25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8AYFA CUMHURİYET 7TEMMUZ1992SAU 12 DIZIYAZI 12 Eylül'ün gerçek nedeni Özal türü serbest piyasa ekonomisine geçişe jandarmalık etmektir Yeni Sagfın yükseliş nedenleri• II EKONOMIKOZELLEŞTIRME İDEOÜOJİK DEVLETLEŞTİRME IYURDAKUL FİNCANCI 12 Eylül 1980 askeri müdahalesınin görünürdeki nedeni, siyasetin tıkan- ması ve silahlı sağ-sol çatışmasıdır. Gerçekte, bu iki neden, müdahale için, çok hakh gibi görünen mazeretler ol- muştur. Asıl neden, Özal türü serbest piyasa ekonomisine geçişe jandarma- lık etmektir. 12 Eylül öncesinde, ekonominin ta- sarruf, yatınm ve üretim kesıminde gözlenen tıkanmalar üzerine çok şey yaaldiğı, çok şey söylendığ) için, o ko- nuya geri dönecek değiliz. Ama birkaç cümleyle özeüersek, 24 Ocak Karar- lan'nın ve o kararlara dayalı olarak, daha sonra askeri dönemde ve ertesin- de Özal'ın gelişürdiği modelin tek amacı, kaynaklann bölüşümünü yeni- den düzenlemektir. Devletin sanayi- leşmedeki rolüne kesinlikle son veril- miştir; sanayileşme, serbest piyasaya ihale edilmiştir. Bu ihalenin koşullan bellidir. Ücret- leri düşük tutmak; düşük değerde Türk Lirası esasına dayalı olarak ihra- catı arttırmak ve dışandan kaynak akışını sağlamak; yüksek faizlerle ta- sarnıfu teşvik etmek ve bankalann elinde toplanan kaynaklan özel teşeb- büseaçmak... Bu yolun, sanayilesmeyi saglamadı- ğı ortadadır. 10 küsur yılbk bir dene- yim göstermişür ki, Türkiye'nin yaün- ma yöneltebileceği kaynaklar artma- mış, tam tersine daralrruşür. Dış borçlann büyümesi nedeniyle Türki- ye, sürekli dışan kaynak aktanr bir duruma gelmiştir. Yüksek faiz, sanayi kredisine dönüşerek yatınmlan tır- mandırmamış, sadece bir rantiye sırufı yaratmışür. Gönfillûjandarmalık Bunlar işin ekonomik yarudır. Bizi, konumuz açısından ilgılendiren nokta ise, bu modelin bekçiliği görevini, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, gönüllü olarak yüklenmesidır. Kapalı kapılar ardında yüriitülen siyaset de devleti belli bir ideolojiyle yükleme işlevini, 12 Eylül ardından kolayca başarmışür. özal ve partisi ANAP, 24 Ocak Ka- rarlan'nı izleyen birkaç yılhk dönem- de, başta ordu olmak üzere devlet mekanizmasına, serbest piyasa ideolo- jisini yüklemeyi gerçekleştirmiştir. Bugün devlel, serbesl piyasa ideolo- jisine öylesine kapılanmıştır ki, sosyal demokrat partilerimiz bile, bir tür pi- yasa düzeninden yana olduklannı ilan etmekıen geri durmamaktadırlar. Oy- sa, 12 Eylül olmasaydı, Türkiye'de olağan koşullarda, Atatürkçü siyasal ve ekonomik devletçiliğj izlemesi gere- ken düzenin, sosyal demokrat ideolo- jiye yatkın bir düzen olması gerekirdi. Çünkü sağlam bir özel teşebbüs kapi- talizmi yoktu; halkta hizmeti devletten bekleme geleneğı sürmekteydi; ekono- mik yapının temeli devlet kapitalizmi- ne dayabydı; halkta, gücünü dinden alan bir sosyal yardımlaşma geleneği henüz etkindi. Bütün bunlar, sosyal •demokrasinin bekleme odası sayılmak gerekirdi. Atatürkçü siyasal ve ekonomik dev- letçilik, geçirdiği değışık aşamalarda, sosyal demokrasi için, üç ayn açıdan eh/erişji bir ortam yaratmıstı. Birincisi, siyasal devletçiliğin top- lumdan esirgediği liberal özgürlükleri savunan bir sosyal demokrat hareket, toplumdaki demokratik değisim ihti- yaanın temsilcisi olabilırdi. Ozellikle orta sımflann temel hak ve özgürlük istemlerini, nasıl Batı'da on dokuzun- cu