20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET DIZIYAZI 5 ARAUK1992 CUMARTESİ 12 Yaşar Kemal 17 yaşındayken Cervantes'in başyapıtını okur ve yeni bir dünya bıüur SançoPança'sızbîr DonKişot POIJTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL YAŞAR KEMAL KENDÎNİ ANLATIYOR ALAIN BOSÛUET -7- B en kalabahklan sever- dim. Köyden çok sıkı- lırdım. Bir de hep kaç- mak, kaçmak duşleri kurardım. Köyûn dışında çok başka dünyalar olduğunu biliyordum. O dünyalardan da korkuyordum. Ama bir gûn nasıl olsa gidecektim. Ve evden kaçıyor, uzak köylerde beş altı gün ka- hyor, sonra eve gerisin geri dönüyor- dum. Tarlaya harnıan sürmek için gi- diyordum. Ekinlerin arasında acı ko- kan bir ot vardı. Sıcak, çok acı, güzel, başdöndüriicü kokuyordu. O sıcakta, çalışmak zorunda olmadığım halde, salt o otu koklamak için bütün gün. harmana gidiyor çalışıyordum. Ve anam. amcam, amcamın öteki kansı buna, benim calışma isteğime çok şaşı- yorlardı. Şimdi bile bütün kokular içinden o kokuyu seçebilirim. Bir de başka bir huyum var. Bu huyum ya da yeteneğim. denenmiştır. çok karanlık gecelerde Çukurova'da bir yolda yü- rürken, yanından yürüdüğüm tarlanın ne tarlası olduğunu kokusundan ayırt edebilirdim. Çeltik tarlası mı, çeltik tarlasını kokudan çıkarmak kolaydır. aşağı yukan çok toprak adamı bilebi- lir; susam. pamuk, buğday. ayçiçeği tarlası mı, kokudan bilcbilırdim. Be- nim koku yeteneğim çok gelişmiştı. Bilmem nedendir? J\y\ak dolaşmak, uzun uykulan- mın dışında, yerinde hiç duramamak. kendini göstermek için durmadan ça- ba harcamak... B Daşımalı buyruk bir çocuktum. et- ki falan dinlediğim yoktu sanırsam. Babamı bilmiyorum, eve başkaldır- mıştım, köyede öyle. Durmadan kaçı- yordum. özgürlük diye bir şey düşün- müyordum. Onun ne olduğunu hiç bilrniyordum. Kafamda öyle bir kav- ram yoktu. tlk dersler için düşünmeli- yim. Köyde her gece yaşlı köylüler sohbete otururlardı Ben de onlara gj- der katılır, susarak durmadan onlan, bazı günlcr sabahlara kadar dınler- dim. Çoğunlukla Türkmenin eski günlerini, büyük aşık Dadaloğlu'nu, Kozanoğju başkaldınşını, toprağın verimliligini ya da verimsizliğini, Kur- tuluş Savaşı'nı anlatırlardı. Bizim köy- de dinsel söz çok az edilirdi. Köyün bir camisi vardı minaresi olmayan. Cu- madan cumaya, o da yaşlı köylüler na- maz kılarlardı. Başka din üstüne bir şey anımsamıyorum. Geçenlerde Suri- yeli bir şair bana sordu, "Sizde, sizin romanlannızda" dedi, "İnsanlar çok az namaz kıbyorlar ya da hiç kılmıyor- lar. acaba sizin halk Müslüman değil mi?" Bizim halk Müslümandı. ama din onlar için hep yaşamın çok aşağı- sındaydı. Din, son otuz yılda halka inebildi. Benim yazdıklanm gelenek- ler, Müslümanlığa sığınmış eski mitler olacak. X ukardan beri söylüyorum, gez- gin ozanlar beni çok etkiledi. Ben de onlar gibi iş sahibı bir ozan olmak iste- dim ve çalıştım. Kader yolumu çevirdi de ben de buralara kadar