28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3MART1992SALJ 14 GÖRÜŞLER BURAŞI TÜRKİYE HALl'K ŞAHtV Televizyonda Pornografi Fupyası B ir süredir iddia ediyorum ki, basınımız kullandığı kağıdın santimetrekaresi başına düşen çıplak kadın eti bakımından, bırakın Ortadoğu'yu ve Bal- kanlar'ı, dünyada birincidir. Bu iddianın tersini kanıtlayabilen henüz çıkmadı. Şimdi kafamda yeni bir soru: Acaba dehşet verici bir re- kabetin ilk raundlannın çarpışıldığı özel televizyonlanmız da mı öyle olacak? Bir başka deyişle, acaba toplam yayın saatleri içinde dünyada en fazla kadın eti teşhir edilen ek- ranlara sahip olma ayncalığı (!) da mı bize ait olacak? Korkanm, bu gidişle öyle olacak. Bu gidiş, kıran kırana rekabet ortamında ayakta kalmak için her şeyin mübah görüleceği gidiştir. Televizyonlann reklam çekebilmesi için izleyici sayısı arttırması, izleyici sa- yısını arttırması için ise "beğeninin en düşük ortak katına" seslenmesi gerekecektir. îstismarcı çıplaklık ve cinsellik, toplumbilimsel terimiyle "pornografı", işte bu ortak kat içinde yer alan banko öğe- lerden biridir. Dünyanın başka yerlerinde de böyledir. Ama, kadın erkek arasındaki kopukluğun toplumsal dü- zeyde sürdüğü Türkiye'de özellikle böyledir. Basınımız bunu tüm çıplaklığı ile 1980'den sonra keşfetmiştir. Tek amaçlan para kazanmak olan ve toplum yaran diye bir kaygılan olmayan özel televizyonlanmız ise elbette bilmek- tedir. Göreceklerinize kendinizi hazırlayın; önce gözleriniz fal- taşı gibi açılacak, sonra ise büyük bir ihtimalle mideniz bu- lanacaktır. ••• Pornografi, totaliter diktatörlüklerin değil, özgür, de- mokratik toplumlann sorunudur. Totaliter rejimler ero- tizmle pornografi arasındaki aynmı yok sayıp her ikisini de yasaklayıp işin içinden çıkarlar. Çoğulcu demokratik top- lumlarda ise böylesine bir yasaklama istenmeyeceğine göre, insanlan cinsel organlanndan tutarak gerçekleştirilen istis- mara nasıl engel olunacağı sorusu ciddi bir soru olarak ele alınır. tartışılır. Çözüm, "ölçü"de aranır. Cinsellik ve erotizm elbette hayatın ve sanatın aynlmaz bir parçasıdır. Bir sanat eserinin onsuz olmaz öğesi sayılabi- lecek erotik bir sahneyi kapatmak eserin bütünlüğünü par- çalar. Böyle bir sahne özgürlük alanının içindedir, korun- malıdır. Peki, ya hiçbir sanat değeri olmayan, salt para kazanmak ve cinsellik istisman yapmak için üretilmiş bir filmde bir ka- dının bir adama masturbasyon yaptırmasını seyretmek? Bu da özgürlük alanının içinde midir? Özgürlük kavramı çarpı- tılarak bu sahnenin çoluk çocuk, ailece seyredilen televiz- yon ekranından yaymlanmasına izin verilmeli midir? Ya yaşlı bir eşcinselin çocuklan ayartmak için kullandığı yön- temlerle ilgili adi bir film? Özgürlüğün, bağnnda sorumluluk ölçüsü taşıyan bir kavram olduğunu unutamayız. Ünlü bir Amerikan Yüksek Mahkeme yargıcının dediği gibi, "İfade özgürlüğü insanla- ra kalabalık bir sinema salonunda yalancıktan 'Yangın var' diye feryat etme hakkını vermez." Böyle bir şey yapıldığı anda o özgürlüğün istisman başlamış olur kı, hukuk devle- tinde buna izın yoktur. öyleyse? Öyleyse kıran kırana rekabet ortamı içinde her şeyi mübah görecek olan özel televizyonculara sorumlukla- n hatırlatıimahdır. Bu çıkar yol değildir: cinsei istismann sonu yoktur. önce Avnıpa normlanna uyulması zorunlu- dur. Efendim, seyretmek istemeyen televizyonun düğmesine bassın kapatsın demek ucuz bir demagojidir. Bu safsata Batı'nın demokratik ülkelerinde denendi, yutmadılar. Ba- kalım bize yutturabilecekler mi? Yumuşaİc ya da katı porno meraklılanna benim bir itira- zım yok; gitsinler, videoculardan istedikleri filmi alıp evleri- nin mahremiyetinde seyretsinler. Bu onlan ilgilendirir. Ama biraz da bana ait olan radyo dalgalannı üç beş mil- yon uğruna cinsellik pazarlamacılığı için kullanmasınlar. Bu hem beni hem de tüm toplumu ilgilendirir. 60-30 Y1L ÖNCE CUMHURİYET 1932: Heyeti Veküede Heyeti Vekile saat üçte Başvekilin riyasetinde toplanmıştır., İçtımada 931 bütçesinin mütebaki üç aylığında yapılacak tasarruf mes'elesinin konuşulduğu tahmin edilmektedir. Söylendiğine göre bu arada yeni memur tayinlerinin tahdit olunması, muayyen bir müddet için münhalâta yenı memur alınmaması da kararlaştınlmıştır. Heyeti Vekile bundan başka devlet sarfiyatını da tahdit edecektir. Tahminlere göre bazı masraflann yapılması vekâletlere bırakılacak, bazılan ancak Heyeti Vekile kararile yapılabılecektir. Heyeti Vekilenin mevkıi tatbikte bulunan bütcehakkındaki kararlan derhal tatbik olunacaktır. ERMENONMLLE FELAKETI! İ374 'T &C-tO " YOLCU OÇAĞt, £/Çj4Ğ/A/ SA6AT £7714/f77'. 8U Y/MC£, UÇAA: OGMAMA SSS #/f//V/A/ Öl£>ÜĞÜ Ermenistan Karşısında Gaflete Son! A. COŞKUN KIRCA Emekli Büyükelçi, D YP İstanbul Milletvekili K ıbns'ta 1974 Ağustosu'ndan beri silahlar niçin susmuştur? Çünkü, Kıbns Rum yönetimi ve Yunanistan, KKTC'ye karşı herhangi bir silahlı hareketin Türkiye'nin aynı yoldan müdahalesini davet edeceğini çok iyi bilmektedir. Yu- nanistan çeyrek yüzyıldan beri Ege'deki karasulannı 12 deniz miline niçin çıka- ramıyor? Çünkü, Türkiye'nin, böyle bir tek taraflı karan tanımayarak savaş ge- mi ve uçaklannı, Yunan karasulanna bu şekilde eklenecek alan içine göndere- ceğini ve onlan ateşle karşılarsa iki dev- let arasında savaş çıkmasma sebep ola- cağını çok iyi bilmektedir. Bir devletin-banşcı tahammülünün nerede biteceğinin çok iyi bilinmesi, o devletle çıkar çatışmasını tırmandırmak isteyebilecek olanlan caydırabilmenin en etkili yoludur. Kıbns ve Ege'de bu yaklaşımı büyük başanyla uygulaması- nı ve böyleoe yıllardır bu bölgelerde ba- nşj korumasını bilen Türkiye, üzülerek söyleyelim ki inanılmaz bir safhkla, aynı siyaseti Ermenistan karşısında uygula- mamıştır. Ermenistan, aşağı yukan bir yıldan beri bağımsızlık yolundaydı. Bu ülke, Sovyetler Bırliği'nin resmen dağılmasıy- la bağımsızlığını elde etmiştir. Erivan yöneticileri, bağımsızlıklan daha resmi- leşmeden, Türkiye'ye karşı politikalan- nı şöyle tanımlıyorlardı: Ermenistan, Türkiye'yle dostluk, iyi komşuluk ve her aJanda işbirliğinden yanadır. İki devlet arasındaki ilişkiler, önce bu yak- laşımla yürütülmelidir. Ancak bu politi- ka, Ermenistan'ın Türkiye'yle temel si- yasi davalanm terk ettiği anlamına gel- mez ve Erivan, zamanı gelince bu da- valan ortaya atacaktır. Nitekim, Erivan Parlamentosu, bağımsızbktan önce al- dığı ve bugün de geçerli bir karannda, Türkiye'ye karşı soykjnm iddialannı tekrarlamış; bununla kalmamış, bu id- dialarla ilintili olarak Türkiye'nin doğu bölgesi üzerinde toprak isteminde bu- lunmuştur. Ermeni görevlilerin bu yön- de sayısız demeci vardır. Türkiye'nin Ermenistan'dan hiçbir toprak talebi olmadığı ve bu komşusuy- la en geniş bir işbirliğine girişmeyi red- detmeyecegi muhakkaktır. Ama dost- luk karşılıksız olamaz. Ermenistan'ın dostluğundan emin olabilmek için ise Türkiye'nin elbette bazı şartlan olmalı- dır. Bu şartlar nelerdir? 1. Ermenistan, komşulanyla (yani bu arada Türkiye ve Azerbaycan'la) sınır- lannın değişmezliğini açıİcça kabullen- mebdir. 2. Ermenistan, soykınm iddialannı miUetlerarası forumlara getirmeyeceği- ni; bu konuyu milletlerarası ilişkilerinde istismar etmeyeceğini ve istismar caba- lanna destek vermeyeceğini vaat etmeli- dir. 3. Ermenistan, tedhişçiliğin herçeşidi- ni açıklıkla kötülemelidir. Bu şartlar makuldür ve ne Batı âlemi ne de Rusya bu şartlann isabetliliğini in- kâr edebilirler. Işte, Türkiye, fcrmenis- tan'ı tamrken bu şartlan ileri sürmeyi ih- mal etmiştir. Bu kadanyla da kalmamış; Türkiye, bu ülkeyi, Karadeniz İşbirliği Projesi adlı milletlerarası kuruluşa ken- di elcağızıyla kabullenivermiştir. Hükü- met sözcüsünün ağzından, bazı şart- lanmızın bu ülkeyle karşılıklı diplo- matik ilişki kurmak amacıyla yapılacak görüşmeler sırasında tarafımızdan öne sürüleceği ifade edilmişse de bu konuda- ki ilk temas sırasında Türk tarafının ye- teri açıklıkta istemlerde bulunmadığı anlaşılıyor. Yine anlaşılıyor ki Ermenis- tan, birinci istemimizi kabule yanaşma- yacaktır. Ermenistan'a göre AGfK'e girmekle zaten sınırlann değişmezliği ilkesini be- nimsemiştir. Oysa Helsinki Sonuç Se- nedi'nde yer alan kural, milletlerarası hukuk ilkesi niteliğinı taşımadıktan baş- ka, sadece sınırlann zor yoluyla değişti- rilemeyeceğine ilişkindir. Türkiye söz ve kâğıt diplomasisiyle yetinmeyeceğini gösterirse, Batı âleminin bize karşı büyük bir tepki göstermesi beklenemez. Çünkü, Türkiye'nin haklüığı ortadadır ve AGİK tarafından da kabul edilmiştir. Kaldı ki şu anda Azerbaycan'a karşı giriştiği saldınlar, Ermenistan'ın AGİK belgelerinden doğan yükümlülüklerine dahi saygı göstermek niyetinde ol- madığını kanıtlıyor. Bırakalım bu önemli konuyu, Ermenistan'la diplo- matik ilişki kurulması konusunda ciddi görüşmelere girişmeden ve üstelik Dağlık Karabağ'da yüzlerce Azeri Tür- kü katledilmekteyken, Türk-Ermeni smınndaki kapılan açmaya niyetlenebi- len resmi makamlanmız çıkabilmiştir. Halbuki Türkiye'ye düşen, bu kadar ge- cikmeden sonra da olsa, Ermenistan'ı çok gerçekçi bir dille uyarmaktı. Bu yapılmak şöyle dursun, Ermenistan'a si- lah götürdüğünden kuşkulanılan uçak- lann hava sahamızı kullanmalanna bile müsamaha edilmiş ve bu arada, üstüne görev olmayan işlere en yüksek seviyede kanşmaya pek hevesli bir işadamının Ermenistan'a yanhş mesaj vermekten başka hiçbir sonucu olmayan acayip gi- rişimleri itibar görebilmiştir. Şimdi Türkiye, Ermenistan'ı durdu- rabilmek için başlıca devletler nezdinde diplomatik temaslar yürütüyor. Türki- ye, AGİK'ten de uygun bir karar çıkar- mayı başarmıştır. Fakat, bir buçuk yıl- lık pısınkbk siyasetınin sonuçlannı şim- di sırf diplomatik temaslarla çözmek mümkün değildir. İlk yapmamız gereken, doğu bölge- mizdeki geleneksel bir askeri tatbikatı, üstelik capını küçülterek tekrarlayışımı- zı bile Ermenistan'ı ve destekçilerini ya- tıştırma çabalanmızın konusu haline getirmek değildir. İlk yapmamız gere- ken, Ermenistan'ın resmi olmayan Er- meni milislere hâkim olamadığı yolun- daki sahtekârca iddialanna asla inan- madığımızı ilan ederek, Türk-Ermeni sınınna hemen birlik yığmaya başlama- mız ve ayrıca Bakü'nun muvatfakatini alarak Nahcivan-Ermenistan sınınnda birliklerimizi mevzilendirmemizdir. Türkiye söz ve kâğıt diplomasisiyle ye- tinmeyeceğini böylece gösterirse, Batı âleminin bize karşı büyük bir tepki gös- termesi beklenemez. Çünkü Türkiye'- nin haklılıği ortadadır ve AGİK tarafın- dan da kabul edilmiştir. Batı'nın ve en başta Amerika'nın, bugün sadece BDT'de mevcut belirsizlikler karşısında değil, aynı zamanda Balkanlar'da, Or- tadoğu'da ve Kafkasya ile Orta Asya'da temel dengeleri koruyabilmek için de- mokratik ve laik bir Türkiye'ye ihtiyaa her dönemdekinden daha fazladır. Sa- yın Süleyman Demirel'in Amerika ziya- reti bu gerçeği bir defa daha gözler önü- ne sermiştir. Türkiye, saldırgan Er- menistan'ı durdurmak amacıyla kendi- sine düşeni yapma azmini açıklarsa, olası bir Türk askeri müdahalesini önle- mek için Ermenistan'ı milletlerarası hu- kuka saygjlı bir tutuma sokmak ama- cıyla elindeki imkânlan kullanmak, başta Amerika olmak üzere Batı'ya ve Rusya'ya düşecektir. Bundan başka Türkiye, Ermenistan milletlerarası hukuka uygun bir tutumu benimseyip uygulamadıkça bu devletle hiçbir alanda işbirliği yapmayacağını ve bu ülkeye her çeşit mal ve hizmet akjnu- nı durduracağını da açıklamalıdır. Bu- nun tek istisnası, karşılıklı nüfus miktar- lanna göre Azerbaycan'a gönderilenle orantılı olmak kaydıyla, denetimimiz- den geçecek insani yardımlardan ibaret kalmalıdır. Ermenistan'ın nüfusu Azerbaycan'- ınkinden çok azdır. Fakat Ermenistan, bugün savaş helikopterleri edinebilmiş olarak Azerbaycan'a -üstelik başanyla- saldırabilmektedir. Bu hazin sonuca ulaşılmasının sorumlulan. "küçücük" Ermenistan'ın "koskoca" Türk komşu- lanna zaran dokunmayacağını sanma hayaline kapılan bir avuç sözde diplo- masi oyunculanmızdır. Oysa, Sayın Başbakan, Batı'yı Ermenistan'a aynca- lık.lı muamele etmemesi için uyanrken gerçeği görmüştü. Kendisinin artık bu konuya bizzat eğilmesi zamanı gelmiş- tir. FERRUH DOĞAN "MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI" Yeni Radyo-Televizyon Yasası üzerine AYDEVOLGUN TRT tnceleme ve Araştırma Kurulu üyesi T ürkiye Radyo-Televizyon Ya- sası'nın yeniden haarlanışıyla ilgili çalışmalar başlamış bu- lunmaktadır. Yeni yasada üzerinde önemle durulacak konulann başında özel radyo ve televizyon kuru- luşlan gelmektedir. Günümüzde özel televizyon kuruluşu olduklannı iddia eden; ancak gerçekte birer "Prodüksiyon Merkezi" olmaktan öteye gidemeyen; yayınlannı haber, film, müzik, güldürü ve porno program- larla sürdürmeye calışan ve anayasanın 133. maddesine aykın yayın yaptıklan kesin olan özel televizyon kuruluşlannın gerçek ve yasal kuruluşlar haline sokul- ması, yeni yasanın üstleneceği en önemli görevlerden biridir. Bunun için TRT Kurumu'na yükleni- len "eğiticilik ve öğreticilik" görevinin bir oranda özel radyo-televizyon kuru- luşlanna da verilmesi kaçınılmaz bir hu- sustur. Aynca bu kuruluşlann sermaye- Ierinin, teknik donanımlannın, yıllık yayın planlannın, uluslararası standart- lara uygun asgari ve azami yayın sürele- rinin, drama üretme zorunluluklannın, reklam ilke ve tarifelerinin, denetim ku- rallannın, uluslararası yayın kuruluş- lanna üye olma zorunluluklannın yeni yasada açık bir şekilde belirlenmesi ge- rekmektedir. Bunlann yanı sıra siyasi partilerin özel televizyonlardan yapacaklan pro- paganda konuşmalan ile açıkoturumla- nn süre, içerik ve katıhm şekilleri ve öde- necek ücretler, siyasi partilerin güç den- geleri ve mali potansiyelleri göz önüne alınarak yeni yasada hakça bir sistem içinde saptanmalıdır. Aynca yeni yasada kurumun TBMM'den yapacağı naklen yaymlara açıklık getirilmeli; kurum kanallanndan birinin belirli süre ve zamanlarda TBMM'ye ücretsız olarak tahsisi düşü- nülmeli; siyasi partilerin, devlet radyo ve televizyonundan hakça ve eşit bir şekil- de yararlanmalan sağlanmalı; partilerin açıkoturumlara katılış kıstaslan saptan- malıdır. Yürürlükteki yasanın 5. maddesinde- ki ünlü "yayın ilkeleri"nde yer alan ve programlarda "karamsarlık, kargaşa, umutsuzluk, dehşet ve saldırganlık" duygulan yaratacağı öne sürülen an- lamsız ve izahı zor kavramlardan kesin- likle kaçınılmalıdır. Yeni yasada sansür ile denetim birbirine kanştınlma- malıdır. Aynı yasanın 19. maddesindeki hükü- met uygulamalannın tanıtılması ile ilgili ünlü "Icraatın İçinden" programının benzeri programlara yeni yasada kesin- likle yer verilmemeli, "sansür" ile "de- netim" birbirine kanştınlmalıdır. Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu ile TRT Kurumu Yönetim Kurulu'nun se- çimlerine, ilgisiz kurum ve kuruluşlann katılmalan önlenmeli, özellikie TRT Kurumu Yönetim Kurulu'nda, kurum çalışanlannın da temsil edilmesi sağlan- malı, personelin yetersiz ücretler yüzün- den özel sektöre "kaçması", yasaya ko- nulacak mali tedbirlerle önlenmelidir. Yeni yasa hukuka uygun esnek, yu- muşak ve kolay anlaşılabilir sade bir Türkçe ile kaleme alınmalı, muğlak ve aniaşılması güç ifadelere kesinlikle yer verilmemelidir. Yasalarda yapılacak de- ğişikliklerin yıllar aldığı bundan da ulus- ca zararlı çıkılacağı unutulmamalıdır. BLOKNOT YAGMUR ATSIZ Yunan Mitolojisi E fsaneler uydurup sonra bunlan "yaşama "eğilimi bütün toplumlarda az çok vardır. •Mesela dinlerin yapı taşlanndan birini (ama sade- ce birini) de bu eğilim oluşturur. Birtakım efsaneler uydurup sonra bunlara taassup dere- cesinde inanma eğiliminin en güçlü olduğu toplumlann başında herhalde Yunanlılar gelir. Yunanistan, 1821'deki kurtuluş tarihinden bu yana hep bir "dış tehlikeparanoyası"içindeyaşamıştır. Yine o günden bu yana, komşulanna tecavüzeden -İkind Dünya Savaşı'ndaki Alman istilası istisna edilirse- sürekli kendisi olmuş, ama Yunanistan hep yaygarayı basarak kendisinin tecavüze uğradığını ileri sürmüştür. Hikâyedeki kızkurusunu bilirsiniz. - Komiser Bey, bu adam benim ırzıma geçecek... - Nereden anladın, kızım? - Benimle hiç meşgul olmuyor, umursamaz görünüyor, yüzüme bile bakmıyor ki dikkatim dağılsın ve gafîJ bir arumda üzerime çullansın... Bu şirret, arsız ve müzmin sözleşme döneği çelimsiz ülke, sadece talihsiz komşusu olan Türkiye'yi değil, nasıl içine kapağı attığı hâlâbelli olmayanAvrupaTopluluğu'nun öbür üyelerini de canından bezdirmektedir. Mesela sırf mevzu- atını AT normlanna uydurmak gibi teknik konularda sü- rekli yan çizmekle ve ayarsız para bozma otomatı gibi her ağzına sürülen banknotu yutup karşılığında bir şey verme- mekle kalmamakta, üstelik önemli politik konularda da sü- rekli ayak bağı olmaktadır. Başka bir değişle, Yunanistan, on yıllardır ileri süriip kendi de inandığı "Türk tehdidi" efsanesinin yanı sıra şimdi bir de "Makedon tehdidi*'efsanesi ni ortaya atmıştır. 1980'den bu yana yak- laşık 20 milyar do- larlık AT yardımını iç edip hâlâ, "Daha yok mu" , havalan çalan Yunanistan, Brüksel- Ankara ilişkilerine sü- rekli taş koyduğu yet- mezmiş gibi şimdi Topluluk'un başına bir de "Makedonya " ^ ^ ı ^ - ^ — belası" sarmıştır. Bilindiği üzere AT İnceleme Komisyonu, yeni bağımsızbğını ilan eden Makedonya'nın, insan haklan ve başkalannın topraklannda gözü olmama gibi bir dizi kıstası yerine getirdiği için tanınması gerektiğini belirtmesi- ne rağmen, Makedonya AT üyeleri tarafından tanınmamış, çünkü Yunanistan "Makedonya"admaiüTHZetmiştir. Ma- kedonlar Bulgarlarla akraba bir Slav kavmidir. Batı Trak- ya'nın hemen batısında, Selanik'in kuzeyine doğru uzanan topraklarda, 200.000 kadar Makedon yaşamaktadır. Işte Atina, Batı Trakya'daki 150.000 Türk kadar bu Ma- kedonlann da korkusu içindedir. Oysa Türkiye, Batı Trak- ya'da gözü olmadığını inandına biçimde yüzlerce kere tek- rar ettiği, Makedonya da "Büyük Makedonya "hülyâsı için- de olmadığını resmen açıkladığı halde Yunanistan, muhte- melen "kişiâlemikendi gibibilirmiş^"fehvâsmca bu teminata inanmamaktadır. Yunanlılar bir yandan Türklerin kendilerine "Türk"de- ^mesini yasaklamaya uğraşır ve Makedonlann da Slav değil "bozulmuş Helen " oldukları safsatasına dünyayı inandır- maya çabalarken, Londra'da yayımlanan "Foreign Re- /7or/"ûJ?rg«/',Yunanistan'ınhâlâEpir'de, Kıbns'tavemuhte- melen Batı Anatolu'da gözü olduğunu (belgeleriyle) anlat- maktadır. PKK ile ilişkilerini ise artık saklama gereği bile duymamaktadırlar. Yunanistan, on yıllardır ileri sürüp kendi de inandığj "Türk tehdidi'•" efsanesinin yanı sıra şimdi birde "Makedon tehdidi'"efsanesi ortaya atmıştır ki buna yakında bir de "Ar- navut tehdidi" efsanesi eklenirse hiç şaşmamak gerekir. Ancak Atina, bu akıl fikir fukarası politikası ile Türkiye'- nin ekmeğine yağ sürmektedir. Çünkü Makedonya ve Ar- navutluk, Yunanistan'a göre daha da güçsüz devletler ola- rak bu yüzden Türkiye ile bağlannı daha da sıklaştırma ge- reğini hissetmektedirler. OKURLARDAN Kjşİah'yaYanıt Bana bu saurlan yazdıran, 9 Şubatl992tarihii gazetenızde Sn. Ahmet TanerKışlalı'nın "Müslümanhk Gelişmeye Engel mi?" başhklı yaasıdır. Bu konuda sıradan bir okur olarak ben yazsam tekmil 5 bölüm roman olur ya da yüzlerce sayfa dokümanter. Şakası yok, öyle! "A be adam" diyebilirsiniz, "her vazar senin zevkine göre mi yazacak ya da düşünce tarzına göre mi? Ninni saatini kaçırmış bir bebek gibi sızlanıyorsun. Cumhuriyet'te değişik fikirler olabilir, değişik düşünenlerde." Bu dedikleriniz olabilir. Ama bu. biraz basitleştirmek olur. Öyleçok uzaklara gitmeyelim. Bir üst kattaki komşum tam bir Müslüman, neeksik ne de fazla. Aynca çok dürüst veçok sevdiğim bir insan. 6 çocuğu var ve hiçbirini zorunlu olan ilk öğretimin ötesinde okutmuyor. Sebebini sorduğumda İslami Görünen köy Her nedense türban konusu stk sık ve inatla, ısrarla kamuoyu önüne getirilip daıma gündemde ve canh tutulmaya cahşıbyor. Türbanı savunanlar, insan haklan ve kıhk kıyafet özgürlüğü şemsiyesi altına çekmeye çalışıyorlarolayı. İlk bakışta gayet haklı ve masumane bir savbu. Konuya dar çerçeveden bakınca, türbanı savunanlara hak vermemek elde değil. Ama daha geniş bir çerçeveden bakarsanız geiecektedaha başka manzaralarla da tanışabileceğınızi kolaylıkla görebilirsiniz. Türbanı dini birgereğin icabı sayar. kıhk kıyafet özgürlüğü \e insan hakk. gibi görürseniz hemen akabinde daha başka kıhk ve kıyafetlerkde karşı karşıva kurallara göre yetiştireceğini söylüyor. Tabii ki bu onlann yaşam tarzı, saygım sonsuz. Gelelim Ahmet Taner Kışlah'ya. "'Müslümanlık gelişmeye engel mi?" diyor. Bu soruya direkt cevap vermeyeceğim. İslam dini, kurallan olan ve bunun yanında kutsal kitabı olan bir dindir. O kutsal kitapta insanlann A'dan Z'ye ne yapmalan gerektiği ve nasıl yaşamalan gerektiği yazılmıştır. O kitapta yazılı olan yoruma açık değildir. İyi bir Müslûmansanız yazılanlan uygulamahsınız. Şimdi düşünün, ben üst kattaki komşuma çıkıp o kutsal kitaptaki en ufak bir konuyu ne kadar tartışınm? Bunun arkadaşhğımızın sonunu getireceğinden eminim. Yani bütün kuralcı kurumlann gelişmeye büyük elkisi vardır. Sn. Kışlalı'nın sandığından daha çok... AHMET BtLGEN İstanbul gelirsiniz. Şenatı savunan, laikliği dinsizhk sayan ınsanlar sokaklara Cezayir'dekiler gibi çıkarlarsa ne yapabilirsiniz? Tabii ki türbanı dın gereği sayar, kıhk kıyafet özgürlüğünü birinsan hakkı sayarsanız öbürlerine bir şeylerdeme hakkınız kahrıaz. İşte o zaman seyret manzaravı. Bu sadece göze hoş görünen bir manzara olarak kalsa kim nediyebüir? Köy göriipüyor. Görünen köv' rı' jlavuza ne gerek var. Bukr.ıuyasesçıkarmayanlar ya da ^onuya sıcak bakanlar h nce Atatürk'ün ifadesiyle gaflet dalâlet ve hatta hıyanet fçindeler. Bu böyle biline \ Samsun
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle