Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET
DIZIYAZI
5 ARAUK1992 CUMARTESİ
12
Yaşar Kemal 17 yaşındayken Cervantes'in başyapıtını okur ve yeni bir dünya bıüur
SançoPança'sızbîr DonKişot
POIJTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
YAŞAR
KEMAL
KENDÎNİ
ANLATIYOR
ALAIN BOSÛUET
-7-
B
en kalabahklan sever-
dim. Köyden çok sıkı-
lırdım. Bir de hep kaç-
mak, kaçmak duşleri
kurardım. Köyûn
dışında çok başka
dünyalar olduğunu biliyordum. O
dünyalardan da korkuyordum. Ama
bir gûn nasıl olsa gidecektim. Ve evden
kaçıyor, uzak köylerde beş altı gün ka-
hyor, sonra eve gerisin geri dönüyor-
dum. Tarlaya harnıan sürmek için gi-
diyordum. Ekinlerin arasında acı ko-
kan bir ot vardı. Sıcak, çok acı, güzel,
başdöndüriicü kokuyordu. O sıcakta,
çalışmak zorunda olmadığım halde,
salt o otu koklamak için bütün gün.
harmana gidiyor çalışıyordum. Ve
anam. amcam, amcamın öteki kansı
buna, benim calışma isteğime çok şaşı-
yorlardı. Şimdi bile bütün kokular
içinden o kokuyu seçebilirim. Bir de
başka bir huyum var. Bu huyum ya da
yeteneğim. denenmiştır. çok karanlık
gecelerde Çukurova'da bir yolda yü-
rürken, yanından yürüdüğüm tarlanın
ne tarlası olduğunu kokusundan ayırt
edebilirdim. Çeltik tarlası mı, çeltik
tarlasını kokudan çıkarmak kolaydır.
aşağı yukan çok toprak adamı bilebi-
lir; susam. pamuk, buğday. ayçiçeği
tarlası mı, kokudan bilcbilırdim. Be-
nim koku yeteneğim çok gelişmiştı.
Bilmem nedendir?
J\y\ak dolaşmak, uzun uykulan-
mın dışında, yerinde hiç duramamak.
kendini göstermek için durmadan ça-
ba harcamak...
B
Daşımalı buyruk bir çocuktum. et-
ki falan dinlediğim yoktu sanırsam.
Babamı bilmiyorum, eve başkaldır-
mıştım, köyede öyle. Durmadan kaçı-
yordum. özgürlük diye bir şey düşün-
müyordum. Onun ne olduğunu hiç
bilrniyordum. Kafamda öyle bir kav-
ram yoktu. tlk dersler için düşünmeli-
yim. Köyde her gece yaşlı köylüler
sohbete otururlardı Ben de onlara gj-
der katılır, susarak durmadan onlan,
bazı günlcr sabahlara kadar dınler-
dim. Çoğunlukla Türkmenin eski
günlerini, büyük aşık Dadaloğlu'nu,
Kozanoğju başkaldınşını, toprağın
verimliligini ya da verimsizliğini, Kur-
tuluş Savaşı'nı anlatırlardı. Bizim köy-
de dinsel söz çok az edilirdi. Köyün bir
camisi vardı minaresi olmayan. Cu-
madan cumaya, o da yaşlı köylüler na-
maz kılarlardı. Başka din üstüne bir
şey anımsamıyorum. Geçenlerde Suri-
yeli bir şair bana sordu, "Sizde, sizin
romanlannızda" dedi, "İnsanlar çok
az namaz kıbyorlar ya da hiç kılmıyor-
lar. acaba sizin halk Müslüman değil
mi?" Bizim halk Müslümandı. ama
din onlar için hep yaşamın çok aşağı-
sındaydı. Din, son otuz yılda halka
inebildi. Benim yazdıklanm gelenek-
ler, Müslümanlığa sığınmış eski mitler
olacak.
X ukardan beri söylüyorum, gez-
gin ozanlar beni çok etkiledi. Ben de
onlar gibi iş sahibı bir ozan olmak iste-
dim ve çalıştım. Kader yolumu çevirdi
de ben de buralara kadar geldim. Ora-
da kalsaydım, varacağım yeri çok me-
rakediyorum. Buçağdahalkozanlığı-
m başka yerlere götürebilir miydim
acaba? On yedi yaşlanndaydım, bir
köyde kalabalık bir köylü topluluğu-
na eski bir destanı anlatıyordum, bir-
den bir köylü sözümü kesti, "Sen"
dedi, "Yanhş söylüyorsun..." Adamla
taruşmaya başladık, öz olarak doğnı-
sunu ben söylüyordum, onun daha
önce duyduğu aynı destan uydurmay-
dı. Tarüşmayı ben kazandım. Benim
anlattığımın destanın özü olduğuna o
kadar inanmıştım ki, tartışmayı yitir-
mcmin bir olanağ yoktu. Uzun bir
süre sonra benim anlatış biçimimi
genç bir Toroslu ozandan duyduğum-
dahiç şaşırmadım. Bu böyleydi. Şimdi
desıan bu yönden gelişecekti. başka
bir yaraücıyı, ustasını buluncaya ka-
dar.
büyüsüne, sonsuz gücüne öylesine
inandırmıştım ki kendimi, şimdi bile
bütün insanhğı dilin kurtaracağına
inanıyorum. Büyük dostum Roger
Caillois ile bir gün konuşurken, benim
bu inancımın farkına varmış, "Sen"
dedi, "Dilin bu dünyada her şeyi yapa-
cağına inanıyorsun değil mi, bütün
politik, ekonomik, her şeyi, her şeyi di-
lin başaracağına güveniyorsun, değil
miT' diye sordu. Hiç farkında değil-
dim. Şaşırarak. "öyle" dedim. doğru-
su dilin gücüne o kadar inanıyorum
ki... Daha da inanıyorum. bu yüzden
de söz sanatçılanna, kendim de içinde,
büyük sorumluluklar yüklüyorum,
çağımız için. Dili her zaman diyalog-
dan öte, yenemeyeceği güç olmayan
büyülü bir araç saydım. Araç demek
bile dilin gücünü kücültüyor. Dil be-
nim için sonsuz gücü olan büyük. bir
evrendi. Şimdi de dilin gelişerek. in-
sanhğı, evrenimizi yenileyeceğine, ge-
liştireceğine, güzelleştıreceğine, evren-
ler kurup evrenler yıkacağına inanıyo-
rum. Acaba bu anlattıklanmdan ola-
ğanüstü bir çocuk portresi mi çıkıyor?
Sanmam, bu çok doğal, türküye, şiire
yönelmiş, kabına sığmayan, daha dört
beş yaşlanndayken başından ola-
ğanüstü işler geçmiş doğal bir çocu-
ğun, bütün böyle çocuklara benzer öy-
bu yolda harcadı. Diyarbakır hapisha-
nesine, suç işletip adam soktu, adam
birkaç kere yaralandı ama ölmedi.
Sonra adam on sekiz yıl hapiste yatıp
çıkınca bizim köye gelmiş. amcam bu-
nu haber aldı, çok yaşlı ve hastaydı
artık, ama gene de durmuyor, taban-
casını beline takıp onu öldürmeye git-
mek için yola düşüyordu. ÖkJürtmek
için hiç parası kalmamıştı. Kendinden
başka onu öldürecek kimsesi yoktu.
Kendi de hastaydı. Benden de hiç
umut yoktu. Doğrusu benim de öldür-
memi istemiyordu. Kendisi de ayakta
duramayacak kadar hastaydı. kanser-
liydi ve kanserlı olduğunu bilmiyordu.
Sonra köyden babamı öldüren Yu-
sufu, Koca Osman'ın öldürdüğü ha-
beri geldi. Amcam bir anda iyileşti,
kendine geldi. yüzü ışık içindeydi.
.rVnamın da tutkusu içerdeki katili
bir an önce öldürtmekti. Amcamla tek
anlaştıklan yer buydu. Belki anam bu
yüzden evlendi onunla. Beni uzun yıl-
lar babamı öldüreni öldüreyim diyeet-
kilemeye çalıştı. Baktı ki, ben büyü-
yorum, Yusuf da hapisten çıkacak, bu
sefer beni başka türlü etkilemek için
uğraşmaya başladı. Ne olacak, adam
on sekiz yıl yatacaktı hapıshanede.
Orada on sekiz yıl yatan insanın insan-
bir yere gitmek istemedi. Ben on dört
yaşındayken aile, Kadirli kasabasına
göçtü. Orada bizimle birlikte Van'dan
gelmiş akrabalanmız vardı. Biraz da
benim inadımı kıramadılar.
/\ Uân Bosque1: Sti etkileyen ilk
kitabı, tam olarak hangiyaşmızda oku-
dunu:? Hangi kitaptı bu? Hemen, bir
gün böyle bir kitap yazacağınızı düşün-
dünüz mü? Bu okumanm üstünüzdeki
etkisi ne oldu? Düşler kuran bir çocuk
muydunuz, doyumsuz muydunuz, yok-
sa ortamunzla bütünüyle uyum içinde
miydiniz? Ne zaman bağımsız olmanız
gerektiği izlemini alduıız? Bir de kuşku-
suz daha önemlibir soru soracağm: İlk
eğitiminiz nasıl oldu? Çocukhiğunuzda
kullandıgınız dille, aydmların kullandı-
ğı, işlediği dil arasında önemli birfark
var mıydı? Kendini anlatabilmek için
bir adaptasyon çabası harcamak gerek-
li miydi? Genel olarak ailenizin ve bu-
lunduğunuz yörenin konuşma diliyle,
okullarda öğretilen Türkçe arasında bir
•engel var mıydı? Ya da isterseniz soru-
mu şöyle özetleyeyim: Konuşulan baş-
ka, yazılan başka mıydı?
X aşar Kemal: ömrümde ilk oku-
duğum roman Alphonse Daudet'nin
"abamın ölümü üstüne
Tahir amcam yüzlerce ağıt
çıkardı. Derdi günü, babamı
öldüren Yusuf u öldürtmekti.
Babamm servetininin büyük
bir kısmını bu yolda harcadı.
Diyarbakır hapishanesine, suç
işletip adam soktu, Yusuf
birkaç kere yaralandı ama
ölmedi. Sonra Yusuf 18 yıl
hapiste yatıp çıkmca amcam
tabancasmı beline takıp yola
düşüyordu.
D,"ilin gücünü, onun gücünün
socsuz olduğunu denemelerimle o
ya^anmda bile kavramıştım. Dilin
küsüdür.
/\ kmı Bosgaet: Aileniz kimlerden
oluşuyordu? özel bir meslekleri var
mıydı, varsa bu meslek neydi? Ailenizde
göçerler ve büyük bir kentteyerleşmeye
özlem duyanlar var mıydı? Varsıllık,
yoksulluk, rahatlık, açlık soruları soru-
luyor muydu? İlk arkadaşlarınız kimler
oldu?
JL aşar Kemal: İlk arkadaşlanm
köyümdeki çocuklardı. İikokula bir-
likte gittiğim Memet Şahin. Biz onun-
la aynı anda doğmuşuz. Bir de Kara
Süleyman vardı. Şimdi öldü o. O da
çok arkadaşımdı. Aşağı yukan köyün
bütün çocuklan arkadaştık. Yalnız
Memet'le Kara Süleyman'ın arkadaş-
lıgı başkaydı. Yukandan beri ailenin
kişilerini saydım, gene de söyleyim,
Tahir amcam, sonradan anamla evle-
nen, çok saf, tertemiz, zeki, güzel gülen
birisiydi. Babam ölmeden onun baş
çobanıydı. Bir sürünün içindeki bütün
koyunlan, keçileri, boğalan bir bir ta-
nırdı. Ezbere inanılmayacak hesaplan
yapardı. Bu yanıyla bütün ilde ünlüy-
dü. Çok güzel özlem türküleri söyler-
di. Yukan da da söyledim ya, küseğen
bir kişiydi. Birisi onu üzecek bir söz
söylemesin, dünya başına yıkıhrdı.
Anam çok güzel, sert bir kadındı. Adı
Nigar'dı. Amcamın ilk kansı Zübeyde
de çok sertti. Onunla kavga ederlerdi.
Anam ev işlerini sever, Zübeyde de evi
hiç sevmezdi. Gene de kavga ettikleri
olurdu. Ben hep anamı tutardım. O
zaman akan sular dururdu. Babamın
ölümü üstüne Tahir amcam yüzlerce
ağıt çıkardı. Yıllar yılı her yerde ağa-
bcyınin ağıtlannı söyledi. Onun ölü-
münü hiç unutamadı. Derdi günü ba-
bamı öldüren YusuPu öldürtmekti.
Babamın bütün servetini diyemeyece-
ğim, ama paranın büyük bir kısmını
lığından hayır mı kalırdı. O zaten ha-
pisten ölü çıkacaktı. Bir kere daha öl-
dürmeye gerek yoktu. O, babasını öl-
dürmüştü zaten. Yeterdi bu ona. O,
her gün bin kere ölüyordu. Onu bir
kez öldürtmektense... O zaten her gün
bin kere ölüyordu. Küçüklüğünde,
Van Gölü kartallannın soyundan ge-
len, babasını öldüreni büyüyünce öl-
dürecek oğul, şimdi artık onu öldür-
memeliydi. Ben. Van Gölü kartallan-
nın soyundan gelen çift yürekli kişi
için, artık babamı öldüreni öldürme-
meliydim. O pis, kanı beş para etmez
adamı öldürürsem babam geriye mi
gelecekti, yoook, öyleyse o genç elleri-
mi niçin kana bulayacaktım. Sonra
Osman onu öldürünce, Osman'ın, ba-
bamın katilini öldürmesi çok zoruna
gitti ve YusuPu benim öldürdüğüme
ve Osman'ın üstüne attığıma kendisini
inandırdı ve herkese de bunu anlatma-
ya başladı. Bereket versin ona kimse
inanmıyordu. Çünkü Yusuf öldürül-
düğünde ben Çukurova'da değüdim.
Ve benim ağzımdan Yusuf u öldürdü-
ğümü bir kerecik olsun duymak isti-
yordu. Ölmeden birkaç saat önce gene
bana onu sordu.
x\çlık sorunu bütün köyde olma-
dığı gibi bizde de yoktu. lneklerimiz,
tavuklanmız vardı.. Sütümüz, yağı-
mız, yumurtamız boldu. Bütün köy de
bizim gibiydi. Sebze, meyve biz de eki-
yorduk, başka yiyecekler kasabadan
geliyordu. Büyük şehre özlem duyan
kimse yoktu ve kimsenin akbndan
gecmiyordu bu. Bizim köyden şehre
göçen şimdi de çok az kişi var. Memet
Ankara'da oturuyor, ambar memur-
luğundan emekli oldu. Ben lstanbul'-
da... Bir de lise öğretmeni var. İki üç
kişi de kasabaya göçmüş. Bizim köy
fazla fıre vermedi. Bütün aile Van Gö-
lü'nden başka bir cenneti hiçbir za-
man özlemedi. Oradan başka da hiç
Le Petit Chose idi. Ondan sonra da
Kerem Oe Aslı'yı okudum. Bu bir Or-
taçağ türkülü hikayesidir. Kuruluş bi-
çimi La Chanson de Roiand'ın tıpkı-
sıdır. Bu hikayeyi okumak yasaktı.
Onu okuyanlar karasevdaya tutulu-
yor, deliriyordu. Bu hikaye üstüne,
onu okuyanlar için halk arasında da-
ha çok şeyler anlatılıyor, karasevdaya
tutulanlara örnekler gösteriliyordu.
Ben onu okudum ve ne karasevdaya
tutuldum ne de delirdim. Bu iki kitabı
okuduğumda ilkokul beşinci sınıftay-
dım.
XJeniii ilk etkileyen kitap Don Kişot
oldu. Onu okuduğumda on yedi ya-
şındaydım. Daha önce Don Kişot'tan
parçalan bizim ilkokul kitabında oku-
muştum, ama işte öyle, pek ciddiye al-
mamışüm. Don Kişot'u okuyunca yeni
bir dünya buldum. Günlerce etkisinde
kaldım. Cervantes bütün insanlıgımı,
yüreğimde sakladığım birçok gizi açı-
klamıştı. Bir karanlığa gömülmüş.
sonra da içimde bir yücelme olmuştu.
Bugünlerde de. politik yüzden, ilk ka-
rakola çağnlmıştım. Polisler bana hiç
de iyi davranmamışlardı. Bu romanı
okumadan, daha çok önceleri de ki-
taplar yazmaya kararlıydım. Şiirler
yaayor, şiirlerim edebiyat dergilerinde
yayımlanıyordu. Bana klasikleri, Don
Kişotu tanıtan Arif Dino'ydu. Arif
Dino, ünlü ressam Abidin Dino'nun
ağabeyiydi. îkisi de lstanbuFdan Ada-
na'ya sürgün edilmişlerdi. Ama orada
eski Adana valisi dedeleri Abidin Pa-
şa'nın topraklan vardı. Arif Dino bu
topraklardan birazını satınca bana
klasıklerden yüzden fazla kitap hediye
etti. Eve götürüp paketi acınca üç tane
Don Kişot'la karşılaşum. Ikisini aldım,
bir yanlışlık olmuştur, diye Arif Di-
no'ya götürdüm. "Fazla olmuş, bir
yanlışhk var" dedim. Arif Dino,
"Yanlışlık değil" dedi, "ömrünün so-
nuna kadar durmadan bu kitabı oku-
yasm diye sana üç tane aldım" dedi.
Ve Don Kişotlanmı gerisin geri eve
götürdüm. Arif Dino da ressamdı.
Hem de büyük bir ressamdı. Sergi aç-
mak, yapıüannı başkalanna göster-
mek gibi bir derdi yoktu. Resimlerini
sadece kendi için yapıyordu. Birde bi-
zim gibi dostlanna gösteriyordu.
Onunla dostluğumuz arahksız on yedi
yıl sürdü. Fransızca ve Türkçe şiirler
yazıyor, Türk yenilikçi şiirinin babala-
nndan birisi oluyordu. Abidin Dino"-
dan da Sait Faik'in ilk romanını, "Me-
dan Maişet Motoru"nu aldım oku-
dum. Hayran kaldım.
x\.rif ve Abidin Dinolarla tanış-
madan önce şiirler yazıyor, birçok der-
gide yayımlıyor. folklor derlemeleri
yapıyor, büyük bilimsel kitaplar yaz-
ma hayalleri kuruyordum. Arif I)ino
Yunanca da bilirdi. Eskilere, yani
klasiklere çok meraklıydı. Bana resim
dersi bile verdi. Bir de "Rimbaud"yu
ezberden bilirdi. Sanınm bütün şiirle-
rini... Ve onunla on yedi yıl roman, sa-
nat. sosyalizm tartıştık. Abidin Dino
da beni epeyce etkiledi. Onunla da şiir.
edebiyat. resim konuştuk çok. Bu iki
insan da belki çağmızın en ince, en
zevkli insanlanydılar. Şimdiki gibi ak-
lımda. Arif Dino bir gün tutturdu.
"Çağımızın romançılan tek tipten
korkuyorlar" dedi. Örneğin bunlann
içinden Don Kişot gibi bir tipi yazma-
ya yüreklilik gösterecek bir kimse çı-
kamaz. Ona göre dünya romanı, Don
Kişot gibi, tek tipin romanıydı. İlyada
da Akhilleus'la Hektor'un romanıydı.
Abidin Dinodan modemleri öğfen-
dim. Abidin Dino'nun üniversitede
Fransızca profesörü olan kansı Güan
Dino bana Fransız klasiklerinden bir
liste verdi. Yalnız onlan tamdığımda
ben bir edebiyat bölüğünün içindey-
dim. Adana'daki birçok şair, hikayeci
arkadaşımdı. Dinolar Adana'ya gel-
diklerinde ben onlan çok iyi tanıyor-
dum. Arif Dino'nun şiirlerini okumuş,
Abidin Dino'nun resimlerini görmüş-
tüm. Benim bölgemin Türkiye'ye ar-
mağan etüği büyük şair Karacaoğlan
üstüne de Abidin Dino, o zamana ka-
dar yazılmamış, yeni bir anlayışla bir
yazı yazmışü.
'on Kişot'u okuduğumda, sos-
yalizmi benimsemiş, birkaç kere de ka-
rakola düşmüştüm. Sosyalizm üstüne
elime ne geçerse okuyordum. Gene de
bu işte Arif Dino bana yardımcı oldu.
Abidin Dino'nun çok başka özellikleri
vardı. Sosyalist militanlığı edebiyatla
birlikte götürmeye çahşıyordum. He-
men oracıkta, Adana'da sosyalist
gençlerden hatın sayıhr bir bölük ku-
rulmuştu. Eski sosyalist işçilerle. aydı-
nlarla ilişki kurmuştuk. Gece gündüz
sosyalizm konuşuyorduk. Ozamanlar
Türkiye'de yeterli sosyalist kitaplar
yoktu. Örneğin Manifesto daktiloya
çekilmiş olarak elden ele dolaşıyordu.
Bunun için biz sosyalizmi usta-çırak
işi, ağizdan öğreniyorduk. Elbet sos-
yalizmle birlikte, bu ağizdan öğrenme-
ler yüzünden, çok da yanhş şeyler öğ-
rendık.
C'ocukluğumda kullandığım
Tür^çeyle yazıh Türkçe çok ayn şey-
lerdi. Yazıh Türkçe fakir bir Türkçey-
di. Bizim Türkçemizinse büyük bir
zenginliği vardı. Birbirimizi kolay an-
layamayacak derecede birbirimize ya-
bancıydık. Ben onlann dilini kolay öğ-
rendım. Daha ilkokuldayken artık
Çukurova ağzıyla konuşmuyordum.
Ağzım Istanbullu ağa olmuştu. Ama
evde, köyde. kasabada anında ağnmı
değiştiriyor. yerele dönüyordum.
Uzun yıllar, yirmi altı yaşında Istan-
bul'a gelinceye kadar iİci ağız konuş-
tum. Jstanbulluca ve Çukurova Türk-
mencesi... Istanbul'a geldikten sonra
artık dilim bir İstanbullu diliydi. İlk
hikâyelerimin diyaloglannı Çukurova
Türkmencesiyle yazdım. İlk hikâye ki-
tabım San Sıcak böyle çıktı. Baktım
ki kimse bir şey anlayamıyor, öteki
baskılarda değiştirdim, ortak bir yazı
dili aramaya başladım. Türkçede yazı
dilinin fukaralığı, Nazım Hikmet'in
dili bunlann dışında. halk dilinin ina-
nılmaz zenginliği... Benim dil bilincim
çok erken, on beş, on altı yaşlanmda
gelişmeye başladı. Şiirlerimde olsun.
yazılanmda olsun Çukurova'nın can-
h, çok zengin Türkçesiyle yazı dilinin
olanaklannı birleştirmeye çahşıyor-
dum. tlk yıllarda bu belki bilinçli de-
ğildi. Yalnız dilin bılincine çok erken
vardığimı söyleyebilirim.
B•akm, bu benim için önemli bir
soru. kendimi anlatabilmek için bir
adaptasyon çabası gerekli miydi? Sa-
nınm, çok yumuşak görünümüme
karşın çok sert bir kişıliğım var. Kendi
dışımdaki çok şeye boş verdim. Ken-
dimi nasıl biliyorsam öyle anlatacak-
tım. Üstümde elbette genel etkiler
oldu, ama hep burnumun dikine giden
bir kişiliktim. Dilde Karacaoğlan'ın
çok etkisinde kaldım. Bir şiirde, bir
düz yazıda. bir anlatımda bir dilin na-
sıl geliştirilmesi gerektiği üstünde çok
kafa yordum. Bir dil bir dünya demek-
ti. Bu dünyanın temelleri çok sağlam
olmalıydı ki, o dünya üstüne sağlam
bir dünya olabilsin. Dili aynnülarla
güzelleştirmek. Halk dili benim için
çok zengin, çok canlıydı, doğa gibiydi.
Nasıl etmeli de bu büyük zenginliği ya-
zı diline gecirmeliydi. O zamaniar bu-
nun ne kadar zor olduğunu bilmiyor-
dum.
SÜRECEK
Kıbns Tartısılıpkefi...
Akdeniz'deki adaların ve bu adalara egemen olan şö-
valyelerin maceraları uzundur. Adalar durmadan el
değiştirmiştir. Girit'in durmadan alınıp verilmesi şiirlere
girmiştir:
"Girit bizim canımız/Feda olsun kanımız."
Hele Girit'in tüm elden gitmesi padişaha bir tabak tirit-
le sunulmuştur, anlamı: "Girit, yitirildi" demektir.
Balkan Şavaşı'nda (1912) Yunanlılar Girifi, Sakızı,
Midilli'yi ve Ege adalarını alırlar. Sadece Girit değil, bü-
tün Ege adaları yitirilmiştir. Avusturya-Macaristan Im-
paratorluğu veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ı Saray
Bosna'da (Bu Saray - Bosna her zaman tehlikeli olmuş-
tur) bir Sırp milliyetçisinin öldürmesi üzerine Birinci
Dünya Savaşı başlar. Artık adaların biri değil, tümü tehlr-
kededir. Osmanlı Imparatorluğu yıkılır.
Atatürk'le Yunanistan'ın lideri Venizelos arasında bir
yumuşama olur, savaş sona erer. 1930 yılının 26ekimin-
de Yunanistan Başbakanı Venizelos, elli kruvazörle Is-
tanbul'a gelir. Oradan Ankara'ya geçer, dostça karşıla-
nır.
Ikinci Dünya Savaşı başlar. Yunanistan ve Italya yeni-
lenler arasındadtr. ısmet Paşa, milli şeftir. Italya'nın
yenilgisi üzerine:
"12 Adayı neden almadın" diye muhalifleri kınarlar.
Ismet Paşa'nın yanıt ağırdır:
"Zor durumunda bir ülkeden toprak almak, başka du-
rumda toprak vermeye kadar gider '
Yunanistan'la iyi komşuluk ilişkileri sürüp giderken
ortaya Kıbrıs sorunu çıkar. ingiltere, Yunanistan, Türki-
ye arasında Kıbrıs sorunu büyür. Sorun, Birleşmiş Mit-
letter'e kadar gider.
Atatürk'ün Selanik'te doğduğu eve bomba atlır. 6/7
eylülde halka büyük bir gösteri yaptırırlar. Istanbul, yakı-
lır, yıkılır, yağma edilir. Bu yağmanın suclusu aranır. llan
edilen sıkıyönetim oiayın suçlusu olarak yazarları, şair-
leri, sanatçıları bulur. Harbiye ve Cezaevı'ne 48 soicu
doldurulur.
Solcuların hiçbir suçu yoktur.
ismet Paşa, Meclis'te gerçek durumu açıklayınca sa-
nıkları bırakmak zorunda kalırlar. Tutuklananların bir
kısmı şunlardır: Mustafa Börkülüce, Hasan izzettin Dina-
mo, Kemal Tşhir, Aziz Nesin, Arslan Kaynardağ, Nihat
Sargın, Faik Muzaffer Amaç, Asım Bezirci.
Kıbrıs sorunu hep nazik bir konu olmuştur. Halk bir
konudan söz ederken
"O konu mu? Aman ha Kıbrıs davasına dokunma-
sın!.."
Kıbrıs sorunu yeniden bir çıkmaza girdi. İki ülkedeki
halklar barış içinde yaşamaya çalışırken hükümetierçö-
züm bulmakta zorluk çekiyorlar. Ülkenin dili sayılan şa-
irler durmadan barışı söylüyorlar. Şairler, yazarlar
kardeş gibidirler. Şair Necati Yıldırım'ın Yunan şairi
Pandelis Gutis için yazdığı şu dizeler dostluğu anlatır.
Hoş gelden Pandelis Gutis
Yurduna Izmir'e hoş geldin
Cömert, sevecen yüreğimiz
Savaş için tutmaz kin
Barış için dostluk için
Hoş geldin Pandelis Gutis
Yurduna izmir'e hoş geldin
Rüzgâr tutabilir mi sis
Şair Pandelis Gutis, Yunanistan Banş Konseyi üyesi-
dir. Babası Izmir'in işgali sırasında öldörülmüştür. Parv
delis'i bir Türk kadını emzirir. Pandelis, yaklaşık 70 yrl
sonra Türkiye'ye Dikili Kültür ve Sanat Festivali ne kati-
lırdı. Bu şiiri, Asım Bezirci'nin "DostTürk-Yunan Şairle-
rinin Diliyle Barıs " kitabından aldım. Başta Nazım Hik-
met olmak üzere dostluk isteyen bütün şairler bu dostluk
kitabında yeri alıyor.
ister Türk olsun, ister Yunan!..
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Divan edebiyatın-
da gerçek ya da me-
caz anlamıyla içki ve
içki âleminin övûle-
rek anlatıldığı şiirle-
re verilen ad. 2/ Pi-
yes... ölümlülük. 3/
Mikroskop camı...
Açık, beUi, 4/ "En
iyisî /Geçen
kuşlan görürsûn hiç
olmazsa/Dört duva-
n göreceğine" (Or-
han Veli). 5/ Sakın-
casız... Bir renk. 6/
Meslek argosu... Bir
nota. 7/ Ses... Kenar süsü. 8/ Yasa-
ma meclislerinin birleşimkrinden her
biri... Bir cetvel türû. 9/ Konusu can-
sız varlıklar ya da nesneler olan
resim.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Notalan degerlerine göre seslen-
dinneyi amaçlayan milzik çalışma-
sı... Bir sayı. 2/ Avuç içi... Akdeniz'-
de bir ada. 3/ Halk dilinde patatese
verilen ad... Bir çalgı. 4/ Küçük ma-
ğara... Ankara'nın eski adı. 5/ Çinkonun simgesi... Haysiyet 6/
Zeki ve yaramaz çocuk... 1962'de intihar eden güzelliğiyle OnlO
ABD'li sinema yıldızını belirtmekte kullanılan lusaltma. 7/ Uy-
gun, yerinde, denk. 8/ Bir tür yabanmersini... Susamunından
elde edilen post. 9/ Boğa güreşi yapılan alan... Bir gıda maddesL
tLAN
T.C
İZMİR YEDİNCİ SULH HUKUK
MAHKEMESİ
1991/1512 E.
Davacı Selman Demircioğlu tarafından açılaN veraset davasında;
Bursa/Yenişehir Tabaklar Mah. No: 66 adresinden Mehmet kıa Ne-
cibe'den 5.8.1938 yüında doğma Mümin eşi Hanife Çitil'in yapılan
araştırmalara rağmen adresi bulunamadığından, tercih hakkı yönün-
den ilanen tebligat yapılmasına karar verildiğinden;
Tercih hakkı sahibinin duruşmanın bın»kıldığı 29.12.1992 günü sa-
at 9.00'da mahkememizde hazır bulunarak, eşinden kalan mirastan
mülkiyet mi yoksa intifa hakkından hangisini tercih ettiğine dair be-
yanda bulunması, duruşroaya gelmedıği takdirde eşinden kalan mi-
rastan mülkiyet hakkını tercih etmiş sayılarak karar verileceği tercih
davetiyesi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 46242
İZMİR 2. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞFNDAN
Esas No: 992/1058
Davacı Bambino Sağlık Gereçleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili ta-
rafından, davalı Çaradibi Itnyat ve Kozmetik deposu Besûmi Doner
aleyhine mahkememizde ikame olunan davada:
Davalı Çaradibi Itriyat ve Kozmetik deposu Bestami Döner'e da-
vetiyeler ilanen tebliğ edilmis olup, davalının bu kerre tüm delillerini
bildirmesi, defterlerini yapılacak bılırkışi ıncelemesine esas olmak üze-
re, duruşma günü olan 29.12.1992 tarihi saat 10.00'da mahkemeye ib-
raz elmesi ve defterlerinin bulundugu yeri ilan tarihinden itibaren 10
gün içerisinde mahkemeye bildirmesi, aksi takdirde sadece davacı def-
terlerı üzerınde inceleme yaptlmakla yetinileceği hususu ilanen teblij
olunur.
Basın: 46075