geldim. Ora- da kalsaydım, varacağım yeri çok me- rakediyorum. Buçağdahalkozanlığı- m başka yerlere götürebilir miydim acaba? On yedi yaşlanndaydım, bir köyde kalabalık bir köylü topluluğu- na eski bir destanı anlatıyordum, bir- den bir köylü sözümü kesti, "Sen" dedi, "Yanhş söylüyorsun..." Adamla taruşmaya başladık, öz olarak doğnı- sunu ben söylüyordum, onun daha önce duyduğu aynı destan uydurmay- dı. Tarüşmayı ben kazandım. Benim anlattığımın destanın özü olduğuna o kadar inanmıştım ki, tartışmayı yitir- mcmin bir olanağ yoktu. Uzun bir süre sonra benim anlatış biçimimi genç bir Toroslu ozandan duyduğum- dahiç şaşırmadım. Bu böyleydi. Şimdi desıan bu yönden gelişecekti. başka bir yaraücıyı, ustasını buluncaya ka- dar. büyüsüne, sonsuz gücüne öylesine inandırmıştım ki kendimi, şimdi bile bütün insanhğı dilin kurtaracağına inanıyorum. Büyük dostum Roger Caillois ile bir gün konuşurken, benim bu inancımın farkına varmış, "Sen" dedi, "Dilin bu dünyada her şeyi yapa- cağına inanıyorsun değil mi, bütün politik, ekonomik, her şeyi, her şeyi di- lin başaracağına güveniyorsun, değil miT' diye sordu. Hiç farkında değil- dim. Şaşırarak. "öyle" dedim. doğru- su dilin gücüne o kadar inanıyorum ki... Daha da inanıyorum. bu yüzden de söz sanatçılanna, kendim de içinde, büyük sorumluluklar yüklüyorum, çağımız için. Dili her zaman diyalog- dan öte, yenemeyeceği güç olmayan büyülü bir araç saydım. Araç demek bile dilin gücünü kücültüyor. Dil be- nim için sonsuz gücü olan büyük. bir evrendi. Şimdi de dilin gelişerek. in- sanhğı, evrenimizi yenileyeceğine, ge- liştireceğine, güzelleştıreceğine, evren- ler kurup evrenler yıkacağına inanıyo- rum. Acaba bu anlattıklanmdan ola- ğanüstü bir çocuk portresi mi çıkıyor? Sanmam, bu çok doğal, türküye, şiire yönelmiş, kabına sığmayan, daha dört beş yaşlanndayken başından ola- ğanüstü işler geçmiş doğal bir çocu- ğun, bütün böyle çocuklara benzer öy- bu yolda harcadı. Diyarbakır hapisha- nesine, suç işletip adam soktu, adam birkaç kere yaralandı ama ölmedi. Sonra adam on sekiz yıl hapiste yatıp çıkınca bizim köye gelmiş. amcam bu- nu haber aldı, çok yaşlı ve hastaydı artık, ama gene de durmuyor, taban- casını beline takıp onu öldürmeye git- mek için yola düşüyordu. ÖkJürtmek için hiç parası kalmamıştı. Kendinden başka onu öldürecek kimsesi yoktu. Kendi de hastaydı. Benden de hiç umut yoktu. Doğrusu benim de öldür- memi istemiyordu. Kendisi de ayakta duramayacak kadar hastaydı. kanser- liydi ve kanserlı olduğunu bilmiyordu. Sonra köyden babamı öldüren Yu- sufu, Koca Osman'ın öldürdüğü ha- beri geldi. Amcam bir anda iyileşti, kendine geldi. yüzü ışık içindeydi. .rVnamın da tutkusu içerdeki katili bir an önce öldürtmekti. Amcamla tek anlaştıklan yer buydu. Belki anam bu yüzden evlendi onunla. Beni uzun yıl- lar babamı öldüreni öldüreyim diyeet- kilemeye çalıştı. Baktı ki, ben büyü- yorum, Yusuf da hapisten çıkacak, bu sefer beni başka türlü etkilemek için uğraşmaya başladı. Ne olacak, adam on sekiz yıl yatacaktı hapıshanede. Orada on sekiz yıl yatan insanın insan- bir yere gitmek istemedi. Ben on dört yaşındayken aile, Kadirli kasabasına göçtü. Orada bizimle birlikte Van'dan gelmiş akrabalanmız vardı. Biraz da benim inadımı kıramadılar. /\ Uân Bosque1: Sti etkileyen ilk kitabı, tam olarak hangiyaşmızda oku- dunu:? Hangi kitaptı bu? Hemen, bir gün böyle bir kitap yazacağınızı düşün- dünüz mü? Bu okumanm üstünüzdeki etkisi ne oldu? Düşler kuran bir çocuk muydunuz, doyumsuz muydunuz, yok- sa ortamunzla bütünüyle uyum içinde miydiniz? Ne zaman bağımsız olmanız gerektiği izlemini alduıız? Bir de kuşku- suz daha önemlibir soru soracağm: İlk eğitiminiz nasıl oldu? Çocukhiğunuzda kullandıgınız dille, aydmların kullandı- ğı, işlediği dil arasında önemli birfark var mıydı? Kendini anlatabilmek için bir adaptasyon çabası harcamak gerek- li miydi? Genel olarak ailenizin ve bu- lunduğunuz yörenin konuşma diliyle, okullarda öğretilen Türkçe arasında bir •engel var mıydı? Ya da isterseniz soru- mu şöyle özetleyeyim: Konuşulan baş- ka, yazılan başka mıydı? X aşar Kemal: ömrümde ilk oku- duğum roman Alphonse Daudet'nin "abamın ölümü üstüne Tahir amcam yüzlerce ağıt çıkardı. Derdi günü, babamı öldüren Yusuf u öldürtmekti. Babamm servetininin büyük bir kısmını bu yolda harcadı. Diyarbakır hapishanesine, suç işletip adam soktu, Yusuf birkaç kere yaralandı ama ölmedi. Sonra Yusuf 18 yıl hapiste yatıp çıkmca amcam tabancasmı beline takıp yola düşüyordu. D,"ilin gücünü, onun gücünün socsuz olduğunu denemelerimle o ya^anmda bile kavramıştım. Dilin küsüdür. /\ kmı Bosgaet: Aileniz kimlerden oluşuyordu? özel bir meslekleri var mıydı, varsa bu meslek neydi? Ailenizde göçerler ve büyük bir kentteyerleşmeye özlem duyanlar var mıydı? Varsıllık, yoksulluk, rahatlık, açlık soruları soru- luyor muydu? İlk arkadaşlarınız kimler oldu? JL aşar Kemal: İlk arkadaşlanm köyümdeki çocuklardı. İikokula bir- likte gittiğim Memet Şahin. Biz onun- la aynı anda doğmuşuz. Bir de Kara Süleyman vardı. Şimdi öldü o. O da çok arkadaşımdı. Aşağı yukan köyün bütün çocuklan arkadaştık. Yalnız Memet'le Kara Süleyman'ın arkadaş- lıgı başkaydı. Yukandan beri ailenin kişilerini saydım, gene de söyleyim, Tahir amcam, sonradan anamla evle- nen, çok saf, tertemiz, zeki, güzel gülen birisiydi. Babam ölmeden onun baş çobanıydı. Bir sürünün içindeki bütün koyunlan, keçileri, boğalan bir bir ta- nırdı. Ezbere inanılmayacak hesaplan yapardı. Bu yanıyla bütün ilde ünlüy- dü. Çok güzel özlem türküleri söyler- di. Yukan da da söyledim ya, küseğen bir kişiydi. Birisi onu üzecek bir söz söylemesin, dünya başına yıkıhrdı. Anam çok güzel, sert bir kadındı. Adı Nigar'dı. Amcamın ilk kansı Zübeyde de çok sertti. Onunla kavga ederlerdi. Anam ev işlerini sever, Zübeyde de evi hiç sevmezdi. Gene de kavga ettikleri olurdu. Ben hep anamı tutardım. O zaman akan sular dururdu. Babamın ölümü üstüne Tahir amcam yüzlerce ağıt çıkardı. Yıllar yılı her yerde ağa- bcyınin ağıtlannı söyledi. Onun ölü- münü hiç unutamadı. Derdi günü ba- bamı öldüren YusuPu öldürtmekti. Babamın bütün servetini diyemeyece- ğim, ama paranın büyük bir kısmını lığından hayır mı kalırdı. O zaten ha- pisten ölü çıkacaktı. Bir kere daha öl- dürmeye gerek yoktu. O, babasını öl- dürmüştü zaten. Yeterdi bu ona. O, her gün bin kere ölüyordu. Onu bir kez öldürtmektense... O zaten her gün bin kere ölüyordu. Küçüklüğünde, Van Gölü kartallannın soyundan ge- len, babasını öldüreni büyüyünce öl- dürecek oğul, şimdi artık onu öldür- memeliydi. Ben. Van Gölü kartallan- nın soyundan gelen çift yürekli kişi için, artık babamı öldüreni öldürme- meliydim. O pis, kanı beş para etmez adamı öldürürsem babam geriye mi gelecekti, yoook, öyleyse o genç elleri- mi niçin kana bulayacaktım. Sonra Osman onu öldürünce, Osman'ın, ba- bamın katilini öldürmesi çok zoruna gitti ve YusuPu benim öldürdüğüme ve Osman'ın üstüne attığıma kendisini inandırdı ve herkese de bunu anlatma- ya başladı. Bereket versin ona kimse inanmıyordu. Çünkü Yusuf öldürül- düğünde ben Çukurova'da değüdim. Ve benim ağzımdan Yusuf u öldürdü- ğümü bir kerecik olsun duymak isti- yordu. Ölmeden birkaç saat önce gene bana onu sordu. x\çlık sorunu bütün köyde olma- dığı gibi bizde de yoktu. lneklerimiz, tavuklanmız vardı.. Sütümüz, yağı- mız, yumurtamız boldu. Bütün köy de bizim gibiydi. Sebze, meyve biz de eki- yorduk, başka yiyecekler kasabadan geliyordu. Büyük şehre özlem duyan kimse yoktu ve kimsenin akbndan gecmiyordu bu. Bizim köyden şehre göçen şimdi de çok az kişi var. Memet Ankara'da oturuyor, ambar memur- luğundan emekli oldu. Ben lstanbul'- da... Bir de lise öğretmeni var. İki üç kişi de kasabaya göçmüş. Bizim köy fazla fıre vermedi. Bütün aile Van Gö- lü'nden başka bir cenneti hiçbir za- man özlemedi. Oradan başka da hiç Le Petit Chose idi. Ondan sonra da Kerem Oe Aslı'yı okudum. Bu bir Or- taçağ türkülü hikayesidir. Kuruluş bi- çimi La Chanson de Roiand'ın tıpkı- sıdır. Bu hikayeyi okumak yasaktı. Onu okuyanlar karasevdaya tutulu- yor, deliriyordu. Bu hikaye üstüne, onu okuyanlar için halk arasında da- ha çok şeyler anlatılıyor, karasevdaya tutulanlara örnekler gösteriliyordu. Ben onu okudum ve ne karasevdaya tutuldum ne de delirdim. Bu iki kitabı okuduğumda ilkokul beşinci sınıftay- dım. XJeniii ilk etkileyen kitap Don Kişot oldu. Onu okuduğumda on yedi ya- şındaydım. Daha önce Don Kişot'tan parçalan bizim ilkokul kitabında oku- muştum, ama işte öyle, pek ciddiye al- mamışüm. Don Kişot'u okuyunca yeni bir dünya buldum. Günlerce etkisinde kaldım. Cervantes bütün insanlıgımı, yüreğimde sakladığım birçok gizi açı- klamıştı. Bir karanlığa gömülmüş. sonra da içimde bir yücelme olmuştu. Bugünlerde de. politik yüzden, ilk ka- rakola çağnlmıştım. Polisler bana hiç de iyi davranmamışlardı. Bu romanı okumadan, daha çok önceleri de ki- taplar yazmaya kararlıydım. Şiirler yaayor, şiirlerim edebiyat dergilerinde yayımlanıyordu. Bana klasikleri, Don Kişotu tanıtan Arif Dino'ydu. Arif Dino, ünlü ressam Abidin Dino'nun ağabeyiydi. îkisi de lstanbuFdan Ada- na'ya sürgün edilmişlerdi. Ama orada eski Adana valisi dedeleri Abidin Pa- şa'nın topraklan vardı. Arif Dino bu topraklardan birazını satınca bana klasıklerden yüzden fazla kitap hediye etti. Eve götürüp paketi acınca üç tane Don Kişot'la karşılaşum. Ikisini aldım, bir yanlışlık olmuştur, diye Arif Di- no'ya götürdüm. "Fazla olmuş, bir yanlışhk var" dedim. Arif Dino, "Yanlışlık değil" dedi, "ömrünün so- nuna kadar durmadan bu kitabı oku- yasm diye sana üç tane aldım" dedi. Ve Don Kişotlanmı gerisin geri eve götürdüm. Arif Dino da ressamdı. Hem de büyük bir ressamdı. Sergi aç- mak, yapıüannı başkalanna göster- mek gibi bir derdi yoktu. Resimlerini sadece kendi için yapıyordu. Birde bi- zim gibi dostlanna gösteriyordu. Onunla dostluğumuz arahksız on yedi yıl sürdü. Fransızca ve Türkçe şiirler yazıyor, Türk yenilikçi şiirinin babala- nndan birisi oluyordu. Abidin Dino"- dan da Sait Faik'in ilk romanını, "Me- dan Maişet Motoru"nu aldım oku- dum. Hayran kaldım. x\.rif ve Abidin Dinolarla tanış- madan önce şiirler yazıyor, birçok der- gide yayımlıyor. folklor derlemeleri yapıyor, büyük bilimsel kitaplar yaz- ma hayalleri kuruyordum. Arif I)ino Yunanca da bilirdi. Eskilere, yani klasiklere çok meraklıydı. Bana resim dersi bile verdi. Bir de "Rimbaud"yu ezberden bilirdi. Sanınm bütün şiirle- rini... Ve onunla on yedi yıl roman, sa- nat. sosyalizm tartıştık. Abidin Dino da beni epeyce etkiledi. Onunla da şiir. edebiyat. resim konuştuk çok. Bu iki insan da belki çağmızın en ince, en zevkli insanlanydılar. Şimdiki gibi ak- lımda. Arif Dino bir gün tutturdu. "Çağımızın romançılan tek tipten korkuyorlar" dedi. Örneğin bunlann içinden Don Kişot gibi bir tipi yazma- ya yüreklilik gösterecek bir kimse çı- kamaz. Ona göre dünya romanı, Don Kişot gibi, tek tipin romanıydı. İlyada da Akhilleus'la Hektor'un romanıydı. Abidin Dinodan modemleri öğfen- dim. Abidin Dino'nun üniversitede Fransızca profesörü olan kansı Güan Dino bana Fransız klasiklerinden bir liste verdi. Yalnız onlan tamdığımda ben bir edebiyat bölüğünün içindey- dim. Adana'daki birçok şair, hikayeci arkadaşımdı. Dinolar Adana'ya gel- diklerinde ben onlan çok iyi tanıyor- dum. Arif Dino'nun şiirlerini okumuş, Abidin Dino'nun resimlerini görmüş- tüm. Benim bölgemin Türkiye'ye ar- mağan etüği büyük şair Karacaoğlan üstüne de Abidin Dino, o zamana ka- dar yazılmamış, yeni bir anlayışla bir yazı yazmışü. 'on Kişot'u okuduğumda, sos- yalizmi benimsemiş, birkaç kere de ka- rakola düşmüştüm. Sosyalizm üstüne elime ne geçerse okuyordum. Gene de bu işte Arif Dino bana yardımcı oldu. Abidin Dino'nun çok başka özellikleri vardı. Sosyalist militanlığı edebiyatla birlikte götürmeye çahşıyordum. He- men oracıkta, Adana'da sosyalist gençlerden hatın sayıhr bir bölük ku- rulmuştu. Eski sosyalist işçilerle. aydı- nlarla ilişki kurmuştuk. Gece gündüz sosyalizm konuşuyorduk. Ozamanlar Türkiye'de yeterli sosyalist kitaplar yoktu. Örneğin Manifesto daktiloya çekilmiş olarak elden ele dolaşıyordu. Bunun için biz sosyalizmi usta-çırak işi, ağizdan öğreniyorduk. Elbet sos- yalizmle birlikte, bu ağizdan öğrenme- ler yüzünden, çok da yanhş şeyler öğ- rendık. C'ocukluğumda kullandığım Tür^çeyle yazıh Türkçe çok ayn şey- lerdi. Yazıh Türkçe fakir bir Türkçey- di. Bizim Türkçemizinse büyük bir zenginliği vardı. Birbirimizi kolay an- layamayacak derecede birbirimize ya- bancıydık. Ben onlann dilini kolay öğ- rendım. Daha ilkokuldayken artık Çukurova ağzıyla konuşmuyordum. Ağzım Istanbullu ağa olmuştu. Ama evde, köyde. kasabada anında ağnmı değiştiriyor. yerele dönüyordum. Uzun yıllar, yirmi altı yaşında Istan- bul'a gelinceye kadar iİci ağız konuş- tum. Jstanbulluca ve Çukurova Türk- mencesi... Istanbul'a geldikten sonra artık dilim bir İstanbullu diliydi. İlk hikâyelerimin diyaloglannı Çukurova Türkmencesiyle yazdım. İlk hikâye ki- tabım San Sıcak böyle çıktı. Baktım ki kimse bir şey anlayamıyor, öteki baskılarda değiştirdim, ortak bir yazı dili aramaya başladım. Türkçede yazı dilinin fukaralığı, Nazım Hikmet'in dili bunlann dışında. halk dilinin ina- nılmaz zenginliği... Benim dil bilincim çok erken, on beş, on altı yaşlanmda gelişmeye başladı. Şiirlerimde olsun. yazılanmda olsun Çukurova'nın can- h, çok zengin Türkçesiyle yazı dilinin olanaklannı birleştirmeye çahşıyor- dum. tlk yıllarda bu belki bilinçli de- ğildi. Yalnız dilin bılincine çok erken vardığimı söyleyebilirim. B•akm, bu benim için önemli bir soru. kendimi anlatabilmek için bir adaptasyon çabası gerekli miydi? Sa- nınm, çok yumuşak görünümüme karşın çok sert bir kişıliğım var. Kendi dışımdaki çok şeye boş verdim. Ken- dimi nasıl biliyorsam öyle anlatacak- tım. Üstümde elbette genel etkiler oldu, ama hep burnumun dikine giden bir kişiliktim. Dilde Karacaoğlan'ın çok etkisinde kaldım. Bir şiirde, bir düz yazıda. bir anlatımda bir dilin na- sıl geliştirilmesi gerektiği üstünde çok kafa yordum. Bir dil bir dünya demek- ti. Bu dünyanın temelleri çok sağlam olmalıydı ki, o dünya üstüne sağlam bir dünya olabilsin. Dili aynnülarla güzelleştirmek. Halk dili benim için çok zengin, çok canlıydı, doğa gibiydi. Nasıl etmeli de bu büyük zenginliği ya- zı diline gecirmeliydi. O zamaniar bu- nun ne kadar zor olduğunu bilmiyor- dum. SÜRECEK Kıbns Tartısılıpkefi... Akdeniz'deki adaların ve bu adalara egemen olan şö- valyelerin maceraları uzundur. Adalar durmadan el değiştirmiştir. Girit'in durmadan alınıp verilmesi şiirlere girmiştir: "Girit bizim canımız/Feda olsun kanımız." Hele Girit'in tüm elden gitmesi padişaha bir tabak tirit- le sunulmuştur, anlamı: "Girit, yitirildi" demektir. Balkan Şavaşı'nda (1912) Yunanlılar Girifi, Sakızı, Midilli'yi ve Ege adalarını alırlar. Sadece Girit değil, bü- tün Ege adaları yitirilmiştir. Avusturya-Macaristan Im- paratorluğu veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ı Saray Bosna'da (Bu Saray - Bosna her zaman tehlikeli olmuş- tur) bir Sırp milliyetçisinin öldürmesi üzerine Birinci Dünya Savaşı başlar. Artık adaların biri değil, tümü tehlr- kededir. Osmanlı Imparatorluğu yıkılır. Atatürk'le Yunanistan'ın lideri Venizelos arasında bir yumuşama olur, savaş sona erer. 1930 yılının 26ekimin- de Yunanistan Başbakanı Venizelos, elli kruvazörle Is- tanbul'a gelir. Oradan Ankara'ya geçer, dostça karşıla- nır. Ikinci Dünya Savaşı başlar. Yunanistan ve Italya yeni- lenler arasındadtr. ısmet Paşa, milli şeftir. Italya'nın yenilgisi üzerine: "12 Adayı neden almadın" diye muhalifleri kınarlar. Ismet Paşa'nın yanıt ağırdır: "Zor durumunda bir ülkeden toprak almak, başka du- rumda toprak vermeye kadar gider ' Yunanistan'la iyi komşuluk ilişkileri sürüp giderken ortaya Kıbrıs sorunu çıkar. ingiltere, Yunanistan, Türki- ye arasında Kıbrıs sorunu büyür. Sorun, Birleşmiş Mit- letter'e kadar gider. Atatürk'ün Selanik'te doğduğu eve bomba atlır. 6/7 eylülde halka büyük bir gösteri yaptırırlar. Istanbul, yakı- lır, yıkılır, yağma edilir. Bu yağmanın suclusu aranır. llan edilen sıkıyönetim oiayın suçlusu olarak yazarları, şair- leri, sanatçıları bulur. Harbiye ve Cezaevı'ne 48 soicu doldurulur. Solcuların hiçbir suçu yoktur. ismet Paşa, Meclis'te gerçek durumu açıklayınca sa- nıkları bırakmak zorunda kalırlar. Tutuklananların bir kısmı şunlardır: Mustafa Börkülüce, Hasan izzettin Dina- mo, Kemal Tşhir, Aziz Nesin, Arslan Kaynardağ, Nihat Sargın, Faik Muzaffer Amaç, Asım Bezirci. Kıbrıs sorunu hep nazik bir konu olmuştur. Halk bir konudan söz ederken "O konu mu? Aman ha Kıbrıs davasına dokunma- sın!.." Kıbrıs sorunu yeniden bir çıkmaza girdi. İki ülkedeki halklar barış içinde yaşamaya çalışırken hükümetierçö- züm bulmakta zorluk çekiyorlar. Ülkenin dili sayılan şa- irler durmadan barışı söylüyorlar. Şairler, yazarlar kardeş gibidirler. Şair Necati Yıldırım'ın Yunan şairi Pandelis Gutis için yazdığı şu dizeler dostluğu anlatır. Hoş gelden Pandelis Gutis Yurduna Izmir'e hoş geldin Cömert, sevecen yüreğimiz Savaş için tutmaz kin Barış için dostluk için Hoş geldin Pandelis Gutis Yurduna izmir'e hoş geldin Rüzgâr tutabilir mi sis Şair Pandelis Gutis, Yunanistan Banş Konseyi üyesi- dir. Babası Izmir'in işgali sırasında öldörülmüştür. Parv delis'i bir Türk kadını emzirir. Pandelis, yaklaşık 70 yrl sonra Türkiye'ye Dikili Kültür ve Sanat Festivali ne kati- lırdı. Bu şiiri, Asım Bezirci'nin "DostTürk-Yunan Şairle- rinin Diliyle Barıs " kitabından aldım. Başta Nazım Hik- met olmak üzere dostluk isteyen bütün şairler bu dostluk kitabında yeri alıyor. ister Türk olsun, ister Yunan!.. BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Divan edebiyatın- da gerçek ya da me- caz anlamıyla içki ve içki âleminin övûle- rek anlatıldığı şiirle- re verilen ad. 2/ Pi- yes... ölümlülük. 3/ Mikroskop camı... Açık, beUi, 4/ "En iyisî /Geçen kuşlan görürsûn hiç olmazsa/Dört duva- n göreceğine" (Or- han Veli). 5/ Sakın- casız... Bir renk. 6/ Meslek argosu... Bir nota. 7/ Ses... Kenar süsü. 8/ Yasa- ma meclislerinin birleşimkrinden her biri... Bir cetvel türû. 9/ Konusu can- sız varlıklar ya da nesneler olan resim. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Notalan degerlerine göre seslen- dinneyi amaçlayan milzik çalışma- sı... Bir sayı. 2/ Avuç içi... Akdeniz'- de bir ada. 3/ Halk dilinde patatese verilen ad... Bir çalgı. 4/ Küçük ma- ğara... Ankara'nın eski adı. 5/ Çinkonun simgesi... Haysiyet 6/ Zeki ve yaramaz çocuk... 1962'de intihar eden güzelliğiyle OnlO ABD'li sinema yıldızını belirtmekte kullanılan lusaltma. 7/ Uy- gun, yerinde, denk. 8/ Bir tür yabanmersini... Susamunından elde edilen post. 9/ Boğa güreşi yapılan alan... Bir gıda maddesL tLAN T.C İZMİR YEDİNCİ SULH HUKUK MAHKEMESİ 1991/1512 E. Davacı Selman Demircioğlu tarafından açılaN veraset davasında; Bursa/Yenişehir Tabaklar Mah. No: 66 adresinden Mehmet kıa Ne- cibe'den 5.8.1938 yüında doğma Mümin eşi Hanife Çitil'in yapılan araştırmalara rağmen adresi bulunamadığından, tercih hakkı yönün- den ilanen tebligat yapılmasına karar verildiğinden; Tercih hakkı sahibinin duruşmanın bın»kıldığı 29.12.1992 günü sa- at 9.00'da mahkememizde hazır bulunarak, eşinden kalan mirastan mülkiyet mi yoksa intifa hakkından hangisini tercih ettiğine dair be- yanda bulunması, duruşroaya gelmedıği takdirde eşinden kalan mi- rastan mülkiyet hakkını tercih etmiş sayılarak karar verileceği tercih davetiyesi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 46242 İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞFNDAN Esas No: 992/1058 Davacı Bambino Sağlık Gereçleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili ta- rafından, davalı Çaradibi Itnyat ve Kozmetik deposu Besûmi Doner aleyhine mahkememizde ikame olunan davada: Davalı Çaradibi Itriyat ve Kozmetik deposu Bestami Döner'e da- vetiyeler ilanen tebliğ edilmis olup, davalının bu kerre tüm delillerini bildirmesi, defterlerini yapılacak bılırkışi ıncelemesine esas olmak üze- re, duruşma günü olan 29.12.1992 tarihi saat 10.00'da mahkemeye ib- raz elmesi ve defterlerinin bulundugu yeri ilan tarihinden itibaren 10 gün içerisinde mahkemeye bildirmesi, aksi takdirde sadece davacı def- terlerı üzerınde inceleme yaptlmakla yetinileceği hususu ilanen teblij olunur. Basın: 46075
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle