Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31 ARALİK1992 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Yüzbaşı Mahmut AdiI'in'İşkence güncesi'nden,Üsteğmen Çetin Nergis'le bir söyleşiden
1913:Bekirağa Bölüğü 1983: Kontrgeıilla!
BEKİRAĞA
BÖLÜĞÜ'NDEN
KONTRGERİLLA'YA
AYDIN ENGİN
-ı-
Yüzbaşı Mahmut Adil
anlatıyor
1329 (1912) senesi Balkan
Harbi'nin evahirine (sonuna)
doğnı. Çatalca'nın İleri Tabya
mevkiinde bir top mermisi ile
vücudumun bir kısm-ı mühim-
mıni (önemli bir bölümünü)
zayi etmiş, beş ay hastanede ge-
çirdiğim ameliyatlarla vücutça
pek zayıf bulunmuştum. Has-
taneden çıkmış nekahat devrini
geçiriyordum.
Mahmut Şevket Paşa Vaka -
sı günü Babıali (şimdiki İstan-
bul Valiliği) karşısındaki kıra-
athanede oturuyordum. Gazi-
no. kaJabalık ve gürültülü idi.
Gruplardan kimi sohbet. kimi
mütalaa ıle meşguldü.
Birdcn birc bir sükunet pey-
dah oldu. Elimdeki gazeteden
gözümii kaldırdım. İsianbul
muhafizlığına mensup olduğu-
nu tavr-ı hareketi (davranışlan)
ile gösteren bir zabit, kıraatha-
neyc girmişti.
Herkes önüne baktı. Fırsat
bulanlar kaçmaya başladılar.
Zabit. zaman ve mevkiinin
kendine bahşettiği nazar-ı zali-
manesi (zalim bakışlan) ile her-
kesi süzdü ve litretti. Benden
başka asker göremeyince. doğ-
ru bana gcldi. Gazabane (öfke-
li) bir çehre ile "Muhafızlığa
geleceksin" cmrini verdi. İtaat
zarun idi. Çünkü arasında dip-
çik. süngü ve hatta kurşun var
idi.
Üsteğmen Çetin Nergis
anlatıyor
1981 "in sonlannda başladı bu
tuiuklamalar. Genelkurmay-
dan. kuvvet komutanlıklann-
dan gizli şifrelı emirlergönderil-
di askeri birliklere. Işte. "şu
subayı, $u kadar gün içerisinde
Ankara Dil ve İstihbarat Okul
le, süngülerle sevk edihyordu.
İslanbul'un en yüksek taba-
kasından ulemanın, en güzide
sınıfından olan bu zevaü muh-
teremeye layık görülen ve tat-
bik edilen hakaret ve mezalimi
tasvir etmek (tanımlamak), de-
ğil benim gibi yazı ile hiç alakası
olmayan bir aciz için. nefislerin-
de tecrübe eden (bizzat yaşa-
yan) kendileri için dahi kabil
değildi.
Işte gündûzleri akşama ka-
dar bu menazır-ı faciayı (feci
manzaralan) gözümle görür,
sabaha kadar onlara reva görü-
len işkencelerle feryad ve istim-
datlannı (yardım dilemelerinj)
kulaklanmla dinlerdim.
Benim gibi, kimi köprû, kimi
de gazjnoda yakalanmış olan
ve hakikatte (İttihat Terakki'-
ye) muhalif olmayan bir kaç
zabit de o biçaregan insanlara
tatbik edilen işkencelen an be
an intizar etmekte (beklemekte)
idık.
Çünkü yemek ve su verilme-
mek, toprak üzerinde yatınl-
mak, birbirimizle konuşturul-
mamak, kapı ve pencereden
dışan baktınlmamaktan ibaret
olan bizim halimizi diğer ef-
rad-ı milletle (milletin çocukla-
nna) yapılan şiddete nisbetle
hafifbuJuyorduk.
Orada mevcut zabitaru (su-
baylan) hiçbirimiz larumadığı
gibi, konuşmak da mûmkün
değildi. Mazi ve istikbal hak-
kında hiçbir şey bilmiyorduk.
Yalnız başımızın üstünde yıldı-
nmh bir karabulut gibi bir fela-
ketin infilakım (patlamasını) an
bean bekliyorduk. Engizisyona
rahmet okutacak zalim bir he-
yetın desti gaddaranesinde
(gaddar pençesinde) bulundu-
ğumuzu biliyorduk.
Csteğmen Çetin Nergis
anlatıyor
...Ankara'Vâ lx>yle götürül-
•
Istanbufun en yüksek tabakasından
ulemanın, en güzide sınıfından olan bu
zevatı muhteremeye layık görülen ve tatbik
edilen hakaret ve mezalimi tasvir etmek
(tammlamak), değil benim gibi yazı ile hiç
alakası olmayan bir aciz için, nefıslerinde
tecrübe eden (bizzat yaşayan) kendileri için
dahi kabil değildi.
Komutanhğı'na". Kontrge-
rilla'nın merkezine yani, "...ne-
zaretli olarak teslım edin. Bir
subay gözetiminde ve silahlı er-
ler eşlığindc. kelepçesiz, ancak
üniformalannı çıkartıp, sivil el-
biselerle teslim edeceksiniz"
deniyordu bu emirlerde.
1983 martının 16'sında beni
Gaziantep'teki birliğimden al-
dılar. Gene bir üstteğmen arka-
daş vardı, Hatay'da görevü.
İkimizin de yanına birer yüzba-
şı. arkamızda da ikişer tane tam
teçhizatlı jandarma eri. Yüzba-
şılann bize karşı tutumlan kötü
değildi. Zaten aynı birlikte gö-
rev yaptığımız, tanıdık subay-
lar. Bir şey de bilmiyorlar.
Onlara sadece "Bunlar çok
önemli kişiler. Sorgulayacağız
bunlan" demışler. Otobüsle
Gaziantep'ten Ankara'ya böy-
le götürüldük.
Yüzbaşı Mahmut Adil
anlatıyor
...itaat zaruri idi. Çünkü ar-
kasında süngü, dipçik ve hatta
kurşun var idi. Zavallı millet-i
masumenin (suçsuz insanlann)
parası ıle şımarmış ve mazlum
kimselerin karu gözlerini bürii-
müş bir kaç caninin kanJı na-
zarlanna yanm saat kadar
hedef olduktan sonra ve bir kaç
sorgu suale maruz kaldıktan
sonra üzerimde bulunan ev-
rak-ı hususiyem (özel belgele-
rim) ile harita, pergel gibi ufak
tefek eşya-ı sairem (öteki eşya-
lanm) alınarak Harbiye Neza-
retı'ndeki Merkez Kumandan-
lığı'na götürüldüm. Herkesin
müteneffiren (nefretle) "Beki-
rağa Bölüğü" dıye isımlendirdi-
ği bu yerde bırkaç gün kaldım.
Bu müddet zarfinda yüzlerce
zevat-ı muhteremin (saygıdeğer
kişinin) ve ulemayı keramın
(kerem sahibi bilgili kişilerin) ve
bınlerce efrad-ı masumun (suc-
suz kişilerin) kurbanlık koyun-
lar gibi sürülerle dairenin bod-
rum kaiına tıkıldıklannı seyret-
lim. Kurbanlık koyunlara
tcşbih ettim (benzettım). Haşa.
kurbanhk koyunları hürmetle
sevkederler. Halbuki biçaregan
(çaresiz) halk hakaretle. dipçik-
dük. Bir akşam vaktı getırildik
Kontgerilla'ya. Yanımıza birer
er refakatçı verip odaJarımıza
yolladılar bizi. Tek tek ama.
Yani kimse kimin hangi odaya
gıttiğıni bilmeden. Ve müthiş
bir sessizlik binada. Çıt yok. Er
"işte burası" dedi ve çekildi.
Girdim içeri. Bir çift ranza. Bi-
nanın birinci katındayım. Ge-
niş bir oda. Ne bu oda, ne de bu
bina kesinlikle bu iş için yapıl-
mamış. Benim kaldığım odada
mesela, pencerelerde cam vardı.
Camlar gazete kağıdı ile kap-
lanmış. Alel acele haarlanrruş
besbelli. Camlan açmak kesin-
likle yasak. Ashnda istesem
açanm. Ama emir vermişler ki
açmıyorum. Sonradan görüş-
tüğüm öteki subay arkadaşla-
nm da öyle yapmışlar. Çok il-
gınç. Bugün düşünüyorum ve
çok ılginç buluyorum. Sivil bir
tutuklu olsa böyle bir emri din-
lemez. Ama biz en aandan o
sırada hâlâ o emir-komuta _de-
nen ruh halınin içindeyiz. 'işte
burada bekleyeceksin" denmiş.
Bir, iki. üç... Tam sekiz gün
bekledim ben orada. Hiç kimse
ıçeri girmiyor. Sadece yemek
getiren er. O da kalkar alırsan
veriyor yemeği. Kalkmazsan
yere bırakıp, gene hiç konuş-
madan kapıyı çekip gidiyor.
Böyle tam sekiz gün...
Yüzbaşı Mahmut Adil
anlatıyor
...Engızisyon rahmet okuta-
cak zalim bir heyetin dest-i gad-
daranesindeki. yani Bekirağa
Bölüğü'ndeki bırkaç günlük
ikameti müteakip Polis Müdü-
riyet-i Umumiyesi Dairesi'ne
(Emniyet Genel Müdürlüğü'-
ne) getirildim. Hiç görmediğim
bir kaç şahsın karşısında bulu-
nuyordum ki gözlerine masum
milletin kanı aksetmiştı.
Heyet-i Tahkikiyye Reisi
(Soruşturma Kurulu Başkanı)
süvari binbaşılannda Selanikli
yahut Manastırlı Nafiz Bey. bi-
n de Polis Müdür-i Umumisı
(Emniyet Genel Müdürii), az
zaman sonra vali olan Bedri
Bey idi. Sorgu sual faslı başladı:
Nafiz Bey - İstanbul'da kim-
Ittihatçı terörimdenve 12Eylül
karabasanından iki ilginçörnek
Yüzbaşı Mahmut Adil, 11 Haziran 1913
günü htanbul 'da Babıali 'nin karşısındaki
bir "kıraathane"de gözaltına ahndı.
htanbul Muhafızlığı nda görevli subay ve
süngülü erler eşliğinde Harbiye
Nezareti'negetirildi ve Bekirağa Bölüğü
denen ünlü işkencehaneye kapatddı.
Üstteğmen Çetin Nergis, 16 Mart 1983
günü Gazıantep de 23. Seyyar Jandarma
Tugayı 'ndagözaltına ahndı ve aynı birlikte
görerli bir yüzbaşı ile iki jandarma eri
eşliğindeAnkara 'yagetirilip Dil ve
Istihbarat Okulu 'nda Kontrgenlla nın
işkencehanesine kapatddı.
70\ tlarayla ' işkenceci' 'nin eline düşen bu
ikisubaym ortak özellikleri ne? Pek az ve
pek çok.
Yüzbaşı Mahmut Adil, 11 Haziran 1913
günü Mahmut Şevket Paşa suikastına
katıldığı gerekçesivle gözaltına ahndı. 88
gün sürevle önce dönemm ünlüsıvasi
hapishanesi Bekirağa Bölüğü 'nde, sonra
da Babıali Caddesi nde İsianbul
Muhafızlığı binasmın bodrumundaki
işkencehanede kaldı. Yüzbaşı Mahmut
Adil, Divatı-ı Harp le idam istemivle
vargılandı vesonunda beraaı etti.
Vstıeğmen Çetin Nergis, 16 Marı 1983 'te
Türk Silahlı Kuvvetleri içinde devrimci bir
örgütlenmeye katıldığı gerekçesiyle
gözaltına ahndı. Ne ruhaf, o da tam 88gün
süreyle önce Ankara 'da Dil ve Istihbarat
Okulu içindeki Kotrgerilla merkez inde.
ardından da İstanbul'da Terörle Mücadele
Dairesi 'nin işkencehanelerinde kaldı.
Csteğmen Çetin Nergis "Devleti ve
müesses nizamı yıkmak amacıyla sila/ılı
çete oluşturmak veya silahlı çeleye
katılmak"iddiasıyla ve Türk Ceza
Yasası 'nın 146 3. maddesi uyarmca 15 yü
lıapis cezası istemivle Askeri Mahkeme 'de
vargılandı ve sonunda beraaı etti.
Yüzbaşı Mahmut Adil, 88günlük işkence
anılarını. neredeyse birgünce ayrmtısı ile
yazdı. Anılarının başına da "Meşhur
I 'ak 'a Hatıratı-Hisseme Düşen" yazmıştt.
Beraatı izleyen tahliyesinin ardından
yeniden orduya döndü. Kendi deyimi ile
"Bu vak adan üçav sonra memaliki
Osmanıye nin müntehayı şart noktası
(Osmanlı ülkesinin doğudakien uç
nokiasıı olanBasra'da"bulunuyordu.
Dahusonra "Türk Taburu"'adınıalacak
olan tahurun komutanlığma atanmıştı.
İ'stteğmen Çetin Nergis, 88günlük
işkencenin ardından tahliye edildi.
Tutuksuz olarak vargılandı. 12 Eylül'ün
uydurma davalarmdan birine, 3. Yolcular
Davası nu sokulmuştu. Kendisi gibi subay
olan arkadaşlarmm hemen hemen tümüyle
birlikte beraaı etti. Ancak yeniden orduya
dönmesine izin verilmedi. Evren cuntası
tarafmdan re sen emekliye sevk edilmişti.
Nergis ve arkadaşları karmaşık, uzun ve
bıktırıcı bir hukuk savaşınagiriştiler. Önce
' 'haksız tutuklama' 'gerekçesi ile bir dava
Yüzbaşı Mahmut Adil Balkan Savaşı'n
da varalandı Üsteğmen Çetin Nergis
daha gencecik bir Harbiye öğrencisiy
kenaskerlik mesleğini "çokciddiye"
alıvordu.
açtı. Budavaytkazandı. Mahkeme, devleti
800 bin lirası manevi, 53 bin lirası maddi
tazminat ödemeyemahkumetti. Daha
sonra Yargıtay maddi tazminatı reddetti
ve manevi tazminatı onayladı. Karar
kesinleşti, Çetin Nergis, 88günlük
işkenceye ' bedel olarak'' biçilen 800 bin
lirayı henüz alamadı. Ardından haklarmda
verîlen ' 'resen emeklilik'' t Çetin Nergis 'in
deyimi ile: Kovmanm kibarca söylenişi)
karar ının bütün şonuçlanyla iptali için
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 'ne
başvuruldu. Bukonuyla "ilgiline kadar
hukuk mercii varsa hepşi tüketildi ve
sonunda dava A vrupa İnsan Hakları
Komisyonu 'nakadar ulaştı ve Çetin
Nergis ve arkadaşlarının başvurusu buyıl
A vrupa İnsan Hakları Komisyonu 'nun
gündemine alındı. Hukuk savaşı sürüyor.
Nergis ve arkadaşları seslerinidaha iyi
duyurabilmek amacıyla geçen günlerde bir
de dernek kurdular. Derneğin admdaki
' 'acı alay''. tek başına çok şeyler
anlatmaya yetiyor: Eylül Emeklileri
Derneği...
Ne Yüzbaşı Mahmut Adil ne de
Üstteğmen Çetin Nergis, birer muvazzaf
subayken gözaltına altnan, kendileri gibi
asker olan kişilerce sorgulanan, işkence
gören ve beraat eden subayların ilki.
Korkarız sonuncusu da olma vacaklar.
Babıali Baskını denen askeri darbe ile
siyasal erki ele geçiren İttihat Terakkici
subaylar, iktidarlarmıpekiştirmek,
karşıllarını sindirmek hatta yok etmek
amacıyla kan döktüler, işkence geleneğini
duraksamaksızın kullandılar, işkence
pratiğine "katkı'da(!)bulundular.
1908 'de iktidarı "Hürriyetgetireceğiz "
diyealmışlardı. 1914'tebaşlayan "Birinci
Yeniden Paylaşık Savaşı "nda Alman
emperyalizminin saflannda savaşa
girdiler. Yedi iklinı dört bucakta Osmanlı
ülkesinin genç insan kaynaklarını
insafsızca tükettiler. Savaş bittiğinde
"milletfakru zaruret içinde harap ve bitap
düşmüş"tü. "Aziz vatantnbütünkaleleri
zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş,
bütün orduları dağttılmış ve memleketin
her köşesi bilfiil işgal edilmiş'' idi. Bütün
bunlardan ' 'daha elim ve daha vahim''
olarak "iktidara sahip olanlargaflet ve
dalalet ve hatta hıyanet içinde"ydiler...
Yüzbaşı Mahmut A dil ise bu sırada Hind-i
Çm ülkesmde altıyılsürecek ' esareti
yaşamaktaydı.
12 Eylül 1980 'de "memleketi içine düştüğü
kardeş ka vgasmdan kurtarmak'' iddiası ile
seçümiş bir parlamentoyu darbe yoluyla.
süngü zoruvla dağıtarak siyasal erki emir
vekumanda zinciri içinde ele geçiren beş
generallik cuntayaklaşık "üççeyrek
milyon "yurttaşımızı işkencehanelerden
geçirdiler. 750bin kişien az bir. en çok
doksan ı kimileri bir kaç doksan j güfı
işkencegördü, sakatlandı, varalandı.
Ulkenin, şu insan kaynakları dapek kıt
ülkenin en ivi vetişmiş, en bilgili, en
vurtsever insanları bu kara ve kanlı
terördenpa ı• almaktan kurtulamadılar.
Aydın olmak suç, aydınca düşünmek
' 'ihanet'' savıldı. 18 yaşını doldurmamış
gencecik delikanhlar "asmayıpda
besleyelim mi yani'' denerek darağaçlarına
yollandılar.
Çunta, uğursuz işlevini tamamlayıp bir
kenara çekildiğinde geriye kalan tam bir
çöldü. Politika tehlikeli, dahası değersiz
bir uğraş, politikacı aşağilanması gereken
bir sahtekar olarak bilinçlere kazınmak
istenmişti. Millet "fıkrive maddi bir fakru
zaruret içinde harap ve bitap düşmûş' 'tü.
Aziz vatanın bütün aydmlık kaleleri
zaptedilmiş, bütün ilericiörgütlerine
girilmiş, bütün demokrasi ve barış
savaşçıları dağıtılmış, memleketin her
köşesibilfiilfaşist lerörce dağlanmıştı.
"Bütün bunlardan daha elim ve vahim
olmak üzere memleket dahilinde. iktidar
sahiplerigaflet, dalalet ve hatta..."
İşte bu bağİamdayüzbaşı Mahmut Adil'in
elimize kadar ulaşan ''işkence güncesi'' ile
üsteğmen Çetin Nergis le yaptığımız uzun
söyleşinin banı çözümleri lam 70yıllık bir
zaman dilimine anlamlı bir ışık tutuyor.
Her ikisubavın dünyagörüşleri, olayları
değerlendirişleri, bilinç düzeyleri arasında
pekbirbenzerlikyok. Ancak 70yılarayla
' 'işkence görmek. hem de kendileri gibi
asker olan kişilerden işkence görmek "
ortak paydasında buluşan bu iki subayın,
izlenimlerni, düşüncelerinı. duygularını,
zayıflık vegüçlüklerinianlatırken biz
sivillerdenfarklı, kimi ortak yanları var.
Biri eski harflerden günümüz Türkçesine
aktarılmış birgünceyi, ötekibir söyleşi
notlarmdan derlenmiş anıları. araya
kendimizden herhangi bir yorum
katmaksızın sunmak istiyoruz. Her iki
subay m anlatımları, konuyla en ilgisiz
okuyucunun bile kendiyorumunu
üretmesine elverecek kadar açık, duru ve
valın.
leri tanırsın?
Ben - Erkan-ı Harn Miralayı
(Kurmay Albay) Fuat Bey'i ta-
nınm. Başka kimseyi tanımam.
Nafiz Bey - Fuat Beyi nere-
den tarursın?
Ben- Akrabamdır.
Nafiz Bey - Fuat Bey ile ne
surette görüşürdünüz?
Ben - Hastanede bulundu-
ğum müddetçe, akrabam ol-
mak dolayısıyla teveccüh ve
(rütbe sahibi askerlerden) oldu-
ğunu işitmekle beraber bir za-
man Harbiye Nazın (Savunma
Bakanı) olduğunu hatırlamak-
tan gayri. hayatımda şahsını
bile görmedim.
Bedri Bey - Kimleri seversin?
Ben - Dinim, vatanım ve pa-
dişahımdan başka mukaddes
mesleğimı severim ve onun ica-
batınıyapmaktan hiçbir kuvvet
beni men edemez. Çünkü onda
Oamlan açmak kesinlikle yasak. Ashnda
istesem açanm. Ama emir vermişler ki
açmıyorum. Sonradan görüştüğüm öteki
subay arkadaşlanm da öyle yapmışlar. Çok
ilginç.
muavenetini (yakınlık ve yardı-
mını) gördüm. İstanbul'da ge-
çen tebdil hava muddetınce
(hava değişım izni boyunca) da
dairesine ve hanesıne gider, zi-
yaretederidim.
Bedri Bey - Hangi fırkaya
(partıye) mensupsunuz?
Ben - Dokuzuncu Nizamiye
Fırkasına (tümenine) mensu-
bum.
Bedri Bey - Büyük adamlar-
dan kimleri tanırsın?
Ben - Kumandanlanmı tanı-
nm.
Bedri Bey - Nazım Paşa ile
münasebetin var mı idi?
Ben - Rical-i askeriveden
bulduğum zevki dünyada hiç-
bir şeyde bulamam.
Nafiz Bey - Kimlerle görü-
şürdün? Ne ile meşgul olurdun?
Ben - Vazife-i askenyemden
(askerlik görevimden) başka
bir iş, kıt'a-ı askenyemden (as-
keri birliğimden) başka bir he-
yet. silah arkadaşlanmdan
gayri bir şahısla münasebetim
yoktur. Aksini isbat edecek bir
kuvvet deyoktur.
Bu gibi bir takım sual ve ce-
vap esnasında idi ki...
Üsteğmen Çetin Nergis
anlatıyor
...Böyle tam sekiz gün geçti.
Sekizinci gün bir er geldi. Ya-
nında bu kez bir de çavuş var.
"Aşağı inceğiz, dedi. Arkanı
dön". Elinde pamuklar filan
var. Bu iş için özel olarak haar-
lanrruş bir maske. Yani öyle
polisteki. siyasi şubedeki ya da
Terörle Mücadeîe'deki filan gi-
bi pankart bezkrinden yırtıla-
rak yapılmış uydurma şeyler
değil. Maskeyi gözJerime bağ-
ladılar. Kollanma girdiler. Bir
kat aşağı indik. Dar bir kapı-
dan geçtik ve bir odaya girdik.
Asker kapıyı kapattı ve çıktı.
Orta yerde öylece dikiliyorum.
Gözlerim kapalı. Ama saygıyı
hala elden bırakmıyonım. Ce-
ketimin önünü ilikledim filan.
Çok ilginç. Şimdiye kadar bu
aynntıyı düşünmemiştim. Ama
aynen böyle yaptım. Ceketimin
önünü ilikledim. Saygı gereği.
Sonra sorgu başladı.
Soru - Çetin Nergis?
Ben - Evet efendim. Benim.
Soru - Niçin geldin buraya?
Ben - Bilmiyorum.
Sonı - Ne anyorsun burada?
Ben - Bilmiyorum.
Bu yanıtımdan sonra birden
yüzümde bir şey patladı. Bile-
miyorum bir tokat ya da bir
yumruk... Biranda üstümeçul-
landılar. Bir yandan vuruyor-
lar, bir yandan "Nasıl bılmez-
sin. Biz her şeyi biliyoruz. Sen
THKP-C'lisin. O örgütün üye-
sısin. Bütün faaliyetlerini bili-
yoruz...
Bir sarsıntı tabii bende. Sade-
ce bedensel bir sendeleme değil.
İçimde bir sarsıntı. Gözler ka-
palı. Hiçbir şey göremiyorsu-
nuz. Mesela polisteki işkence
sırasında aşağıyı görmek müm-
kün. Işıklardan bir sılüet seç-
mek. gelen darbeyi bırkaç sani-
ye önceden sezmek mümkün.
Burada mümkün değil bu.
Kontrgenlla farkı yani. Tabii
biliyorum bunu. Ama kabul et-
mek istemiyor insan... Yoo ha-
yır. Kabul etmek istemediğim
şu değil. Yani "işte ben üstleri-
ne itaatli bir subayım da bana
bunu nasıl yaparlar, bana nasıl
vururlar?" Hayır, bu değil. Ben
örneğin Ziverbey'de olan biteni
biliyordum. Okumuştum. Ama
gene de insan kendi karşılaşın-
ca etkileşim farklı oluyor.
Ellerim bağlı değil. Adamlar
vurujorlar ve fakat ne kadar il-
ginçtir ki müdahale hakkını,
karşı koyma hakkını kendinde
göremiyorsun. Esas duruşta
bekletiyorlar seni. Örneğin so-
rulannı yanıtlarken "Efendim"
diye hitap ediyorsun. İnsan
kendini dövene "efendim" der
mi? Ama diyorsun. Ve onlar
senden "'Komutanım" demeni
istiyorlar. Böylesine bır çelişki.
"Burada rütbeli kişiler. Senin
komutanlann var" Bunu di-
yorlar. Düşünüyorsun ve bur-
kuluyorsun. Bir sivil için bunla-
n anlamak zor. Bir sivile bunla-
n anlatmak da zor.
SÜRECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Bilenler, Bflmeyenlere
Anlatsın!
Bugün yılın son günü, geceyarısı yeni bir yıl başlıyor.
Yeni yıl, okurlarımıza, okumayanlarımıza kırtlu olsun!
İstanbulda oturan Yaşar Akın, şu mektubu yollamış:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
Ben, Konya Bozkır ilçesine bağlı Sorkun köyünde do-
ğup şimdi ise İstanbul'da yaşamaktayım.
Size köyümüzde yaşanan iki olayı yazıyorum: Köyü-
muzde Ali isminde bir kişi, et gıdası alamadığından do-
layı sürekli hasta bir vaziyette yaşarken bır gün köyü-
muzde bol olan 'domuz' avından eli dolu gelince, bu
etten yemek zorunda kalır ve hastahğı gün geçtikçe dü-
zelir. Bu olaydan sonra adamın ismi köylüler tarafmdan
'Gavur Ali' konur.
Bir diğer olay ise köye yakın olan 'Dere' kasabasmda
fınncının birisi, fırınında domuz kızartmca bu olay duyul-
muş ve kimse fırmdan ekmek almaz olmuş.
Ben on beş yıldır koyu bir Cumhuriyet okuru olarak si-
zin domuz eti konusundaki yazılarınızı zevkte okuyo-
rum. Bu olayları yazarsanız, belki ileride tabular yıkılır,
fakir olan köyümuz yeni gelir kaynağı edinmiş olur. Ba-
şannızın devamını diler saygılar sunanm."
Izmir'den yazın adamı bilge dostum Zeki Büyüktanır,
mektubunda 'tutuculara", "bağnazlara" karşılık veri-
yor, şöyle diyor:
"ingiliz Papazı Malthus ne demiş? 'Insanlar geomet-
rik bir oranla (2,4,6,8,16...) tarımsal ürünler ise arıtme-
tik bir oranla (1, 2, 3, 4, 5, 6...) artmak eğilimindedir...'
Boyle olunca, tarımsal uretim, bu denli toprak ve doğa
kıyıcılığı karşısında eksilmediğine sevinelim. Nüfusa
gelince, artış evlere şenlik. Ülkemizin bir numaralı soru-
nu, nüfusu ulusalgelirin arkasına düşürmek. Bu nufusu,
yılda bir kez, o da nazla doğuran koyunla ya da bütün
otlakları (1950 den beri) ödün yoluna tarlaya çevirip hay-
vancılığı öldurdukten sonra proteinsel beslenmeyi han-
gi kaynaktan yapacaksınız? Işte bunun yanıtı: Domuz
etine yonelmek. Başımız kitaba bağlı. Kutsal kitap: 'Zor-
da kalırsanız yiyin' diyor. Biliyorsunuz, bu tehlikeli dedi-
ğimiz domuz eskiden sevdiğimiz bir hayvanmış. Eski
Türklerin kullandığı takvim aylanndan birinin adı Ton-
guz'. Müslüman takviminde 'Ramazan' ayı gibi.
'Bakara' suresiayet173: ... Allah hayvanlardan yalnız
öleni, kanı, domuz etini. Tanrı'nın adından başka birad-
la kesileni haram kılmıştır.
Kim ki zorunluk ve yokluk nedeniyle istemeyerek ve
haddini asmayarak bunlan yemek zorunda kalırsa ona
günah yoktur. Hakteala. yargılayan, bağışlayandır.'
'.. Bu ayetin ortaya koyduğu ögelerin tümü Musa'nın
şeriatında da haramdır. Incillerde 'hınzır'a dair işaretler
vardır. Yalvaç Isa'nın domuzu kötü gördüğü ve yemek-
ten kaçındığı anlaşılıyor. Isa'nın da Musa şeriatından
ayrıldığını gösteren bir şey yoktur.1
(Tanrı Buyruğu',
Ömer Rıza Doğrul, sayfa 188)
Nahl Suresi ayet-115:'.. Allah size ancak ölü etini, ka-
nı, domuz etini, Allah'tan başkasının adıyla kesilen hay-
vanı haram etmiştir. Her kim istemeyerek haddi aş-
mayarak çaresiz kalırsa bunları yer. (Bunda günah
yoktur) Hakteala yargılayıcıdır, bağışlayıcıdır..' En'am
suresiayet 146: ... Yahudi olanlaradatırnaklı (hayvanla-
rın) hepsini, sığır ve koyunların iç yağlarını haram kıldık.
(1)
Yalnız bu (hayvanların) sırtlarına ve bağırsaklarına
yapışan ya da kemiklerine karışan yağı (haram edifme-
dı). Biz onları yolsuzluklarından dolayı cezaya çarptır-
dık/
Işte belgeier, kutsal kitapta... Bir de kitabın demediği
konu var ki doğa düşmanı 'keçi'... İki bin yıl.içinde Orta-
doğu'ya çöle çeviren düşünce yukarıdaki kutsal öneri-
lerde saklı. Oysa biz, ağaç ve orman dostu olan domuzu
sevmiyoruz. Keçi helal, domuz haram bu ne çelişki de-
ğil mi? Saygılarımla."
(1): Tevrat'tan: "... Ve Rab Musa'ya dedi ki: 'Beni Is-
rail'e söyle ki sığırın, ya koyunu, ya keçinin iç yağını hiç
yemeyiniz". (Laviller 7:22-23, Ömer Rıza Doğrul, "Tanrı
Buyruğu" sayfa 188)
•••
Yılı bitirirken önce iğneyi kendime batırarak kimi yan-
Iışlarımı düzeltmek istiyorum: 20 aralık pazar günü çı-
kan "YücelKahnndan mı Öldü?" başlıklı yazının sonun-
da geçen Lürfi Duran adı, Lütfi Vural olacaktı. Sami
Karaören uyardı, yanlışımı düzeltiyorum. 27 aralık pa-
zar günü çıkan "Yanıtsız Kalan..." başlıklı yazının giri-
şınde de SBF'de yapılan İnönü'yü anma toplantısında,
"Yekta Gungör Özden de ıslıklanmış mı? Onu da tutucu-
lar ıslıklamıştır belki, ne bileyim " diye yazmıştım. Yekta
Güngör Özden, telefonda: "Ben ıslıklanmadım, yuha-
landım"dedi, "amasonra, tanıtıldığımdaçokalkışoldu,
alkışlan ben durdurdum" diye ekledi. Düzeltiyorum.
Yanlışlarımı her zaman düzeltmek isterim; ozanın dedi-
ği gibi: "Tövbe yarabbi hata rahına (yoluna) gittikle-
rime/Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime..." Benim
tövbem okurlara!
Yıl sona ererken "Zaman"daki Fehmi Koru'nun da bir
yanlışınıdüzelteyim: 23.12.1992 günlü Zaman da, "Taha
Kıvanç'takma adıyla yazdığı "İzlenim" başlıklı yazısın-
da Koru. Hasan Ali Yücel'in Atatürk'le arasında geçen
"sıfır" öyküsünü, İnönü ile Yücel arasında gecmiş gibi
gösteriyor. Fehmi Koru bilmiyorsa, doğrusunu öğrensin
de yazsın. Kafadan atmasın! Basın o denli sahipsiz de-
ğildir, onu da bilsin!
BULMACA
SOLDANSAĞA:
1/ Vlelih Ce*der Anday'ın
bir şiir kitabı. 2/ Karak-
ter... Patika. 3/ Yakın-
doğu'da yerleşmiş ya da
evlenerek soyu kanşmış
Avrupa asıllı kimse. 4/
Vilayet... Yapısına girdi-
ğı sözcüğe "karşı, karşıt"
anlamı katan yabancı
önek. 5/Sahip... Dilbilgi-
sindeki sözcük türlerin-
den bin... Kalıtım
Isparta'nın bırilçesi... Bir
gıda maddesi. 7/ Kuran'ı
güzel. şüksek sesle ve usulünce
okuma. 8/ İstek ve tutkularda öl-
çülü davranma erdemi... Metal
sarnıç. 9/ Afrika'da yaşayan, ba-
caklan beyaz çizgili bir hayvan...
Bir nota.
YL KARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Abbas Sayar'ın bir romanı. 2/
Odünç alınan ya da venlen şey...
Dolmakalem. 3/ Ortaçağ'da açık
denizlerde kullanılmış yelkenli ge-
mı.. Eskimiş giyecek. 4/ ABD'de
bır eyalet. 5/ Eski dilde göz... Korkunç bir masal yaratığı. 6/ Bir
mÜ7ik sesini belirtmeye yarayan işaret...Doğal yatkınlık. 7/
Herkesin gözü önünde yapılan... Uzaklık anlatmakta kullanı-
lan söz 8/ Bır yapıda girip geçilen yer... Hollanda'nın plaka
ışarcti. 9/ Yahya Kemal'in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri... Bi-
Lırdo o\ ununda kullanılan değnek.
Bütün Okurlara ve bulmacaseverlere 1993 yılında kişisel ve top-
lumsal mutluluklar dilerim. SEDAT YAŞAYAN