yüzyılın ikinci yansında, Iiberal partiler temsil etmişse, Iiberal parti ge- leneği olmayan Türkiye'de aynı istem- leri, sosyal demokrat bir parti temsil edebilirdi. tkincisi, Yeni Sağ'm, egemen devlet ideolojisi olduğu günümüzde bile özel- likle geri kalmış yörelerimizde, halkm fabrikayı hâlâ devletten bekliyor ol- ması gerçeğjdir. Devletin elini sanayi- den tamamen çekmeyi amaçlayan Özal türü Yeni Sağ'ın karşısına, sosyal demokrasi, halkm sanayid devlet bek- lentilerini pekâlâ koyabilirdi. Üçüncü nokta da şudur: Siyasal ve ekonomik devletçilik, kıt kaynaklann da zorlamasıyla sosyal refah ve hizmet devletini sürekli ertelemişti. özal türü serbest piyasa anlayişı ise, ertelenen sosyal refah ve hizmet devletini, adeta devletin görevj olmaktan tümden çı- karmıştı. Sosyal demokrat hareket için bu açıdan çok elverişli bir ortam vardı; loplumun sosyal devlet beklen- tilerinin tcmsilcisi olabilirdi diği için, Yeni Sağ siyasel, doğal praük haline dönüşmüştür. Ve nihayet üçüncü öğe. eski Sovyet- ler Birliği'nde Mihaıl Gorbacov'un 1985'te başlatuğı perestroyka devrimi- ni izleyen gelişmelerdir. Stalinizmin çökmesiyle sonuçlanan Gorbaçov ha- reketi olmasaydı, Batı'da ömrünü za- ten dolduran Yeni Sağ ideoloji, 1990'- lara girerken, tarihin çöplüğüne aül- mış olacaktı. Ama perestroyka devrimini izleyen gelişmeler, Yeni Sağ'm ömrünü uzatmışür. Yeni Sağ ideolojinin, egemen devlet ideolojisi haline gelışine karşı savaşım verirken, iki evrensel boyutlu olgunun doğru tahüli çok önemlidir. Birincisi kapilalızmın 1970'lerdeki evrensel bu- nalınudır; ikincisi eski Sovyetler Bir- liği'nde perestroyka hareketine ve bugünkü gelişmeleıe yol veren sosya- list planlamanın kendı eliyle yarattığı açmazlardır.(l) önce, kısaca. 1970'lerde tanık olu- nan kapitalist evrensel bunahma ana çizgileriyle değinelim. Kapitalist eko- nominin ana dayanağı olan arz-talep ilişkisi, 1970'lerde artık gecerliğini yi- tirmiştir. Arz-talep ibşkısi, piyasada gerek fıyatlann oluşumunu, gerek kaynak dağıUmını, gerek ücretleri be- lirleyici bir ilişki olmaktan çıkmıştır. Arz-talep ilişkisinin işlerlikten çıkma- sı, ekonomideki dengeleri gitükce boz- mağa başladığı ölçüde, sosyal demok- rat hükümetlerin ekonomiye, parasal ve bütçe yoluyla müdahaleleri de gide- rek artmıştır. Bu müdahaleler, ekono- mik dengeleri yeniden kurmak yerine, o dengeleri daha da altüst eden bir enf- lasyona yol vermiştir. O tarihlerde sol sıyasetm handıkaplı olması değıl- dir; sol ideolojinin de hahdikaplı ol- masıdır. Bir yandan sosyal demokrasi, bir ideoloji olarak ortaya çıkmakta ye- tersiz kalmıştır. Bir yandan medya ve bazı sivil toplurn örgütleri ve bazı ey- yarna yazarlar, Özal'vn Yeni Sağ felse- fesi için seferber olmuşlardır. Bir yan- dan Sovyetler'deki perestroyka devri- mi ve onu izleyen gelişmeler çarpıüla- rak yansıülmıştır. Böyle bir ortamda doktriner olmak, sol bir ideoloji güt- mek neredeyse büyük günah haline gelmiştir. Bu ortamda sosyal demokrat ideo- loji de Yeni Sağ'ın rotasına girmiştir. Oysa politik yanşla ideolojik yanş bir- birinden çok farklı şeylerdir. Politik yanş, güncel toplumsal sorunlara han- gj partinin daha iyi yarat bulabileceği- ne ilişkin yanştır. İdeolojik yanş ise partilerin yaratılmasım öngördükleri toplumsal ilişkiler düzeni için yanştır. Partiler, güncel sorunlan, bir gündelik poliükanın merceğiyle, bir de ideolojik mercekle görmek ve yansıtmak duru- mundadırlar. İdeolojinin ayıp sayıldığı günümüz- de, sağ ve sol ideoloji'ler için çifte stan- dart kullanılmaktadır. Sağ ideoloji, kendini devlet malı ideoloji haline geti- rirken. yandaş kalemleriyle öyle bir hava yaratmıştır ki. sol ideolojinin adını bile ağzına almak ayıp sayılır ol- muştur. Oysa sosyal demokrasinin bugünkü en ivedi gereksinimi, kendisi- ne bir ideoloji tabanı yaratmak ve temel ideolojik tahlillenyle Yeni Sağ ideolojinin ipliğini o çok beğenilen ser- best pazara dökmekür. Aynı şey, reformcu muhafazakâr •Yeni Sağ ideolojinin egemen devlet ideolojisi haline gelmesinin günahı, öncelikle 12 Eylül rejiminin depolitizasyon siyasetinde aranmalıdır. Eski Sovyetler Birîği'nde perestroyka devrimini izleyen gelişmeler de 1990'larda tükenen Yeni Sağ ideolojinin ömrûnü uzatmışür. HandikapU sosyal demok- rat ideoloji de meydam Yeni Sağ'a boş bırakmıştır. Sosval demokrasi. 19^()"lcrdc \e 1980'lerde bu fırsaü kaçırmışur. Bu- gün de kaçırmağa devam ediyor. Bu söylediklerimizden çıkarmak is- tediğimiz sonuç şudur: Türk Yeni Sa- |ı, Batı'da olduğu gibi, sosyal demok- rasinin yıkıntılan üzerinde yükselme- miştir; onun var olmadığı, meydanı boş bıraktıgı bir ortamda egemen ol- muştur. Yeni Sağ ideolojinin yükselişinde, sosyal demokrasinin tarihsel fırsatlan kaçırmasının yanı sıra önemli üç öğe- nin de payı vardır. Birincisi, 12 Eylul mudahalesi önce- sinde, parlamentonun ukanmasına bağlı olarak, halkın siyasete güvenini yitirmesidir. 12 Eylül rejimi, bu güven eksikliğini kullanarak, askeri yönetim yıllannda, toplumsal güç odaklannı, yaygın deyişle depolitize etmeyi, sıya- setten uzaklaştırmayı kolaylıkla ba- şarmıştır. İkinci öğe, Batı ülkelennde kapita- lizmin 1970'lerdeki evrensel bunalımı- na ve sosyal demokrasinin gerilemesi- ne dayalı olarak, Yeni Sağ ideolojinin entelektüel üstünlük sağlamasıdır. Moda rüzgârlan, bu alanda daTür- kiyeyi etkisi alüna almışür. Batı'da Yeni Sağ'ın yükselişine koşut olarak uluslararası fınans kuruluşlan da Tür- kiye gibi ülkelere. Yeni Sağ ideolojinin ekonomik modelmi dayatmağa başla- mışlardır. IMF modeli diye bilinen ekonomik yaklaşım, Yeni Sağ felsefe- yi yansıur. Bizim gibi ülkelerde ekono- miyi istikrara kavuşturma çabalan, IMF devesinin güdülmesini gerektir- konan adıyla stag tlasyon (durgunluk ıçınde enflasyon) karşısında, sosyal demokrasi çaresizlikler içine düşmüş veentelektüel üstünlüğünü yitirmiştir. Gerek sosyal demokrasinin açmaz- lan, gerek reformcu muhafazakâr sağ anlayışa tepki olarak, arz-talep ilişkisi- ni yeniden tahtına oturtmayı amaçla- yan Yeni Sağ ideoloji. öylece ortaya çıkmıştır. Ama, Yeni Sağ ideolojinin pratik siyasete aktanldığı hiçbir Batı ülkesinde arz-talep ilişkisine yeniden geçerlik kazandmlabilmiş değildir. Bu ilişki, artık sadece bir efsaneden öte değildir. Öyleyse, Yeni Sağ ideolojiye karşı savaşım, her şeyden önce, arz- talep ilişkisinin artık geçerlı olup ol- madığıru ortaya koyacak bir tahlil ta- bamna dayanmahdır. Aynı tahlil, eski Sovyetler Birliği'- ndeki merkezi planlamanın açmazla- nnı da doğnıca ortaya koyacak bir ikinci boyutu daha içermek zorunda- dır. Merkezi planlamanın Stalinist damgalısı şu anlayıştadır. Kapitalist meta üretiminde üretici toplum için üretir. O nedenle yaptığı iş sosyal bir nitelik taşır. Ama üretici, ürününün sosyal bir ihtiyaca yanıt verip vermedi- ğini ancak pazarda keşfeder. Emeğin sosyal niteliği. ancak pazar aracılığıyla belirlendiği için kapitalist üretimde emek, dolayh sosyal emektir. Boşa da gidebilir o emek, karşıhğını da alabilir. Buna karşılık sosyalizmde emeğin bu dolayh niteliğj ortadan kalkar. Emek, doğrudan sosyal emek haline gelir. 12 Eylül döneminin ve onu izleyen Özal hükümetleri döneminin tek şansı ıdeolojı ıçın de soz konusu olmak gere- kır bugün Türkiye'de muhafazakâr ideolojiyi. Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman De- mirel temsil ediyor. Ama ANAP artık hükümette olmadığı halde. Yeni Sağ ideolojisi. devlet mekanizmasına öyle- sine işlemiştir ki, Demirel dahi, yanm ağızla bile olsa, serbest piyasa düze- ninden yana olduğunu söylemeye zor- lanıyor. Kuşkusuz söylemek istediği. salt bir ekonomik yaklaşım olarak ser- best piyasadır: kapsamlı bir ideoloji boyutunda serbest piyasacıhk akımı değildir. Çünkü Demirel, her şey bir yana devletçiliğe ağırlık verir. Şu anda hükümette ideolojisiz bir sosyal demokrasiyle, reformcu bir muhafazakâr parti vardır. Eğer her ikisi de dayandıklan kamuoyu tabanı- nın, devletin ağırhk ko>Tnasıyla ser- best piyasa ideolojisine tümden teslım olmasını istemiyorsa, bir an önce ken- di ideolojilerini belirginleştirmelidir- ler. Sosyalizmde, ürünün sosyal gerekirli- ğini belırlemek için pazar gerekli değil- dir. O gerekirlik, merkezi bir planla- mayla pekâlâ belirlenebilir. O zaman emek, planının hedeflerini gerçekleş- tirmek için harcanırsa, doğrudan sos- yal emek nileüğjni kazanır. Sosyal gerekler, üretimden sonra degil. pîan sayesinde üretimden önce belirlenebi- lir. Kapitalizmin serbest pazar yaklaşı- mının doğruca tahlili, sosyal demok- ratlar için ne kadar gerekliyse, bugün modası geçmiş görünen sosyalist mer- kezi planlama yaiciaşımının taniılı de o kadar gereklidir. Çünkü merkezi plan- lamanın çöküşü, Yeni Sağ'ın çarpıt- ması>la. artık devletçiliğin de sonunun geldiğı şeklinde değerlendirilmektedir. Oysa Sovyet türü merkezi planlamaya dayanmayan bir tür devletçi ve müda- haleci ekonomi, Türkiye gibi ülkeler için henüz gecerliğini korumaktadır. Serbest pazan ve sosyalist planla- mayı irdelerken, Yeni Sağ akımın or- taya koyabildiği tek doğru sav, ekono- mik devletçiliğin, geçmişteki özellikle- riyle artık Türk toplumu için geçerli olmadığıdır. Bu noktada sosyal de- mokrat ideolojinin Yeni Sağ ideolojiy- le birleşmesi, ama ondan sonrasında aynlması gerekir. Oysa sosyal demok- rat partilerimiz, devletçilik tahlillerin- de düpedüz Yeni Sağ akımın dümen suyuna gjrmişlerdir. Serbest pazaralığ^n bir hedefı, dev- letin ekonomik müdahalecilikten ve sanayicilikten anndınlmasıyla, bir uzantısı da daha az devlet sloganıyla, zaten hizmetlerin en kötüsünü veren devlet mekanizmasını iyice budamak- tır. Bu hareket başanya ulaşırsa, etkin bir hizmet devleti yaratılmayacak, tam tersine bugünkü yetersiz hizmetle- ri de yapmayan bir hadım devlet orta- ya çıkacaktır. 12 Eylül öncesinde ükanan parla- menter politika mekanizmalan, askeri müdahaleyle işlerlikten alıkonduktan sonra, hem yürütmeyi, hem parlamen- ter politikayı, 12 Eylül rejimi yüklen- mek zorunda kalmışur. Doğal koşul- larda, sivil toplum örgütlerinin işlevi olması gereken parlamenter politika, böylece bir devlet faaliyeti haline dö- nüştüğü için, elitist politika yapmanın, zamanla toplumda yarattığı hoşnut- suzluklar, doğrudan doğruya devlete atfedilir olmuştur. Sağ-sol silahlı çatış- masını durdurmanın devlete karşı ya- rattığı güveni devletin bizzat politika yapan politik bir mekanizma haline dönüşmesıyle ortaya çıkan toplumsal hoşnutsuzluk silip götürmüştür. Yeni Sağ ideoloji de entelektüel v? siyasal üstünlük sağladıktan sonra, halkta bi- riken hoşnutsuzluğu, devlete karşı, daha az devletçi bir harekete rahatlık- la dönüştürebilmişür. Yeni Sağ ideolojinin, 12 Eylül reji- minin desteği>le, resmi devlet ideoloji- si haline dönüşmesinın bir başka so- nucu, geleneksel devlet bürokrasisinin de ikinci sınıf bürokrasiye gerilemesi olmuştur. 12 Eylül öncesinde ve he- men sonrasında, devlet bürokrasisi içinde büyük çoğunluk, geleneksel muhafazakâr ya da aşın sağcı kafada bürokrattı. Ozal'ın Batı esinli Yeni Sağ ideolojiye entelektüel üstünlük sağlaması. o bürükrat kadroyla müm- kün değildi. Özal'ın 1983 genel seçim- lerini kazanarak hükümeti kurması- nın ardından, yurtdışından, Yeni Sağ ideolojiyi benimsemiş birçok bürokra- tı devşirmesinin nedenlerinden biri, mevcut bürokrasinin statik anlayışı- dır. Devşirilen bürokratlar ekonomi- nin ve yönetimin hâkim tepelerine yerleştırilmişler ve serbest pazar ideo- lojisini devlet malı ideoloji halinde kökleşürmekte önemli rol oynamışlar- dır. Dikkat edildiği zaman görûlür ki as- gari devlet yaklaşımının başlatuğı se- çilmiş-atanrnış tartışmalan, seçilmişle- ri hiç ciddiye almayan o devşirme bürokratlan değjl, ordu dahil, gele- neksel bürokrasiyi hedef almışür. (1) Bu konudaki aynntılı tahliller için, bkz: Anlatamadım Gitti, Yıbnaz Yayınlan, 1992, sayfa 234 ve sonrası. —BlTTl— 'Benim bir bilgim varsa, bunun nasıl bir bilgi olduğunu Delfı Tannsı'ndan dinleyin' Sokrates^ bilmediğînibiliyordu • Onun eski arkadaşlanndan biri, bif gün Delfı Tapınağı'na gitmiş, Sokrates'ten daha bilgin kimse olup olmadığını sor- muş, Ondan daha bilgin bir kimse bulunmadığı yanıtını almış. Sokrates şaşmış buna, çünkü ondan bilgili çok insan var. Öy- leyse Tann ne demek istemiş?... ATİNA'YA FELSEFE YOUCULUĞU ARSLAN KAYNARDAĞ Atina'da kalan son birkaç günümü- zü yeni yerler, yeni müzeler görerek geçirmek istedik. Delff deki günlerimi- zin baştan sona sempozyum etkinlik- teriyle dolu olacağı anlaşılıyordu. Arkadaşlardan çoğu Arkeoloji Mü- zesi'ne yanm günlerini ayınnışlardı. Binası güzel ve aydmlıkü müzenin, sergileme iyi idi. Ertesi gün, bir ara Platon'un okulu olan Akademya'nın önünden geçtik. Şimdi burada yeni bi- nalar vardı. Aristoteles'in ders verdiği Likea (lise) Agora'nın epeyce uzağın- daydı. Antik lisenin yerinde birtakım binalar, karşısında Hilton oteli yer al- mıştı. fzmir'in Agorası'nı biliyordum . Atina'nm Agorası'nı ozellikle görmek istedim. Atina'da yönetimin, toplum- sal yaşamın olduğu gibi felsefenin merkezi de agoradır. Felsefe deyince Sokrates, Sokrates deyince agora akla gelir. Agora'nın taşlan Akropol'ün etek- lerinde uzanıp gidiyor. Bu taşlann üzerinde eski fılozoflan, Sokrates'in diyaloglannı düşünerek yürüdüm. O diyaloglarda sahnenin çoğunlukla agora ve yöresi olduğunu biliyordum. Bir yanda ticaret hayatı sürüp gider- ken, bir yanda da felsefı konular ko- nuşulup tartışılıyor, bunlan Platon, Xenofanes gibi yazarlar kaleme alarak günümüze ulaşmalannı sağhyorlardı. Agora, Sokrates'in yaşamındaki birçok olaya sahne olduğu gibi onu ölüme götüren hukuksal gelişmelere de tanık olmuştur. Agora müzesine girdim. Bu küçük müze, felsefe açısından olduğu kadar, demokrasi tarihi açısından da önem- des, ötekinde Sokrates yazılıydı. Bun- lar orada yapılan kazılardan çıkanl- mıştı. Atina'nm ünlü Plaka semti Agora'- ya çok yakındı. Burada eski Atina, olduğu gibi korunmaya çalışılmıştı. Dar sokaklannda şirin dükkânlar, ta- vernalar. lokantalar. çayhaneler görü- tapınağını ziyaretle geçirdik. Akde- niz'dekı tapınaklar zincırinin en gör- kemlilerinde biri olan Poseidon, Atina'nm epeyce güneyindedir ve adı- nı deniz tannsından almıştır. Tapına- ğın denize egemen bir yükseklikteki görünüşü gerçekten güzeldi ve gelip gezmeye değerdi. Atina'da gezecek, görecek saatleri tüketecek o kadar çok yer vardı ki. liydi. Yaklaşık 2500 yıl öncesinden lüyordu. Bütün Atina'da öğleden kalan oy pusulalan müzenin vitrinle- sonra hayat sanki duruyordu. işyerle- rinde duruyordu. Bunlar kâğıt değil, ri, bankalar kapanıyordu. Saat beşten çanak çömlek parçalanydı. Kâğıt pa- sonra yeni bir canlılık başlıyor. özel- halı idi o zaman, az bulunuyordu, likle Plak^'da. şarkılarla, danslarla böyle işler için kullanılamazdı. dolu, çok hareketli bir hayat yaşanı- Oy pusulası olarak kullanılan çanak yordu. çömlek parçalanndan birinde Aristi- Bir yanm günümüzü de Poseidon Buraya gelirken taşlann bir köşesin- de Lord Byronln ımzası olduğunu söylediler. Bütün turistlerin dilinde bu imza lafı vardı. Ama kimse onu bulup göremiyordu. İngiliz ozanı buralara gelmışti. Imzasını atmış da olabilirdi. • İmza silinmiş, geride söylencesi kal- mıştı. Delfı'ye hareket için hazırdık. Bü- tün Balkan ülkelerinden gelen felsefe- ciler, Yunanıstan i-elsefe Kurumu'- nun tuttuğu otobüse binerek yola çıkük. Delfi, Atina ya otobüsle iki saat ötede küçük ve sevimli bir şehir. Par- nassos Dağı'nın eteğinde kurulmuş ve denizden oldukça yüksek bir konumu var. Neresine bakarsanız ağaclar için- de olduğu görülüyor. Burası eski Yunanhlarca dünyanın merkca olarak kabul edılırmiş. Delfı'- deki tapınak o dönemin önemli keha- net merkezi idi. Tapınakla ilgili söy- lenceler arasında "kendini bilmek" kavramı da bulunmaktadır. Sokrates o ünlü Savunması'nda "kendini bilmek, bilginlik ve bilgelik" kavramlanndan söz ederken şöyle di- yor: "Benim bir bilgim varsa, bunun na- sıl bir bilgi olduğunu Delfı Tannsı'- ndan dinleyin..." Zira onun eski arkadaşlanndan biri, bir gün Delfı Tapınağı'na gitmiş. Sok- rates'ten daha bilgin kimse olup olma- dığını sormuş. Ondan daha bilgin bir kimse bulunmadığı yanıtını almış. Sokrates şaşmış buna, çünkü ondan bilgili çok insan var. Öyleyse Tann ne demek istemiş?.. Bunun üzerine Sokrates. her şeyi bi- lirim diyenleri bulmuş, onlarla konuş- muş, sorguya çekmiş onlan. Sonunda şunu anlamış: Gerçekte onlann da kendisınin de bilmediğj çok şev var. Ama onlar bılmediklerinin farkında olmadıklan halde Sokrates bilmediği- ni biliyor. O zaman demiş ki, Tann beni bilgin ve bilge diye ilan ederken her halde bu özellığimi kastetmiş ol- mah. StRECEK A1NKARAN0TLABI MUSTAFA EKMEKÇt Tonguç Baba: (6) Tonguç'un Söyleyemediği Yalçın Küçük, doğum günü belli değil diye, Ismail Hakkı Tonguç'u "köylülükle" suçlamış. Benim de doğum yılım, doğum günüm belli değil. Nüfusa göre, benden büyük ab- lamla ikiz görünüyorum. Adım Mustafaya, benden kaç yıl önce doğup ölmüş kardeşimin adı da Mustafa! "Frenk Mustafendi" adı, o zaman benim değil, onun adı oluyor. Anam söylerdi: -Senin adın, kendi adın! derdi. "Atatürk'ün doğum tarihi belli değil" dedi Engin Tonguç, Yalçın Küçük'e dokundur- duğu konuşmasını şöyle sürdürdü: "Çünkü, kimse o zaman oğlunu gidip de hemen nüfusa kaydettirmiyor. Neden sonra gidiyor, kaydettiriyor. Onun için belli değil." (Yalçın Küçük'ün) gösterdiği kanıt bu. Ondan sonra, da- ha genel çerçevede işi aldığımız zaman; köylülük mesele- si, acaba bu derece dogmatik ele alınıp, köyü de reddede- bilecek bir olay mı bütün dünyada? Buna ek olarak da, (Yalçın Küçük) tabii şunu söylüyor: "Tarımla hiçbir şey ol- maz! Endüstrileşmektir esas, halbuki Köy Enstitülerinde endüstriye yönelik hiçbir çaba yoktu, sadece tarıma dö- nüktü. Sadece tartm yapılsm, o tarım gerçekleştirilsin, Türkiye bir tarım ülkesi olsun' amacı güden bir kuruluştur bunlar" diyor. Bir kez bu yanlış. Çünkü, Köy Ensitütülerin- de o dönemin koşullarına göre, endüstriye yönelik bölüm- ler de var Kalkıp da, o dönemde elektronik bilmem ne atölyesi kuracak değiller ya, o dönemin kendine göre za- naat sayılabilecek şeyi. O dönemde Türkiye'de endüstri yok ki; şimdi gençler onlan bilmedikleri için, kafaları çeli- niyor, ondan söylüyorum bunlan. Türkiye'de o dönemde endüstri dediğimiz şey, dört tane şeker fabrikası, Karabük Demir Çelik Fabrikası, üç tane bez-dokuma tabrikası, baş- ka endüstri yok Türkiye'de. Olması olanağı da yok, çünkü, savaş çıkıyor, savaş! Şimdi, dışandan öyle geliyor, Köy Enstitüsü müdürlerinin mektupları var, yalvanyorlar. "Filan şey çıkmadı" diye. Bütün bunlan bir kenara bırakıp da "Efendim endüstri yok- tu!" demek, bir yerde "Ben bu işi iyi incelemedim, o döne- mi de iyi bilmiyorum" demeye eşit oluyor bence. Köylüye gelince, köy olayına, köylü olayına, tarım olayi- na! Bütün dünyada önümüzdeki yüzyılın en önemli proble- mi beslenme problemi. Çünkü, dünya nüfusu gitgide artı- yor; istediğiniz kadar endüstrileşin; istediğiniz kadar ileri ülke olun, başınız belaya tarımı organize edememekten giriyor. Işte, Sovyetler Birliği'nde oian olay! Insanların beslenme sorunu ön planda gidecek hep, önümüzdeki yıl- larda artarak gidecek. Belki laboratuvarlarda yiyecek hap- ları filan yapılırsa, o zaman tarım denen olay da ortadan kalkar, herkes hapını yutar, beslenir! Ama, o dönemden daha çok uzağız. Üstelik Türkiye'de üstünkörü birtakım gözlemlere dayanarak söylenen bir şey var: - Efendim, biz endüstrileştik, köyden kente göç var, nü- fus oranı değişti, tarım değişti! Nasıl değişti? 1935'te Türkiye'nin nüfusu 17 milyon, in- sanlarm yüzde 80'i köyde yaşıyor; tarımla uğraşıyor. 17 milyonu, yüzde 80'e oranladığınız zaman aşağı yukarı 12 milyon falan çıkıyor; 12 milyon insan köyde ve tartmla uğ- raşıyor; 1990'larda Türkiye'nin nüfusu 50 kusür milyon, yüzde 4O'ı, yüzde 50'si köylerde yaşıyor, tarımla uğraşı- yor, ediyor 24 milyon. Yani, 12 milyon tanmla uğraşan in- şan yerine 60 yıl sonra, bugün Türkiye'de 24 milyon tarım- la uğraşan insan var. Şuradan çıkalım, gidelim en yakın Ankara köylerine; Ankara köylüsünün telefon, yol dışında tarım olarak, yaptığı iş, üretici olarak yaptığı işin düzeyi, 1935'lerden, 1940'lardan hani şöyle bir parmak ya yüksek- tir, ya değildir. Yani, tarım sorunu çözümlenmemiştir he- nüzTürkiye'de. Öyle mi? Evet, biraz gübre mübre hikâyesi var, ama aynı köydür aşağı yukarı, aynı güç koşullar içinde çalışan tarımcıdır; yani kökünden çözümlenmemiştir. De- mek ki, dogmatik şeylerin dışında endüstrileşmeye hiç kimse karşı değil. Köy Enstitülerinin ilkeleri de endüstri- leşmeye karşı ilkeler değil. Hatta, endüstrileşme içerisin- de rahat rahat uygulanabılecek ilkeler. O aşamaya, o sûrece de uydurulabilecek ilkeler. Şimdi, (Yalçın Küçük'te) bir başka yanılgı yine, aynı ince- lemede, "Tonguç köye yalnız öğretmen yetiştirmeyi düşü- nüyordu" diyor. Sadece Köy Enstitüleri Yasası'nın 1. maddesini okusa, öyle olmadığını anlayacak; "Köye yarar her türlü meslek erbabını yetiştirmek üzere kurulmuştur Köy Enstitüleri" diyor, birinci madde. Ama, öğretmenle başlamışlar, arkadan biraz "sağlık memuru" gelmiş, on- dan sonra kapanmış, bitmiş olay! Bu denli yüzeysel ince- lemelerle varılmış sonuçlar! "Köyü canlandırma eşittir köyü kalkındırma!" diyor. İyi, tam tersini söylemişler." Köyün canlanması, mealen söy- lüyorum, "Canlandmlacak Köy'deki ifadeyi, köydeki eği- tim ve ekonomi sorunlan da içinde olmak üzere, su soru- nu, toprak sorunu, her türlü toplumsal, ekonomik sorunlar içinde olmak üzere, bir bütündür. Köy, içinden öyle can- landırılmalı ki, kimse köylüyü köle olarak kullanamasın, uşak muamelesi yapamasın!" falan diyor (Tonguç). "Can- landırmadan" kastettiği, ama o dönemde söyleyemediği şu: Köylüde sınıf bilinci uyandırmak! Adam, onu öyle söy- lese, zaten o günün iktidanyla işbaşı yapıp da o işi gerçek- leştiremez ki. Şimdi, bekliyorlar bizimkiler, bugünün ter- minolojisiyle. bugünün kitaplarında olduğu gibi otursunlar orada gayet rahat, H. Ali Yücel, Mectis'te. öteki de kitapla- rında, yazılannda, efendim işte, "diyalektik materyalizme göre, şu sınıf, bu sınıf" diyemezler, o dönemde. Bu kadarı- nı söyleyebilmek için... iyi niyetle bakmak gerek kötü niyet- le bakarsanız, tabii öyle yorumlarsınız!.." BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 1/ Orta Asya'da ya- şayan Türk soyun- dan bir halk. 2/ Be- lirli devlet işlerini çe- virmekle görevli ku- ruluşlardan her bi- ri... Denk, eşit. 3/ Eski Türk inanışm- da yeraltı tannsı. 4/ Hz. Muhammed'i övmek ve ondan şe- faat dilemek ama- cıyla yazılan kaside... Işaret. 5/ Osmanlı devletinde dışarıya satılan mallardan alınan gümrük vergisi. 6/ Uğraş... Molibden elementinin simgesi... Bir meyve. 7/ Terbiyesiz kimse... Bir cet- vel türü... Bir nota. 8/ Bir deniz tek- nesinin devrilerek ters dönnlesi. 9/ Konut kapılannda menteşe ve kilidin takıldığı düşey konumdaki kalın par- ça... Takımlar grubu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Aidat... Kakım da denilen kürk hayvanı. 2/ Sıvas'ın bir ilçesi... Mer- canköşk de denilen güzel kokulu bir saksı bitkisi. 3/ Katranla kıldan yapılan ve kalafat işlerinde kullanılan bir tür macun... Halk müziğine özgü telli bir çalgı. 4/ Tıp dilinde derinin kan- lanmasına verilen ad... Berilyum elementinin simgesi. 5/ Bir tür tath çorek... Boşlukta 300.000 km/sn'lik bir hızla yayılan ışık taneciği. 6/ Liste bası olmuş hafıf müzik parçası... Koca. 7/ Sey- rek dokunmuş delikli bir kumaş türü... Hile. 8/ Akira Kurosa- va'nın tanınmış bir filmi... Tropikal bölgelerde yetişen ve nişas- laca zengin yumru kökleri yenilen bir bitki. 9/ Kuzey Amerika ıle Asya'yı avıran boğaz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle