Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİVET 2 TEMMUZ1994 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Kapkara bir gün!!
Llkemizin birlik ve beraberliğe. toplumsal uzlaşmaya ve banşa
en çok gereksinimi olduğu bu günlerde, böylesi yaşamsal
hataJann artık yapılmaması gerekliliğine olan inanamızla
diyoruz ki, bizler sahip çıktıkça laik Türkiye Cumhuriyeti
sonsuza değin payidar kalacaktır.
SUPHİ GÜRSOYTRAK AtaîürkçüDüşünce
Derneği Genel Başkanı
2
Temmuz 1993. laik Tür- maya başlanmışür. Atatürk devrimle-
lciye Cumhunyeti tari- ri ve laik cumhuriyetimizi içlerine sin-
hinde kara, kapkara bir diremeyenler, amaçlanna ulaşmada
sayfadır başlangıç olarak temel eğitimde din ve
Yakılan 93 insan ve yi- ahlak öğretim veeğitiminin zorunlulu-
tirilen V can ğunu dayatmışlardır. 1982 Anayasaa
sayfadır
Yakılan 93 insan ve yi-
tirilen 3
7
can.
Çağdaş dünyada. Atatürk Türkı- ile de din kültürü ve ahlak öğretimi,
yesi'nde, Türkiye Cumhuri>eti adına. zorunlu dersler arasında yer almıştır.
insanlık adına utanç \erici bir tablo. Çağdaşlaşma vegelişmeyolunda te-
mel öğe olması gereken eğitimli, bi-
linçli, aydın gençliğimizi yetiştirecek
üniversitelerimizde. gençliğin haklı de-
Neden bunlar? Nedır ulaşılmak iste-
nen sonuç?
1919'dayoklarlabaşlayan.inanmış- _ . _
hgm, aklın ve birliktelığın "Ya İstiklal, mokratik öğrenim istekleri saptınla-
ya ölüra" ilkesinde buluşarak, emper- rak, gençlik kamplara bölündü ve her
yalist dünya iilkelerine karşı verilen lOyıldabirgelenbaskıyladasusturul-
savaşın sonucunda askeri alanda ka- du. Birçok gencimiz yaşamını yitirdi.
Gençliğimizin dinamizmi, üretken be-
yin gücü köreltildi.
Ne bilim kalda, ne kültür, ne de sa-
nat!
İşte, ulaşılmak istenen sonucun bi-
rincı bölümü budur. Yaratılmak iste-
zanılan zafenn. siyasi alanda pekişuri
len sonuçlan ile kurulan laik. demok-
ratik, bağımsız Türkive Cumhurneu.
ne yazık ki bugüne kadar îam bir mi-
rasyedi anlayışıyla yıpratılarak. içten
ve dıştan çökertilmek istenmiştir ve
hâlâ da istenmektedir. Atatürk Dev- nen; sorgulamayan, araştırmayan, ko-
rim ve İlkeleri ile başlajan çağdaşlaş- nuşmayan, edilgen bir gençlik ve eği-
ma yolunda yürürken. İ950'lerden bu timsiz, suskun kitlelerdir.
yana özellikle unutulan veya gözardı Eğitimsizve suskun kitleler bu iilke-
edilen en önemli konu hep eğıtım oldu. ye ne kazandıracakü?
Mustafa Kemal Atarürk'ün isteği Ve her törende, her 10 Kasım'da
ilen kurulan Halkevleri, Halk Odaları Atatürkçülüğü, demokratlıgı, insan
ve Köy EnstitüJeri, birer bircr köreltil- haklan savunuculuğunu kimselere bı-
di, kapatıldı. rakmayan yöneticiler, karşılannda ne-
llk ve ortaöğretimde Atatürkçü dü- den, hep böyle eğitimsiz ve suskun kit-
şünce, cumhuriyet tarihimiz ve laik leleri bulmak istediler. Çünkü, eğitim-
cumhuriyetimizin temelleri kıtaplarda siz insanın yoğun olan milli ve dini
eritile eritile neredeyse yok edildi. duygulannı sömürerek, kendi politik
Ne Kurtuluş Savaşımızın özü ve fel-
sefesi kaldı. ne de Atatürkçü düşünce-
nin, devrimlerimizin özü ve felsefesi!
Buna karşılık. 3 Mart 1924'ten sonra
eğitimimiz, Tevhid-i Tedrisat Yasası
ile Milli Eğjtim Bakanlığı'na bağlana-
rak, devletin kontrolünde. Cumhuri-
yet esaslanna göre laik \e çağdaş bir iktidarda olan siyasiler, bir anlamda
yapıya kavuşturulmuşken, toplumu- iilkemizde oyun oynadılar. Jktıdar
muzun din ve vicdan hürriyetine olan olabilme ya da iktidarda kalabilme
duyarbbğı ıstismar edilerek. 1950'ler- oyunu!
den itibaren karanlık bir oyun oynan- Ama ne acıdır ki; bu oyundan, her
çıkarlan doğrultusunda kullannıak,
böylece hem siyasal alanda çıkar sağ-
lamak, hem de yönetsel eksikliklerini
saklamak daha kolaydır.
Ve nitekim, hep böyle oldu!
Bu temalan işleye işleye, duygulan-
mızı sömüre sömüre, yaklaşık 45 yıldır
zaman Atatürk devrimlerine ve laik
cumhuriyete karşı olanlar kendi ölçüt-
lerine göre kazançb, Türkiye Cumhu-
riyeti ve Türk halkı ise zararlı çıktı.
Bugün ülkemizin içinde bulunduğu
durum da, bütün bunlann en açık bir
sonucu ve göstergesidir. Bir de ulaş-
mak istedikleri sonuca giden yolda ne-
ler yaptıklanna bakalım:
Yıllar öncesinden sessizce başlaUlan
ve sistemli bir şekilde geliştirilen Türk-
Islam sentezinin altyapısı, egitim ensti-
tülerinden kısa dönem öğretim sonun-
da bu mantıkla mezun edilen öğret-
menlerle iik ve orta öğretime sahip
çıkılmaya çabşılması.
Sayılan gittikce artan imam-hatip
liselerinde eğitimli, çağdaş din adamı
yetiştirmek yerine kuruluş amaçlan-
nın dışında kız öğrecilerin de bu okuJ-
lara alınması ve mezunlanrun sadece
ilahiyat fakültelerine değil devlet kad-
rolanna eleman olabilecek tüm üni-
versitelere girebilmelerine olanak ta-
nınması,
Ve yine sayılan giderek artan Kuran
kursu adı alünda laik cumhuriyete,
Atatürkçü düşünceye ve çağdaş yaşa-
ma karşı çocuklanmızın beyinlerinin
yıkanması,
Bire bir ilişkilerie ve büyük bir disip-
lin içerisinde gerçekleştirilen örgütlen-
me çalışmalan ve bugün ulaştıklan
ekonomik güçleri,
Atatürkçü düşünceye, laik cumhu-
riyete, ulus ve ülke bütünlüğüne karşı
olan odaklann. kendi ideallerine ulaş-
mada verdikleri mücadele ve sonucun-
da bugün ülkemizin içinde bulunduğu
tablo şudur:
- Yıllardır bu ülkede huzur içinde
birlikte yaşayan vatandaşlanmız ara-
smda yaratılmak istenen, yapay mez-
hep aynhklan ile bozulmak istenen
toplumsal huzurumuz,
- Açıkça haykınlan şeriat özlemleri,
- Haykırmanın ötesinde, birçok ay-
dınımıza yönelen saldınlar ve prova
niteliğinde, herkesin gözü önünde
"Türkiye Cumhuriyeti burada kuruldu
burada y ıkacağız" çığlıklan ile Sıvas'ta
37 insanımızın kjyımı,
- Ve bu insan kıyımı sonrasında,
devletin yargılamada ödün vermesin-
den de yararlanarak. yobazlann az-
gınlıklannı ürmandırmaya devam et-
meleri,
- 27 Mart yerel seçimlerinde türlü
sandık oyunlanyla elde ettikleri so-
nuçlan, kendi kafalanna göre yorum-
layarak, "Arük iktidara geliyoruz"
mesajları ile topluma yönelik taşkın-
lıklannı arttırarak, halkı taciz edecek
şekle getirmeleri.
- Anayasamızın laikleştirilmesinin
yıldönümü olan 10 Nisan 1994 tari-
hinde, ateşkesin yürürlükte olmasına
karşın, hazırlanan senaryo ile aynı gün
"Bosna'da katliam yapdıyor" yalan
haberleri ile Sıvas'ta olduğu gibi yan-
daşlannı galeyana getirerek, yine her-
kesin gözü önünde, laik cumhuriyetin,
iki büyük kentinin caddelerini, dol-
durmaya ve eylem yapmaya cesaret et-
meleri.
Bütün bu olumsuz gelişmeler bile,
"..Jıukukun üstünlüğüne, demokratik
ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve
devrimlerine bağlı kalacağıma" şekbn-
de ettikleri yemin ile göreve başlayan
yasama organımızın sayın üyeleri üze-
rinde hiçbir etki yapmamış ve onlar;
•Anti laik eylemlerin, terör yasası
içinde suç olarak yer almaması aymaz-
lığından,
•Ceza Yasası'ndan 163. maddenin
kaldınlmasını bir güvence olarak gö-
rüp ve şimdi de anayasadaki antide-
mokratik maddelerin temizlenmesi
harekctini, 24. maddenin ilgili fıkrala-
nnın kaldınlması şeklinde dayatarak,
engellemekten geri kalmamışlardır.
Bu tablonun oluşumunda sadece bu
insanlar mı sorumlu ve suçludur?
Hayır. suçun ve sorumluluğun bü-
yüğü bizlerdedir. Bütün bu gelişmeler
ve olumsuzluklar karşısında sadece
kendi içimizde tartışmaktan, bölün-
mekten, birbirimize güvenmemekten
ve inanmamaktan, ülke sorunlanna
sahip çıkmayıp çözüm üretmemekten,
suskunluktan, örgütsüzlükten ve ileti-
şimsizlikten dolayı bizler suçluyuz.
Laik cumhuriyete, devrimlerimize,
sosyal hukuk devletine ve çağdaş yaşa-
mımıza bizler adına sahip çıkan, an-
cak bizlerce yalnız bırakıldıklan için
yıtırdiğimiz bir Kubilay'a, Abdi
ıpekçi'ye. Orhan Yavuz'a. Muammer
Aksoy'a, Bahriye Üçok'a, Turan Dur-
sun'a, L'ğur Mumcu'ya, Sıvas'taki 37
cana ve daha nicelerine karşı bizler de
suçluyuz, bizler de sorumluyuz.
Hep değerlerimizi yitirdikçe, cenaze
törenlerinde ya da anma toplantılann-
da mı bir araya geleceğiz? Artık herkes
ceketini çıkartıp bir kenara asmalı,
şapkasıru çıkartıp önüne koymalı ve
düşünmelidir. Toplumsal sorumluluk
bilincine sahip herkesi, siyasal parti
üyesi olsun olmasın, kitle örgütlerinde
üye olsun olmasın, önce birey olarak
laik cumhuriyete, Atatürkçü düşünce-
ye, demokrasiye, insan haklanna, sos-
yal hukuk devletine kısaca çağdaş ya-
şamımıza, geleceğimize sahip çıkmaya
davet ediyoruz. Ama, zaman kaybet-
meden!
Ortak paydalanmız bunlardır.
Hangisini paylaşamayacağız? Sahip
olduğumuz bu yaşamsal değerler hepi-
miz içindir. bu ülkede yaşayan herkes
içindir.
Bir araya gelmedikce, birbirimizi
dinlemedikçe, inanmadıkça ve güven-
medikçe, korkanm bir gün, ortada sa-
hip çıkacak ve paylaşacak ne değer-
lerimiz kalır, ne de çağdaş yaşamımız.
Programı ile tüzüğü ile söylemleri ile
laik cumhuriyetimizin, Atatürkçü dü-
şüncenin, demokrasinin, insan hakla-
nnın savunucusu olduğunu söyleyen
siyasal parülerin değerli yöneticileri,
sizler kişisel ve partisel çıkarlanruz
doğrultusunda değil, ülkemiz ve top-
lumumuzun çıkarlan doğrultusunda.
iyi niyet ve güven esaslannda bir araya
gelmek ve toplumsal birlikteliğimizi,
toplumsal banşı siyasal alanda sağla-
mak zorundasınız.
Ortak değerlerimiz bellidir. Hangi-
sini paylaşamayacaksınız?
Duygusallık. kırgınlık, kızgınlık ve
bireyselb'k gibi olmaması gereken ne-
denlerle, gerçek toplumsal görev ve iş-
levlerinizi yerine getirmezseniz, yaşa-
dığırruz ve yaşayabileceğiıniz tüm
olumsuz olaylann ve gelişmelerin so-
rumluluğunu da üstlenmiş olacaksı-
nız.
Hükümetimizi ve tüm kamu görev-
lilerini, çoğulcu, özgürlükçü, laik cum-
huriyetimizi ve Atatürkçü düşünce sis-
temini tüm bu tehbkelere karşı aktif
bir şekilde korumaya ve yücekmeye
dayet ediyoruz.
Ülkemizin birlik ve beraberbğe,
toplumsal uzlaşmaya ve banşa en çok
gereksinimi olduğu bu günlerde, böy-
lesi yaşamsal hatalann artık yapılma-
ması gereklibğine olan inancımızla di-
yoruz ki, bizler sahip çıktıkça laik Tür-
kiye Cumhuriyeti sonsuza değin payi-
dar kalacaktır.
ARADABIR
ESAT K. ERTUR
Sıvas'tan Yükseten Yalımlar
Bir yobaz çetesinin Sıvas'ta otuzyedi sanatçıyı ateşe
verip yaktığı günden bu yana bir yıl geçti. Yangının ya-
lımları bugün de yüreklerimizi kavuruyor. Genç, çağ-
daş, laik sanatçılar şimdl Atatürk'ün katında, bizi gözlü-
yorlar. Utancımdan, başımı göğe kaldıramıyorum.
Gün geçtikçe, karanlıklar abanıyor ülkenin üzerine.
önce takkeler, sonra türbanlar(l) türedi. Imam hatip lise-
leri, Kuran kursları şeriatçı kusuyor; bunlar insanları öl-
dürüyor, yakıyorlar. Şaşıyorum, hani Tanrı "Öldürme-
y;77.'"demişti. Hani devrim yasaları vardı? Hepten bir or-
taçağ yaşıyor ülke...
Kilise de çok adam yakmış ortaçağda, din uğruna! Gl-
ordano Bruno, Miquel Serveto, hemen geliyor usuma;
Doğu'da ise Hallacı Mansur... Castellion: "Bir adamı
yakmak bir düşünceyi savunmak değil, düpedüz bir ci-
nayettir!" diyor, 16. yüzyılda Calvin, Miquel Serveto'yu
yaktırdığında
18. yüzyılda, Aydınlanma Çağı gelmiş gelişmiş. Biz,
"matbaa"y\ iki yüzelli yıl beklediğimiz gibi Aydınlanma
Çağı'nı da çok beklemişiz. Ancak, yirminci yüzyılın baş-
larında, bir Mustafa Kemal çıkmış. onu bize sunmuş.
Sunmuş da biz ne yapmışız? Yetmiş yıl geçmiş aradan,
Sıvas'ta, sanatçıları diri diri yakrnışız! Atatürk, büyük
suçlu! Çünkü yurdu düşmandan kurtarmış, bir ulus ya-
ratmış, ona bir bayrak, bir vatan armağan etmiş. Bunlar-
la da yetinmemiş, topluma laiklıği sunmuş. Neymiş laik-
lik? Inanç özgürlüğü; Tanrısı'nı, dinini seçme, seçtiği di-
nin kurallarına göre yakarma özgürlüğü! Büyük suç!
Çünkü bu özgürlükler, yobazlann din sömürüsüne en-
gel olmuş. Daha ne suçları var, Mustafa Kemal'in? Sarı-
ğı, fesi, şalvarı, cüppesi, kara çarşafıyla, geri, ilkel gö-
rüntüdeki topluma çekidüzen vermek; şapka, ceket,
pantolan giydirmek; Türk toplumunun, uygar dünya top-
lumlarından hiçbir ayrılığı oimadığını kanıtlamak. Birey-
lerin örümceklenmiş beyinlerıni de temizlemek, miskin-
lik ve tembellik yuvası olan tekkeleri, zaviyeleri kapat-
mak; tarikatları, şeyhlik, dervlşlik, müritlik, falcılık, büyü-
cülük gibi Osmanlı artığı: masonluk gibi Batı sömürü
araçlarını, tarihin çöplüğüne atmak; kadının özgürlü-
ğünü sağlamak, aile düzenini güçlendirmek, dört kadın
almayı yasaklamak; Türk toplumunun ilkel bir kalabalık
oimadığını dünyaya göstermek; "Türk ulusunu uygar
dünyada layık olduğu yere yükseltmek... Istibdat fikrini
öldürmek!". Çünkü, istibdat eşittir sömürü! Niçin yak-
mış, şeriatçılar, aydınları? Ellerinden kaçırdıkları sömü-
rü olanaklarını geri almak için!
Atatürk dönemini, o mutlu yılları yaşadım. "Gelecek
kuşaklar, bizim, ışıkla karşılaştıktan sonra, böylesine
karanlık içine yeniden nasıl düşmüş olduğumuzu anla-
yamayacaklardır" diyor Castellion.
Evet, karanlıklar kapımızı tekmeliyor. Bir de Zweig'ı
dinleyelim: "Bir doktrin, devleti, onun baskı yöntemleri-
ni ele geçirirse, hiç duraksamadan şiddete başvurur,
karşı çıkanın hemen sesi kesilir, kimi zaman da boğa-
zı.."
Ey benim aymaz politikacılarım, 1950'lerden beri bes-
lediğinizcanavar, boğanızınasarılmaküzeredir. Kurtul-
mak çabanız, birinin dediği gibi "Kanlı mı olur, kansız
m/?"Bilinmez.
Sıvas'ta yakılan kardeşlerim; gövdelerinizden yükse-
len yalımlar, birilerinin gözlerini açabildiyse, sonsuzlu-
ğa giden yolunuzda mutlu olabilirsiniz.
Kabotaj Bayramı veBoğazlar Tüzüğü
Türkiye'nin 1926'da yürürlüğe koyduğu Kabotaj Yasası ve 1936'da imzaladığı
MontröAntiaşmaa nasıl ki kendi hukuksa] 2eminleri üzerinde varlıklannı
sürdürüyorlarsa, 1994yılından itibaren de 'Bogazlarve Marmara Bölgesi Eteniz
Trafık Düzeni Hakkında Tüzük' bugünden başlayarak tereddütsüz ve istisnasz
uygulanacaktır.
İBRAHİM TEZ Devlet Bakanı
Ağabeyimiz
NERMİ ERDUR'un
aramızdan aynlışının 3. yıb.
Sevgili Nermi yüreğimizde yaşıyorsun.
MEYSE-MEHMET ERDUR
D
ün (1 Temmuz
1994) Türk de-
nızciliği açısın-
dan iki önemli
olayı simgele-
meİcteydi. Bilin-
diği gibi bunlardan ilki bu yıl
68. yıldönümünü kutladığımız
Kabotaj Bayraoiı'dır. Öbüriiyse
önemini defalarca vurguladığı-
mız 'Boğazlar ve Marmara Böl-
gesi Deniz Trafık Düzeni Hak-
kında Tüzük'ün yürürlüğe giri-
şinin ilk günü olmasıdır. Tarihi-
mizde temmuz ayının denizcilik
açısından başka önemleri de
vardır: 4 Temmuz 1546'da Bar-
baros'un ölmesi ve 20 Temmuz
1936'da Montrö Antlaşması'-
nın imzalanması gibi...
'Bir ülkenin en temel egemen-
lik haklanndan biri olan kendi
sulannda taşımacılık yapma
hakkı ya da kendi limanlan ara-
sında ticaret yapma hakkı' ola-
rak tanımlanan kabotaj, ülke-
mizde 1 Temmuz 1926 tarihin-
de yürürlüğe giren yasa sayesin-
de yaklaşık 70 yıldan beri Türk
vatandaşlannın tekelindedir.
Kabotaj hakkının yalnızca o
ülke vatandaşlanna veribnesi
ülkenin ulusal gebri açısından
olumludur. Genelb'kle ulusal
ekonominin gehşmesini hızlan-
dıran bir etmendir. Bu nedenle
Avrupa Birliği dışında hemen
tüm ülkeler yabancı gemi ve ya-
bancı uyruklu kişiler için kabo-
taj yasağı koymaktadır. Kabo-
taj yasağı koyma yetkisi, dev-
letler hukukunun genel ilkeleri-
ne de ters düşmemektedir.
Çünkü karasulan, zararsız ge-
çiş ve yargj etkisi istisnalan dı-
şında ülkenin birparçası olarak
kabul edibnektedir.
Ülkemizde kabotaj hakkının
Türk vatandaşlanna tanınma-
sma ibşkin esaslar, suyollanyla
yapılan taşımalar bakınundan
19 Nisan 1926 tarih ve 815 sayıb
Türkiye SahiUerinde Nakliv at-ı
Bahriye ve Limanlarla Karasu-
lan Dahilinde İcra-yı Sanat ve
Ticaret Hakkında Kanun' ile
düzenlendi. Bundan önce
1923'te îzmir'de toplanan 'Tür-
kiye tktisat Kongresi'nde de
kabotaj hakkının önemi birçok
kez vurgulandı. Kongrede oy-
birbğiyle abnan bu konudaİci
karara göre 'kendi limanlan-
mızda, kendi bayraldı gemileri-
mizden başka gemilerin ticaret
yapmaması ve kabotaj hakkımı-
zın bürünüyle tamnmasr öngö-
rülmüştü.
815 sayıb kanuna göre Türki-
ye kıyılannın bir noktasından
öbürüne yük ve yolcu taşımak;
kıyılarda, limanlarda ve îiman-
lar arasında römorkaj, kıiavuz-
luk ve her türlü liman hizmetle-
rini yapma hakkı ancak Türk
bayrağını taşıyan gemilere ta-
nınmışür. Yabana bayrak taşı-
yan gemilerin bu tür işleri
yapması cezayı gerektiren bir
suçtur. Yabana bayrakh gemi-
ler, ancak yabana ülkelerden
aldıklan yolcu ve yükleri Türk
bmanlanna ya da Türk liman-
lanndan aldıklan yolcu ve yük-
leri yabana limanlara taşıyabi-
lirler.
Kabotaj Kanunu, Türk ka-
rasulannda, Marmara'da. Tür-
kiye'deki ırmak ve göllerde
gemi bulundurmak ve bunlarla
seyrüsefer ya da taşıma ile tica-
ret yapma hakkını da Türk va-
tandaşlanna tarumaktadır.
Böylece yabanalann Türk ge-
mileriyle Türkiye'nin kıyılann-
da ticaret yapmalan da engel-
lenmiştir.
Aynca bu yasa, Türk karasu-
lannda her türlü deniz ürünü-
nün elde edilmesini, kum ve
çakıl çıkanlmasını, kurtarma
ve yardım faab'yetlerine girişil-
mesini, dalgıçbk, arayıalık. kı-
lavuzluk, deniz bakkallığı ya-
pılmasını veya yine karasula-
nnda her türlü Türk aracında
kaptanlık, çarkçıbk, kâtiplik,
tayfabk, amelebk ve diğer hiz-
metlerde bulunulmasını, iskele
ve nhtım hamallığı ve her türlü
deniz esnafhğı yapılmasını da
Türk vatandaşlanna tanımak-
tadır.
Günümüzde ekonominin ge-
bşme yönelimi daha serbest bir
ticarete doğrudur. Eskiden bir
ülkenin en temel ekonomik
göstergesi olan 'net olmayan
ulusal gelir' bile bugün yerini,
'net olmayan yurtiçi gelir' değiş-
kenine bırakmıştır. Tüm dün-
yada da görünürde bir serbest
ticaret eğüirni vardır. GATT,
Avrupa Birliği, NAFTA gibi
kurumlar serbest ticaret ilkesi
alünda bir araya gelmez gibi
görünseler de görüşmelerin ü-
kanması, uzaması ve anlaşmaz-
lıklar hep devletlerin kendi leh-
lerine olan ticari durumlann
değiştirilmesine değinmelerin-
den kaynaklanmaktadır.
Kısacası günümüzde de dev-
letler kendilerine yeni gebr geti-
receğini düşündükleri konular-
da serbestleşme isterken kendi
gelirlerini azaltacak yeni düzen-
lemeler için hep istisnalar iste-
mektedirler. Kuramsal olarak
smırsız serbest ticaret, uluslann
bugünkü durumlannı daha iyi-
ye götürecektir. Ancak henüz
bu aşamaya gelinmediğinden
Türkiye'nin de kendi ulusal da-
valannı ve haklanm 'uJusaJ ya-
rar' ölçütleriyle savunmayı
sürdürmesi gerekmektedir.
Öbür devletler gibi Türkiye de
kabotaj hakkını yalnızca kendi
vatandaşlanna tanımayı sürdü-
recektir.
Türkiye, ulusal ve uluslarara-
sı düzeyde hukuksal yetkileri-
nin ve sorumluluklanrun bilin-
cinde hareket etmektedir.
Türkiye'nin 1926'da yürürlüğe
koyduğu Kabotaj Yasası ve
1936'da imzaladığı Montrö
Antlaşması nasıl ki kendi hu-
kuksal zeminleri üzerinde var-
lıklannı sürdürüyorlarsa, 1994
yıbndan iübaren de 'Boğazlar
ve Marmara Bölgesi Deniz Tra-
Gk Düzeni Hakkındaki Tüzük'
bugünden başlayarak tereddüt-
süz ve istisnasız uygulanacak-
tır.
Tüzük, Montrö'nün esaslan-
na aykın değildir. Montrö
özünde ticari gemiler için geçiş
serbestbğini tanımaktadır. Tü-
zük de bu temel ilke'yi ihlal
etmek bir yana, tersine bir kez
daha vurgulamaktadır. Tür-
kiye'nin hiçbir zaman boğaz-
lardan ticari gecişleri engelle-
mek, zorlaşürmak gibi bir
düşüncesi ya da çabası olma-
mışür. Bugün de tüzükle getiri-
len hükümlerden hiçbirinin
dolayb ya da dolaysız böyle bir
amaa yoktur. Bu İconuda Türk
boğazlannı kullanan hiçbir ül-
ke için kaygılanmayı gerektiren
bir durum söz konusu değildir.
Tüzüğün temel amaa ve felse-
fesi 'Montrö' ile öngörülen 'ser-
best geçiş'in 'güvenli' olmasını
sağlamakür. Güvenli obnayan
bir geçişin serbest otoıası ola-
nakJı mıdır?
1936'daki dünya verileri ile
1994'teki dünya verilerinin aynı
olmadığı çok açıktır. Dünyanın
niifusu, tanmsal ve endüstriyel
üretimi, tüketimi, ticareti. taşı-
maabğı, teknolojik düzeyi, çev-
resel etkenlerin boyutu, İcısaca-
sı dünyanın bütün verileri
devasa bir şekilde büyümüştür.
Buna bağlı olarak da boğazlan-
mızdan geçen gemilerin boyut-
lan, tonajlan, hızlan, hatta
yükleri ve çevreye etkileri de yi-
ne 1936 ile karşılaştınlamaya-
cak kadar büyümüştür. Aynı
şekilde dünyanın en güzel ve en
eski kentlerinden biri olan İs-
tanbul'un da kentleşme yayılı-
mı ve nüfus artışı, boğazlardan
gelebilecek her türlü tehlikeye
açık bir konum kazanmıştır.
Yerel deniz trafiğinde de buna
paralel olarak, iki köprüye rağ-
men, büyük bir artış olmuştur.
Son on yılda Karadeniz kom-
şulanmızda gelişen olaylar ve
bu ülkelerin dış dünya ile ilişki-
lerinin bir patlama şeklinde art-
ması da Türk boğazlanndaki
trafık yükünü arttırmıştır. Oy-
sa tüm bu gelişmelere karşın.
Türk boğazlannın fıziksel bo-
yutlan aynı kalmışür. Doğal ki
60 yıl önce bu geüşmeleri ön-
görmek olanakb değildi.
Bugünün çağdaş toplumlan-
na düşen görev, yeni gebşmeler
karşısında, geleneksel kurumla-
nnı, yıllar öncesinin kaü anla-
yışlanyla değil, günümüzün
koşullanna uygun doğru yo-
rumlarla yaşatmaktır. Tekno-
lojik, ekonomik ve sosyal geliş-
melerin hukuksal ya da örgüt-
sel kurumlann önüne geçtiği ve
bu çeb'şkinin toplumlann yaşa-
mını kilitlediği, artık çağımızda
sık görülmektedir. İşte, Tür-
kiye'nin kararb bir şekilde yü-
rürlüğe bugünden itibaren
koyduğu tüzük, çağdaş geliş-
melerin ışığında yaşama anlayı-
şının bir ürünüdür.
Tam serbest geçişten yararla-
nan yabana bayrakb gemiler ve
gemicilerin Türkiye'ye ve Türk
insanına en küçük zararlan ol-
*Arkası19.Sayfada
PENCERE
Bir Yıl Sonra
Bugün...
Geçen yıl bugün Sıvas'ın Madımak Oteli'ne sığınmış
onlarca insan, diri diri yakıldı...
Oteli 'kara kalabalık' kuşatmıştı, bağırıp çağırıyorlar-
dı, gözleri dönmüştü...
Bir yanda alev ve duman...
öte yanda 'kara yobaz...
Onlarca insan diri diri yakılırken, 'kara yobazlar' se-
vinç çığlıkları attılar...
•
Tarih, 'kara yobaz'ın kan içiciliğini yazar, ister Doğu'-
da olsun, ister Batı'da, her dinden, mezhepten ve meş-
repten 'kara yobaz'öa insan yüreği yoktur.
'Kara yobaz'din adına, Allah adına, peygamber adına
insan yakar...
Kemikkırar...
Deri yüzer...
Neslml'nin derisini yüzen 'kara yoöaz'dır...
15'inci Yüzyılda şeriata karşı durduğu için Halep'te
derisi yüzüldü şair Seyyld Nesimi'nin...
f 20'nci Yüzyılın son yıllannda, Sıvas'ta, halk ozanı Ne-
simi Çimen diri diri yakıldı...
15'inci Yüzyılda yaşayan Seyyid Nesimi diyordu ki:
"Ey sevgili,
Senin yüzünde Tanrı yücedir' yazısı vardır, güzelliği-
ne vurulmamın nedeni budur..."
1993 yılında halk ozanı Nesimi Çimen, bu dizeleri yi-
nelediği için diri diri yakıldı..
•
Yalnız Nesimi mi yakıldı?
Yakılanlar içinde nice değerli şair, yazar, sanatçı var-
dı. 'Kara yobaz'; Allah adına, din adına, peygamber adı-
na gözünü kırpmadan hepsini yaktı. insanlar diri diri
yanarken, oteli kuşatıp seyretti. 'Karakalabalık'tan birisi
çıkıp da şöyle konuşmadı:
"Kardeşler!.. Içerde insanlar var, diri diri yanıyorlar,
kurtaralım..."
İnsan olmak ne demek?.. Bir trafik kazasında herkes
birbirini kurtarmaya koşar; komşuda birisi hastalanmış-
sa, doktor bulmak için mahalleli seferber olur; yaralıyı
kurtarmak için kan gerekiyorsa, herkes kuyruğa girer;
depremde, taşkında, yangında insan insana yardım et-
mez mi?..
İnsan olmak insanlaşmak demektir...
Insanlaşmanın anlamı ne?..
Nasıl oluyor da Anadolu'nun Sıvas kentinde Madımak
Oteli'ne sığınmış insanlar diri diri yakılıyor?..
Nasıl oluyor da oteli kuşatan kalabalık, insanların diri
diri yakılmasını gülerek izleyebiliyor?..
Nasıl oluyor da toplum böyle bir olayın ayıbını, acısını,
anlamını içine sindirebiliyor?..
•
Geçen yıl bugün, Sıvas'ın Madımak Oteli'nde onlarca
insan yakıldı...
Geçen yıldan bugüne, 'kara yobazlık' eksilmedi, arttı,
yoğunlaştı, yayıldı, iktidara tırmanır oldu; din uğruna, Al-
lah adına, peygamber hesabına siyaset yapanlar çoğal-
dı.
Kara kalabalık', adına okul denen medreselerde
özellikle yetiştiriliyor, beyinler çitileniyor, çocukların bi-
linçlerine kurşun dökülüyor; aklın değil, bağnazlığın
öğretisine göre eğitilen neferlerin s-'ayısı artıyor...
Madımak Oteli'nde diri diri yakılan şairlerin, yazarla-
rın, sanatçıların kavrulan bedenlerinden yükselen alev-
ler bile bu topJumu uyaramazsa r,e yapmalı?..
Aradan bir yıl geçti...
Şeriatçı, aradan geçen bir yıl içinde, daha da azdı, ye-
ni yangınlarm kundaklarını hazırlıyor...
Ülkenin çoğunluğu sessiz, şaşkın, ne yapacağını bil-
mez, seyrediyor.
2 Temmuz 1993 Sıvas'ı unutmuyoruz.
ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ
"Yörû bre Hızır Paşa,
Seninde çarkın kınlır;
Güvendiğin padişahın,
Gün gelir o da devrüir."
SİZLERİYÜREKLERİNİZDEN ÖPÜYORUZ!
"Ben Musa'yım sen Firavun
tkrarsız şeytan-ı lain
Kaçıncı ölmem bu b.ain
Pir Sultan öliir dirf.lir"
Dikmen yokuşundan uğurlarken sizleri, "Sıvas'm hesabını soracağız", "Türkiye tran
olmayacak" diye bağınnış, gericilere geçit vermeyeceğimize ant içmiştik.
Üzgünüz, mahcubuz, utanıyoruz. Sıvas'ın hesabını soramadık. Karanlık yüzlü caniler
ve onîann destekçüeri salına salına geziyor şimdi. Laik cumhuriyet her gün yeni bir dar-
beyle sarsılıyor. Gerici güçler, şeriat hedefme her gün biraz daha yaklaşıyor. Atatürk
devrimleri, laik cumhuriyet ve insan haklanna bağlı kalacağına namus ve şeref sözü ve-
renler bol bol "ezanlı, Kur'anlı, besmeleli" nutuklar atıyor.
Katledilişinizin üzerinden I yıl geçti. Anılannız önünde saygıyla eğilirken, andımızın
geçerli olduğunu, bu ülkede bir avuç kalsak da dernokrasiye. laikliğe ve insan haklanna
olan inancımızı her koşul altında. bedeli ne olursa olsun sasunacağımm hir ke/ daha
haykınyoruz. Gelecek 2 Temmuz'larda karşınıza başımız dik, alnımız açık çıkacağız.
Sizleri yüre.klerinizden öpüyoruz.
KAflACAAHMET SULTAN DERNEĞİ YÖNETİM KURULU
Not: EJugün derneğimizde toplanarak kitle halinde. şehitlerimıVden Nesimi Çimen"in
mezantıı ziyaret edeceği/. Tüm laik. yurtse\er vcdemokratlan heklivoruz.