25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9EYLÜL1992 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Üretilenle tüketilen, kirlenmeyle temizlenme arasındaki doğal denge korunmalı Dünya'yı tehdît eden medeniyet ELDEN GİDEN DÜNYAMIZ Gûlözbay -2- Çevre ve kirlilik kavramının tanımı: Şu satırlara kadarsık sık adını andı- gımız ve ileriki bölümlerde de gene aynı yoğunlukta ve sıklıkta sözünü edeceğimiz, Türkçemize iyice yerleşen, yerine göre de gündelik yaşantınua ifadelendirmekte kullandığımız "çev- re" sözcüğû, bilimsel anlamda acaba neyi ifade ediyor?.. Uzmanlar, çevre kavramını özetle şöyle tarif ediyorlar "Çevre, canhlann ve dolayısıyla insan- lann yaşam ve gelışimini etkileyen, kapsadığı canlılarla sürekli bir madde- enerji alışverişi içinde bulunan, içsel ve dışsal tüm etkenienn kanşımıdır..." Demek oluyor ki bastığımız topraktan soluduğumuz havaya, en küçük orga- nizmadan en mükemmel yaratık olan insana, silsileler halindeki dağlara, ok- yanuslara, bataklıklara, bitki örtüsü- ne kadar, yüzlerce, binlerce faktör çevrenin birer boyutudur. O halde, "Çevre nasıl kirlenmeye başladı" so rusundan önce. kirlilik kavramımn anlamım araştırmak içın jgörûşlerine başvurduğum İstanbul Universitea Fen Fakültesi Dckan Yardjmcısı (Zooloji-Jeoloji Kürsüsü), son yıllar- da Radyockoloji konusunda araştır- malar yapan Doç. Dr. Yavuz Çotuk şunJan söylüyor "Dünya ûzerinde mevcut ekosistem içindeki öğelerin birbirleriyle olan iJişkilerini incele- mekle, açıklamaya başlayabiliriz. Çok basit bir örnek verecek olursak, kö- pekle kene arasındaki parazitlik ilişki- si, kolayca tanınıp açıklanabilir. Ama cam bir kaba hapsettiğimiz akrebin, toprak solucanını sokmadığını da gö- rüyoruz, ancak sebebini açıklayamı- yoruz. Şunu demek istiyorum ki, kar- şıiaştığımız beklenmedik olaylan tanımlasak da, açıklamada yetersiz kalabiliyoruz. Demek oluyor ki böyle- sine karmaşık ilişkiler ve etkileşimler içindeki her canlının, ait olduğu işlev- sel bir grubu bulunmaktadır. Ekosis- temi içinde (Ekosistem = kendi içinde. kendine yeten, dengeye ulaşmış bir sis- tem) güneşten gelen enerjiyi, kimya- sal enerjiye dönüştüren üreticiler, yani bitkiler ile bu enerjiyi kullanan herbi- vor (ot yiyen), kamivor (et yiyen) ve omnivor (et ve ot yiyen) tüketiciler, ya- ni insanlarla hayvanlar ile bunlann atıklannı tekrar kullanılmak üzere anorganik vapıya dönüştüren aynştı- ncılardır (örneğin bakteriler). Ayrı- ca, oksijen de bir grup canlı tarafından üretilirİcen, büyük bir grup tarafından da tüketilmektedir. Canhlann dışkı, atık, döküntü ve ölüleri bir taraftan ekosistemi kirletirken, öte yandan bakteriler tarafından organik yapılan aynştınlarak, bitkilerin kullanabilece- ği anorganik yapılara dönüştürülmek- te ve ortam temizlenmektedir. Sonuç- ta: Üretilenle tüketilen, kirlenmeyle temizlenme arasmda doğal bir denge mevcuttur. Bu dengenin bozulmasına da 'çevre kirliliğT adı verilmektedir..!' Sanayi, teknoloji Oluşumundan itibaren, kendi doğal dengesini korumakta adeta titizlenen dünyamıan, medeniyet adma ve ger- çek atık-kirlilik bazında, ilk kez kirle- tilmesinin 19. yy'da başlatılan sanayi devrimiyle ortaya çıktığını görüyoruz. Sanayi ve teknoloji alanında birbirle- riyle çılgın bir koşu tutturmak zorun- da kalan, gelişmişlik veya gelişmekte olmak sürecirun sendromunu yaşa- yan, "Daha mükemmel sanayi, daha mükemmel teknoloji ve transferi ile daha egemen ve refaha yönelik stan- dartlar" amacında atağa kaikan ülke- lerin kentleşme ve nüfus artışlan da bu hızlılıkla a>nı doğrultuda olmuştur. Yirmınci yüzyıla damgasını vuran, gitgide büyüyen, devleşen sanayi ve teknolojinin gelişiminde ekonomi ile ekoloji arasındaki dengesizlikler göz ardı edilemeyecek faktörlerdir. Gerek pazar ekonomisi (neoklasizm) gerekse ekonomik döngülerin aktif biçimde kontrolü (Keynesçilik) ilkelerinde te- mel prensip, ekonomik büyümedır. Ama, sanayileşmek açısından büyü- mek denildiğinde ekonomik büyüme, daha fazla üretmek ve daha fazla tü- ketmek olduğundan, insanoğlu doğa- dan daha çok hammadde alarak. daha fazla atık üretmek şeklinde, yanlış bir formül izlemiştir. Sonuçta, uzmanla- i l l ö k l j i il b Ülkemızde de 1950 yıllarından bu yana. Batılı ülkelerin yaklaşık iki asıra yayarak gerçekleştirdıkleri sanayileş- me ve hızlı kentleşme olayı, sadece 30-40 yıl gibi kısacık bir süreçte başa- nlmaya çalışılmış olup, altyapı eksiklikleri, kırsal kesimden merkezle- re akan kontrolsüz iç göçler, çevre açı- sından durumu daha karmaşık bir çizgiye itmiştir. Türkiye'de uzun yıllar boyunca çev- re sorunlan bir fantezi gibi algılanma- sının yanı sıra zihniyetlere hâkım olan, "Önce kalkınalım, sonra çevre prob- lemlerini. nasılsa hallederiz" felsefesi- ne dayalı katı, sıvı, gaz atıklann, glo- bal (toplu) bir çevre krizi yarattığı, artık bilinen bir gerçektir. Tahmini hesaplara göre 2000 yıhn- da 6.1 (alü nokta bir) milyara, 2025 yılında da 8.5 (sekiz nokta beş) milya- ra ulaşması beklenen dünya nüfusun- dan hızla nasibini alan geçmişin tanm ülkesi diye bilinen. şimdilerde ise sana- yilesen ve gelişmekte olan Türkiyemi- zin sanayi can damarlan nıspeten elve- rişli altyapıya sahip bölgelerde yoğun- laşmaktadır. İstanbul, Izmit. Adapazan. Bursa ve çevresi, Zonguldak ve civan, Ege Bölgesi, özellikle Izmir, günevde Mer- i Ad İ k d k l k l r inn incelemelerine göre ekoloji ile ban- sin, Adana. Iskenderun kompleksleri şık olmayan tüm ekonomik faaliyetler-sanayileşmenin ve yoğun nüfusun çevre kirliliğinin tarüşılmaz faktörlen- adeta odaklaştığı bölgeler- olarak be- dirdiyebıliriz. lirlenmektedir Endüstriyel, tanmsal. ve evsel atık- lar ana başlıklan altında inceleyebile- ceğimiz beîli başlı kirletme kaynakları hakkında İÜ Fen Fak. öğretirri üyesi Doç. Dr. Yavuz Çotuk şunlan söylü- yor: "Endüstriyel atıklar dediğimiz zaman, endüstri ve sanayide tekrar üretime kazandınlması pahab olan ve- ya gerçek atık olarak elde kalan kaü, sıvı, gaz halindeki inorganik ya da or- ganik maddelen anlıyoruz. Örneğin civa, çimento, seramik, metalurji gibi üretime dönük fabrikalann yanı sıra enerji santrallanndan da yayılmakta- dır. 50 ppb (part per billion) milyarda 50 kısım olarak suda bulunursa, o su- da yaşayan planktonlar (su hareketine bağlı olarak yer değıştiren küçük bit- kisel ve hayvansal canhlar) tamamen ölmektedir. Aynca Japonya'da Mina- mata Körfezi'nde, insanlann ölümüne sebep olan etkileri de saptanmıştır. Yine endüstriyel atık olan kurşun, başlıca motor yakıtlarından çevreye sürekli yayılıp insanın sinir sistemi, böbrek ve kan dolaşımı ûzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Gal- vanizleme ve boya sanayii atıklannda bulunan çinko, solunum ve sindirim sistemi hastalıklanyla eklem ve kas ağ- nlanna sebep olmaktadır. Baca gazla- n içinde çok önemli bir kirletici sayılan kükürtdioksit ise havada önce kü- kürttrioksite yükseltgenır ve ortamda- ki su buhanyla, sülfat asitini oluştura- rak. kuv\etli bir gaza dönüşür ve Kirleticiler ve insansağlığı COIKARBO1SMONOKSİT Kandakihemoglobinebağlanarak oksijeniçözümleyerek, solunum sistemine zarar \ermektedir. ÇO21KARBOSDİOKSİT Özellikle havada, Troposfer tabakasında eıkilidir. Oranının artmasıyla ısıyükselmekte ve bundan seraetkisı doğmaktadır. Bugün havadaki CO2 konsantrasyonu 320 PPMolup, (part.per. mılyon) yıllık artışı, hava kirliliğıne bağlı olarak %0J'dir. Karbondiksit artışı, geceleri dünyadan uzayayansıyan. uzun dalga lermik ışınlarm hapsedilmesine ve troposferin ısınmasınayol açmaktadır. Straiosfer ise bu durumda soğuk kalmakta, denge bozulmaktadır. Karbondioksit zehirleyicibirgaz olupJosil yakıt/ardan.yılda 10 üstü 10 ton miktarında, atmosfere vavılmaktadır. FREONGAZLAR1 (KIoro-Fluorometan) Deodorantlar, saçspreylerigibi tüplerdeki iticigüç, gazlarlasağlanmaktadır. Ancak serbest kaldığında. ozon moleküllerini negatifolarak etkilemekte ve çözümlemekıedir. SİTROJENOKSİDLER (NOX) NO, NO2, NO3gibiyanma, çatlamadurumlarında olusan bu bileşikler, direktman solunum sisteminietkileverek toplu ölümlere neden olabilmektedir. Ozonu lahrıp eden en önemlifaktörlerinbastnda gelmektedir. Nitrojenoksit, en sık biçimde egzoz gazlarında ve endüstri atıklannda bulunmaktadır. KÜKÜR T BİLEŞİKLERİ Havukirliliğinin en önemlibir bölümiinü oluşturmakladır. Fosil yakıt kullanunmda, özellikle termik santrallarda çevreyi adeta