzluk denen ve hiçbir az'la ya da 'çok'la değiş-
mesi olanaksız özgün bir yana bırakılıp, kapsamların
tartışmanın ağırlık noktası kılınmasıyla eşanlamlıdır!
Devlet yönetiminde erdem, birkaç yüz bin liradan tril-
yona uzanan bir yelpazeye göre değil, fakat yalnızca ve
yalnızca varlığına ya da yokluğuna bakılarak saptanır.
Buna karşıt bir ölçütü benimseyip erdem ile erdemsizlik
arasındaki sınırını "götürülen malın" miktarında arama-
ya kalkmak, erdemi kalitesi ne kadar uzayabildiğine ba-
kılarak saptanan bir ciklete çevirmekten başka bir şey
değildir...
Leman Sam'ın "Eski
Fotoğraflar"ı piyasada
Kültür Servisi-" yok ar-
tık her gün son seferde geçerken
tüm yalılan selamlayan kap-
tan ya da ince bir tebessümle
bahkçıdan küçücük paketini
alan madam anyorum nerede
o eski bahçeler dostluk du-
manıyla tütsülü geceler kay-
betmenin bu fotoğraflan kay-
bolan dünümün son yadigar-
lan..."
Özleme dayaü bu duygular,
özellikle Azeri türküleri ba-
şanyla yorumlamasıyla ta-
nınan Leman Sam'a ait. Belki
de bu nedenden ötürü sanatçı,
önceki akşam Susam Bar'da. kendisini yalnız bırakmayan çok
sayıda sanatçı dostuyla birlikte, "Eski Fotoğraflar" adını verdiği
yeni kasetinin tanıtımını yaptı. Leman Sam'ın, "'Yok otanak üzere
olan insan ilişkileri ve o eski hesapsız dosthıklaruı" anısına hazı-
rladığı yeni kasetinin stüdyo çalışmalan bir yılda tamamlanmış.
Sanatçılığının yanı sıra. "sıkı bir çevreci" olarak tamnan Leman
Sam'ın "Eski Fotoğraflar" adını taşıyan yeni kasetinin müzik di-
rektörlüğünü Aykut Gürel üstlenmiş. Şule Yamanoghı'nun "Süper-
vizör" olarak görev aldığı yeni kasetteki 11 parçamn söz ve müzik-
leri ise (anonımlerin dışında) Leman Sam. Adnan Ergil, Şehrazat,
İlkin Deniz, Aykut Gürel, Ümit Saym. Ümit Çolakoğlu. Yusuf Era-
dam, Oğuz Elbaş ile. Grup Gündoğarken'i oluşturan. Burtıan Şe-
şen, Gökhan Şeşen ve tlhan Şeşen'e ait. Sam'a "kemanıyla destek
veren" bir diğer sanatçı ise Ferda Anıl Yarkın. Sam'ın. "Eski Fotoğ-
raflar " adlı kasetinin kapak içindeki "gerçek" bir eski fotoğraf ise,
sanatçının çocukluk albümünden alınmış.
Arif Turan'ın resimleri Nar
Galeri'de sergilenecek
Kültür Servisi - Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde
okuyan ve aynı üniversitenin resim bölümünü de biüren Arif
Turan. ikinci kişisel sergisini Didim Apollon Tapınağı
karşısındaki Nar Sanat Galerisi'nde açacak.
Çahşmalannı Ankara'daki atölyesinde sürdüren ressam,
eserleri hakkında yaptiğı açıklamada şöyle konuştu: "Resim
yaparken amaam, plastik birdıl oluşturmaktır. Budilin
oluşumunda nesneleri soyutluyarak ele ahr ve yeniden
kurgulanm. Bıçim, leke. renk ön plandadır.
Işık rengi içinde olduğu kadar vardır. Çizgi ise en geri planda
varla yok arasındadır" dedi. Arif Turan'ın resimleri Nar Sanat
Galerisi'nde 3 ağustos gününe kadar sergilenecek.