20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİVET 2 TEMMUZ1994 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Kapkara bir gün!! Llkemizin birlik ve beraberliğe. toplumsal uzlaşmaya ve banşa en çok gereksinimi olduğu bu günlerde, böylesi yaşamsal hataJann artık yapılmaması gerekliliğine olan inanamızla diyoruz ki, bizler sahip çıktıkça laik Türkiye Cumhuriyeti sonsuza değin payidar kalacaktır. SUPHİ GÜRSOYTRAK AtaîürkçüDüşünce Derneği Genel Başkanı 2 Temmuz 1993. laik Tür- maya başlanmışür. Atatürk devrimle- lciye Cumhunyeti tari- ri ve laik cumhuriyetimizi içlerine sin- hinde kara, kapkara bir diremeyenler, amaçlanna ulaşmada sayfadır başlangıç olarak temel eğitimde din ve Yakılan 93 insan ve yi- ahlak öğretim veeğitiminin zorunlulu- tirilen V can ğunu dayatmışlardır. 1982 Anayasaa sayfadır Yakılan 93 insan ve yi- tirilen 3 7 can. Çağdaş dünyada. Atatürk Türkı- ile de din kültürü ve ahlak öğretimi, yesi'nde, Türkiye Cumhuri>eti adına. zorunlu dersler arasında yer almıştır. insanlık adına utanç \erici bir tablo. Çağdaşlaşma vegelişmeyolunda te- mel öğe olması gereken eğitimli, bi- linçli, aydın gençliğimizi yetiştirecek üniversitelerimizde. gençliğin haklı de- Neden bunlar? Nedır ulaşılmak iste- nen sonuç? 1919'dayoklarlabaşlayan.inanmış- _ . _ hgm, aklın ve birliktelığın "Ya İstiklal, mokratik öğrenim istekleri saptınla- ya ölüra" ilkesinde buluşarak, emper- rak, gençlik kamplara bölündü ve her yalist dünya iilkelerine karşı verilen lOyıldabirgelenbaskıyladasusturul- savaşın sonucunda askeri alanda ka- du. Birçok gencimiz yaşamını yitirdi. Gençliğimizin dinamizmi, üretken be- yin gücü köreltildi. Ne bilim kalda, ne kültür, ne de sa- nat! İşte, ulaşılmak istenen sonucun bi- rincı bölümü budur. Yaratılmak iste- zanılan zafenn. siyasi alanda pekişuri len sonuçlan ile kurulan laik. demok- ratik, bağımsız Türkive Cumhurneu. ne yazık ki bugüne kadar îam bir mi- rasyedi anlayışıyla yıpratılarak. içten ve dıştan çökertilmek istenmiştir ve hâlâ da istenmektedir. Atatürk Dev- nen; sorgulamayan, araştırmayan, ko- rim ve İlkeleri ile başlajan çağdaşlaş- nuşmayan, edilgen bir gençlik ve eği- ma yolunda yürürken. İ950'lerden bu timsiz, suskun kitlelerdir. yana özellikle unutulan veya gözardı Eğitimsizve suskun kitleler bu iilke- edilen en önemli konu hep eğıtım oldu. ye ne kazandıracakü? Mustafa Kemal Atarürk'ün isteği Ve her törende, her 10 Kasım'da ilen kurulan Halkevleri, Halk Odaları Atatürkçülüğü, demokratlıgı, insan ve Köy EnstitüJeri, birer bircr köreltil- haklan savunuculuğunu kimselere bı- di, kapatıldı. rakmayan yöneticiler, karşılannda ne- llk ve ortaöğretimde Atatürkçü dü- den, hep böyle eğitimsiz ve suskun kit- şünce, cumhuriyet tarihimiz ve laik leleri bulmak istediler. Çünkü, eğitim- cumhuriyetimizin temelleri kıtaplarda siz insanın yoğun olan milli ve dini eritile eritile neredeyse yok edildi. duygulannı sömürerek, kendi politik Ne Kurtuluş Savaşımızın özü ve fel- sefesi kaldı. ne de Atatürkçü düşünce- nin, devrimlerimizin özü ve felsefesi! Buna karşılık. 3 Mart 1924'ten sonra eğitimimiz, Tevhid-i Tedrisat Yasası ile Milli Eğjtim Bakanlığı'na bağlana- rak, devletin kontrolünde. Cumhuri- yet esaslanna göre laik \e çağdaş bir iktidarda olan siyasiler, bir anlamda yapıya kavuşturulmuşken, toplumu- iilkemizde oyun oynadılar. Jktıdar muzun din ve vicdan hürriyetine olan olabilme ya da iktidarda kalabilme duyarbbğı ıstismar edilerek. 1950'ler- oyunu! den itibaren karanlık bir oyun oynan- Ama ne acıdır ki; bu oyundan, her çıkarlan doğrultusunda kullannıak, böylece hem siyasal alanda çıkar sağ- lamak, hem de yönetsel eksikliklerini saklamak daha kolaydır. Ve nitekim, hep böyle oldu! Bu temalan işleye işleye, duygulan- mızı sömüre sömüre, yaklaşık 45 yıldır zaman Atatürk devrimlerine ve laik cumhuriyete karşı olanlar kendi ölçüt- lerine göre kazançb, Türkiye Cumhu- riyeti ve Türk halkı ise zararlı çıktı. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu durum da, bütün bunlann en açık bir sonucu ve göstergesidir. Bir de ulaş- mak istedikleri sonuca giden yolda ne- ler yaptıklanna bakalım: Yıllar öncesinden sessizce başlaUlan ve sistemli bir şekilde geliştirilen Türk- Islam sentezinin altyapısı, egitim ensti- tülerinden kısa dönem öğretim sonun- da bu mantıkla mezun edilen öğret- menlerle iik ve orta öğretime sahip çıkılmaya çabşılması. Sayılan gittikce artan imam-hatip liselerinde eğitimli, çağdaş din adamı yetiştirmek yerine kuruluş amaçlan- nın dışında kız öğrecilerin de bu okuJ- lara alınması ve mezunlanrun sadece ilahiyat fakültelerine değil devlet kad- rolanna eleman olabilecek tüm üni- versitelere girebilmelerine olanak ta- nınması, Ve yine sayılan giderek artan Kuran kursu adı alünda laik cumhuriyete, Atatürkçü düşünceye ve çağdaş yaşa- ma karşı çocuklanmızın beyinlerinin yıkanması, Bire bir ilişkilerie ve büyük bir disip- lin içerisinde gerçekleştirilen örgütlen- me çalışmalan ve bugün ulaştıklan ekonomik güçleri, Atatürkçü düşünceye, laik cumhu- riyete, ulus ve ülke bütünlüğüne karşı olan odaklann. kendi ideallerine ulaş- mada verdikleri mücadele ve sonucun- da bugün ülkemizin içinde bulunduğu tablo şudur: - Yıllardır bu ülkede huzur içinde birlikte yaşayan vatandaşlanmız ara- smda yaratılmak istenen, yapay mez- hep aynhklan ile bozulmak istenen toplumsal huzurumuz, - Açıkça haykınlan şeriat özlemleri, - Haykırmanın ötesinde, birçok ay- dınımıza yönelen saldınlar ve prova niteliğinde, herkesin gözü önünde "Türkiye Cumhuriyeti burada kuruldu burada y ıkacağız" çığlıklan ile Sıvas'ta 37 insanımızın kjyımı, - Ve bu insan kıyımı sonrasında, devletin yargılamada ödün vermesin- den de yararlanarak. yobazlann az- gınlıklannı ürmandırmaya devam et- meleri, - 27 Mart yerel seçimlerinde türlü sandık oyunlanyla elde ettikleri so- nuçlan, kendi kafalanna göre yorum- layarak, "Arük iktidara geliyoruz" mesajları ile topluma yönelik taşkın- lıklannı arttırarak, halkı taciz edecek şekle getirmeleri. - Anayasamızın laikleştirilmesinin yıldönümü olan 10 Nisan 1994 tari- hinde, ateşkesin yürürlükte olmasına karşın, hazırlanan senaryo ile aynı gün "Bosna'da katliam yapdıyor" yalan haberleri ile Sıvas'ta olduğu gibi yan- daşlannı galeyana getirerek, yine her- kesin gözü önünde, laik cumhuriyetin, iki büyük kentinin caddelerini, dol- durmaya ve eylem yapmaya cesaret et- meleri. Bütün bu olumsuz gelişmeler bile, "..Jıukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalacağıma" şekbn- de ettikleri yemin ile göreve başlayan yasama organımızın sayın üyeleri üze- rinde hiçbir etki yapmamış ve onlar; •Anti laik eylemlerin, terör yasası içinde suç olarak yer almaması aymaz- lığından, •Ceza Yasası'ndan 163. maddenin kaldınlmasını bir güvence olarak gö- rüp ve şimdi de anayasadaki antide- mokratik maddelerin temizlenmesi harekctini, 24. maddenin ilgili fıkrala- nnın kaldınlması şeklinde dayatarak, engellemekten geri kalmamışlardır. Bu tablonun oluşumunda sadece bu insanlar mı sorumlu ve suçludur? Hayır. suçun ve sorumluluğun bü- yüğü bizlerdedir. Bütün bu gelişmeler ve olumsuzluklar karşısında sadece kendi içimizde tartışmaktan, bölün- mekten, birbirimize güvenmemekten ve inanmamaktan, ülke sorunlanna sahip çıkmayıp çözüm üretmemekten, suskunluktan, örgütsüzlükten ve ileti- şimsizlikten dolayı bizler suçluyuz. Laik cumhuriyete, devrimlerimize, sosyal hukuk devletine ve çağdaş yaşa- mımıza bizler adına sahip çıkan, an- cak bizlerce yalnız bırakıldıklan için yıtırdiğimiz bir Kubilay'a, Abdi ıpekçi'ye. Orhan Yavuz'a. Muammer Aksoy'a, Bahriye Üçok'a, Turan Dur- sun'a, L'ğur Mumcu'ya, Sıvas'taki 37 cana ve daha nicelerine karşı bizler de suçluyuz, bizler de sorumluyuz. Hep değerlerimizi yitirdikçe, cenaze törenlerinde ya da anma toplantılann- da mı bir araya geleceğiz? Artık herkes ceketini çıkartıp bir kenara asmalı, şapkasıru çıkartıp önüne koymalı ve düşünmelidir. Toplumsal sorumluluk bilincine sahip herkesi, siyasal parti üyesi olsun olmasın, kitle örgütlerinde üye olsun olmasın, önce birey olarak laik cumhuriyete, Atatürkçü düşünce- ye, demokrasiye, insan haklanna, sos- yal hukuk devletine kısaca çağdaş ya- şamımıza, geleceğimize sahip çıkmaya davet ediyoruz. Ama, zaman kaybet- meden! Ortak paydalanmız bunlardır. Hangisini paylaşamayacağız? Sahip olduğumuz bu yaşamsal değerler hepi- miz içindir. bu ülkede yaşayan herkes içindir. Bir araya gelmedikce, birbirimizi dinlemedikçe, inanmadıkça ve güven- medikçe, korkanm bir gün, ortada sa- hip çıkacak ve paylaşacak ne değer- lerimiz kalır, ne de çağdaş yaşamımız. Programı ile tüzüğü ile söylemleri ile laik cumhuriyetimizin, Atatürkçü dü- şüncenin, demokrasinin, insan hakla- nnın savunucusu olduğunu söyleyen siyasal parülerin değerli yöneticileri, sizler kişisel ve partisel çıkarlanruz doğrultusunda değil, ülkemiz ve top- lumumuzun çıkarlan doğrultusunda. iyi niyet ve güven esaslannda bir araya gelmek ve toplumsal birlikteliğimizi, toplumsal banşı siyasal alanda sağla- mak zorundasınız. Ortak değerlerimiz bellidir. Hangi- sini paylaşamayacaksınız? Duygusallık. kırgınlık, kızgınlık ve bireyselb'k gibi olmaması gereken ne- denlerle, gerçek toplumsal görev ve iş- levlerinizi yerine getirmezseniz, yaşa- dığırruz ve yaşayabileceğiıniz tüm olumsuz olaylann ve gelişmelerin so- rumluluğunu da üstlenmiş olacaksı- nız. Hükümetimizi ve tüm kamu görev- lilerini, çoğulcu, özgürlükçü, laik cum- huriyetimizi ve Atatürkçü düşünce sis- temini tüm bu tehbkelere karşı aktif bir şekilde korumaya ve yücekmeye dayet ediyoruz. Ülkemizin birlik ve beraberbğe, toplumsal uzlaşmaya ve banşa en çok gereksinimi olduğu bu günlerde, böy- lesi yaşamsal hatalann artık yapılma- ması gereklibğine olan inancımızla di- yoruz ki, bizler sahip çıktıkça laik Tür- kiye Cumhuriyeti sonsuza değin payi- dar kalacaktır. ARADABIR ESAT K. ERTUR Sıvas'tan Yükseten Yalımlar Bir yobaz çetesinin Sıvas'ta otuzyedi sanatçıyı ateşe verip yaktığı günden bu yana bir yıl geçti. Yangının ya- lımları bugün de yüreklerimizi kavuruyor. Genç, çağ- daş, laik sanatçılar şimdl Atatürk'ün katında, bizi gözlü- yorlar. Utancımdan, başımı göğe kaldıramıyorum. Gün geçtikçe, karanlıklar abanıyor ülkenin üzerine. önce takkeler, sonra türbanlar(l) türedi. Imam hatip lise- leri, Kuran kursları şeriatçı kusuyor; bunlar insanları öl- dürüyor, yakıyorlar. Şaşıyorum, hani Tanrı "Öldürme- y;77.'"demişti. Hani devrim yasaları vardı? Hepten bir or- taçağ yaşıyor ülke... Kilise de çok adam yakmış ortaçağda, din uğruna! Gl- ordano Bruno, Miquel Serveto, hemen geliyor usuma; Doğu'da ise Hallacı Mansur... Castellion: "Bir adamı yakmak bir düşünceyi savunmak değil, düpedüz bir ci- nayettir!" diyor, 16. yüzyılda Calvin, Miquel Serveto'yu yaktırdığında 18. yüzyılda, Aydınlanma Çağı gelmiş gelişmiş. Biz, "matbaa"y\ iki yüzelli yıl beklediğimiz gibi Aydınlanma Çağı'nı da çok beklemişiz. Ancak, yirminci yüzyılın baş- larında, bir Mustafa Kemal çıkmış. onu bize sunmuş. Sunmuş da biz ne yapmışız? Yetmiş yıl geçmiş aradan, Sıvas'ta, sanatçıları diri diri yakrnışız! Atatürk, büyük suçlu! Çünkü yurdu düşmandan kurtarmış, bir ulus ya- ratmış, ona bir bayrak, bir vatan armağan etmiş. Bunlar- la da yetinmemiş, topluma laiklıği sunmuş. Neymiş laik- lik? Inanç özgürlüğü; Tanrısı'nı, dinini seçme, seçtiği di- nin kurallarına göre yakarma özgürlüğü! Büyük suç! Çünkü bu özgürlükler, yobazlann din sömürüsüne en- gel olmuş. Daha ne suçları var, Mustafa Kemal'in? Sarı- ğı, fesi, şalvarı, cüppesi, kara çarşafıyla, geri, ilkel gö- rüntüdeki topluma çekidüzen vermek; şapka, ceket, pantolan giydirmek; Türk toplumunun, uygar dünya top- lumlarından hiçbir ayrılığı oimadığını kanıtlamak. Birey- lerin örümceklenmiş beyinlerıni de temizlemek, miskin- lik ve tembellik yuvası olan tekkeleri, zaviyeleri kapat- mak; tarikatları, şeyhlik, dervlşlik, müritlik, falcılık, büyü- cülük gibi Osmanlı artığı: masonluk gibi Batı sömürü araçlarını, tarihin çöplüğüne atmak; kadının özgürlü- ğünü sağlamak, aile düzenini güçlendirmek, dört kadın almayı yasaklamak; Türk toplumunun ilkel bir kalabalık oimadığını dünyaya göstermek; "Türk ulusunu uygar dünyada layık olduğu yere yükseltmek... Istibdat fikrini öldürmek!". Çünkü, istibdat eşittir sömürü! Niçin yak- mış, şeriatçılar, aydınları? Ellerinden kaçırdıkları sömü- rü olanaklarını geri almak için! Atatürk dönemini, o mutlu yılları yaşadım. "Gelecek kuşaklar, bizim, ışıkla karşılaştıktan sonra, böylesine karanlık içine yeniden nasıl düşmüş olduğumuzu anla- yamayacaklardır" diyor Castellion. Evet, karanlıklar kapımızı tekmeliyor. Bir de Zweig'ı dinleyelim: "Bir doktrin, devleti, onun baskı yöntemleri- ni ele geçirirse, hiç duraksamadan şiddete başvurur, karşı çıkanın hemen sesi kesilir, kimi zaman da boğa- zı.." Ey benim aymaz politikacılarım, 1950'lerden beri bes- lediğinizcanavar, boğanızınasarılmaküzeredir. Kurtul- mak çabanız, birinin dediği gibi "Kanlı mı olur, kansız m/?"Bilinmez. Sıvas'ta yakılan kardeşlerim; gövdelerinizden yükse- len yalımlar, birilerinin gözlerini açabildiyse, sonsuzlu- ğa giden yolunuzda mutlu olabilirsiniz. Kabotaj Bayramı veBoğazlar Tüzüğü Türkiye'nin 1926'da yürürlüğe koyduğu Kabotaj Yasası ve 1936'da imzaladığı MontröAntiaşmaa nasıl ki kendi hukuksa] 2eminleri üzerinde varlıklannı sürdürüyorlarsa, 1994yılından itibaren de 'Bogazlarve Marmara Bölgesi Eteniz Trafık Düzeni Hakkında Tüzük' bugünden başlayarak tereddütsüz ve istisnasz uygulanacaktır. İBRAHİM TEZ Devlet Bakanı Ağabeyimiz NERMİ ERDUR'un aramızdan aynlışının 3. yıb. Sevgili Nermi yüreğimizde yaşıyorsun. MEYSE-MEHMET ERDUR D ün (1 Temmuz 1994) Türk de- nızciliği açısın- dan iki önemli olayı simgele- meİcteydi. Bilin- diği gibi bunlardan ilki bu yıl 68. yıldönümünü kutladığımız Kabotaj Bayraoiı'dır. Öbüriiyse önemini defalarca vurguladığı- mız 'Boğazlar ve Marmara Böl- gesi Deniz Trafık Düzeni Hak- kında Tüzük'ün yürürlüğe giri- şinin ilk günü olmasıdır. Tarihi- mizde temmuz ayının denizcilik açısından başka önemleri de vardır: 4 Temmuz 1546'da Bar- baros'un ölmesi ve 20 Temmuz 1936'da Montrö Antlaşması'- nın imzalanması gibi... 'Bir ülkenin en temel egemen- lik haklanndan biri olan kendi sulannda taşımacılık yapma hakkı ya da kendi limanlan ara- sında ticaret yapma hakkı' ola- rak tanımlanan kabotaj, ülke- mizde 1 Temmuz 1926 tarihin- de yürürlüğe giren yasa sayesin- de yaklaşık 70 yıldan beri Türk vatandaşlannın tekelindedir. Kabotaj hakkının yalnızca o ülke vatandaşlanna veribnesi ülkenin ulusal gebri açısından olumludur. Genelb'kle ulusal ekonominin gehşmesini hızlan- dıran bir etmendir. Bu nedenle Avrupa Birliği dışında hemen tüm ülkeler yabancı gemi ve ya- bancı uyruklu kişiler için kabo- taj yasağı koymaktadır. Kabo- taj yasağı koyma yetkisi, dev- letler hukukunun genel ilkeleri- ne de ters düşmemektedir. Çünkü karasulan, zararsız ge- çiş ve yargj etkisi istisnalan dı- şında ülkenin birparçası olarak kabul edibnektedir. Ülkemizde kabotaj hakkının Türk vatandaşlanna tanınma- sma ibşkin esaslar, suyollanyla yapılan taşımalar bakınundan 19 Nisan 1926 tarih ve 815 sayıb Türkiye SahiUerinde Nakliv at-ı Bahriye ve Limanlarla Karasu- lan Dahilinde İcra-yı Sanat ve Ticaret Hakkında Kanun' ile düzenlendi. Bundan önce 1923'te îzmir'de toplanan 'Tür- kiye tktisat Kongresi'nde de kabotaj hakkının önemi birçok kez vurgulandı. Kongrede oy- birbğiyle abnan bu konudaİci karara göre 'kendi limanlan- mızda, kendi bayraldı gemileri- mizden başka gemilerin ticaret yapmaması ve kabotaj hakkımı- zın bürünüyle tamnmasr öngö- rülmüştü. 815 sayıb kanuna göre Türki- ye kıyılannın bir noktasından öbürüne yük ve yolcu taşımak; kıyılarda, limanlarda ve îiman- lar arasında römorkaj, kıiavuz- luk ve her türlü liman hizmetle- rini yapma hakkı ancak Türk bayrağını taşıyan gemilere ta- nınmışür. Yabana bayrak taşı- yan gemilerin bu tür işleri yapması cezayı gerektiren bir suçtur. Yabana bayrakh gemi- ler, ancak yabana ülkelerden aldıklan yolcu ve yükleri Türk bmanlanna ya da Türk liman- lanndan aldıklan yolcu ve yük- leri yabana limanlara taşıyabi- lirler. Kabotaj Kanunu, Türk ka- rasulannda, Marmara'da. Tür- kiye'deki ırmak ve göllerde gemi bulundurmak ve bunlarla seyrüsefer ya da taşıma ile tica- ret yapma hakkını da Türk va- tandaşlanna tarumaktadır. Böylece yabanalann Türk ge- mileriyle Türkiye'nin kıyılann- da ticaret yapmalan da engel- lenmiştir. Aynca bu yasa, Türk karasu- lannda her türlü deniz ürünü- nün elde edilmesini, kum ve çakıl çıkanlmasını, kurtarma ve yardım faab'yetlerine girişil- mesini, dalgıçbk, arayıalık. kı- lavuzluk, deniz bakkallığı ya- pılmasını veya yine karasula- nnda her türlü Türk aracında kaptanlık, çarkçıbk, kâtiplik, tayfabk, amelebk ve diğer hiz- metlerde bulunulmasını, iskele ve nhtım hamallığı ve her türlü deniz esnafhğı yapılmasını da Türk vatandaşlanna tanımak- tadır. Günümüzde ekonominin ge- bşme yönelimi daha serbest bir ticarete doğrudur. Eskiden bir ülkenin en temel ekonomik göstergesi olan 'net olmayan ulusal gelir' bile bugün yerini, 'net olmayan yurtiçi gelir' değiş- kenine bırakmıştır. Tüm dün- yada da görünürde bir serbest ticaret eğüirni vardır. GATT, Avrupa Birliği, NAFTA gibi kurumlar serbest ticaret ilkesi alünda bir araya gelmez gibi görünseler de görüşmelerin ü- kanması, uzaması ve anlaşmaz- lıklar hep devletlerin kendi leh- lerine olan ticari durumlann değiştirilmesine değinmelerin- den kaynaklanmaktadır. Kısacası günümüzde de dev- letler kendilerine yeni gebr geti- receğini düşündükleri konular- da serbestleşme isterken kendi gelirlerini azaltacak yeni düzen- lemeler için hep istisnalar iste- mektedirler. Kuramsal olarak smırsız serbest ticaret, uluslann bugünkü durumlannı daha iyi- ye götürecektir. Ancak henüz bu aşamaya gelinmediğinden Türkiye'nin de kendi ulusal da- valannı ve haklanm 'uJusaJ ya- rar' ölçütleriyle savunmayı sürdürmesi gerekmektedir. Öbür devletler gibi Türkiye de kabotaj hakkını yalnızca kendi vatandaşlanna tanımayı sürdü- recektir. Türkiye, ulusal ve uluslarara- sı düzeyde hukuksal yetkileri- nin ve sorumluluklanrun bilin- cinde hareket etmektedir. Türkiye'nin 1926'da yürürlüğe koyduğu Kabotaj Yasası ve 1936'da imzaladığı Montrö Antlaşması nasıl ki kendi hu- kuksal zeminleri üzerinde var- lıklannı sürdürüyorlarsa, 1994 yıbndan iübaren de 'Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Tra- Gk Düzeni Hakkındaki Tüzük' bugünden başlayarak tereddüt- süz ve istisnasız uygulanacak- tır. Tüzük, Montrö'nün esaslan- na aykın değildir. Montrö özünde ticari gemiler için geçiş serbestbğini tanımaktadır. Tü- zük de bu temel ilke'yi ihlal etmek bir yana, tersine bir kez daha vurgulamaktadır. Tür- kiye'nin hiçbir zaman boğaz- lardan ticari gecişleri engelle- mek, zorlaşürmak gibi bir düşüncesi ya da çabası olma- mışür. Bugün de tüzükle getiri- len hükümlerden hiçbirinin dolayb ya da dolaysız böyle bir amaa yoktur. Bu İconuda Türk boğazlannı kullanan hiçbir ül- ke için kaygılanmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Tüzüğün temel amaa ve felse- fesi 'Montrö' ile öngörülen 'ser- best geçiş'in 'güvenli' olmasını sağlamakür. Güvenli obnayan bir geçişin serbest otoıası ola- nakJı mıdır? 1936'daki dünya verileri ile 1994'teki dünya verilerinin aynı olmadığı çok açıktır. Dünyanın niifusu, tanmsal ve endüstriyel üretimi, tüketimi, ticareti. taşı- maabğı, teknolojik düzeyi, çev- resel etkenlerin boyutu, İcısaca- sı dünyanın bütün verileri devasa bir şekilde büyümüştür. Buna bağlı olarak da boğazlan- mızdan geçen gemilerin boyut- lan, tonajlan, hızlan, hatta yükleri ve çevreye etkileri de yi- ne 1936 ile karşılaştınlamaya- cak kadar büyümüştür. Aynı şekilde dünyanın en güzel ve en eski kentlerinden biri olan İs- tanbul'un da kentleşme yayılı- mı ve nüfus artışı, boğazlardan gelebilecek her türlü tehlikeye açık bir konum kazanmıştır. Yerel deniz trafiğinde de buna paralel olarak, iki köprüye rağ- men, büyük bir artış olmuştur. Son on yılda Karadeniz kom- şulanmızda gelişen olaylar ve bu ülkelerin dış dünya ile ilişki- lerinin bir patlama şeklinde art- ması da Türk boğazlanndaki trafık yükünü arttırmıştır. Oy- sa tüm bu gelişmelere karşın. Türk boğazlannın fıziksel bo- yutlan aynı kalmışür. Doğal ki 60 yıl önce bu geüşmeleri ön- görmek olanakb değildi. Bugünün çağdaş toplumlan- na düşen görev, yeni gebşmeler karşısında, geleneksel kurumla- nnı, yıllar öncesinin kaü anla- yışlanyla değil, günümüzün koşullanna uygun doğru yo- rumlarla yaşatmaktır. Tekno- lojik, ekonomik ve sosyal geliş- melerin hukuksal ya da örgüt- sel kurumlann önüne geçtiği ve bu çeb'şkinin toplumlann yaşa- mını kilitlediği, artık çağımızda sık görülmektedir. İşte, Tür- kiye'nin kararb bir şekilde yü- rürlüğe bugünden itibaren koyduğu tüzük, çağdaş geliş- melerin ışığında yaşama anlayı- şının bir ürünüdür. Tam serbest geçişten yararla- nan yabana bayrakb gemiler ve gemicilerin Türkiye'ye ve Türk insanına en küçük zararlan ol- *Arkası19.Sayfada PENCERE Bir Yıl Sonra Bugün... Geçen yıl bugün Sıvas'ın Madımak Oteli'ne sığınmış onlarca insan, diri diri yakıldı... Oteli 'kara kalabalık' kuşatmıştı, bağırıp çağırıyorlar- dı, gözleri dönmüştü... Bir yanda alev ve duman... öte yanda 'kara yobaz... Onlarca insan diri diri yakılırken, 'kara yobazlar' se- vinç çığlıkları attılar... • Tarih, 'kara yobaz'ın kan içiciliğini yazar, ister Doğu'- da olsun, ister Batı'da, her dinden, mezhepten ve meş- repten 'kara yobaz'öa insan yüreği yoktur. 'Kara yobaz'din adına, Allah adına, peygamber adına insan yakar... Kemikkırar... Deri yüzer... Neslml'nin derisini yüzen 'kara yoöaz'dır... 15'inci Yüzyılda şeriata karşı durduğu için Halep'te derisi yüzüldü şair Seyyld Nesimi'nin... f 20'nci Yüzyılın son yıllannda, Sıvas'ta, halk ozanı Ne- simi Çimen diri diri yakıldı... 15'inci Yüzyılda yaşayan Seyyid Nesimi diyordu ki: "Ey sevgili, Senin yüzünde Tanrı yücedir' yazısı vardır, güzelliği- ne vurulmamın nedeni budur..." 1993 yılında halk ozanı Nesimi Çimen, bu dizeleri yi- nelediği için diri diri yakıldı.. • Yalnız Nesimi mi yakıldı? Yakılanlar içinde nice değerli şair, yazar, sanatçı var- dı. 'Kara yobaz'; Allah adına, din adına, peygamber adı- na gözünü kırpmadan hepsini yaktı. insanlar diri diri yanarken, oteli kuşatıp seyretti. 'Karakalabalık'tan birisi çıkıp da şöyle konuşmadı: "Kardeşler!.. Içerde insanlar var, diri diri yanıyorlar, kurtaralım..." İnsan olmak ne demek?.. Bir trafik kazasında herkes birbirini kurtarmaya koşar; komşuda birisi hastalanmış- sa, doktor bulmak için mahalleli seferber olur; yaralıyı kurtarmak için kan gerekiyorsa, herkes kuyruğa girer; depremde, taşkında, yangında insan insana yardım et- mez mi?.. İnsan olmak insanlaşmak demektir... Insanlaşmanın anlamı ne?.. Nasıl oluyor da Anadolu'nun Sıvas kentinde Madımak Oteli'ne sığınmış insanlar diri diri yakılıyor?.. Nasıl oluyor da oteli kuşatan kalabalık, insanların diri diri yakılmasını gülerek izleyebiliyor?.. Nasıl oluyor da toplum böyle bir olayın ayıbını, acısını, anlamını içine sindirebiliyor?.. • Geçen yıl bugün, Sıvas'ın Madımak Oteli'nde onlarca insan yakıldı... Geçen yıldan bugüne, 'kara yobazlık' eksilmedi, arttı, yoğunlaştı, yayıldı, iktidara tırmanır oldu; din uğruna, Al- lah adına, peygamber hesabına siyaset yapanlar çoğal- dı. Kara kalabalık', adına okul denen medreselerde özellikle yetiştiriliyor, beyinler çitileniyor, çocukların bi- linçlerine kurşun dökülüyor; aklın değil, bağnazlığın öğretisine göre eğitilen neferlerin s-'ayısı artıyor... Madımak Oteli'nde diri diri yakılan şairlerin, yazarla- rın, sanatçıların kavrulan bedenlerinden yükselen alev- ler bile bu topJumu uyaramazsa r,e yapmalı?.. Aradan bir yıl geçti... Şeriatçı, aradan geçen bir yıl içinde, daha da azdı, ye- ni yangınlarm kundaklarını hazırlıyor... Ülkenin çoğunluğu sessiz, şaşkın, ne yapacağını bil- mez, seyrediyor. 2 Temmuz 1993 Sıvas'ı unutmuyoruz. ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ "Yörû bre Hızır Paşa, Seninde çarkın kınlır; Güvendiğin padişahın, Gün gelir o da devrüir." SİZLERİYÜREKLERİNİZDEN ÖPÜYORUZ! "Ben Musa'yım sen Firavun tkrarsız şeytan-ı lain Kaçıncı ölmem bu b.ain Pir Sultan öliir dirf.lir" Dikmen yokuşundan uğurlarken sizleri, "Sıvas'm hesabını soracağız", "Türkiye tran olmayacak" diye bağınnış, gericilere geçit vermeyeceğimize ant içmiştik. Üzgünüz, mahcubuz, utanıyoruz. Sıvas'ın hesabını soramadık. Karanlık yüzlü caniler ve onîann destekçüeri salına salına geziyor şimdi. Laik cumhuriyet her gün yeni bir dar- beyle sarsılıyor. Gerici güçler, şeriat hedefme her gün biraz daha yaklaşıyor. Atatürk devrimleri, laik cumhuriyet ve insan haklanna bağlı kalacağına namus ve şeref sözü ve- renler bol bol "ezanlı, Kur'anlı, besmeleli" nutuklar atıyor. Katledilişinizin üzerinden I yıl geçti. Anılannız önünde saygıyla eğilirken, andımızın geçerli olduğunu, bu ülkede bir avuç kalsak da dernokrasiye. laikliğe ve insan haklanna olan inancımızı her koşul altında. bedeli ne olursa olsun sasunacağımm hir ke/ daha haykınyoruz. Gelecek 2 Temmuz'larda karşınıza başımız dik, alnımız açık çıkacağız. Sizleri yüre.klerinizden öpüyoruz. KAflACAAHMET SULTAN DERNEĞİ YÖNETİM KURULU Not: EJugün derneğimizde toplanarak kitle halinde. şehitlerimıVden Nesimi Çimen"in mezantıı ziyaret edeceği/. Tüm laik. yurtse\er vcdemokratlan heklivoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle