Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 ARALIK1992 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Alman yayın organlan haber, resim ve yorumlan 'çarpıtarak' veriyor
Basın, ırkçılığıkörükledi-5-
Almanya'da ırkçılığın yükselişinde
çok değışik etkenler rol oynuyor.
Araştırmacılar. basının ırkçıhğı kışkır-
tan önemlı güçlcrden bir olduğunu
belirtiyorlar. Araştırmacılann iddiala-
n şöyle: Alman basını. alttan alta ırk-
çılığa zemin hazırlıyor. yabancılan bir
terör ortamı ıçinde korkutmaya çalışı-
yor. Bunu haber başlıklanyla. yorum-
larla. resim ve karikatürlerle yapıyor.
Ancak bu fonksiyonlannı. bildığımız
kaba yöntemlerle dıle getirmıyorlar.
Sanki normal haber venyormuş gibi
bir yol ızliyorlar. Alman basınının ırk-
çılığından ve yol açtığı sonuçlardan
herkesın alacağı çok ders var. Adım
adım kışkırtılan ırkçılık. belkı de so-
nunda kendı amaçlannı ve hedeflerini
aşıyor, yabancılara yönelik hesaplann
faturası. sonunda kendi halkına çıkı-
yor.
Millivetçilik ve ırkçılık her ulusun
sorunu. Günümüz dünyası bu acidan
olumsuz örneklerle dolu. Herkes ken-
di ulusunun haklı olduğu inancıyla
zulüm ve şiddete başvurmaktan çekin-
miyor Ezen ve hakim uluslar, bu açı-
dan daha gaddar ve ezıci oluyorlar.
Ancak Almaniar. tarihlerindeki bun-
ca olumsuzluğa rağmcn gereken dersi
çıkarmayan bir lutum içindeler. Nazi-
lcrin ne büyük bir tehlikeye dönüştü-
ğünii şimdi şimdi fark ettiler. Son
günlerdc sanki geçmiş günahlannı af-
fettırmek amacıyla ırkçılık aleyhtan
yayınlar yapıyor. toplantılar örgütlü-
yor.'her gün bir ırkçılığa karşı bir ey-
lem' adını verdikleri kampanyalar
düzenliyorlar.
Prof. Dr.
Siegfried
Jaeger
araştırma
sonuçlannı
değerlendi-
rirken "Daha
önceki
tahminlerimiz
doğrulandı" diyor.
"Alman gazetelerindeki
haber ve yorumlarda ırkçı
bir söylem dikkat çekiyor".
Alman araştırmacılan.Alman bası-
nının ırkçıbğa nasıl malzeme hazırla-
dığj ve ırkçılığı nasıl kışkırttığını belge-
leredayanarak inceliyorlar.
Dünyanın bir çok yerinde basının
ırkçılığa malzeme olması.
Duisburg Dil ve Sosyal Araştırma-
lar Enstitüsü'nden bir grup bilim ada-
mının. Alman basınının ırkçılığa yak-
laşımını ele alan araştırması, konuya
ışık tutması açısından oldukça çarpıa.
Araştırmaalar, Rostock'ta sığın-
macılann kaldığı yurda gerçekleştiri-
len saldınnın ardından gazetelerde yer
alan fotoğraf. haber ve yorumlan in-
ccleyip değerlendiriyorlar.
"Gazetelerde yer alan yazılarda ırk-
çı bir söylem var mı? Fotoğraf ve yaa-
lann ardında yatan gerçek mesaj ne?
Irkçılık günlük . konuşmalara nasıl
yansıyor? Saldırı haberleri. yabana
gazcteler ve Alman gazetelerinde fark-
lı sözcüklerle mi sunuldu?"
Bilim adamlan gerçekleştirdikleri
ıçcrik analizleriyle bu sorulann yanıt-
lannı bulmaya çalışıyorlar.
Prof. Dr. Siegfned Jaeger araştırma
sonuçlannı değerlendirirken "Daha
önceki tahminlerimiz doğrulandı" di-
yor. " Alman gazetelerindeki haber ve
y orumlarda ırkçı bir söylem dikkat çe-
kiyor".
Medya dünyasını bir "koro'"ya ben-
zeten Prof.Dr. Jaeger, "Kuşkusuz bu
koroda farklı sesler de var. Ancak te-
mel sesi duymamak olanaksız" diyor.
Jaeger'e göre Almanya'da yaşayan
herkes. az ya da çok "ırkçı bif söylem-
le" karşı karşıya. Yaşanan olaylarla,
Avrupa birlıği öncesi bir oyun sahne-
leniyor
"Âmaç. halkı yabancılara karşı kış-
kırtmak. Almanya"nın ve Avrupa'nın
sınırlannı dünyanın kalan bölümüne
karşı kapatmak. Medya az ya da çok
buna destek sağlıyor.".
Fotoğraflarla kaos
Duisburg Dil ve Sosyal Araştırma-
lar Enstitüsü uzmanları tarafından
gerçekleştirilen araştırmalann ilki fo-
toğraflara yönelik. Prof. Dr.Siegfried
Jaeger ve Heinnch Strung. Stern der-
gismde. Rostock olaylannı aktaran
fotoröportajları inceliyorlar. Bu
küçük analizden ilginç sonuçlara van-
yorlar
"Fotoğraflar. önüne geçılemez ve
herkesi yok edebilecek bir tehlikeyi
çağnştınyor. Bir kaosun eşığinde ol-
duğumuz mesajını veriyor. Irkçılık
tehlikesi sanki bir doğa felaketi gibi
gösteriliyor."
Neredeyse tüm yayın organlannda-
ki fotoğraflann birbiriyle büyük ben-
zerlik gösterdiklerini vurguluyor Jae-
ger ve Strung. Fotoğraflarda neler mi
görûyoruz?.. Ağırlıklı olarak. olay çı-
.karan insanlar. Çatışma ve yangın.
Çıkanlan olaylardan mağdur olan in-
sanlann fotoğraflan nedense gazete-
lerde çok az yer alıyor. J.aeger ve
Strung. Stern dergisinde aynı gün ya-
yımlanan fotoğrafları tek tek yorum-
luyorlar. Fotoğraflann gerçekte neler
söylediğini anlatıyorlar.
İlk fotoğrafta, bizc sırtı dönük üç
polis görûyoruz. Kasklı polislerin elle-
M
1
I»WIN ©R O l E y H
A L
|TA
M A
R İ H
N Y A
İ Y L E
HESAPLAŞIYOR
0 R A
k
L Ç A l_ 1 Ş L A R
nnde kalkanlar var. Alevler yükseli-
yor. Jaeger ve Strung'a göre bir tehlike
mesajı veriliyor:
"Fotoğrafa bakan bizler, izleyiciler
olarak polislerin arkasında yer alıyo-
ruz. Onlar sanki bızi koruyor. Peki
bizi ne kadar koruyabilecekler? Topu
topu üç polis var görüntüde. Oysa teh-
like o kadar büyük ki, bir doğal afet
gibi. Sizi her an yok edebilir."
Fotoğrafın üstünde bir başlık dik-
kati çekiyor: 'Bu iş değjşinceye kadar
olaylar sürecek". Ama neyin değişmesi
gerektiği söylenmiyor.
Yabancılar gitmeli
Jaeger ve Strung için mesaj açık:
"Bu sorun karşısında çaresiziz.
Toplum. politikaalar, tümü çaresiz.
Yabanalar gitmeli!"
Olaylarda 100'ü aşkın polisin yara-
landığı yazıyor resimaltında. Bu da,
fotoğrafın, yaşanan sorun karşısında-
ki çaresizliği içeren mesajını güçlendi-
riyor.
Strung ve Jaeger ikinci ve üçüncü
fotoğraflan yorumluyorlar:
"Bu kez ilk fotoğraftaki mesaj kişi-
selleştirilmiş. Elinde bir molotofkok-
teyli olan genç bir adam. Sanki üzeri-
mize geliyor. Elindekini üzerimize
atacakmış gibi. Ne diyor bize: Sen. fo-
toğrafa- bakan kişi. senın için de tehli-
ke sözkonusu. Herkes tehlikede.
Mesaj. ilk fotoğrafla paralellik içinde.
Üçüncü fotoğrafta yanan bir araba
görûyoruz. Günümüzde 'uygarlığın,
iyi bir yaşam standardının sembolü.
Insanlann aylarca para biriktirerek al-
dıklan şey. Şimdi alevler içinde. Arka-
da belli belirsiz bir kulüp. Mesaj: Baü
Alman yaşam standardı da tehlikede.
Tüm Almanya tehlikede."
Dördüncü fotoğrafta. sopayla saldı-
ran bir kişinin yakalanışı gösteriliyor:
'"Burada da. henüz ipin ucu kaçmış
degil mesajı var. Ancak resimaltında
bu kişi bir gösterici olarak nitelendiri-
liyor. Gösteri yapma hakkı çağnştınlı-
yor. Böylece demokrasi kavramı da
işin ıçine çekiliyor."
Onca fotoğraftan sadece birinde
olaydan mağdur olan bir kişinin resmi
var. Bir kadın. Adı Maria. Kucağında
bir çocuk. Jaeger ve Strung. Maria ve
kucağındaki çocuğun objektife bak-
madığına dikkat çekiyorlar:
"Böylece. fotoğrafa bakan kişiyle
fotoğraftaki kişi arasında bir mesafe
oluşuyor. Maria'yı rahatça inceleyebi-
lıyoruz. Ona biraz aayoruz. Ama resi-
maluyla birlikte verilen mesaj. maj-
dur olan bir insana duyulan acıma
hissi değil. Almanya'da durum o ka-
dar kötü ki anneler ve çocuklar bile
güvencede değil. Almanya'nın hiçbir
yeri güvenli değil. Fotoğraf, resimal-
tıyla birlikte yabancılan uyanyor.
"Eğer yaşamak istiyorsanız en iyisi bu-
raya gelmeyin' demek istiyor."
Çaresiz Maria'nın fotoğrafıyla bir-
likte bir başlık ilişiyor gözümüze: "Oğ-
lumuz için korkuyoruz". Aynı anda
/Vlman basınının
ırkçılığmdan ve yol açtığı
sonuçlardan herkesin
alacağı çok ders var! Adım
adım kışkırtılan ırkçılık.
belki de sonunda kendi
amaçlannı ve hedeflerini
aşıyor, yabafhcılara yönelik
hesaplann faturası,
sonunda kendi halkına
çıkıyor.
yanda duran siyah beyaz fotoğrafta,
üzerinde slogan yazılı bir duvann
önünde duran ve Hitler selamı veren
bir genç görülüyor:
"Evet, Alman anneler de çocuklan
için korkuyor. Bu durumda kendi ço-
cuğu için endişelenen yabancı anneye,
adı Maria da olsa anlayış göstereme-
yiz. Tüm kötü durumdakileri Al-
manya'ya kabul edemeyiz ya. Yaban-
cılar yüzünden kendi çocuklanmız
tehlikeye giriyor. Kendi geleceklerini
mahvediyorlar. Buradaki resimalü da
mesajı güçlendiriyor. Hitler selamı ve-
ren Jörg Hellyvig sadece umutsuzluk-
tan dolayı içki içiyor. sonra da şiddete
başvuruyormuş. Âslında o kendi ken-
dini yok ediyormuş."
İki uzman. Stern dergisinde yayım-
lanan fotoğraflann ve resimaltlanrun
verdiği mesajı yorumladıktan sonra
haarladıklan makalede son sözü 14
yaşındaki Ralf adlı bir öğrenciye bıra-
kıyorlar. Ralf "Tüm Meckleburg ya-
banalardan kurtulmalıdır. Bunu
şimdi sağlamalıyız" diyor. Diğer bir
anlaümla:
" Almanya Almanlanndır."
Aynı enstitüden Joachim Pfennig
çeşıtli gazetelerde yayımlanan haber
ve yorumlan incelemiş. "Haber ve yo-
rumlarda gençler sürekli olaylann
merkezine konuyor" diyor Pfennig,
""Başrolde hep gençler var. Zaten ço-
ğunlukla onlar değil mı taşlan atan,
yangınlan çıkaran. Gençlerin acıma-
sızhğı ve şiddeti dile getinliyor. Sanki
tüm sorun onlarmış gibi. Şaşırtıcı
olan. bu şiddeti anlatırken onu olabil-
dığince küçük gösteren, hatta zararsız-
laştıran bir anlatımın kullanılması".
Pfennig saldırganlann nasıl tanımlan-
dığına da dikkat çekiyor:
"Kimi gazetelerin gözünde bu olay-
lan gerçekleştirenler sadece bir grup
genç. Çok ender Neo-faşist olarak ad-
landınlmışlar. Daha çok gösterici, ey-
lemci, bacaksızlar, gençler, sağcılar,
sağ sempatızanlar gibi sözcüklerle ta-
nımlanmışlar."
Araştırmacılardan Frank Wichert,
haberlerde sürekli olarak yabanalara
yönelik saldınlann Almanya'nın do-
ğusundaki bir sorun olarak gündeme
getirildiğine dikkat çekiyor. Haber ve
yorumlarda "Vahşi Doğu" ımajı işle-
niyor. Sürekli olarak Doğu Almanya'-
nın "kötü geçmişine" gönderme yapı-
hyor. "VVichert, meydana gelen olayla-
nn nedenlerine ilişkin olarak gazete-
lerde dile getirilen kimi görüşleri
sırahyor:
"Doğu'da duvarlann yıkılmasın-
dan önce insanlann seyahat özgürlük-
leri kısıtlandı. Buradaki insanlar ya-
banalarla yeterli ilişki kuramadılar.
Şimdi de böyle sorunlar yaşanıyor."
"Doğuda sosyal yapının zayıflığı,
kötü yaşam koşullan ve işsizlik doğal
olarak şiddeti ön plana çıkanyor."
Wichert, bir gazetede, doğudaki
kentlerin kötü mimarisinin de bu olay-
larda etken olduğu yolunda görüşler
yer aldığmı vurguluyor. "Oysa Al-
manya'nın doğusunda sayısal olarak
şiddet eylemleri fazla olmasma karşın
ırkçılık ve yaşanan olaylar doğunun
değil tüm Almanya'nın sorunu. Ha-
berlerde ve yorumlarda bu gerçek ört-
bas edilmeye çahşıldı'" diyor.
Araştırmacılardan Joachim Pfe-
nig'e göre Almanya'nın doğusundaki
sosyal yapının zayıflığı, şiddet eylem-
lerinin sadece nedeni olarak gösteril-
mekle kalmadı, aynı zamanda olaylan
mazur göstermek için bir gerekçe ola-
rak kullanıldı.
SÜRECEK
Disko
kapısında
ırûçılık
Alman ırkçılığı çeşitlialanlarda
kendinigösteriyor. Hanıhurg 'un
Wtuulsbek semtinde Starnightgece
kıılühimün sahibi, bu kulühegelen
Türk gençlerini içeri alınadı.
Gençlerin ısrar etnıesi üzerine, ancak
kulübe üye olanlarm içerive
girehıleceği cevabını verdi. Aslında
huının bahane olduğunu bilengençler,
kulüpyöneticisiyle tartıştılar.Çünkü
gözlerinin önünde hiç bjr Alman
gencine kimlik kartı sorulmuyor ve
içerialınırken bir sorun
çıkarılnuyordu.
Türk gençleri, ısrarları sonuç
vermeyince.konudan basını haberdar
ederek ertesiakşamyeniden aynı
kulübegittiler. Karşılarmabu kez
kulübün gorilleri diki/di. İçeri
giremezsiniz diyorlardı. Türk
çocuklanyüzünden Alman kızları
kulübegelmek istemiyorlarrmş ve bu
da kulübün maddizararınaneden
ohıyormuş.
Aslında budûscoömeği, Almanların
bir kesimimin yakloşımınıgöstermesi
baktmmdan çarpıa. Alman gencine, kimlik kartı bile sorulmazken, Türklere *yer yok' deniyor.
ALMAN BASINI, BAŞKA ÜLKELERDE DE IRKÇILIK OLDUĞUNU SAVUNUYOR
Hepimiz biraz AlmanızDerieyen.HAKANKARA
Irkçı saldınlara ilişkin yabancı ga-
zetelerde çıkan haberlerle Alman ga-
zetelerinde çıkan haberleri karşılaştı-
ran araştırmacı Katrin Althoetmar,
yabana gazetelerde çıkan başlıklar-
dan örnekler veriyor:
"Almanya ırkçılıktan hasta", "İğ-
rençlik dalgası". "Almanya'nın çir-
kin yüzü"...
Yabancı gazetelerde, olaylann Hit-
ler dönemini anımsattığı vurgulanı-
yor. yaşanan Yahudi katliamıyla iliş-
ki kuruluyordu. Yabana gazetelerde-
ki haberlerde "ırkçılık" sözcüğü.
Alman gazetelerine göre çok daha
büyük bir yoğunlukta yer alıyordu.
Alman basını ise bu türhaberlere tep-
ki gösteriyordu. Tepkiyi Althoetmar
şöyle açıklıyor:
"Yabancı gazetelerde çıkan bu tür
haberlerin etkisini azaltmayı amaçla-
yan Almanya'daki kimi gazeteler,
diğer Avrupa ülkelerindeki ırkçı sal-
dınlara ilişkin haberler yayımladılar.
Yanı "sizde de var' karşılığını verdilcr.
Böylece Almanya'daki olaylann cid-
diyeti. önemi hafifletilmeye çahşıldı.
Ortaya, "hepimiz biraz Almanız' tü-
ründen bir mesaj çıktı."
Araştırmacı Althoetmar. yabana
gazeteler ve Alman gazetelerindeki zıt
mesajlann yanısıra. bazı noktalarda
da ortak bir dil kullanıldığına dikkat
çekiyor. Birleşlikleri nokta: "Av-
rupa'nın sınırlannı yabanalara ka-
patmak".
Karin Althoetmar, ırkçılığın gün-
lük dile yansımalannı da ele almış.
Başta basit gibi görünen kimi tümce
ve yaklaşımlann ardında hissedilen
ırkçı söyleme dikkat çekiyor.
Oncelikle dilde kullanılan zamirle-
rin önemini vurguluyor:
"Onlar. bize milyonlarca liraya mal
oluyorlar"
"Ülkemiz onlann akınına uğru-
yor"
"Bizim ülkemize geliyorlar. burada
para kazanıyorlar ve bizden daha iyi
yaşıyorlar. Böyle bir şey olamaz".
Tümcelerdeki "bizler" ve "onlar"
gibi sözcüklerle daha başta Almaniar
ve yabancılar arasına bir cizgi çekildi-
ği. aynm vapıldığı anlaşılıyor diyor,
Althoetmar. Ardından "evet'ie baş-
layıp "ama" ile süren tümcelerden
örnekler veriyor:
"Şiddet çözüm değildir. Ama sığın-
macı sorununun çözümlenmesi ge-
rektiğinı düşünüyorum"
"Tabiı ki yabanalann dövülmesi
bir suçtur. Ama bizim gençliğimız de
korku içinde"
"Ben bir yabancı düşmanı değjlim,
ama onlann buradaki davranışlan bi-
ze çok aykın"
Althoelmar'a göre olaylan "genç-
lerin basit birer eylemi" gibi göster-
mek de sıkça kullanılan bir yöntem.
Saldırganlann, "her önlerinc çıkanı
bıçaklayan ruh hastalan" ya da "çıl-
gınlar" olarak tanımlanması da öyle.
Althoetmar "İlk yaklaşımla olay kü-
Bir sağcı gösterici yaklaşık 100 kadar Vietnamlının yaşadığı lojmana raoio-
tofkokte>liatnor.
çumscnıyor. ikincisiyle de saldırgan-
lann norma! vatandaşlaıla hiçbir ilgi-
si olmadığı vurgulanıyor. Saldırgan-
larçıldırmış. Yani hasta."
Althoetmar. saldınlar sırasında
çevredekı yurttaşlann saldırganlan
alkışladıklanna. buunsuruniseyuka-
ndakı yaklaşımlann devamı olarak
gazete haberlerinde daha altlarda ve
Lsaca yer aldığına dikkat çekiyor.
Althoetmar başka örnekler de veri-
yor:
"Yabancılar buraya geliyor. üstelik
buraya .•zeldikleri için bir de sosyal
yardım adı altında para alıyorlar. Ben
bunu hiç doğru bulmuyorum. Bana
herhangi biri para hediye ediyor mu
ki?" "Çalışıyorum, ama doğru dürüst
para kazanamıyorum. Bunlarsa ha-
vadan para alıyor ve bu parayla kafa-
yı çekip duruyorlar."
Bu tümcelerle, bir anlamda Al-
manyada var olan sosyal sorunlann
nedeni olmasa bile, bunlan arttıran
bir ıınsur olarak gelen sığınmaalann
göstenldiğini vurguluyor Althoet-
mar. Böylece gerçekte kurban olan
sığınmacılara birden suçlu rolü yükle-
nıyor Bu görüşlen de tabii ki "Ya-
bancılaı dışan" ızliyor.
Althoetmar bazen saldırganlann
birer kurban olarak ortaya konduğu-
na dikkat çekiyor. Koşullann kurba-
nı. Sanki başka seçenekleri yokmuş
gibi. Bu yaklaşıma ilişkin de örnekler
veriyor:
"Kimse bize yardıma olmuyor.
Durum çok kölü. Bu yüzden burada
olay çıkaranlara hak vermek zorunda
kalıyoruz."'. ""İster istemez kötü olu-
yorsunu/". "O kadaröfkeliyizki baş-
ka türlii yapanuyorıı/"
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
400. Gün DÖPtlüğü...
Ismet inönü ile ilgili olarak Süleyman Bey, Kurtul Al-
tuğ'a şöyle der:
- İsmet İnönü bir müessesedir. Siyaset apayrı bir şey-
dir. 1964 sonu 65 başında biz kendisini hükümetten
uzaklaştırdık. Yahutistifasına sebep olduk, 1965'tebizim
karşımızda muhalefet lideridir. 1969'da yine öyle. Zaten
Sayın inönü, 1972de CHP Genel Başkanlığı'nı Sayın
Ecevit'ebıraktı, 1973ünsonunda da vefatetti...
Süleyman Bey'in Kurtul Altuğ'asöyledikleri, buncağız
değildir, daha var: Sabah'ırt 10 aralık günlü sayısında çı-
kan "Demokrasinin Yaralı V///an"başlıklı yazı dizisinde,
bir yerde de şöyle anlatıyor İsmet Paşa'yı:
- Bir seviye idi, seviye!.. Çünkü bilirsin karşındaki
adam bir seviyeden aşağı inmez. Mecbursun ona göre
davranmaya...
Böyle diyor Süleyman Bey, İsmet Paşa için. Peki, iyi
hoş da neden zamanında İsmet Paşa'dan politika ders-
len almamış da hem ismet Paşa'ya hem de Türk politi-
kasına haksızlık edip durmuş bakalım? Türk demokrasi-
si yaralar almışsa, bunda kötü politikacıların payı yok
mudur? Son AP kongresi bile bunun yakın, canlı örnek-
lerinden biri değil mi? Kurnazlığınâ iyi, allem edip, kal-
lem edip kazanmaya iyi, ama demokrasinin kuralları
nerede kalıyor?
İsmet Paşa, Süleyman Bey'in başında bulunduğu AP
için ne düşünürdü? Bunu biliyorum. 1969yılı olmalı. CHP
Genel Başkanı İsmet Paşa, CHP Parti Meclisi'nde, AP'yi
çok ağır eleştirir, bir yerde şöyle der:
- Bunlar (yani AP'liler), onlardan (Yeni Demokrat Par-
tililerden) beterdir!
ismet Paşa, bunu söylemiştir; bir yandan da "Kuyu-
dan adam çıkararak" Celal Bayar'ın siyasal yaşama
dönmesini sağlamaya uğraşmaktadır. Çünkü, Süley-
man Bey'in hakkından, Celal Bayar ile takımı gelebilir.
Kuyudan adam çıkarılır da. Süleyman Bey, ismet Paşa'-
nın sağlığında, biraz "insaflı" davranabilseydi, Türk
demokrasisi böyle olmaz, bu durumlara düşmezdi. in-
saflı olamamıştır. 1980li yıllardan birinde, siyasal hakla-
rına kavustuktan sonra bir telefon görüşmemizde, Sü-
leyman Bey şöyle demişti:
- Ekmekçi, Allah sizden razı olsun!
- Neden?
- Yine de insaflı yazıyorsunuz.
- Elbette insaflı yazacağız Süleyman Bey, biz siz mi-
yiz?
Süleyman Bey, Deniz Gezmiş ile arkadaşlarına biraz
"insaflı" olsaydı, Türk toplumu, Türk gençliği daha baş-
ka olurdu. Olmamıştır...
Eski Demokratlar, 1950'de iktidara gelir gelmez, yap-
tıkları ilk iş, Türkçe ezanı Arapça'ya çevirmek olmuştu.
Bunu oy için yapmışlardı. Süleyman Bey, Türkiye'de,
cami avlusunda başına takke geçiren ilk başbakan değil
mi?
DYP-SHP ortaklığında "partizanlık" yine diz boyu.
DYP'nin elindeki bakanlıkların kapıstndan, sosyal de-
mokratlar bakamazlar bile. Bu ne biçim ortaklık? DYP'li
bakanlara, eski MHP'liler, sosyal demokratlardan çok
çok daha yakındır. Kimi polisler, CMUK'ya neden kızı-
yorlar? "Buda neredençıktı"ö\ye.E\\ennedüşeni, "evi-
reçewre"dövmenin zevkinden yoksun bıraktığı için mi?
CMUK'nın böyle topal çıkışında, Süleyman Bey'in et-
kisi*olmadı mı? Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın hazırladığı
biçimde tasarı Meclis'ten geçmişti. Halit Çelenk, bunu
bir açıkoturumda da söyledi. CMUK, DGM'ye giren suç-
larda Doğu-Güneydoğu olaylarında uygulanacak biçim-
deydi. Özetle tam demokratik bir biçimde yasa çıktı.
Ondan sonra Hacı TÖ, yasayı geri çevirdi. Geri çevirme
gerekçesinde, Hacı TÖ, özetle şöyle diyordu:
"yasa, Meclis'ten çıktıktan bir gün sonra üst düzeyde
yapılan bir toplantıda, Başbakan'm da bulunduğu bir
toplantıda, şu düşünceler ileri sürülmüştür ve bu düşün-
celer, bizce de uygun görülmüştür..." Şimdi, Süleyman
Bey de orada, üst düzey toplantıda o da var. Elbette, as-
kerler var. Askerler istemiş olmalı, DGM'lik suçların
CMUK dışında kalmasını. Süleyman Bey, neden savun-
muyor orada CMUK'u da "Şapkasını alıp gidiyor?" Bu-
nu anlamak güç değildir.
Orada, Meclis'ten çıkan yasayı savunmuyor. Hacı
TÖ'nün Veto'su üzerine, Meclis'e dönen tasarı, işte
böyle kör-topal çıkıyor...
Taşlama ustaları, zaman zaman "Ankara Notlan"mn
konuğu olur. Kimileyin Hasan-Çelebi, kimileyin Mustafa
Eşref. Bugün konuğumuz Mustafa Eşref; "500 günün
dörtlüğü"nü yazmış. 500 güne daha 100 gün var. Bu
dörtlüğü "400 gün" için de geçerli sayabiliriz. Şöyle di-
yor Mustafa Eşref:
"Biri: Ortadireğim', biri: Işçim, memurum,/Dar gelir-
lim' diyerek gözümüzü küllediJOnlar mı ters anladı, biz
mi bir hata yaptık?IKime 'baba' dedikse anamızı belle-
di
" • • •
Bugün önemli bir gün; ismet Paşa'nın ölümsüzlüğe
göçüşünün 19. yılı. Bu nedenle, saat 14. 00te SBF'de
önemli bir toplantı yapılıyor. Onu izleyeceğim. Açık otu-
rumu Osman Olcay yönetiyor. Seha Meray sağ olsaydı,
o da katılır, konuşurdu sanıyorum. Kavaklıderede, Se-
ha Meray'ın bir parkı vardı. Vedat Dalokay vermişti par-
ka Seha Meray adını. Seha Meray adı, sonra kaldırılıver-
miş: Seha Meray'ın adını kaldıran nasıl bir insandır,
merak ediyorum. Seha Meray adı, yerine konmalı he-
men.
BUJLMACA
SOLDAN SAĞA:
1/AzizNesin'mbirroma- -|
ru... .Istırap. 2/ Rütbesız
asker... Eskiden kompo- 2
zisyon anlamında kulla- 3
nılan sözcük. 3/ Zevki, .
insan yaşammın tek de- 4
ğerveamacısayanöğreti. 5
4/ Kalın bükülmüş si-
cim... Evlere su taşıyan 6
kimse. 5/ El dokuması 7
yünden yapılan üst giye-
ceei... Rus köylü toplulu- 8
ğuna verilen ad. 6/ "İpek, g
epik, pike, peki, ekip" ör-
neğinde olduğu gibi. bir sözcüğü
oluşturan harflerin yerini değişti-
rerek elde edilen yeni sözcüğe veri-
len ad. 7/ Borç ödeme... Tann
bağışlamasından yoksun kalma.
8/Uzaklık işareti... Gemilerde ağır
yükleri taşımakta kullanılan el
arabası. 9/ Bir borcu azar azar
ödeyerek kapatma... Bağışlama.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Nabizade Nâzım'ın. edebiyatı-
mızda gerçekçiliğin ilk örneklerin-
den biri olan romanı... Anadolu'da kurulmuş eski uygarlık. 2/
Tanmda kullanılan azotlu gübre... Şekeri çok bir tür yerelması.
3/ Roma mitolojisinde avcılar tannçası. 4/ Gerçekleşmesi ola-
naksız tasar ya da düşünce... Baryumun simgesi. 5/ Yaşamsal
sıvı... Eskimolann buzdan yaptıklan kulübelere verilen ad. 6/
Duygu... Hindistan'da büyük toprak sahibi prenslere verilen
ad. 7 Kars yöresinde yaygın, Azerbaycan kökenü bir halk oyu-
nu. 8/ Küçük ve tatlı bir tür karpuz. 9/ Şarkı. türkü... Tümör...
Hafif vegözenekli birçökeltı taşı.