yakan bir etkisı vardır. Hidrojensülfidin oksidasyonu ile SO2 'ye dönüşüp, havadayeniden oksijen alarak, suyla birleşipsülfırik asite çevrilmektedir. Havadakinitrit oranı daşayet )üksekse. toplu ölümlere dâhiyol açabilir. Kükürtbileşiklerı, atmosferde, yüksek oranda tozla birlikıebulunduğundannefes vekalp sistemlerinibloke etmektedir. NÜKLEER ATIKLAR Uran çekirdeğinin aktivitesiyle verim sağlanmakta, atı'r: olarakyüksek rudyasyon yayan plutonium veya yaşam içindaha az tehlikeli strontium. cesshun ve iyot radyoaktif izotopları kullanılmakladır. Âyrıca reaktördefüzyonkaçağı dabüyük tehlikedir. Gelişmekte olan ülkelerde kıtrulması son derece riskliolup çevreyi talırip ediciunsurlarınmyanı sıra uzun vadeli biyolojik değişim ve mutasyonlaradayolaçabilmektedir. PETROLKİRLİLİGt Zararltfizikietktlerinde ışığın azalması, deniz bitkilerinin ölmesi, oksi/enin eksılmesı, organizmalarda (kuşlarda uçamama, deniz memelilerinde solunumayapışarak boğulmagihi) yapışmagörüyoruz. Zehirlietkilermde ise bitki ve hayvanlarmdokularınagirerek, çözümleme ve zehirleme yapmaktadır. A) rıca insanlar için de kansorejen bileşikler ihtiva etmektedir SOSUÇ VEÇÖZÜMLER Nükleer ve lüdroelektrik santralları mümkün olduğunca kırsalbölgelerde kurulmah, kentlerde bacalura mutlakafıltre sistemigetirilmeli; çöp, lağını veendüstriyel'atıklar rasyonel biçimde imha edilmeli veya (tercihan) yeniden kazanılabilmeleriiçinyüksek teknolojikullanılmalıdır. Aynca petrokimya, kimya, çimento fabrikaları ile sülfat ve sülfitselüloz fabrikalarında kısa vadede çağdaş arıtmasistemlerikurulmalıdır. A vrıca vağyakan taşıtlar trafıkten aİıkonulmalı, kamu ve toplu taşıına araçları, buzihniyetlerle denetlenmelidîr... l Tablo bilgikaynağı: Çevre Bakanlığı Müsaviri, Biyoiog, Kımyacı E. Hun, Eser,İnsan, Çevre, Toplum syf: 29-32j aşındıncı bir gaz olduğundan, çeşitli solunum yollan hastalıklanna yol açar. Tanmsal atıklar diye isımlendır- diğimiz. tanmsal verimi arttırmak, ürünü zararhlardan kurtarmak için kullanılan gübre ve pestisitlerdir. Ya- ğışlarla topraktan yıkanan çeşitli güb- reler, göl ve deniz ekosistemlerinde fosfor, azot gibi besinsel elementlerin aşın artışına bağlı olarak bunlan kul- lanan bakterilerin artmasına ve oksije- nin azalmasına sebep olurlar. Pestısit- ler dediğimiz dığer tanmsal atıklar ise organik fosforlular dışında parçalan- tnazlar ve canlılara olduğu kadar insan- lann da sinir sistemlerine ve çeşitli en- zim faaliyetlerine zarar verirler;' Radyoaktivite Yaşayan organizmalann hücreleri- ni, biyokimyasal açıdan etkileyen rad- yasyonun sonucunda, hücrelerin, dolayısıyla da organizmanın tümünün yaşamıru kaybetmesinin mümkün ol- duğunu belirten bilim adamlan özel- likle genlerin radyasyona karşı çok duyarlı olduğunu vurguluyorlar. Hüc- relerin ölmese bile üreme yeteneğini kaybedebileceğine, genlerin de mutas- yon sonucunda, nesilden nesile bazı hastalıklan taşıyabileceğine dikkati çekerken de cılt kanseri. kan kanseri gibi illetlerin bilınenlerin başında gel- diğini ifade ediyorlar... O halde, bilhassa bitki sulama sula- nnda radyoaktivite bulunması duru- munda, bitkilerin dayanıklılığı söz konusu olduğundan, belirgın bir etki göriilmediğıni, ancak birikimlerin, bu ineendüstriyel atık olan kurşun, başlıca motor yakıtlanndan çevreye sürekli yayılıp insanın sinir sistemi, böBrek vekan dolaşımı ûzerindeolumsuzetkiler yaratmaktadır. bitkilerin hücrelerine yerleşerek, yiye- cek olan insan ve hayvanlar için önem- li tehlikeler oluşturduğunu söyleyen uzmanlar, doğal sularda bulunan en önemli radyoaktif maddeleri şöyle sı- ralıyorlar: Uranyum, toryum. rad- yum. stronsiyum, potasyum, karbon vehidrojen... Yağlar ve benzeri maddelerin su yü- zeyinde oksijen transferini önemli öl- çüde engellediği, bunlann birer orga- nik bileşik olduğu düşünülürse, kanş- üklan ortamda süratle, mevcut bulunan oksijeni tükettiği, bitkisel ve hayvansal kökenli yağlann, alıcı su or- tamında, mineral kökenli yağkra nis- petle daha hızlı parçalandığı belirtili- yor. Diğer taraftan denizlerin liman trafigi. tanker kazalan, sintine ve ba- last sulannın boşaltımı esnasında alıa ortama kanşan mineral yağlarla hızla kirletildiğine de dikkat çekıliyor. Uzmanlar, su kirliliğinin sadece alıcı ortama dökülen. çeşitli maddelerden oluşmadığını, atık sulann içerdiği atık enerjinın de su kirliliğıne neden teşkil edebileceğini vurgularken, özellikle nükleer ve termik santrallara dikkati çekıyor. Bu santrallann soğutma sula- nnın, alıcı ortamda fevkalade olumsuz etkiler yarattığı ifade edilirken de bu- na bağlı biçimde su ortamlannda sı- caklık artışı görüleceği artan su sıcaklığının ise yaşayan organizmala- nn solunum ihüyaçlannı ve oksijen tüketimlerini hızlandıracağı, özetle alıa ortam sulannın (deniz, göl) oksi- jen kazanma kabiliyetlerinin giderek azalacağı belirtiliyor. Bilim adamlan, Türkiye'nin tüm akarsulannda, bir yılda taşınan top- lam su miktannın 183.2 X 109 metre- küp olduğu dikkate alınırsa. sadece soğutma suyu olarak bu miktann % 15"i kadar büyük bir kütlenin gerek- li olacağını, bu nedenlerle termik sant- rallann deniz kenannda kurulmalan- nın yanlışlığını bir kere daha kamuo- yunun dikkatine sunuyorlar... StRECEK YILMAZGÜNEYHAFTASI VUUa 6ÛKV MfT« En*Uttfld PRSGMM 9 Eylul 1992 Çarşamba Sohbet Saat 18 00 Katılanlar Fatoş Guney. Yavuz Onen (İnsan Hakları Vakfı Bşk ). Atıf Yılmaz,Âfltfâ Dorsay. Erdal Öz, Aytaç Arman, Nur Surer, Hulya Koçyığıt. Ataol Behramoğlu, Onat KuJjg^HalHfirgun, Musa Anter, llyas Salman, Menderes Samancılar, Aydemir Akbaş, Selçuk özer An 10 Eylul 1992 Perşembe Edebiyatçı Yılmaz Gun Katılanlar Alpay Kabacalı, DoğanHızlan.J 11 Eylul 1992CumaTıyatro'Çırkıı Sahneleyen ve Oynayan at 18.00 dnan özyalçıner, Mahmut Baskı, Ferıdun Andaç • Yılmaz GuneyPanelı Saat 18 00 ', Ayta; Arman, Onat Kutlar, Halıl Ergün, Nur Surer, Atıf Yılmaz, Atıllâ Dorsay, 12Eylul 1992 Cumaı Katılanlar Hul Selçuk Özı 13 E/töf 199(|Wzar Müzik Gecesı Saat 20 00 Yavuz Top, Hasan Huseyın Demırel, Nılufer Akbal, Metin Kahraman ve Arkadaşları u Nur Surer YILMAZ GUNEY KÜLTÜR VE SANAT VAKFI Istiklal Cad Muammer Karaca Çıkmazı Muammer KaracaTıyatrosu KARŞIYAKA 3. SULH HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı:l992-379 Davacı Şener Onan vekili tarafından davalı Osman Kıyat aleyhıNe rıâkımligırruzin 1992 379 E. sayıb dosyası ile açılan Karşıyaka 1. fcra Müdûrlüğü'nün 1991/6066 sayılı takıp dosyasına karşı ıtirazın ıptalı ve tahlıye davasında davalı Osman Kıyat'ın adresı bulunamamış o)- makJa, dunışma günıi olan 29.9.1992 günu saat 09.10'da duru^mada hazır bulunması, aksi halde yokluğunda davanın sonuçJandınlacaö ilanen teblığ olunur. 19.8.1992 Basın: 36642 İNGİLİZCE'yi 8 ayda konuşun sizi Amerikah dostlanmula tanıştınüım. Bahariye Cad. 62/3 349 59 38 ÇEVREYE SAYGILI ta Y A L I K A V A K YAZ BİTMEDİ EYLÜL- EKİM TATİLLERİ Villa'da kişi başına 7 gece - Yp 1.200.000.-TL Ödeme : 200. 000.- TLPeşin 10 aylık taksit x 100.000.- TL 5-10-19-99 YILLIK DEVRE - TATİL Son 18 dönem - Satışlar devam ediyor. M İşletme Belgeli Konaklama Tesisi, Denize sıfır, Su sporları, Tenis-Bilardo, Havuz, Market, Restoran, Barlar. YALIKAVAK A.Ş. Ankara. : (4) 427 39 71-72 ist (1) 241 05 21 istanbul. : (1) 336 98 22 - 337 50 53 (SUPRİZ TUR) btmlr : (51) 217921 - 217927 ( EGE TUR) Bursa (24) 20 00 17 (NAR TU R) Yahkavak* (6144) 13 92 -7 Hat POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Çok UzaMardan...Ataç'ın til (dil) tilcik'i tutmadı da Melih Cevdet Anday'ın sözden gelen sözcük'ü tuttu. Bu nasıl oluyor? Dil bu, kimi- ni içine sindiriyor; kimini içine almıyor, atıyor. Mesela için sözgelişi de diyoruz, örneğin de diyoruz. Ki- mileri sözgelişi varken örneğin demenin gereksiz olduğu- nu söylüyor. Sohbet için Ataç söyleşi der. Hoşbeş de söyleşi değil midir? Hoş Farsçadır; Farsçadır diye kullanmayacak mı- yız, tutup dilimizden atacak mıyız? Cevdet Kudret, 'hoş'u dilimizden attığımız zaman daha kaç sözcüğü de atacağı- mızı şöyle sıralamış- Hoş geldı, hoş bulduk, hoş görmek hoş-görürlük, hoşlanmak, hosa gitmek, hoşça kal, hoşaf, hoşnut, bir hoş olmak... Bakın, dilden kaç sözcük uçup gi- diyor? Farsçadır diye bir sözcüğü dilden atmaya kalkıştığınız- da, oturmuş kaç sözcükten oluyorsunuz? Hoş'un Farsça olduğunu bilmeyenler, hoşca kal, hosgö- rü sözcuklerinin öztürkçe olduğunu sanırlar. Aşk derdıyle hoşem el çek ılacımdan tabib Vezin-kafiye üstünde çok durulacaktır. Benim bildiğim şiir için bir sözcük bulunamamıştır. Böyle giderse bulun- maz da... Öteki dillerde şiir bir kökten çıkıyor, ondan sonra dılın içinde dağılıyor. Ingilızcede poem, poet, poazy, poetik oluyor. Alevi şairler şiirin Tükçesini bulmuşlardır, deme derler 'Demek'ten deme, şiiryerini tutuyor, türevleri üreti- lemiyor Koşma var, o da gazel gibi bir tür oluyor. Deyiş, şiirin kendi olmuyor, bir türu oluyor Şiirin Türkçesini bulamadığımız gibi nesirin de bulama- dık. Nesir yerine düzyazı diyenlerimız var. Düzyazı nesir mi demektir? ister düz, ister eğri yazı nesirin yerini tutmu- yor? Çünkü yazıdan önce de nesir vardı. Nesir, Arapçadır. Anlamı saçmak, yaymak, dağıtmak, serpmektir. Nesire bir karşılık bulacaksak bunu anlam benzerliğinden sökeceğiz. Nazım ve nesir sorununu flecaizade Mahmut Ekrem Talim-i Edebıyat'ta şöyle anlatır: "Edebiyat alanına giren eserler iki biçimde meydana gelir Birisı nesir ve başka deyımle inşa; öteki nazım ve başka deyimle şiirdir." Ustat Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmıt'e yazdığı bir mektupta da şoyle kestirip atar: "Her dilde anlatım yollan nesirle şiir arasındadır. Bunun dışın- da bir şeyolamaz." Kimi şairler, "Mısra benim namusumdur" diye övünür- ler. Mısra karşılığı olarak Ataç, köğük demiştir ama tutma- mıştır. Oysa dizmekten dize hemen tutmuştur. 'Dize'yi kimin önerdiği bilinmiyor. Halk şiirinde kafiyenin karşılığı ayak'tır. Çağdaş şiirde de ayak olabilirdi. Ama tutmuşlar bunu uyak diye değiştir- mişlerdir. Uyak tuttu, ayak halk şiirinde kaldı. Sanata bir karşılık aranmış Ataç, dörüt' demiştir. 'Dö- rüt'ü türetmek, yaratmaktan çıkarmaya çalışmışlard/r. Türetmek, dörütmekten dörüt. Ataç bunda diretmişse de tutturamamıştır Ataç, arada bir alay edecek biçimde sözcük uydurur. Uydurur diyoruz, Ataç'ınkiler gerçekten uydurmaya değin uzanır. Demokrasiye 'budunbuyrum' der. Demokratın adı budunbuyrumcu olur. Bir de tutar uzabilik' çıkarır. Ne de- mektir uzabilik? Ataç'a göre tarih; uzun yılların ardından uzayıp gelmiyor mu? Öyleyse uzabilik de tarih olur. Bu budunun kök alınmasıyla uydurulmuşsa da tutmamıştır. Aşırılıklar yıllar sonrası unutuldu. Dile yenileri yerleşiyor. Elektroniğin getirdiklerine titiz- ce uzanalım... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 1/ Türk gölge oyu- nunda kara derili halayık ya da cariye- ye verilen ad. 2/ Bayrağın uçkurluk karşısındaki kenan... Kahveci tepsisi. 3/ Cıvık çamur, batak- lık anlamında yerel sözcük. 4/ Suda ya- şayan tek hucreli bir hayvan. 5/ Uyuşuk, miskin... tskambil oyunlarında kâğıt atma sırası. 6/ Su... Tanınan, bilinen var- lıklan duyu organla- n yoluyla ayut edememe durumu. 7/ Yemin... Topraktan yapılmış, kulpsuz ve küçük çömlek. «/ Heykel... Tav- lada bir sayı. 9/ Paltoya benzer bir tür üstlük... Eski Mısır'da güneş tan- nsı. YUKARIDAN AŞAClYA: 1/Küçük testi, çömlek. 2/ Zaviye... Yunanis- tan'da bir kent. 3/ Iğnenin deliği... Jokeylerin giydiği kenarsız başhk. 4/ Hatıra... Yapısına girdiği sözcuğe olumsuz anlam katan bir önek... Japon lirik dramı. 5/ Ameli- yatlarda yaralan dikmek için kullanılan bağırsaktan yapılmış ipük. 6/ Uzakhk işareti... Doğu Anadolu'da bir dağ. 7/ Argo- da 'lira' anlamında kullanılan sözcük... O gösterme sıfatının eski biçimi. 8/ içinde yağ yakılan toprak kandil. 9/ Kavga, dalaş... Bir mantarla bir su yosununun ortak yaşamasıyla ortaya çıkao bitkilerin genel adı. ASKER-SIV1L TARTISMALARIM.V l'CRDt ARKAM YAVUZ GOKMEN OZAL SENDROMU V YAV1NLAR1 ler.' A\k.\K-\ I AX: 44(1 hS :'l •ÖZiTh veya Ozal sız gunienn ı*rft}ilacajp bır ddnem ba>«ırken Ya^uz Cökmen m Öztl 5«MdronQ' adh kıtabım tûm olmrlafımıza tav- sıye edıyoru2 öz*i »endromu mutUka okun- ma&ı gereklı bır lutap • Mehmtt B*rU*/Hüm9 tt • Yavuz Gökmen ırt 'Özat Semdromu'rru polı- sıve bır roman gibi bır sohıkta okuduro * ÖZAI Smdromu r ı anladıın • okuyunca bugunlen daha Erta* Kmrmtulhtefdmn • Yavtız Gokmea Ozala yakın bır gazctectd'T, yalnı? onu yagdanhkJardan ayn rutmak gerekır, ı;unku öı*\ A yak:rılıgı nç onu gcrektıgınde Ö7t\ ı e(oî*ırm<?ktcn aiıkoymus oc de ANAP ik- tıdardan dujunce Ozal a dtrsek ^cvirmişlır Gokmcn m ö/a! Sondromu onu uzakun \z leycn dcgıi, çok yakından bıten bır ga^etEcmm onemlı İutabidır • h*i*n Puiur'Mılhyet -Yavuy Cokmcf! ın 'Oial Sendromu' nefıs bır İutap - Bektr CoşkumİS^mh •Y«vu2 Cökmcn'tn Ozal Sendromu nda yer vvr- dıgı kahramanlann çogu hayarU Hcrhakde on- lann da as ıklavatakUn çok yrf\ev oîsa gc-ck • D*wya SazmklMtlUyct •Tanımadıgım ancak sevıp saydtğıtn Yavuz Cûkoıcn m ÖZJJ Sendromu nu hcrttes oku- malı- Ömer Oztûrkmen/TMrkift "Muhammed Heykel ın, Koriez Sava^ını anla- tan Zafer Hayalten tum Arap dunya^ında tigiy- 1e okunuyor Yavuz Gokmen ın Oxal Sendro- mu' unlu Heykel m kıtabı ayannda önemli btr eser Yannlan ınUmak ısteycnlenn mutlaka okumalan gereken bır kıtap öttl Scndronnı fehmi KonûZmmmn •Cokmcn ın kiubında ûzal ın gclccek ıçm ön- gordugu bır süru senaryo var Türkıyenın gele- ceğıni anlamak ı*tevenler özal S«ndnnnnnu okumaltdırlar - Ahmtt Tmm/Cumkmrifet • özal S«ndromu super bır kitap - Prvf Dr Kttrtkan Fifft/Aktü*t -Yemınlı bır Ozal dujmam de^ılsenız ve *Öz*l Ptikozu'ndan rahatsızlık çekffiıyorunız, Cök- men ın kıtabmı okuyarak yaJun Unhı yerh yen- nc koyabılırıınız • Mehmet Alt**J$*k*h GİDERAYAK YAŞARKEN Vedat Günyol 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Turkocağı Cad. 39-41 Cağoloğlu-lstanbul Ödemeli gonderilmcz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle