28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 ARALIK1992 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Alman yayın organlan haber, resim ve yorumlan 'çarpıtarak' veriyor Basın, ırkçılığıkörükledi-5- Almanya'da ırkçılığın yükselişinde çok değışik etkenler rol oynuyor. Araştırmacılar. basının ırkçıhğı kışkır- tan önemlı güçlcrden bir olduğunu belirtiyorlar. Araştırmacılann iddiala- n şöyle: Alman basını. alttan alta ırk- çılığa zemin hazırlıyor. yabancılan bir terör ortamı ıçinde korkutmaya çalışı- yor. Bunu haber başlıklanyla. yorum- larla. resim ve karikatürlerle yapıyor. Ancak bu fonksiyonlannı. bildığımız kaba yöntemlerle dıle getirmıyorlar. Sanki normal haber venyormuş gibi bir yol ızliyorlar. Alman basınının ırk- çılığından ve yol açtığı sonuçlardan herkesın alacağı çok ders var. Adım adım kışkırtılan ırkçılık. belkı de so- nunda kendı amaçlannı ve hedeflerini aşıyor, yabancılara yönelik hesaplann faturası. sonunda kendi halkına çıkı- yor. Millivetçilik ve ırkçılık her ulusun sorunu. Günümüz dünyası bu acidan olumsuz örneklerle dolu. Herkes ken- di ulusunun haklı olduğu inancıyla zulüm ve şiddete başvurmaktan çekin- miyor Ezen ve hakim uluslar, bu açı- dan daha gaddar ve ezıci oluyorlar. Ancak Almaniar. tarihlerindeki bun- ca olumsuzluğa rağmcn gereken dersi çıkarmayan bir lutum içindeler. Nazi- lcrin ne büyük bir tehlikeye dönüştü- ğünii şimdi şimdi fark ettiler. Son günlerdc sanki geçmiş günahlannı af- fettırmek amacıyla ırkçılık aleyhtan yayınlar yapıyor. toplantılar örgütlü- yor.'her gün bir ırkçılığa karşı bir ey- lem' adını verdikleri kampanyalar düzenliyorlar. Prof. Dr. Siegfried Jaeger araştırma sonuçlannı değerlendi- rirken "Daha önceki tahminlerimiz doğrulandı" diyor. "Alman gazetelerindeki haber ve yorumlarda ırkçı bir söylem dikkat çekiyor". Alman araştırmacılan.Alman bası- nının ırkçıbğa nasıl malzeme hazırla- dığj ve ırkçılığı nasıl kışkırttığını belge- leredayanarak inceliyorlar. Dünyanın bir çok yerinde basının ırkçılığa malzeme olması. Duisburg Dil ve Sosyal Araştırma- lar Enstitüsü'nden bir grup bilim ada- mının. Alman basınının ırkçılığa yak- laşımını ele alan araştırması, konuya ışık tutması açısından oldukça çarpıa. Araştırmaalar, Rostock'ta sığın- macılann kaldığı yurda gerçekleştiri- len saldınnın ardından gazetelerde yer alan fotoğraf. haber ve yorumlan in- ccleyip değerlendiriyorlar. "Gazetelerde yer alan yazılarda ırk- çı bir söylem var mı? Fotoğraf ve yaa- lann ardında yatan gerçek mesaj ne? Irkçılık günlük . konuşmalara nasıl yansıyor? Saldırı haberleri. yabana gazcteler ve Alman gazetelerinde fark- lı sözcüklerle mi sunuldu?" Bilim adamlan gerçekleştirdikleri ıçcrik analizleriyle bu sorulann yanıt- lannı bulmaya çalışıyorlar. Prof. Dr. Siegfned Jaeger araştırma sonuçlannı değerlendirirken "Daha önceki tahminlerimiz doğrulandı" di- yor. " Alman gazetelerindeki haber ve y orumlarda ırkçı bir söylem dikkat çe- kiyor". Medya dünyasını bir "koro'"ya ben- zeten Prof.Dr. Jaeger, "Kuşkusuz bu koroda farklı sesler de var. Ancak te- mel sesi duymamak olanaksız" diyor. Jaeger'e göre Almanya'da yaşayan herkes. az ya da çok "ırkçı bif söylem- le" karşı karşıya. Yaşanan olaylarla, Avrupa birlıği öncesi bir oyun sahne- leniyor "Âmaç. halkı yabancılara karşı kış- kırtmak. Almanya"nın ve Avrupa'nın sınırlannı dünyanın kalan bölümüne karşı kapatmak. Medya az ya da çok buna destek sağlıyor.". Fotoğraflarla kaos Duisburg Dil ve Sosyal Araştırma- lar Enstitüsü uzmanları tarafından gerçekleştirilen araştırmalann ilki fo- toğraflara yönelik. Prof. Dr.Siegfried Jaeger ve Heinnch Strung. Stern der- gismde. Rostock olaylannı aktaran fotoröportajları inceliyorlar. Bu küçük analizden ilginç sonuçlara van- yorlar "Fotoğraflar. önüne geçılemez ve herkesi yok edebilecek bir tehlikeyi çağnştınyor. Bir kaosun eşığinde ol- duğumuz mesajını veriyor. Irkçılık tehlikesi sanki bir doğa felaketi gibi gösteriliyor." Neredeyse tüm yayın organlannda- ki fotoğraflann birbiriyle büyük ben- zerlik gösterdiklerini vurguluyor Jae- ger ve Strung. Fotoğraflarda neler mi görûyoruz?.. Ağırlıklı olarak. olay çı- .karan insanlar. Çatışma ve yangın. Çıkanlan olaylardan mağdur olan in- sanlann fotoğraflan nedense gazete- lerde çok az yer alıyor. J.aeger ve Strung. Stern dergisinde aynı gün ya- yımlanan fotoğrafları tek tek yorum- luyorlar. Fotoğraflann gerçekte neler söylediğini anlatıyorlar. İlk fotoğrafta, bizc sırtı dönük üç polis görûyoruz. Kasklı polislerin elle- M 1 I»WIN ©R O l E y H A L |TA M A R İ H N Y A İ Y L E HESAPLAŞIYOR 0 R A k L Ç A l_ 1 Ş L A R nnde kalkanlar var. Alevler yükseli- yor. Jaeger ve Strung'a göre bir tehlike mesajı veriliyor: "Fotoğrafa bakan bizler, izleyiciler olarak polislerin arkasında yer alıyo- ruz. Onlar sanki bızi koruyor. Peki bizi ne kadar koruyabilecekler? Topu topu üç polis var görüntüde. Oysa teh- like o kadar büyük ki, bir doğal afet gibi. Sizi her an yok edebilir." Fotoğrafın üstünde bir başlık dik- kati çekiyor: 'Bu iş değjşinceye kadar olaylar sürecek". Ama neyin değişmesi gerektiği söylenmiyor. Yabancılar gitmeli Jaeger ve Strung için mesaj açık: "Bu sorun karşısında çaresiziz. Toplum. politikaalar, tümü çaresiz. Yabanalar gitmeli!" Olaylarda 100'ü aşkın polisin yara- landığı yazıyor resimaltında. Bu da, fotoğrafın, yaşanan sorun karşısında- ki çaresizliği içeren mesajını güçlendi- riyor. Strung ve Jaeger ikinci ve üçüncü fotoğraflan yorumluyorlar: "Bu kez ilk fotoğraftaki mesaj kişi- selleştirilmiş. Elinde bir molotofkok- teyli olan genç bir adam. Sanki üzeri- mize geliyor. Elindekini üzerimize atacakmış gibi. Ne diyor bize: Sen. fo- toğrafa- bakan kişi. senın için de tehli- ke sözkonusu. Herkes tehlikede. Mesaj. ilk fotoğrafla paralellik içinde. Üçüncü fotoğrafta yanan bir araba görûyoruz. Günümüzde 'uygarlığın, iyi bir yaşam standardının sembolü. Insanlann aylarca para biriktirerek al- dıklan şey. Şimdi alevler içinde. Arka- da belli belirsiz bir kulüp. Mesaj: Baü Alman yaşam standardı da tehlikede. Tüm Almanya tehlikede." Dördüncü fotoğrafta. sopayla saldı- ran bir kişinin yakalanışı gösteriliyor: '"Burada da. henüz ipin ucu kaçmış degil mesajı var. Ancak resimaltında bu kişi bir gösterici olarak nitelendiri- liyor. Gösteri yapma hakkı çağnştınlı- yor. Böylece demokrasi kavramı da işin ıçine çekiliyor." Onca fotoğraftan sadece birinde olaydan mağdur olan bir kişinin resmi var. Bir kadın. Adı Maria. Kucağında bir çocuk. Jaeger ve Strung. Maria ve kucağındaki çocuğun objektife bak- madığına dikkat çekiyorlar: "Böylece. fotoğrafa bakan kişiyle fotoğraftaki kişi arasında bir mesafe oluşuyor. Maria'yı rahatça inceleyebi- lıyoruz. Ona biraz aayoruz. Ama resi- maluyla birlikte verilen mesaj. maj- dur olan bir insana duyulan acıma hissi değil. Almanya'da durum o ka- dar kötü ki anneler ve çocuklar bile güvencede değil. Almanya'nın hiçbir yeri güvenli değil. Fotoğraf, resimal- tıyla birlikte yabancılan uyanyor. "Eğer yaşamak istiyorsanız en iyisi bu- raya gelmeyin' demek istiyor." Çaresiz Maria'nın fotoğrafıyla bir- likte bir başlık ilişiyor gözümüze: "Oğ- lumuz için korkuyoruz". Aynı anda /Vlman basınının ırkçılığmdan ve yol açtığı sonuçlardan herkesin alacağı çok ders var! Adım adım kışkırtılan ırkçılık. belki de sonunda kendi amaçlannı ve hedeflerini aşıyor, yabafhcılara yönelik hesaplann faturası, sonunda kendi halkına çıkıyor. yanda duran siyah beyaz fotoğrafta, üzerinde slogan yazılı bir duvann önünde duran ve Hitler selamı veren bir genç görülüyor: "Evet, Alman anneler de çocuklan için korkuyor. Bu durumda kendi ço- cuğu için endişelenen yabancı anneye, adı Maria da olsa anlayış göstereme- yiz. Tüm kötü durumdakileri Al- manya'ya kabul edemeyiz ya. Yaban- cılar yüzünden kendi çocuklanmız tehlikeye giriyor. Kendi geleceklerini mahvediyorlar. Buradaki resimalü da mesajı güçlendiriyor. Hitler selamı ve- ren Jörg Hellyvig sadece umutsuzluk- tan dolayı içki içiyor. sonra da şiddete başvuruyormuş. Âslında o kendi ken- dini yok ediyormuş." İki uzman. Stern dergisinde yayım- lanan fotoğraflann ve resimaltlanrun verdiği mesajı yorumladıktan sonra haarladıklan makalede son sözü 14 yaşındaki Ralf adlı bir öğrenciye bıra- kıyorlar. Ralf "Tüm Meckleburg ya- banalardan kurtulmalıdır. Bunu şimdi sağlamalıyız" diyor. Diğer bir anlaümla: " Almanya Almanlanndır." Aynı enstitüden Joachim Pfennig çeşıtli gazetelerde yayımlanan haber ve yorumlan incelemiş. "Haber ve yo- rumlarda gençler sürekli olaylann merkezine konuyor" diyor Pfennig, ""Başrolde hep gençler var. Zaten ço- ğunlukla onlar değil mı taşlan atan, yangınlan çıkaran. Gençlerin acıma- sızhğı ve şiddeti dile getinliyor. Sanki tüm sorun onlarmış gibi. Şaşırtıcı olan. bu şiddeti anlatırken onu olabil- dığince küçük gösteren, hatta zararsız- laştıran bir anlatımın kullanılması". Pfennig saldırganlann nasıl tanımlan- dığına da dikkat çekiyor: "Kimi gazetelerin gözünde bu olay- lan gerçekleştirenler sadece bir grup genç. Çok ender Neo-faşist olarak ad- landınlmışlar. Daha çok gösterici, ey- lemci, bacaksızlar, gençler, sağcılar, sağ sempatızanlar gibi sözcüklerle ta- nımlanmışlar." Araştırmacılardan Frank Wichert, haberlerde sürekli olarak yabanalara yönelik saldınlann Almanya'nın do- ğusundaki bir sorun olarak gündeme getirildiğine dikkat çekiyor. Haber ve yorumlarda "Vahşi Doğu" ımajı işle- niyor. Sürekli olarak Doğu Almanya'- nın "kötü geçmişine" gönderme yapı- hyor. "VVichert, meydana gelen olayla- nn nedenlerine ilişkin olarak gazete- lerde dile getirilen kimi görüşleri sırahyor: "Doğu'da duvarlann yıkılmasın- dan önce insanlann seyahat özgürlük- leri kısıtlandı. Buradaki insanlar ya- banalarla yeterli ilişki kuramadılar. Şimdi de böyle sorunlar yaşanıyor." "Doğuda sosyal yapının zayıflığı, kötü yaşam koşullan ve işsizlik doğal olarak şiddeti ön plana çıkanyor." Wichert, bir gazetede, doğudaki kentlerin kötü mimarisinin de bu olay- larda etken olduğu yolunda görüşler yer aldığmı vurguluyor. "Oysa Al- manya'nın doğusunda sayısal olarak şiddet eylemleri fazla olmasma karşın ırkçılık ve yaşanan olaylar doğunun değil tüm Almanya'nın sorunu. Ha- berlerde ve yorumlarda bu gerçek ört- bas edilmeye çahşıldı'" diyor. Araştırmacılardan Joachim Pfe- nig'e göre Almanya'nın doğusundaki sosyal yapının zayıflığı, şiddet eylem- lerinin sadece nedeni olarak gösteril- mekle kalmadı, aynı zamanda olaylan mazur göstermek için bir gerekçe ola- rak kullanıldı. SÜRECEK Disko kapısında ırûçılık Alman ırkçılığı çeşitlialanlarda kendinigösteriyor. Hanıhurg 'un Wtuulsbek semtinde Starnightgece kıılühimün sahibi, bu kulühegelen Türk gençlerini içeri alınadı. Gençlerin ısrar etnıesi üzerine, ancak kulübe üye olanlarm içerive girehıleceği cevabını verdi. Aslında huının bahane olduğunu bilengençler, kulüpyöneticisiyle tartıştılar.Çünkü gözlerinin önünde hiç bjr Alman gencine kimlik kartı sorulmuyor ve içerialınırken bir sorun çıkarılnuyordu. Türk gençleri, ısrarları sonuç vermeyince.konudan basını haberdar ederek ertesiakşamyeniden aynı kulübegittiler. Karşılarmabu kez kulübün gorilleri diki/di. İçeri giremezsiniz diyorlardı. Türk çocuklanyüzünden Alman kızları kulübegelmek istemiyorlarrmş ve bu da kulübün maddizararınaneden ohıyormuş. Aslında budûscoömeği, Almanların bir kesimimin yakloşımınıgöstermesi baktmmdan çarpıa. Alman gencine, kimlik kartı bile sorulmazken, Türklere *yer yok' deniyor. ALMAN BASINI, BAŞKA ÜLKELERDE DE IRKÇILIK OLDUĞUNU SAVUNUYOR Hepimiz biraz AlmanızDerieyen.HAKANKARA Irkçı saldınlara ilişkin yabancı ga- zetelerde çıkan haberlerle Alman ga- zetelerinde çıkan haberleri karşılaştı- ran araştırmacı Katrin Althoetmar, yabana gazetelerde çıkan başlıklar- dan örnekler veriyor: "Almanya ırkçılıktan hasta", "İğ- rençlik dalgası". "Almanya'nın çir- kin yüzü"... Yabancı gazetelerde, olaylann Hit- ler dönemini anımsattığı vurgulanı- yor. yaşanan Yahudi katliamıyla iliş- ki kuruluyordu. Yabana gazetelerde- ki haberlerde "ırkçılık" sözcüğü. Alman gazetelerine göre çok daha büyük bir yoğunlukta yer alıyordu. Alman basını ise bu türhaberlere tep- ki gösteriyordu. Tepkiyi Althoetmar şöyle açıklıyor: "Yabancı gazetelerde çıkan bu tür haberlerin etkisini azaltmayı amaçla- yan Almanya'daki kimi gazeteler, diğer Avrupa ülkelerindeki ırkçı sal- dınlara ilişkin haberler yayımladılar. Yanı "sizde de var' karşılığını verdilcr. Böylece Almanya'daki olaylann cid- diyeti. önemi hafifletilmeye çahşıldı. Ortaya, "hepimiz biraz Almanız' tü- ründen bir mesaj çıktı." Araştırmacı Althoetmar. yabana gazeteler ve Alman gazetelerindeki zıt mesajlann yanısıra. bazı noktalarda da ortak bir dil kullanıldığına dikkat çekiyor. Birleşlikleri nokta: "Av- rupa'nın sınırlannı yabanalara ka- patmak". Karin Althoetmar, ırkçılığın gün- lük dile yansımalannı da ele almış. Başta basit gibi görünen kimi tümce ve yaklaşımlann ardında hissedilen ırkçı söyleme dikkat çekiyor. Oncelikle dilde kullanılan zamirle- rin önemini vurguluyor: "Onlar. bize milyonlarca liraya mal oluyorlar" "Ülkemiz onlann akınına uğru- yor" "Bizim ülkemize geliyorlar. burada para kazanıyorlar ve bizden daha iyi yaşıyorlar. Böyle bir şey olamaz". Tümcelerdeki "bizler" ve "onlar" gibi sözcüklerle daha başta Almaniar ve yabancılar arasına bir cizgi çekildi- ği. aynm vapıldığı anlaşılıyor diyor, Althoetmar. Ardından "evet'ie baş- layıp "ama" ile süren tümcelerden örnekler veriyor: "Şiddet çözüm değildir. Ama sığın- macı sorununun çözümlenmesi ge- rektiğinı düşünüyorum" "Tabiı ki yabanalann dövülmesi bir suçtur. Ama bizim gençliğimız de korku içinde" "Ben bir yabancı düşmanı değjlim, ama onlann buradaki davranışlan bi- ze çok aykın" Althoelmar'a göre olaylan "genç- lerin basit birer eylemi" gibi göster- mek de sıkça kullanılan bir yöntem. Saldırganlann, "her önlerinc çıkanı bıçaklayan ruh hastalan" ya da "çıl- gınlar" olarak tanımlanması da öyle. Althoetmar "İlk yaklaşımla olay kü- Bir sağcı gösterici yaklaşık 100 kadar Vietnamlının yaşadığı lojmana raoio- tofkokte>liatnor. çumscnıyor. ikincisiyle de saldırgan- lann norma! vatandaşlaıla hiçbir ilgi- si olmadığı vurgulanıyor. Saldırgan- larçıldırmış. Yani hasta." Althoetmar. saldınlar sırasında çevredekı yurttaşlann saldırganlan alkışladıklanna. buunsuruniseyuka- ndakı yaklaşımlann devamı olarak gazete haberlerinde daha altlarda ve Lsaca yer aldığına dikkat çekiyor. Althoetmar başka örnekler de veri- yor: "Yabancılar buraya geliyor. üstelik buraya .•zeldikleri için bir de sosyal yardım adı altında para alıyorlar. Ben bunu hiç doğru bulmuyorum. Bana herhangi biri para hediye ediyor mu ki?" "Çalışıyorum, ama doğru dürüst para kazanamıyorum. Bunlarsa ha- vadan para alıyor ve bu parayla kafa- yı çekip duruyorlar." Bu tümcelerle, bir anlamda Al- manyada var olan sosyal sorunlann nedeni olmasa bile, bunlan arttıran bir ıınsur olarak gelen sığınmaalann göstenldiğini vurguluyor Althoet- mar. Böylece gerçekte kurban olan sığınmacılara birden suçlu rolü yükle- nıyor Bu görüşlen de tabii ki "Ya- bancılaı dışan" ızliyor. Althoetmar bazen saldırganlann birer kurban olarak ortaya konduğu- na dikkat çekiyor. Koşullann kurba- nı. Sanki başka seçenekleri yokmuş gibi. Bu yaklaşıma ilişkin de örnekler veriyor: "Kimse bize yardıma olmuyor. Durum çok kölü. Bu yüzden burada olay çıkaranlara hak vermek zorunda kalıyoruz."'. ""İster istemez kötü olu- yorsunu/". "O kadaröfkeliyizki baş- ka türlii yapanuyorıı/" ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ 400. Gün DÖPtlüğü... Ismet inönü ile ilgili olarak Süleyman Bey, Kurtul Al- tuğ'a şöyle der: - İsmet İnönü bir müessesedir. Siyaset apayrı bir şey- dir. 1964 sonu 65 başında biz kendisini hükümetten uzaklaştırdık. Yahutistifasına sebep olduk, 1965'tebizim karşımızda muhalefet lideridir. 1969'da yine öyle. Zaten Sayın inönü, 1972de CHP Genel Başkanlığı'nı Sayın Ecevit'ebıraktı, 1973ünsonunda da vefatetti... Süleyman Bey'in Kurtul Altuğ'asöyledikleri, buncağız değildir, daha var: Sabah'ırt 10 aralık günlü sayısında çı- kan "Demokrasinin Yaralı V///an"başlıklı yazı dizisinde, bir yerde de şöyle anlatıyor İsmet Paşa'yı: - Bir seviye idi, seviye!.. Çünkü bilirsin karşındaki adam bir seviyeden aşağı inmez. Mecbursun ona göre davranmaya... Böyle diyor Süleyman Bey, İsmet Paşa için. Peki, iyi hoş da neden zamanında İsmet Paşa'dan politika ders- len almamış da hem ismet Paşa'ya hem de Türk politi- kasına haksızlık edip durmuş bakalım? Türk demokrasi- si yaralar almışsa, bunda kötü politikacıların payı yok mudur? Son AP kongresi bile bunun yakın, canlı örnek- lerinden biri değil mi? Kurnazlığınâ iyi, allem edip, kal- lem edip kazanmaya iyi, ama demokrasinin kuralları nerede kalıyor? İsmet Paşa, Süleyman Bey'in başında bulunduğu AP için ne düşünürdü? Bunu biliyorum. 1969yılı olmalı. CHP Genel Başkanı İsmet Paşa, CHP Parti Meclisi'nde, AP'yi çok ağır eleştirir, bir yerde şöyle der: - Bunlar (yani AP'liler), onlardan (Yeni Demokrat Par- tililerden) beterdir! ismet Paşa, bunu söylemiştir; bir yandan da "Kuyu- dan adam çıkararak" Celal Bayar'ın siyasal yaşama dönmesini sağlamaya uğraşmaktadır. Çünkü, Süley- man Bey'in hakkından, Celal Bayar ile takımı gelebilir. Kuyudan adam çıkarılır da. Süleyman Bey, ismet Paşa'- nın sağlığında, biraz "insaflı" davranabilseydi, Türk demokrasisi böyle olmaz, bu durumlara düşmezdi. in- saflı olamamıştır. 1980li yıllardan birinde, siyasal hakla- rına kavustuktan sonra bir telefon görüşmemizde, Sü- leyman Bey şöyle demişti: - Ekmekçi, Allah sizden razı olsun! - Neden? - Yine de insaflı yazıyorsunuz. - Elbette insaflı yazacağız Süleyman Bey, biz siz mi- yiz? Süleyman Bey, Deniz Gezmiş ile arkadaşlarına biraz "insaflı" olsaydı, Türk toplumu, Türk gençliği daha baş- ka olurdu. Olmamıştır... Eski Demokratlar, 1950'de iktidara gelir gelmez, yap- tıkları ilk iş, Türkçe ezanı Arapça'ya çevirmek olmuştu. Bunu oy için yapmışlardı. Süleyman Bey, Türkiye'de, cami avlusunda başına takke geçiren ilk başbakan değil mi? DYP-SHP ortaklığında "partizanlık" yine diz boyu. DYP'nin elindeki bakanlıkların kapıstndan, sosyal de- mokratlar bakamazlar bile. Bu ne biçim ortaklık? DYP'li bakanlara, eski MHP'liler, sosyal demokratlardan çok çok daha yakındır. Kimi polisler, CMUK'ya neden kızı- yorlar? "Buda neredençıktı"ö\ye.E\\ennedüşeni, "evi- reçewre"dövmenin zevkinden yoksun bıraktığı için mi? CMUK'nın böyle topal çıkışında, Süleyman Bey'in et- kisi*olmadı mı? Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın hazırladığı biçimde tasarı Meclis'ten geçmişti. Halit Çelenk, bunu bir açıkoturumda da söyledi. CMUK, DGM'ye giren suç- larda Doğu-Güneydoğu olaylarında uygulanacak biçim- deydi. Özetle tam demokratik bir biçimde yasa çıktı. Ondan sonra Hacı TÖ, yasayı geri çevirdi. Geri çevirme gerekçesinde, Hacı TÖ, özetle şöyle diyordu: "yasa, Meclis'ten çıktıktan bir gün sonra üst düzeyde yapılan bir toplantıda, Başbakan'm da bulunduğu bir toplantıda, şu düşünceler ileri sürülmüştür ve bu düşün- celer, bizce de uygun görülmüştür..." Şimdi, Süleyman Bey de orada, üst düzey toplantıda o da var. Elbette, as- kerler var. Askerler istemiş olmalı, DGM'lik suçların CMUK dışında kalmasını. Süleyman Bey, neden savun- muyor orada CMUK'u da "Şapkasını alıp gidiyor?" Bu- nu anlamak güç değildir. Orada, Meclis'ten çıkan yasayı savunmuyor. Hacı TÖ'nün Veto'su üzerine, Meclis'e dönen tasarı, işte böyle kör-topal çıkıyor... Taşlama ustaları, zaman zaman "Ankara Notlan"mn konuğu olur. Kimileyin Hasan-Çelebi, kimileyin Mustafa Eşref. Bugün konuğumuz Mustafa Eşref; "500 günün dörtlüğü"nü yazmış. 500 güne daha 100 gün var. Bu dörtlüğü "400 gün" için de geçerli sayabiliriz. Şöyle di- yor Mustafa Eşref: "Biri: Ortadireğim', biri: Işçim, memurum,/Dar gelir- lim' diyerek gözümüzü küllediJOnlar mı ters anladı, biz mi bir hata yaptık?IKime 'baba' dedikse anamızı belle- di " • • • Bugün önemli bir gün; ismet Paşa'nın ölümsüzlüğe göçüşünün 19. yılı. Bu nedenle, saat 14. 00te SBF'de önemli bir toplantı yapılıyor. Onu izleyeceğim. Açık otu- rumu Osman Olcay yönetiyor. Seha Meray sağ olsaydı, o da katılır, konuşurdu sanıyorum. Kavaklıderede, Se- ha Meray'ın bir parkı vardı. Vedat Dalokay vermişti par- ka Seha Meray adını. Seha Meray adı, sonra kaldırılıver- miş: Seha Meray'ın adını kaldıran nasıl bir insandır, merak ediyorum. Seha Meray adı, yerine konmalı he- men. BUJLMACA SOLDAN SAĞA: 1/AzizNesin'mbirroma- -| ru... .Istırap. 2/ Rütbesız asker... Eskiden kompo- 2 zisyon anlamında kulla- 3 nılan sözcük. 3/ Zevki, . insan yaşammın tek de- 4 ğerveamacısayanöğreti. 5 4/ Kalın bükülmüş si- cim... Evlere su taşıyan 6 kimse. 5/ El dokuması 7 yünden yapılan üst giye- ceei... Rus köylü toplulu- 8 ğuna verilen ad. 6/ "İpek, g epik, pike, peki, ekip" ör- neğinde olduğu gibi. bir sözcüğü oluşturan harflerin yerini değişti- rerek elde edilen yeni sözcüğe veri- len ad. 7/ Borç ödeme... Tann bağışlamasından yoksun kalma. 8/Uzaklık işareti... Gemilerde ağır yükleri taşımakta kullanılan el arabası. 9/ Bir borcu azar azar ödeyerek kapatma... Bağışlama. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nabizade Nâzım'ın. edebiyatı- mızda gerçekçiliğin ilk örneklerin- den biri olan romanı... Anadolu'da kurulmuş eski uygarlık. 2/ Tanmda kullanılan azotlu gübre... Şekeri çok bir tür yerelması. 3/ Roma mitolojisinde avcılar tannçası. 4/ Gerçekleşmesi ola- naksız tasar ya da düşünce... Baryumun simgesi. 5/ Yaşamsal sıvı... Eskimolann buzdan yaptıklan kulübelere verilen ad. 6/ Duygu... Hindistan'da büyük toprak sahibi prenslere verilen ad. 7 Kars yöresinde yaygın, Azerbaycan kökenü bir halk oyu- nu. 8/ Küçük ve tatlı bir tür karpuz. 9/ Şarkı. türkü... Tümör... Hafif vegözenekli birçökeltı taşı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle