24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 ARALİK1992 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Yüzbaşı Mahmut AdiI'in'İşkence güncesi'nden,Üsteğmen Çetin Nergis'le bir söyleşiden 1913:Bekirağa Bölüğü 1983: Kontrgeıilla! BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ'NDEN KONTRGERİLLA'YA AYDIN ENGİN -ı- Yüzbaşı Mahmut Adil anlatıyor 1329 (1912) senesi Balkan Harbi'nin evahirine (sonuna) doğnı. Çatalca'nın İleri Tabya mevkiinde bir top mermisi ile vücudumun bir kısm-ı mühim- mıni (önemli bir bölümünü) zayi etmiş, beş ay hastanede ge- çirdiğim ameliyatlarla vücutça pek zayıf bulunmuştum. Has- taneden çıkmış nekahat devrini geçiriyordum. Mahmut Şevket Paşa Vaka - sı günü Babıali (şimdiki İstan- bul Valiliği) karşısındaki kıra- athanede oturuyordum. Gazi- no. kaJabalık ve gürültülü idi. Gruplardan kimi sohbet. kimi mütalaa ıle meşguldü. Birdcn birc bir sükunet pey- dah oldu. Elimdeki gazeteden gözümii kaldırdım. İsianbul muhafizlığına mensup olduğu- nu tavr-ı hareketi (davranışlan) ile gösteren bir zabit, kıraatha- neyc girmişti. Herkes önüne baktı. Fırsat bulanlar kaçmaya başladılar. Zabit. zaman ve mevkiinin kendine bahşettiği nazar-ı zali- manesi (zalim bakışlan) ile her- kesi süzdü ve litretti. Benden başka asker göremeyince. doğ- ru bana gcldi. Gazabane (öfke- li) bir çehre ile "Muhafızlığa geleceksin" cmrini verdi. İtaat zarun idi. Çünkü arasında dip- çik. süngü ve hatta kurşun var idi. Üsteğmen Çetin Nergis anlatıyor 1981 "in sonlannda başladı bu tuiuklamalar. Genelkurmay- dan. kuvvet komutanlıklann- dan gizli şifrelı emirlergönderil- di askeri birliklere. Işte. "şu subayı, $u kadar gün içerisinde Ankara Dil ve İstihbarat Okul le, süngülerle sevk edihyordu. İslanbul'un en yüksek taba- kasından ulemanın, en güzide sınıfından olan bu zevaü muh- teremeye layık görülen ve tat- bik edilen hakaret ve mezalimi tasvir etmek (tanımlamak), de- ğil benim gibi yazı ile hiç alakası olmayan bir aciz için. nefislerin- de tecrübe eden (bizzat yaşa- yan) kendileri için dahi kabil değildi. Işte gündûzleri akşama ka- dar bu menazır-ı faciayı (feci manzaralan) gözümle görür, sabaha kadar onlara reva görü- len işkencelerle feryad ve istim- datlannı (yardım dilemelerinj) kulaklanmla dinlerdim. Benim gibi, kimi köprû, kimi de gazjnoda yakalanmış olan ve hakikatte (İttihat Terakki'- ye) muhalif olmayan bir kaç zabit de o biçaregan insanlara tatbik edilen işkencelen an be an intizar etmekte (beklemekte) idık. Çünkü yemek ve su verilme- mek, toprak üzerinde yatınl- mak, birbirimizle konuşturul- mamak, kapı ve pencereden dışan baktınlmamaktan ibaret olan bizim halimizi diğer ef- rad-ı milletle (milletin çocukla- nna) yapılan şiddete nisbetle hafifbuJuyorduk. Orada mevcut zabitaru (su- baylan) hiçbirimiz larumadığı gibi, konuşmak da mûmkün değildi. Mazi ve istikbal hak- kında hiçbir şey bilmiyorduk. Yalnız başımızın üstünde yıldı- nmh bir karabulut gibi bir fela- ketin infilakım (patlamasını) an bean bekliyorduk. Engizisyona rahmet okutacak zalim bir he- yetın desti gaddaranesinde (gaddar pençesinde) bulundu- ğumuzu biliyorduk. Csteğmen Çetin Nergis anlatıyor ...Ankara'Vâ lx>yle götürül- • Istanbufun en yüksek tabakasından ulemanın, en güzide sınıfından olan bu zevatı muhteremeye layık görülen ve tatbik edilen hakaret ve mezalimi tasvir etmek (tammlamak), değil benim gibi yazı ile hiç alakası olmayan bir aciz için, nefıslerinde tecrübe eden (bizzat yaşayan) kendileri için dahi kabil değildi. Komutanhğı'na". Kontrge- rilla'nın merkezine yani, "...ne- zaretli olarak teslım edin. Bir subay gözetiminde ve silahlı er- ler eşlığindc. kelepçesiz, ancak üniformalannı çıkartıp, sivil el- biselerle teslim edeceksiniz" deniyordu bu emirlerde. 1983 martının 16'sında beni Gaziantep'teki birliğimden al- dılar. Gene bir üstteğmen arka- daş vardı, Hatay'da görevü. İkimizin de yanına birer yüzba- şı. arkamızda da ikişer tane tam teçhizatlı jandarma eri. Yüzba- şılann bize karşı tutumlan kötü değildi. Zaten aynı birlikte gö- rev yaptığımız, tanıdık subay- lar. Bir şey de bilmiyorlar. Onlara sadece "Bunlar çok önemli kişiler. Sorgulayacağız bunlan" demışler. Otobüsle Gaziantep'ten Ankara'ya böy- le götürüldük. Yüzbaşı Mahmut Adil anlatıyor ...itaat zaruri idi. Çünkü ar- kasında süngü, dipçik ve hatta kurşun var idi. Zavallı millet-i masumenin (suçsuz insanlann) parası ıle şımarmış ve mazlum kimselerin karu gözlerini bürii- müş bir kaç caninin kanJı na- zarlanna yanm saat kadar hedef olduktan sonra ve bir kaç sorgu suale maruz kaldıktan sonra üzerimde bulunan ev- rak-ı hususiyem (özel belgele- rim) ile harita, pergel gibi ufak tefek eşya-ı sairem (öteki eşya- lanm) alınarak Harbiye Neza- retı'ndeki Merkez Kumandan- lığı'na götürüldüm. Herkesin müteneffiren (nefretle) "Beki- rağa Bölüğü" dıye isımlendirdi- ği bu yerde bırkaç gün kaldım. Bu müddet zarfinda yüzlerce zevat-ı muhteremin (saygıdeğer kişinin) ve ulemayı keramın (kerem sahibi bilgili kişilerin) ve bınlerce efrad-ı masumun (suc- suz kişilerin) kurbanlık koyun- lar gibi sürülerle dairenin bod- rum kaiına tıkıldıklannı seyret- lim. Kurbanlık koyunlara tcşbih ettim (benzettım). Haşa. kurbanhk koyunları hürmetle sevkederler. Halbuki biçaregan (çaresiz) halk hakaretle. dipçik- dük. Bir akşam vaktı getırildik Kontgerilla'ya. Yanımıza birer er refakatçı verip odaJarımıza yolladılar bizi. Tek tek ama. Yani kimse kimin hangi odaya gıttiğıni bilmeden. Ve müthiş bir sessizlik binada. Çıt yok. Er "işte burası" dedi ve çekildi. Girdim içeri. Bir çift ranza. Bi- nanın birinci katındayım. Ge- niş bir oda. Ne bu oda, ne de bu bina kesinlikle bu iş için yapıl- mamış. Benim kaldığım odada mesela, pencerelerde cam vardı. Camlar gazete kağıdı ile kap- lanmış. Alel acele haarlanrruş besbelli. Camlan açmak kesin- likle yasak. Ashnda istesem açanm. Ama emir vermişler ki açmıyorum. Sonradan görüş- tüğüm öteki subay arkadaşla- nm da öyle yapmışlar. Çok il- gınç. Bugün düşünüyorum ve çok ılginç buluyorum. Sivil bir tutuklu olsa böyle bir emri din- lemez. Ama biz en aandan o sırada hâlâ o emir-komuta _de- nen ruh halınin içindeyiz. 'işte burada bekleyeceksin" denmiş. Bir, iki. üç... Tam sekiz gün bekledim ben orada. Hiç kimse ıçeri girmiyor. Sadece yemek getiren er. O da kalkar alırsan veriyor yemeği. Kalkmazsan yere bırakıp, gene hiç konuş- madan kapıyı çekip gidiyor. Böyle tam sekiz gün... Yüzbaşı Mahmut Adil anlatıyor ...Engızisyon rahmet okuta- cak zalim bir heyetin dest-i gad- daranesindeki. yani Bekirağa Bölüğü'ndeki bırkaç günlük ikameti müteakip Polis Müdü- riyet-i Umumiyesi Dairesi'ne (Emniyet Genel Müdürlüğü'- ne) getirildim. Hiç görmediğim bir kaç şahsın karşısında bulu- nuyordum ki gözlerine masum milletin kanı aksetmiştı. Heyet-i Tahkikiyye Reisi (Soruşturma Kurulu Başkanı) süvari binbaşılannda Selanikli yahut Manastırlı Nafiz Bey. bi- n de Polis Müdür-i Umumisı (Emniyet Genel Müdürii), az zaman sonra vali olan Bedri Bey idi. Sorgu sual faslı başladı: Nafiz Bey - İstanbul'da kim- Ittihatçı terörimdenve 12Eylül karabasanından iki ilginçörnek Yüzbaşı Mahmut Adil, 11 Haziran 1913 günü htanbul 'da Babıali 'nin karşısındaki bir "kıraathane"de gözaltına ahndı. htanbul Muhafızlığı nda görevli subay ve süngülü erler eşliğinde Harbiye Nezareti'negetirildi ve Bekirağa Bölüğü denen ünlü işkencehaneye kapatddı. Üstteğmen Çetin Nergis, 16 Mart 1983 günü Gazıantep de 23. Seyyar Jandarma Tugayı 'ndagözaltına ahndı ve aynı birlikte görerli bir yüzbaşı ile iki jandarma eri eşliğindeAnkara 'yagetirilip Dil ve Istihbarat Okulu 'nda Kontrgenlla nın işkencehanesine kapatddı. 70\ tlarayla ' işkenceci' 'nin eline düşen bu ikisubaym ortak özellikleri ne? Pek az ve pek çok. Yüzbaşı Mahmut Adil, 11 Haziran 1913 günü Mahmut Şevket Paşa suikastına katıldığı gerekçesivle gözaltına ahndı. 88 gün sürevle önce dönemm ünlüsıvasi hapishanesi Bekirağa Bölüğü 'nde, sonra da Babıali Caddesi nde İsianbul Muhafızlığı binasmın bodrumundaki işkencehanede kaldı. Yüzbaşı Mahmut Adil, Divatı-ı Harp le idam istemivle vargılandı vesonunda beraaı etti. Vstıeğmen Çetin Nergis, 16 Marı 1983 'te Türk Silahlı Kuvvetleri içinde devrimci bir örgütlenmeye katıldığı gerekçesiyle gözaltına ahndı. Ne ruhaf, o da tam 88gün süreyle önce Ankara 'da Dil ve Istihbarat Okulu içindeki Kotrgerilla merkez inde. ardından da İstanbul'da Terörle Mücadele Dairesi 'nin işkencehanelerinde kaldı. Csteğmen Çetin Nergis "Devleti ve müesses nizamı yıkmak amacıyla sila/ılı çete oluşturmak veya silahlı çeleye katılmak"iddiasıyla ve Türk Ceza Yasası 'nın 146 3. maddesi uyarmca 15 yü lıapis cezası istemivle Askeri Mahkeme 'de vargılandı ve sonunda beraaı etti. Yüzbaşı Mahmut Adil, 88günlük işkence anılarını. neredeyse birgünce ayrmtısı ile yazdı. Anılarının başına da "Meşhur I 'ak 'a Hatıratı-Hisseme Düşen" yazmıştt. Beraatı izleyen tahliyesinin ardından yeniden orduya döndü. Kendi deyimi ile "Bu vak adan üçav sonra memaliki Osmanıye nin müntehayı şart noktası (Osmanlı ülkesinin doğudakien uç nokiasıı olanBasra'da"bulunuyordu. Dahusonra "Türk Taburu"'adınıalacak olan tahurun komutanlığma atanmıştı. İ'stteğmen Çetin Nergis, 88günlük işkencenin ardından tahliye edildi. Tutuksuz olarak vargılandı. 12 Eylül'ün uydurma davalarmdan birine, 3. Yolcular Davası nu sokulmuştu. Kendisi gibi subay olan arkadaşlarmm hemen hemen tümüyle birlikte beraaı etti. Ancak yeniden orduya dönmesine izin verilmedi. Evren cuntası tarafmdan re sen emekliye sevk edilmişti. Nergis ve arkadaşları karmaşık, uzun ve bıktırıcı bir hukuk savaşınagiriştiler. Önce ' 'haksız tutuklama' 'gerekçesi ile bir dava Yüzbaşı Mahmut Adil Balkan Savaşı'n da varalandı Üsteğmen Çetin Nergis daha gencecik bir Harbiye öğrencisiy kenaskerlik mesleğini "çokciddiye" alıvordu. açtı. Budavaytkazandı. Mahkeme, devleti 800 bin lirası manevi, 53 bin lirası maddi tazminat ödemeyemahkumetti. Daha sonra Yargıtay maddi tazminatı reddetti ve manevi tazminatı onayladı. Karar kesinleşti, Çetin Nergis, 88günlük işkenceye ' bedel olarak'' biçilen 800 bin lirayı henüz alamadı. Ardından haklarmda verîlen ' 'resen emeklilik'' t Çetin Nergis 'in deyimi ile: Kovmanm kibarca söylenişi) karar ının bütün şonuçlanyla iptali için Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 'ne başvuruldu. Bukonuyla "ilgiline kadar hukuk mercii varsa hepşi tüketildi ve sonunda dava A vrupa İnsan Hakları Komisyonu 'nakadar ulaştı ve Çetin Nergis ve arkadaşlarının başvurusu buyıl A vrupa İnsan Hakları Komisyonu 'nun gündemine alındı. Hukuk savaşı sürüyor. Nergis ve arkadaşları seslerinidaha iyi duyurabilmek amacıyla geçen günlerde bir de dernek kurdular. Derneğin admdaki ' 'acı alay''. tek başına çok şeyler anlatmaya yetiyor: Eylül Emeklileri Derneği... Ne Yüzbaşı Mahmut Adil ne de Üstteğmen Çetin Nergis, birer muvazzaf subayken gözaltına altnan, kendileri gibi asker olan kişilerce sorgulanan, işkence gören ve beraat eden subayların ilki. Korkarız sonuncusu da olma vacaklar. Babıali Baskını denen askeri darbe ile siyasal erki ele geçiren İttihat Terakkici subaylar, iktidarlarmıpekiştirmek, karşıllarını sindirmek hatta yok etmek amacıyla kan döktüler, işkence geleneğini duraksamaksızın kullandılar, işkence pratiğine "katkı'da(!)bulundular. 1908 'de iktidarı "Hürriyetgetireceğiz " diyealmışlardı. 1914'tebaşlayan "Birinci Yeniden Paylaşık Savaşı "nda Alman emperyalizminin saflannda savaşa girdiler. Yedi iklinı dört bucakta Osmanlı ülkesinin genç insan kaynaklarını insafsızca tükettiler. Savaş bittiğinde "milletfakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş"tü. "Aziz vatantnbütünkaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağttılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş'' idi. Bütün bunlardan ' 'daha elim ve daha vahim'' olarak "iktidara sahip olanlargaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde"ydiler... Yüzbaşı Mahmut A dil ise bu sırada Hind-i Çm ülkesmde altıyılsürecek ' esareti yaşamaktaydı. 12 Eylül 1980 'de "memleketi içine düştüğü kardeş ka vgasmdan kurtarmak'' iddiası ile seçümiş bir parlamentoyu darbe yoluyla. süngü zoruvla dağıtarak siyasal erki emir vekumanda zinciri içinde ele geçiren beş generallik cuntayaklaşık "üççeyrek milyon "yurttaşımızı işkencehanelerden geçirdiler. 750bin kişien az bir. en çok doksan ı kimileri bir kaç doksan j güfı işkencegördü, sakatlandı, varalandı. Ulkenin, şu insan kaynakları dapek kıt ülkenin en ivi vetişmiş, en bilgili, en vurtsever insanları bu kara ve kanlı terördenpa ı• almaktan kurtulamadılar. Aydın olmak suç, aydınca düşünmek ' 'ihanet'' savıldı. 18 yaşını doldurmamış gencecik delikanhlar "asmayıpda besleyelim mi yani'' denerek darağaçlarına yollandılar. Çunta, uğursuz işlevini tamamlayıp bir kenara çekildiğinde geriye kalan tam bir çöldü. Politika tehlikeli, dahası değersiz bir uğraş, politikacı aşağilanması gereken bir sahtekar olarak bilinçlere kazınmak istenmişti. Millet "fıkrive maddi bir fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmûş' 'tü. Aziz vatanın bütün aydmlık kaleleri zaptedilmiş, bütün ilericiörgütlerine girilmiş, bütün demokrasi ve barış savaşçıları dağıtılmış, memleketin her köşesibilfiilfaşist lerörce dağlanmıştı. "Bütün bunlardan daha elim ve vahim olmak üzere memleket dahilinde. iktidar sahiplerigaflet, dalalet ve hatta..." İşte bu bağİamdayüzbaşı Mahmut Adil'in elimize kadar ulaşan ''işkence güncesi'' ile üsteğmen Çetin Nergis le yaptığımız uzun söyleşinin banı çözümleri lam 70yıllık bir zaman dilimine anlamlı bir ışık tutuyor. Her ikisubavın dünyagörüşleri, olayları değerlendirişleri, bilinç düzeyleri arasında pekbirbenzerlikyok. Ancak 70yılarayla ' 'işkence görmek. hem de kendileri gibi asker olan kişilerden işkence görmek " ortak paydasında buluşan bu iki subayın, izlenimlerni, düşüncelerinı. duygularını, zayıflık vegüçlüklerinianlatırken biz sivillerdenfarklı, kimi ortak yanları var. Biri eski harflerden günümüz Türkçesine aktarılmış birgünceyi, ötekibir söyleşi notlarmdan derlenmiş anıları. araya kendimizden herhangi bir yorum katmaksızın sunmak istiyoruz. Her iki subay m anlatımları, konuyla en ilgisiz okuyucunun bile kendiyorumunu üretmesine elverecek kadar açık, duru ve valın. leri tanırsın? Ben - Erkan-ı Harn Miralayı (Kurmay Albay) Fuat Bey'i ta- nınm. Başka kimseyi tanımam. Nafiz Bey - Fuat Beyi nere- den tarursın? Ben- Akrabamdır. Nafiz Bey - Fuat Bey ile ne surette görüşürdünüz? Ben - Hastanede bulundu- ğum müddetçe, akrabam ol- mak dolayısıyla teveccüh ve (rütbe sahibi askerlerden) oldu- ğunu işitmekle beraber bir za- man Harbiye Nazın (Savunma Bakanı) olduğunu hatırlamak- tan gayri. hayatımda şahsını bile görmedim. Bedri Bey - Kimleri seversin? Ben - Dinim, vatanım ve pa- dişahımdan başka mukaddes mesleğimı severim ve onun ica- batınıyapmaktan hiçbir kuvvet beni men edemez. Çünkü onda Oamlan açmak kesinlikle yasak. Ashnda istesem açanm. Ama emir vermişler ki açmıyorum. Sonradan görüştüğüm öteki subay arkadaşlanm da öyle yapmışlar. Çok ilginç. muavenetini (yakınlık ve yardı- mını) gördüm. İstanbul'da ge- çen tebdil hava muddetınce (hava değişım izni boyunca) da dairesine ve hanesıne gider, zi- yaretederidim. Bedri Bey - Hangi fırkaya (partıye) mensupsunuz? Ben - Dokuzuncu Nizamiye Fırkasına (tümenine) mensu- bum. Bedri Bey - Büyük adamlar- dan kimleri tanırsın? Ben - Kumandanlanmı tanı- nm. Bedri Bey - Nazım Paşa ile münasebetin var mı idi? Ben - Rical-i askeriveden bulduğum zevki dünyada hiç- bir şeyde bulamam. Nafiz Bey - Kimlerle görü- şürdün? Ne ile meşgul olurdun? Ben - Vazife-i askenyemden (askerlik görevimden) başka bir iş, kıt'a-ı askenyemden (as- keri birliğimden) başka bir he- yet. silah arkadaşlanmdan gayri bir şahısla münasebetim yoktur. Aksini isbat edecek bir kuvvet deyoktur. Bu gibi bir takım sual ve ce- vap esnasında idi ki... Üsteğmen Çetin Nergis anlatıyor ...Böyle tam sekiz gün geçti. Sekizinci gün bir er geldi. Ya- nında bu kez bir de çavuş var. "Aşağı inceğiz, dedi. Arkanı dön". Elinde pamuklar filan var. Bu iş için özel olarak haar- lanrruş bir maske. Yani öyle polisteki. siyasi şubedeki ya da Terörle Mücadeîe'deki filan gi- bi pankart bezkrinden yırtıla- rak yapılmış uydurma şeyler değil. Maskeyi gözJerime bağ- ladılar. Kollanma girdiler. Bir kat aşağı indik. Dar bir kapı- dan geçtik ve bir odaya girdik. Asker kapıyı kapattı ve çıktı. Orta yerde öylece dikiliyorum. Gözlerim kapalı. Ama saygıyı hala elden bırakmıyonım. Ce- ketimin önünü ilikledim filan. Çok ilginç. Şimdiye kadar bu aynntıyı düşünmemiştim. Ama aynen böyle yaptım. Ceketimin önünü ilikledim. Saygı gereği. Sonra sorgu başladı. Soru - Çetin Nergis? Ben - Evet efendim. Benim. Soru - Niçin geldin buraya? Ben - Bilmiyorum. Sonı - Ne anyorsun burada? Ben - Bilmiyorum. Bu yanıtımdan sonra birden yüzümde bir şey patladı. Bile- miyorum bir tokat ya da bir yumruk... Biranda üstümeçul- landılar. Bir yandan vuruyor- lar, bir yandan "Nasıl bılmez- sin. Biz her şeyi biliyoruz. Sen THKP-C'lisin. O örgütün üye- sısin. Bütün faaliyetlerini bili- yoruz... Bir sarsıntı tabii bende. Sade- ce bedensel bir sendeleme değil. İçimde bir sarsıntı. Gözler ka- palı. Hiçbir şey göremiyorsu- nuz. Mesela polisteki işkence sırasında aşağıyı görmek müm- kün. Işıklardan bir sılüet seç- mek. gelen darbeyi bırkaç sani- ye önceden sezmek mümkün. Burada mümkün değil bu. Kontrgenlla farkı yani. Tabii biliyorum bunu. Ama kabul et- mek istemiyor insan... Yoo ha- yır. Kabul etmek istemediğim şu değil. Yani "işte ben üstleri- ne itaatli bir subayım da bana bunu nasıl yaparlar, bana nasıl vururlar?" Hayır, bu değil. Ben örneğin Ziverbey'de olan biteni biliyordum. Okumuştum. Ama gene de insan kendi karşılaşın- ca etkileşim farklı oluyor. Ellerim bağlı değil. Adamlar vurujorlar ve fakat ne kadar il- ginçtir ki müdahale hakkını, karşı koyma hakkını kendinde göremiyorsun. Esas duruşta bekletiyorlar seni. Örneğin so- rulannı yanıtlarken "Efendim" diye hitap ediyorsun. İnsan kendini dövene "efendim" der mi? Ama diyorsun. Ve onlar senden "'Komutanım" demeni istiyorlar. Böylesine bır çelişki. "Burada rütbeli kişiler. Senin komutanlann var" Bunu di- yorlar. Düşünüyorsun ve bur- kuluyorsun. Bir sivil için bunla- n anlamak zor. Bir sivile bunla- n anlatmak da zor. SÜRECEK ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Bilenler, Bflmeyenlere Anlatsın! Bugün yılın son günü, geceyarısı yeni bir yıl başlıyor. Yeni yıl, okurlarımıza, okumayanlarımıza kırtlu olsun! İstanbulda oturan Yaşar Akın, şu mektubu yollamış: "Sayın Mustafa Ekmekçi, Ben, Konya Bozkır ilçesine bağlı Sorkun köyünde do- ğup şimdi ise İstanbul'da yaşamaktayım. Size köyümüzde yaşanan iki olayı yazıyorum: Köyü- muzde Ali isminde bir kişi, et gıdası alamadığından do- layı sürekli hasta bir vaziyette yaşarken bır gün köyü- muzde bol olan 'domuz' avından eli dolu gelince, bu etten yemek zorunda kalır ve hastahğı gün geçtikçe dü- zelir. Bu olaydan sonra adamın ismi köylüler tarafmdan 'Gavur Ali' konur. Bir diğer olay ise köye yakın olan 'Dere' kasabasmda fınncının birisi, fırınında domuz kızartmca bu olay duyul- muş ve kimse fırmdan ekmek almaz olmuş. Ben on beş yıldır koyu bir Cumhuriyet okuru olarak si- zin domuz eti konusundaki yazılarınızı zevkte okuyo- rum. Bu olayları yazarsanız, belki ileride tabular yıkılır, fakir olan köyümuz yeni gelir kaynağı edinmiş olur. Ba- şannızın devamını diler saygılar sunanm." Izmir'den yazın adamı bilge dostum Zeki Büyüktanır, mektubunda 'tutuculara", "bağnazlara" karşılık veri- yor, şöyle diyor: "ingiliz Papazı Malthus ne demiş? 'Insanlar geomet- rik bir oranla (2,4,6,8,16...) tarımsal ürünler ise arıtme- tik bir oranla (1, 2, 3, 4, 5, 6...) artmak eğilimindedir...' Boyle olunca, tarımsal uretim, bu denli toprak ve doğa kıyıcılığı karşısında eksilmediğine sevinelim. Nüfusa gelince, artış evlere şenlik. Ülkemizin bir numaralı soru- nu, nüfusu ulusalgelirin arkasına düşürmek. Bu nufusu, yılda bir kez, o da nazla doğuran koyunla ya da bütün otlakları (1950 den beri) ödün yoluna tarlaya çevirip hay- vancılığı öldurdukten sonra proteinsel beslenmeyi han- gi kaynaktan yapacaksınız? Işte bunun yanıtı: Domuz etine yonelmek. Başımız kitaba bağlı. Kutsal kitap: 'Zor- da kalırsanız yiyin' diyor. Biliyorsunuz, bu tehlikeli dedi- ğimiz domuz eskiden sevdiğimiz bir hayvanmış. Eski Türklerin kullandığı takvim aylanndan birinin adı Ton- guz'. Müslüman takviminde 'Ramazan' ayı gibi. 'Bakara' suresiayet173: ... Allah hayvanlardan yalnız öleni, kanı, domuz etini. Tanrı'nın adından başka birad- la kesileni haram kılmıştır. Kim ki zorunluk ve yokluk nedeniyle istemeyerek ve haddini asmayarak bunlan yemek zorunda kalırsa ona günah yoktur. Hakteala. yargılayan, bağışlayandır.' '.. Bu ayetin ortaya koyduğu ögelerin tümü Musa'nın şeriatında da haramdır. Incillerde 'hınzır'a dair işaretler vardır. Yalvaç Isa'nın domuzu kötü gördüğü ve yemek- ten kaçındığı anlaşılıyor. Isa'nın da Musa şeriatından ayrıldığını gösteren bir şey yoktur.1 (Tanrı Buyruğu', Ömer Rıza Doğrul, sayfa 188) Nahl Suresi ayet-115:'.. Allah size ancak ölü etini, ka- nı, domuz etini, Allah'tan başkasının adıyla kesilen hay- vanı haram etmiştir. Her kim istemeyerek haddi aş- mayarak çaresiz kalırsa bunları yer. (Bunda günah yoktur) Hakteala yargılayıcıdır, bağışlayıcıdır..' En'am suresiayet 146: ... Yahudi olanlaradatırnaklı (hayvanla- rın) hepsini, sığır ve koyunların iç yağlarını haram kıldık. (1) Yalnız bu (hayvanların) sırtlarına ve bağırsaklarına yapışan ya da kemiklerine karışan yağı (haram edifme- dı). Biz onları yolsuzluklarından dolayı cezaya çarptır- dık/ Işte belgeier, kutsal kitapta... Bir de kitabın demediği konu var ki doğa düşmanı 'keçi'... İki bin yıl.içinde Orta- doğu'ya çöle çeviren düşünce yukarıdaki kutsal öneri- lerde saklı. Oysa biz, ağaç ve orman dostu olan domuzu sevmiyoruz. Keçi helal, domuz haram bu ne çelişki de- ğil mi? Saygılarımla." (1): Tevrat'tan: "... Ve Rab Musa'ya dedi ki: 'Beni Is- rail'e söyle ki sığırın, ya koyunu, ya keçinin iç yağını hiç yemeyiniz". (Laviller 7:22-23, Ömer Rıza Doğrul, "Tanrı Buyruğu" sayfa 188) ••• Yılı bitirirken önce iğneyi kendime batırarak kimi yan- Iışlarımı düzeltmek istiyorum: 20 aralık pazar günü çı- kan "YücelKahnndan mı Öldü?" başlıklı yazının sonun- da geçen Lürfi Duran adı, Lütfi Vural olacaktı. Sami Karaören uyardı, yanlışımı düzeltiyorum. 27 aralık pa- zar günü çıkan "Yanıtsız Kalan..." başlıklı yazının giri- şınde de SBF'de yapılan İnönü'yü anma toplantısında, "Yekta Gungör Özden de ıslıklanmış mı? Onu da tutucu- lar ıslıklamıştır belki, ne bileyim " diye yazmıştım. Yekta Güngör Özden, telefonda: "Ben ıslıklanmadım, yuha- landım"dedi, "amasonra, tanıtıldığımdaçokalkışoldu, alkışlan ben durdurdum" diye ekledi. Düzeltiyorum. Yanlışlarımı her zaman düzeltmek isterim; ozanın dedi- ği gibi: "Tövbe yarabbi hata rahına (yoluna) gittikle- rime/Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime..." Benim tövbem okurlara! Yıl sona ererken "Zaman"daki Fehmi Koru'nun da bir yanlışınıdüzelteyim: 23.12.1992 günlü Zaman da, "Taha Kıvanç'takma adıyla yazdığı "İzlenim" başlıklı yazısın- da Koru. Hasan Ali Yücel'in Atatürk'le arasında geçen "sıfır" öyküsünü, İnönü ile Yücel arasında gecmiş gibi gösteriyor. Fehmi Koru bilmiyorsa, doğrusunu öğrensin de yazsın. Kafadan atmasın! Basın o denli sahipsiz de- ğildir, onu da bilsin! BULMACA SOLDANSAĞA: 1/ Vlelih Ce*der Anday'ın bir şiir kitabı. 2/ Karak- ter... Patika. 3/ Yakın- doğu'da yerleşmiş ya da evlenerek soyu kanşmış Avrupa asıllı kimse. 4/ Vilayet... Yapısına girdi- ğı sözcüğe "karşı, karşıt" anlamı katan yabancı önek. 5/Sahip... Dilbilgi- sindeki sözcük türlerin- den bin... Kalıtım Isparta'nın bırilçesi... Bir gıda maddesi. 7/ Kuran'ı güzel. şüksek sesle ve usulünce okuma. 8/ İstek ve tutkularda öl- çülü davranma erdemi... Metal sarnıç. 9/ Afrika'da yaşayan, ba- caklan beyaz çizgili bir hayvan... Bir nota. YL KARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Abbas Sayar'ın bir romanı. 2/ Odünç alınan ya da venlen şey... Dolmakalem. 3/ Ortaçağ'da açık denizlerde kullanılmış yelkenli ge- mı.. Eskimiş giyecek. 4/ ABD'de bır eyalet. 5/ Eski dilde göz... Korkunç bir masal yaratığı. 6/ Bir mÜ7ik sesini belirtmeye yarayan işaret...Doğal yatkınlık. 7/ Herkesin gözü önünde yapılan... Uzaklık anlatmakta kullanı- lan söz 8/ Bır yapıda girip geçilen yer... Hollanda'nın plaka ışarcti. 9/ Yahya Kemal'in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri... Bi- Lırdo o\ ununda kullanılan değnek. Bütün Okurlara ve bulmacaseverlere 1993 yılında kişisel ve top- lumsal mutluluklar dilerim. SEDAT YAŞAYAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle