29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ARALIK1992 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Yaşar Kemal'in dünyası, kartallar, keklikler, anlar, çiçekler ve renklerin dünyasıdır Kuşlarâleminde bir çocuk YAŞAR KEMAL KENDİNİ ANLATIYOR ALAIN BOSOUET -4- K öyün yakınında Ana- varza kayalıklanndan başlayan biiyük Ak- çasaz bataklığı vardı. O bataklıkta yüzlerce kuş türû vardı. Köyü- mün kayalıklannda da yüzlerce kartal uçuşurd'u. Kara kartallar. kızıl kartal- lar. Ben Akçasaz'da çok çok bılamingo gördüm. Renk renk, büyüklü küçüklü kuşlar, kelebekler bulutlar gibi uçuşu- yorlârdı. O kadarçok kelebek vardı kı buralarda bütün bahar, bütün sonba- har kuşlar. kelebekler rüzgarlar gibi esiyorlardı. Dünya öylesine bır renk cümbüşünde çalkanıyordu ki inan- mak olası değil. Bütün bu kuşlann, kelebeklerin, hep ötelerdekı. hıç gör- medığım Akdeniz"den geldığıni sanı- yordum. Bir de köyümüzün tam önünden akan Ceyhan ırmağının ge- tirdiğini sanıyordum. O gün bugün- dür bütün düşlerim ak bulutlu ve rcnklıdır. Doğa alabildiğine zengin ve verimlivdi. Bhr de daha düşlerime hep pamuk tarlalan girer. Ovada, bütün köycek pamuk toplamaya giderdik. Bir de an- lara merak sardırmıştım. Bir yüksek kayalığın doruğuna yapılmış köyü- mün Ortaçağ kalesinin yörelen bır an- lar cennetiydi. Yüzlerce çeşit an kaya- lıklarda açmış, çıçeklerde kaynaşıyor- du. Anlarla haşır neşır olmuştum. Bunda da yalnız değildım. Köyün ço- cuklannın çoğunluğuyla birlıkteydim. • İşten boş kaldığımızda ışımiz gücü- müz anlardı. Anlann yuvalan sanki benim yuvalanmdı. Öyİesine,bir dost- luk... Bu dostluk da tek yanlı değıldi, öylesine anlarla dostluk kurmuş, bu işte öylesine ustalaşmıştım kı, çoğun- lukla anlar beni sokmuvordu. KLirmızı eşekanlan en büyük uğ- raşımdı. Bu anlar bir çocuk parmağı büyüklüğünde kırmızı anlardı. Sert, amansız. sokunca insanı uzun süre kı- vrandınrlardı. Her birisi kırmızı. ya- nar döner, her birisi bir billur, bir ışık parçası anlardı. Birkaç yaz da. kasa- badaki akrabamın bostanında karpuz kavun bekçjliği yaptım. Bostan, çayın adasında büyük bir tarlaydı. Bu bos- tanda maceralanm çoktur. Eşkıyalar- la ilk olarak geceleri o bostanda karşı- laştım. Sıcaktan yanmış köylülere ilk serin karpuzu kavunu kopanyor. su- yun kıyısına diziyordum. Karpuzlar kavunlar sabaha kadar soğuyoriardı. Bir çaykara kazmıştım. Çaykara. su- yun yarlanna kazılır. Oradan çok so- ğuk sular çıkar. Çaykarayı yolun kıyı- sındaki çınar ağacının altına kazmış- tım. Her gün kavunlan karpuzlan çınann gölgesine yığıyor. sukabağın- dan da çamçağı çaykaranın içine ko yuyordum. Sıcaktan dılleri dışanda yoİcular geliyorlardı, kasabaya giden. için o kadar çok ot topladık, o kadar çok mersin çiçeği toplayıp kaynattık ki, kuşun kanadı iyi olmak zorunda kaldı Sonra bir gün de dağa götürüp kuşu bırakük. Hava Ana. kuşun arka- sından, "Bak" diye bağırdı, "Bir daha köye gelip de civcivleri kapma. olur mu?" Hava Ana iyiliğe güveniyordu. Bu kuş bir daha köye inip civcivleri kapmayacaktı. Bizım kuş iyiliğimizi de öteki kuşlara kesinükle söyleyecek- ti. Onlar da civcivleri kapmayacaklar- dj. 1960 yılının bahannda köye gittim. Ne dağda, ne köyün üstünde bir kartal bile uçmuyordu. Köylülere. "Ne oMu kartallara" diye sordum. "At vebasından gittiler" dedıler. "Ne ügisi var kartallann at vebasıyla" diye sordum. Atlar ölünce ölülerini ağılı- yorlarmış. Köylüler dediler ki, "Birsa- bah kalktık tarlalar kartal ölüleriyle dolmuş. Dağda kartal ölülerinden adım atamazsın." x\.navarza kayabklanndaki kar- tallar da böyle ölmüşler. Akçasaz ba- taklığı da kurutuldu. Kuşlar da. kele- bekler de gittiler. Şimdi bizim köyde ne kuş, ne kelebek var. Bir çöl gibi or- talık. Ama anlar daha uçuşuyorlar. Atlı kanncalar doludizgin bütün hız- lanyla ovada koşuşturuyorlar. BHrkaç yaz da, kasabadaki akrabamın bostanında karpuz kavun bekçiliği yaptım. Bu bostanda maceralanm çoktur. Eşkıyalarla ilk olarak geceleri o bostanda karşılaştım. Sıcaktan yanmış köylülere ilk serin karpuzu kavunu kopanyor, suyun kjyısına diziyordum. Karpuzlar kavunlar sabaha kadar soğuyoriardı. B Yaşar Kemal Paris'teki Notre Dame Kilisesi'nin önünde. Koltuğunun altında, bir kiosktan aluuntş gazeteler. taplanmdan başka bir de çınanm var. Şimdi, bir ağacım da tstanbul'daki evimin bahçesınde var. Bc en her geçen köylüye yanm kar- puz % enyor, bir çamçak da soğuk çay- kara suyu uzaüyordum. Köylüler hem karpuz ya da kavunlannı yiyor hem de soğuk sulannı ıçıp çınann gölgesinde dinleniyorlardı. Çınann adını Deli Kemal'in çınan koymuşlardı. Anado- luda "deli" yalnız deli anlamına değil- dir. Yiğit.cömert.iyianlamınadırda... Bilmiyorum, o çınar daha duruyorsa, adı. belki de daha Deli Kemal'in çına- ndır. Şu demektir ki. bu dünyada, ki- •ostanı beklerken. bir merakım da karpuz kabuklanydı. Karpuz ka- buklannı güneşe koyuyor, eşek anlan- ru bekliyordum. Eşek anlan, sanca anlar, bal anlan, öteki anlar kabukla- ra doluşuyorlardı. Kabuklann arasın- da oturuyor. onlara, üst üste çöküş- müş anlara gözümü dikiyor, gözümü onlardan ayırmadan seyrediyordum. Bir şeye gözümü dikip günlerce dur- madan seyretmek benim çocukluk huylanmın başlıcalanndandı. Örne- ğin eve getınlmiş bır kilimi aylarca bık- madan usanmadan seyretüğimi anımsıyorum. Çocukluğumda demir- cılenn ocaklan, marangozlann uğraş- lan da benim için an seyretmek gibi bir şey olmuştur. Bu seyretme ışim günlerce de sürüyordu. Sanki dünya- yı, hiçbir şey yapmadan seyretmeye gelmiştim. Bir de ağzı yukan yaup kö- yün üstünde dönen, türlü oyunlar oy- nayan. tortop olup büyük hışıltıyla, civcivleri kapmak için köyün üstüne sağılan kartallan seyrediyordum. .öyde. bostanda, sanca. bon- cuklu anlarla da dostluk kurmuştum. Boncuklu anlar eşek anlanndan daha sert anlardı. Her birisi azgın boğalar gibi saldınrdı insana kızınca. Sokun- ca, eşek anlannın sokmalan onlann sokmalan .yanmda oyuncak kalıyor- du Boncuklu an sokması yan ölüm gibi bir şeydi. Gene de onlardan vaz- geçemiyordum. Kuyruklannda mor, kırmızı, yeşil, mavi, san halkalar var- dı. Renklerini istediğim kadar çoğaltı- yordum. Kariaılan da binbir renkte. inanılmaz ipiltilerle yanıyordu. Bir de tutkum yeşil. mavi, kırmızı sert ka- buklu bir böceğıydı. Uçarken kanatla- nnın altı çok kırmızı, ışılülar saçarâk parhyordu. Bu böcekten yakaladığım bir tanesını, adını öğrenmek için köy- de herkese gösterdim. kimse onun adı- nı bana söyleyemedi. Daha da o böce- ğın adını öğrenemedım. Hiçbir yerde de bulamadım. Sabahleyin kalkıyor, bu böceklerden topluyor. bir yığın olunca da kanatlannın alnındaki kır- mızıyı seyretmek için teker teker güne- şin altına bırâkıyor, uçuruyordum. Sonralan kanncalarla dostluk kur- dum. En çok da uzun bacaklı, çok kır- mızı atlı kanncalarla dostluk kurdum. Tarlalarda, hızlı giden bir atlı kannca- nın arkasına takılıyor, gözden yitince- ye kadar onu izliyordum. O yitince de başka bir karrncanın arkasına düşü- yordum. Böceklerden, anlardan, kuş- lardan sonra çiçeklerle ilişki kurdum. Belki ayru süreler icindeydi bu ilişki. Çiğdemler. kengerler, yaban margirit- leri, kayalıklarda biten nergisler, süm- büller, mersin çalılan, gelincikler... •izimev üçkeredeyaylayaçıktı. Bu üç yılda Toroslar'ı yakından gördüm. Toroslar'da da inanılmaz bır bıtkı ve hayvan. kuş zenginliği vardı. Yaylada küçücük bir yaşh kadın tarudım. Aşi- retin beyiydi. Bütün oba onun önünde saygıyla eğiliyordu. Ama o gizlice beni büyük kaynağın başına götürüyor, orada bana oyuncaklar yapıyor, be- nimle de oynuyordu. Ben o yayladan Çukurova'ya da üç keresinde de kaçtım. Benim işim kaçmaktı. Sıkıhnca köyden olsun, yayladan ol- sun durmadan, eve haber vermeden kaçıyor, aylarca bir köyde, bir akraba evinde kalıyor. sonra da herhangi bir sebeple ya da hastahklardan dolayı köye geri dönüyordum. Benim çocuİc- luğum hep kacmakla geçti. H,.ani bizim köyde çok kartal olurdu demiştim ya, bunlann en gü- zellen bakır renklı kartallardı. İsmail Ağa köydeki civcivleri kapmaya gelen kızıl kartallan vuruyor, ölüsünü ya da yaralısını çocuklara veriyordu. Bir ke- zınde bir yaralı kartab çocuklardan kacınp eve götürdüm, kartal kurşunu sağ kanadından yemişti. Hava Ana bi- zim köyde şıfalı otlardan merhem ya- pan çok namlı bir ustaydı. Bır de ina- mlmaz güzellikte içlen renk dolu, kuş, dev. kafdağı dolu masallar anlatırdı Babamı çok severmiş. Kocası baba- mın çok büj'ük bir dostuydu. Gittim ona yalvardım, "Kuşumu iyi et" diye. İkimiz el ele verip kuşun kanadını sa- ğalttık. Kuşun kanadını iyileştirmek .ep kekliğim oldu. Anlardan. kartallardan, kelebeklerden bıkınca işi kekliğe vurdum. Kalenin yamaçlann- da çok keklık olurdu. Daha keklikler yavruyken biz kalenin yamaçlannda keklik avına çıkar, kaçamayan yavru- lan yakalar. su kabağmdan yaptığımız kafeslere koyar beslerdık. Bır süre be- nim gözüm keklığimden başka keklik görmezdi. Keklik öteki kuşlara benze- mez, insana alışınca onu hiç bırakmaz. Benim kekliğim, tarlalarda olsun. köyde olsun hep arkamdan gehrdi. Çalılann arkasına saklanırdım kimı zaman, kekliği şaşırtmak için, keklik ne yapar eder de beni sonunda bulur- du. Çok keklik besledirh. Ölümleri be- nim için korkunç bir acıydı. Her se- ferinde bir daha keklik beslemeyeceği- me ant v eriyor, her bahar da bir keklik yavrusu yakalamadan edemiyordum. SÜRECEK Hitler'den önce Hitler'den AytunçALTINDAL Thule, IstaııİHil'mı gizlemıe kaıışıyor ron'un bu yıllardaki en önemli görevi. istihbaratçılıkü.jstihbarat kaynaklan arasmda, 1920'de İstanbul işgal alün- dayken, Ingiliz gizli servis elemanlan- na yatakhk eden bir İstanbullu -Kadı- köylü- ailenin çevresindeki Isviçreliler ve Nestle döneminde tanıştığı fındık tüccarlan gibi şahıslar vardı. Sebot- tendorf, o yıllarda Alman gizli istihba- rat örgütünün başı ve Ortadoğu karşı casusluk örgütünün yöneticisi Herber Rıttlıngen'in sağ koluydu. 1944 eylü- Iünde Almanlar, Türkiye'nin kendi saflannda savaşa katılacağından umutlannı kesince. Almanya'ya geri dönmüşlerdi. Sebottendorf, kendisine bırakılan paralarla İstanbul'da kal- mıştı. ebottendorf, Hitler'in intihannı duyduktan kısa bir süre sonra. 9 Ma- yıs 1945'te, kendisinin yetiştirdiğini öne sürdüğü 'Führer'i gibi intihar ettı. Thule ve sırlan, onunla birlikte 2500 yaşındaki îstanbul'un sırlanna kanştı. kJebottendorf, Hitler'in iktidara ge- , çişi üzerine yeniden Türkiye'ye döndü. ! Franz von Papen'in büyükelçı olarak Igönderildiği Türkiye'yi. Türk Baronu | Sebottendorf tan daha iyi bilebilecek • ikinci bir Alman yoktu. Yeniden İs- ! tanbul'a yerleşen Sebottendorf, bura- !da cumhuriyet döneminin önde gelen ;Türk ve Almanlanyla yakın ilişkiler ]kurdu. Bu yıllar süresınce Beyoğlu, ıTaksim ve Teşvikiye'de yaşadı Ba- Satanizm gücleniyor 1971de Köln'de Dietrich Yayınevi 'Thule Dizisi' adlı bir yayın başlattı. 1920'lerde Thule'nin yayımlamış ol- duğu kitaplar. yeniden ve bazı küçük değışikliklerle okurlara sunulmaya başlandı. Yine İzlanda ve onun mito- lojisi. "Edda Efsanesi-Gençlik Dizile- ri" olarak yayımlandı. Bu diüleri. baş- ka yayınevlerinin. Guido von List, Lanz ve diğer okültıstlerin kitaplanyla Nostradamus'un kehanetleri izledi. Brrfa^tc ifetr »m Jtw1(uo« »n os toon Soın-BelOK(|Uuft' Cos von IRom •nd zum Cvangelium in Belgien. U^f >• W ı r «Uıckn u d«r Tmt^ch» chr A nj J.Hop, ^tar W,U kiaı darlı^t, n<» m>ababl»n ScklJijon» Wır >«rd<a, mhmnt dsrob •!!• roifn. «•*• Pfcrr» İIM r**r. Pf«™ Bc Dr HHaıll, Pfarnr Pnıf D VM 1 Roma'dan Kurtul Harekeri'ni destekleyen bir kitap. Lehmanns, 1904, Münih. Okültizm; sımyacılık, çevrecilik adı al- tında, Almanya'nın gündemine yeni- den girdı. Satanızm yeniden güçlendı. Kilıseye karşı hareketler yaygınlaştı. Derken. Neonaziler ortaya çıktı. İlkin Türklere, sonra da tüm yabancılara yönelik şiddet eylemlen başladı. Tıpkı 1920'lerde Çeklere, İtalyanlara, Po- lonyalılara. Latin ve Slavlara yapıldığı gibi... Bırtakım karanlık adamlar. gençlerin beyinlennı yıkamaya ve onlarda yeni- den Gamalı Haç'ın büyüsünü uyan- dınnaya başladılar. Bugünün geçmiş- ten tek farkı. artık Neonazi hareketin, tek Führer'e gereksinim duymaması- dır. Bu kez Neonazi hareket, binlerce mini Hitler'esahipolmakJa övünüyor. Hitler paradigması. bu görevi üstlen- miş durumda. o kadar. Belki de Lanz von Liebenfels'in ölümünden bir süre önce yaptığı şu kehanet, günümüzde Hitler'den çok daha etkili olmuş du- rumdadır. Güneş egemenliği "1210-1920 yılllan arasında dünya- yı aşağı ırklar yönetti. Çünkü bu dö- nemde, ayın etkisi vardı. Türkler ve Yahudiler. Avrupa'yı çökertti. Ama 1920-2640 yıllan, yine krallann çağı olacaktır. Çünkü egemenlik, güneşe gececek. An-ırk için 1960-88 yıllan çok önemlidir. Bu yıllar arasında Ari- ırk, Moğol/Türk egemenliğıni kırmak için ayaklanacaktır." UNot: Thule'nin kitaplarını bana iletme inceliğini gösteren kitap kurdu arkadaşım Herry Schaefer'e sonsuz teşekkürüborçbilirim. A.A. BİTTİ POLinKAVEOTESI MEHMED KEıMAL NeGöL.. Daha ınga bır bebeyken babası ölüyor Anası yeniden evleniyor. Üvey babası ayyaşın teki... Kafayı çektikçe anasını dövüyor. Aklı erer ermez üvey babaya el kaldırı- yor. "indir elini bir daha anama vurursan, karışmam ha!" diyor. Üvey babanın son el kaldırışı oluyor. İçkiye dayanamayıp bir süre sonra ölüyor. Aile, üvey babanın adını alıyor: Bill Clinton... Kendini okumayla kurtaracağını biliyor. Bizdeki 'para- sız yatılı okullan' kovalıyor. Ingiltere'de burs buluyor, Oxford'daL Oxford'ta burs bulmasa bir yoksul çocuğu böyle bir okulda okuyabilir mi? O da biliyor ki bu fırsata dörtellesarılıyor. Amerika'da olsun, dünyanın başka ülkelerinde olsun, yoksul bir çevreden çıkmış insan, çektiği yoksulluğu unutabılir mi? Hele bu yoksul insan siyasete atılmışsa elbette kendı gibi yoksullardan yana olacaktır. Dışarda kapıtalizm (emperyalizm)varsaiçerdedeyoksullukvar. Bunlardan birini yenmek için ötekini aşması gerekiyor. Bill Clinton, dünyadaki 68 kuşağındandır. 68 kusağı dünyadaki gençliği. bir zamanlar, sarmalına almış. Bu gün her çevrede iktidar arıyor. Efes'in 406 numaralı odasında körfezi dikizliyorum. iki büyük şilep demirlemiş. Biri yükünü boşaltmış, öteki yükleniyor. Dıbindeki kırmızı şeridinden belli. Düzen de bir boşalıp, bir dolma değil mi'' Boşalıyor, doluyor. Bi- zim Karakoy-Kadıköy arasında işleyen vapurlar gibi. Karşıyaka'dan Konak a işliyorlar. Sayıyorum sayıyorum hepsi üç vapur, bir geliyor bir gidiyor. Otel odasında sı- kıldım. Erken saatte çıkıp Kordon'da bir yürüyeyim iste- dim. Hava soğuk, ısırıyor. Bir zamanlar Amerikan gemi- leri bu körfezde demirlerdi. Amerikan yardımı, NATO derken son yıllarda çekilip gittiler. Kordon'da Bir Ameri- kan' Gemısi kimin şiırıydi? Şükran Kurdakul'un mu? Hayır, onunki başka bir dize olacak!.. Kordon, biraz daha kirlenir, olduğu yerde dururken her şey değişiyor. Değişmeyen ne var ki! Ûzgürlüğü an- latırken Stefan Zweig, "Yurtsuz insan özgürdür" der. Gerçekten de insan yurdunu sırtında taşıyacak değil ya, yurtsuz kaldı mı bir tür özgürlüğe kavuşuyor. Haritalar değişiyor, kimi ülkeler haritadan silinirken, kimi ülkeler de haritaya yeniden giriyor Sovyet Imparatorluğu çök- tü. Haritaya yeni ülkeler girdi, eski ülkeler sılındi. Gaze- telerin dağıttığı beleş ansıklopedılere bakanlar, eski kitap olduğu için yeni ülkelerı haritada bulamıyorlar. Bir- birlerini bu yalanlarla kınıyorlar. Körteze bakarken evimi düşunüyorum. Hangi evi mi? Ankara'dakileri mı, istanbul'dakileri mi? Her iki kentteki- leri de!... Ankara'da babaevini de sayarsak beş ev de- ğiştirmişim. Denizciler Caddesi'ndeki bir; Yenişehir, MenekşeSokaktaki iki; hırsızgirdiçıktık, Yenimahalle'- ye taşındık üç; gene aynı mahallede yeni yeni bir eve dort; Çankaya'daki Basın Sitesi beş... İstanbul'dataşın- dığımız ev üç tanedir. Cihangirde, camiye bitişik yokuş- ta bir; Büyük Cıhangir Caddesı'nde iki; Akatlar'da satın aldığımızla taşındık uç Ne yalan söyleyeyım Cıhangir'i çok severim. Akatlar a taşındığıma bın pışmanım. Ne yapalım evsiz kalmaktansa orayı bulduk. oraya taşındık. Yahya Kemal bcşuna Cihangir'ı övmemiş!.. "Üsküdar'a sen de bir Cihangır'den bak!.." diyor. Çok bakmışımdır. Bir güzelliği de Beyoğlu'ndan geçip eve gelirken bildik meyhanelerde iki tek atıp gelmesi var. Bu gelmelerdün- yaya değer, ama nasıl anlatacaksınız!.. Aslan Yatağı'- ndan gelip gitmelerin tadı ayrıdır. Burada Salah Birsel de oturmuş, bir okur mektubundan çıkarıyorum. O mek- tubu bulsam da üstat Salah a gönderebilsem!.. Ben de arşiv inceliğf yo1< ki!.. Bill Clinton'a gelelim. Bizim için ne tezgahlar doku- yordur? Bütün bunları Efes'in 406 numaralı odasından görüyorum Bendekidenegöz!.. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Değerli metaller- le kaplamak için bir metal eşyanın daldı- rıldıgı altın, gümüş ya da platin banyo- su. 2/ Aritmetikte bir kuvvetin derece- sini veren sayı... Ter- lemekten ya da sı- caktan vücutta görü- len küçük pembe ka- bartüar. 3/ Tokat'ın bir ilcesi... Bir nota. 4/ Dağkeçisi... "Od ile korkutma — bizi kim lâl-i nı- gâr/Canımız bizim 8 — 9 oda yanmağa mutâd eyledi" (Hoca Dehhani). 5/ Bir deney hayvanı. 6/ Parola... Ev giysileri ve sabahhk yapımında kul- lanılan dökümlü kumaş. 7/ Eskiden kullanılmış kalyon türünden bir sa- vaş gemisi... Vilayet. 8/ Türlü neden- lerle başanb olamayan kimse... tlkel benlik. 9/ llgi çekici. YUKARTOAN AŞAGlYA; 1/ Hindiba da denilen ve yapraklan haşlanarak salata gibi yenen bitki. 2/ Soylu... Pekmez toprağı. 3/ Dar, uzun ve hafîf bir yanş kayıgı... Isiamlıktan önce Kâbe 1 de duran üç puttan biri. 4/ Bir akışkanın çekim ve sürtümne kuvvetleri nedeniyle akma eğüimine karşı gösterdiği iç direnç. 5/ Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen degnek... Daha kötü. 6/ Budizm'de ruhun ulaştığı en yüksek mertebeye verilen ad. 7/ Israil'in plaka işareti... Avuç içi... Duman lekesi. 8/ Kilime ı benzer, renkli ve motifli uzun yolluk... Ünlem. 9/ Kaba ayakkabL PERTEVNIYALLILER 1950-1951 yıllarında son sınıf şubelerinden birinde okumuş olanlar; 41 yıl sonra bir araya gelerek birbirimize 41 kere ma- şallah demek istiyoruz. 8 Aralık 1992 Salı günü saat 19.00'da Gazeteciler Cemiyeti'nin Cağaloğlu'ndaki lokalinde yapılacak top- lantıya bekliyoruz. Gelmek isteyenler lütfen aşağıdaki telefonlara baş- vursunlar. Reşat İnkaya (527 54 17) Güneş Cansever (582 21 77) İLAN CEYHAN 1. KADASTRO MAHKEMESt'NDEN Dosya No: 1980/3»-96 Ceyhan ilçesi Yalak Köyü 52. nolu parsel hakkanda mahkememiz- den verilen 1.6.1991 tarih ve 1980/392-96 esas ve karar sayüı karan ile davacı Hazinc'nin davasııun reddine, taşınmaan davalilar Abdil Dal ve arkadaşlan adına tapuya tesciline dair karar davaklaıdan Dur- muş lazı Elif Bdli'ye mahkemenuz karan ile Hazine veküinin 25.9.1991 tarihü temyiz dilekçesi 7201 sayılı yasa uyannca ilanen teblij olunur. Basın: 51842
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle