Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2 HAZİRAN 1990
Y argı Güvencesi ve Daıuştay
Danıştay, bu kararıyla, "12 Eylül Hukuku"nun toplumda ve devlet
kurı.munda açtığı kanayan bir yarayı daha kapatmış ve bir "hukuk
çirkinliği"ni ortadan kaldırmış olmaktadır. Böylece, daha önce, yerel
idare mahkemelerinden de verilen doğru ve sağlam gerekçeli kararlara
koşut olarak, yargı son sözünü söylemiş ve Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin bir "hukuk devleti" olduğunu, Türkiye'yi bildikleri gibi
yönetmeye heveslenenlere bir kez daha anımsatmıştır. '
Prof. Dr. AYDIN AYBAY
Türk basım, Danıştay Içtihatları Birleştirme Ku-
rulu'nun 9 Şubat 1990 günlu Resmi Gazete'de ya-
yımlanan karannı sıcağı sıcağına kamuya duyur-
du: Sıkıyönetim komutanlannın istemi ile 1402 Sa-
yıh Vasanın 2. maddesine dayanılarak işlerinden çı-
kanlan kamu personeli ile ilgili olarak aynı mad-
dede >er alan "bir daha kamu hizmetinde
çaJışamazlar" hiikmii, ancak "sıkıyönetim süresi ile
sııurlı" olarak uygulanabilir. Buna göre, sözıi ge-
çen maddeye dayanılarak işlerinden çıkanlan kişi-
lerin (görev için öngörülen nitelikleri yilirmeraiş-
lerse) "sıkıyönetim kalkınca, eski gorevlerine iade
edilmeleri gerekir."
Danıştay bir yarayı daha kapattı
Danıştay, bu karanyla, "12 Eylül HukukıTnun
toplumda ve devlet kurumunda açtığı kanayan bir
yarayı daha kapatmış ve bir "hukuk çirkinliği"ni
ortadan kaldırmış olmaktadır. Böylece, daha ön-
ce, yerel idare mahkemelerinden de verilen doğru
ve sağlam gerekçeli kararlara koşut olarak, yargı son
sözunu söylemiş ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'-
nin bir "hukuk devleti" olduğunu, Türkiye'yi bil-
dikleri gibi yönetmeye heveslenenlere bir kez daha
anımsatmıştır.
Bu sonuç, kuşkusuz, yalnız 1402'likler için de-
ğil, hukuktan, insan haklanndan, demokrasiden ya-
na olan butun yurttaşlar için sevindirici olmuştur.
öte yandan Danıştay, bu kararı ile, sorumsuz, key-
fi ve acımasız buyruklanyla binlerce kişiyi işinden
gücunden ederek "canını vakan" bir zamanın
"muktedirfcri" ne ve sıkıyönetim kalktığı halde ken-
dilerıne yapılan başvurulan, "kanun kanundur" gi-
bi ilkel bir yaklasımla geri çeviren "yeni yönetkilere"
iyi bir "hukuk dersi" vermiştir.
Karann gerckçe bölümunde yer alan bu görkemli
dersin tumuyle kamuoyuna yansıtılmasının Türk
idare Yargısının. "hukuk devletini" nasıl anladığı-
nı gostermek yonunden çok yararlı olacağı kanısın-
dayım. Hukuk mesleğinin 37 yıllık biremektarı ve
üstelik bu hukuk dışı çirkin uygulamanın
"mağdurlarından" biri olarak, burada, bu dersle
ilgili önemli gördüğüm birkaç noktaya değinmek
istiyorum.
İlk olarak değınilmesi gereken şudur: Danıştay,
bir yasa kuralının sadece "sözıinün" ya da
"sözcüklerinin" göz onünde tutularak
"anlamlandırılmasının" doğru bir yöntem olmadı-
ğını vurgulamaktadır. Bu basit gerçeğin bir kez daha
vurgulanması gereği şundan ileri gelmiştir:
1402'liklerin, sıkıyönetimin kalkmasından sonra go-
revlerine iade edilmeleri için yaptıklan bütün baş-
vurular ilgili idarelerce, sadece bu gerekce ile, yani
yasadaki sozcuklerin yüzeyden okunmasından çı-
kan anlama dayanılarak reddedilmiştir. ldare'nın
"kanun kanundur" şeklindeki bu ilkel hukuk an-
layışı, ne yazık ki, yargı görevi yapan bazı kişılerce
.de benimsenmiş görünmektedir. İşte, Danıştay, ay-
rıntılı gerekçelerini de vererek, yargıyerlerinin işle-
vinin, yasama orgamnın sözcük "taşeronlugu" ol-
madığını; mahkemenin ödevinin "yasayı" değil
"hukuku" saptamak olduğunu belirtmektedir. Bu
ödev, gerekli olduğu takdirde, "filolojik-gramatik"
olarak değerlendirildiğinde hangi anlama gelirse gel-
sin, kuralın, bütün sistem içinde amaca uygun bi-
çimde ve zamanın koşullan goz önünde tutularak
doğru olarak yorumlanması zorunluğunu da içerir.
Danıştay kararında, bu yasa hükmunün oluş-
ması ile ilgili olarak, sırf "tarihsel yorum"a dayalı
çözumlemelere değinilmek gereği de duyulmuştur.
Çunku gerek Başsavcı (ki hâlâ "yasakoyucu" yeri-
ne "kanun vaaı" demektedir), gerek azmlık oyu ve-
ren bir kısım uyeler, yasanın "haarlık malzemesine"
ve sev kteki "gerekçelerine" bakarak, Yasakoyucu-
nun amacının, bu kuraia dayanan işten çıkarma ka-
rarlannın etkisinin yaşam boyu surmesi yolunda ol-
duğunu ileri surmuşlerdir. İçtihadı Birleştirme Ka-
rarında sırf bu, tespite dayalı yanlış gorüş, doyu-
rucu gerekçelerle çürütulmüştür. Bu arada kayda
değer iki noktaya da değinilmiştir: Danıştay kara-
rında "sadece yasanın gerekçesine bağlı kalınarak
yapılacak yorurnun bizi yasanın kabul ediidiği ta-
rihteki koşullarda belirlenmiş bir sonuca götürecseği
açıktır" denmiştir. Bu tumce sırf yasanın gerekçe-
sinden ahkam çıkaranların, "zamanın değişmesi ile
hüküm de def işir" şeklindeki yüz elli yıllık Mecel-
le ilkesinden bile geride kaldıklarını gösteren an-
lamlı bir "yollamadır". Öte yandan, aynı şeyi, "Da-
nışma Meclisi" adı verilen, üyeleri savcılık
"ilmühaberi" ve 'iyihal kagıdı"na gore "cunta" ta-
rafından atanmış niteliksiz Mecliste yapılan gorüş-
meler için öncelikle geçerlidir. Dantştay, azınlıkta
kalan üyelerin, sorunun bu "mecliste"de görüşül-
düğü ve işten çıkarma karannın surekli olduğuna
"karar verildiği"ni ileri surmeleri dolayısıyla, bu
"malzemenin" de bağlayıcı olmadığını belirtmek ge-
reğini duyrnuştur. (Bizce, üyelerinin görevlendırme
koşullan ve özeUikle hanrladığı çağdışı anayasa tas-
lağı gözonünde tutulursa, bu niteliksiz Meclisin her-
hangi bir konudaki görüşünu, ciddi bir "hukuk
malzemesi" olarak zikretmek bile gereksizdir.)
Verilen "yetki" yersiz
İçtihadı Birleştirme Karan'nda, sıkıyönetim ko-
mutanlarına yasa ile verilen yetkı yönünden de çok
ilginç tespitler yapılmaktadır. Bunlardan biri, "hiz-
metleri yararlı olmayan kamu personeli" hakkın-
da komutanın işten çıkarma yetkisi ile ilgilidir. Da-
nıştay, "sıkıyönetim ilanı ile hiçbir ilgisi
bulunmayan" ve "memur hukukuna ilişkin kural-
lar içinde çozülmesi mümkün bulunan" bu konu-
da sıkıyönetim komutanına yetki verilmiş olması-
nın "garabetine" işaret etmektedir. Karann gerek-
çesinde, bununla koşut olarak, özeUikle "hizmet-
leri yararlı olmamak" nedeni açısından, komuta-
nın, uzmanlık alanı dışında kalan bu durumu na-
sıl saptayabileceği sorgulanmaktadır. Bu noktanın
çok onemli olduğu, işten çıkarma işlemi yargı de-
netimi dışında kalan bir tasarruf olacağı için, bu-
nun "kamu yararı dışında amaçlarla", yani "keyfi"
olarak kullanılabilecegine işaret edilmekte ve bu hü-
küm dolayısıyla mevzuatın "idareten azil" kurumu-
nun yurürlukten kaldırıldığı 1926 yılından da geri
götürülduğune işaret edilmektedir. Ülkede, karar-
daki bu "tespit"in ne kadar isabetli olduğunu gös-
teren bir suru "olay" yaşanmıştır. Bunlar herkesçe
bilinen, "dile düşmüş" olaylardır. Uzmanlık alan-
larına girmeyen nedenlerle, "yüzlerini bile görme-
dikleri kişileri", bir kalemde, yülannı verdikleri mes-
leklerinden eden komutanların, kimlerin, hangi
"odakların", ne türden "fesatlık" ve
"gammazlıkları" ile bu işlemleri yaptıkları bugün
az çok bılinmektedir. Bu arada, son günlerde ba-
sında çıkan sözleri ile, o dönemde "cunta"nın baş-
kanlığını yapmış olan Bay Evren de bunu doğrula-
mıştır: İkbal döneminde, mahalle kahvelerindeki de-
dikodular bile "kulağına geldiği" için devlet tele-
vizyonuna çıkarak yanıtlayan bu zat, bugün,
1402'likler uygulaması ile hiç ilgisi bulunmadığını,
bu konudaki bütün sorumluluğun da işlemi yapan
sıkıyönetim komutanlarına ait olduğunu pervasız-
ca söyleyebilmiştir. Bu beyan karşısında, Danıştay'ın
"yetkinin kullanılması için maddede hiçbir usulün
öngörulmemiş olması"nın "kamu personeli yönun-
den tümüyle guvencesiz bir ortam yarattığı" yolun-
daki açıklaması, Türk personel hukukunu "1926 yıl-
larının gerisine götürme" sorumluluğunun, aslın-
da, kime ait olduğunu da göstermektedir.
Hukuk yaşamımıza onur getirdi
Yukanda değindiğimiz gibi Daruştay'ın bu karan,
sorumsuzca yapılan bir yasaya dayanılarak sorura-
suzca yürütülen işlemlerden doğan çetin bir hukuk
sonınunu, Türk idare Yargısırun nasıl bir yaklasımla
ve hangi bilimsel yöntemlerle çözdüğünü gösteren
görkemli ve önemli bir örnek karardır. Mesleğini
seven ve ciddiye alan her Türk hukukçusunun bu
karan dikkatle okuması ve incelemesi gerekir. Yal-
nız idare hukuku bakımından değil, hem anayasa
hukuku yönünden hem de Türkiye'nin uluslararası
taahhütleri bakımından, bu ka'rarda yer alan açık-
lamalar, hukuk yaşamımıza yön verecek nitelikte-
dir. Ama hukuk yazınımızda hak ettiği yeri şimdi-
den almış olduğuna inandığımız bu karann, yalnız
hukuk mesleginden olanlar için değil, "hukuka bağ-
lı devlet" ilkesine ve "hukuksal güvenliğin
gereklıliğine" gonul vermiş bütün yurttaşlar bakı-
mından içerdiği önemli bir gerçeği de dile getirme-
liyiz: Böyle bir karar verildiğine gore, göğsümüzü
gere gere, hepimiz; "Ankara'da yargıçlar var" diye-
biliriz.
PENCERE
İmam ve Cemaat
12 Eylül lideri Sayın Evren anılarını yazıyor; bu konuya iliş-
kin haberler de arada sırada gazetelere yansıyor. İlk izlenimle-
rim beni yanıltmıyorsa, Kenan Evren anılarını değil, savunma-
sını hazırlıyor.
Meslektaşımız Fikret Bila, Marmaris'e gitmiş, eski Cumhur-
başkanıyla konuşmuş, 'Evren'inKrtab/'ndan aktarmalar Milliyet'-
te yayırnlanıyor. Evren "En fazia imam-hatip lisesinin hep iddia
ediidiği gibi, 12 Eylül döneminde değil, aksine sivil yönetimler dö-
neminde açıldığını dile getırmiş ve rakamlar vermiş."
Evren yazıyor:
"7974-7975'te yani Ecevit döneminde 29 imam-hatip lisesi açıl-
mış. 1975-1976'da 70 tane, 77-78'de 86 tane, 78-79'da bir ta-
ne, 79-80'de 12Eylül'den önce 5 tane açılmış. Bizim yönetimde
olduğumuz 1981-1983 döneminde ise açılmış bir tane imam-hatip
lisesi yoktur. 1984-1985'te 1 tane. 1988-1989'da 7 tane vardır
ki, o bizim yönetimde olduğumuz dönem değHdir. Demek ki imam-
hatip liseieri, askeri yönetimler zamanında değil, Ecevit'in söy-
lediğinin tersine sivil yönetimler döneminde açılmıştır."
*
Türkiye İstatistik Yıllığı'na baktığımız zaman da 1974-75 dö-
neminde imam-hatip okullarında gerçekten bir artış olduğunu
görüyoruz. Bunun nedenleri bellidir. 1973'te CHP-MSP koalis-
yonu kurulmuştu. Sayın Erbakan'ın partisi imam okullarına hız
verecek önlemleri almakta kusur etmemiştir. Zaten 6O'lı, 70'li
ve 80'li yıllarda kimi zaman duraklayarak kimi zaman hızlana-
rak imam okullarının sayısı durmadan artmış; milli eğitim iki başlı
öğretime dönüştürülmüş; imam okullan meslek öğretimi niteli-
ğinden çıkarılmış, temel öğretım kurumları yerine geçmiştir.
Ancak konuyu sayısal açıdan daha gerçekçi biçimde kavra-
mak için bir noktayı vurgulamak gerekiyor. Dınsel öğretim ke-
siminde toplam okui sayısı, hem imam ortaokullannı, hem lise-
lerini vurgulamaktadır. Bu sayının içindeki orta ve lise sayısını
ayrıca ele almak yanılgıya düşmekten bizi koruyabilir.
Sayın Evren ne diyor:
"— Bizim yönetimde olduğumuz 1981-1983 döneminde açıl-
m/ş bir tek imam-hatip lisesi yoktur."
Oyle midir? Bu konuda en sağlam kaynak sayılan 'Türkiye İs-
tatistik Yılhğı'm açalım; sayılara bakalım; yıllara göre imam okul-
lan nasıl gelişmiş:
(Arkosı 19. Sayfada.
EVET/HAYIR
OKTMAKBAL
Dertler, Sorunlar...Okur mektuplan. dost mektuplan yığıldı Ozellikle gençler ülke
sorunlarına büyük ilgi gösteriyorlar. Nerden gelıp nereye doğru
gittiğimizı soruyorlar. Ozellikle son günlerin keşmekeşi büsbû-
tün üzüntülere sürüklüyor insanlarımızı. Aldığım mektuplann
üçünden birkaç parçayı okurlarıma sunmak istiyorum.:
İstanbul Levent'ten Ş. Denizci yazıyor:
"Demokrası âşığı bazı yurttaşlarımız İETT otobüslerinin renk-
lerınin değişmesi üzerıne kafa yorar, tartışma sutunlarını doldu-
rurken, çevremizdeki aymazlık çemberi giderek daralıyor. Yıllarca
kürsülerden ayet okuyan generale Atatürk Barış Ödülü; ülkesı-
nin iç ve dış çıkarlarını görülmemiş biçimde ucuzlatan bir kişiye
cumhurbaşkanhğı; iki sözü bir araya getirip konuşamayan bir avu-
kata başbakanlık!. Sanki birileri, ülkesini seven ve düşünebi-
len son birkaç insanı da çıldırtmaya çalışıyor! Tüm bunlar kötü
bir şaka mı, yoksa gereğinden uzun sürmüş bir karabasan mı?
Bildiğim, yaşadıklarımızın ciddi ve gerçek olamayacak denli akıl-
dışı olduğu!
Cumhuriyet'in yanm asırı aşan birikimi on yılda nasıl tüketil-
di? irtica denen arsız ayrıkotu, nasıl boğabildi yanm asırlık dev-
rim çınarlarını? Hangi gübre ile böylesıne çoğalabıldi yeşil tak-
keliler? Tüm kusurlarına karşın, Türkıye'ye gerçekten demokra-
tik bir anayasayı kazandıran 27 Mayısçılar nasıl suçlu konumu-
na düşürülebildıler? Yassıada'da onursuzca yalvarıp suçlarının
ağırlığı altında ezilenler nasıl kahramanlaştırıldı? Devletin kapı-
larını kım açtı mürtecilere? Anarşistler, terönstler mı, komünist-
ler, sosyalıstler, sosyal demokratlar mı, yoksa şu meşhur "dış
mihraklar" mı? Peki ya onlar neredeydi cumhuriyet ilkeleri yok
edilirken? Kemalistler, CHP'nin yüz binlerce üyesi. 1 Mayıs'ta
meydanlara sığmayan DİSK'liler ne yapıyorlardı partileri, sendı-
kaları çizmelerle çiğnenirken?
Yoksa ben mi yanlış okumuştum kitaplan? Hiç var olmamış
mıydı ilerici kitleler? DİSK bir masal, CHP bir düş müydu? Ata-
türk hiç yaşamamış mıydı? Halke-/leri, Köy Enstitüleri, TDK, TTK
var mıydı gerçekten?
Bunlar öylesıne uzak ki 23 yaşında bir 12 Eylül gencine'.. Bir
yanlışlık var, iyice emınim Ya ben karıştınyorum ülkelerı, ya da
kitaplar farklı bir zaman boyutunu anlatıyorlar Atatürk'ten. dev-
rimlerden, çağdaş ve demokratik bir Turkiye'den söz ederken.."
Eski CHP Erzincan Senatörü Niyazi Ünsal yazıyor: "20 Ma-
yıs 1990 günlü Cumhuriyet gazetesinde bir manşet haber var
"İstanbul'un suyu bitti."
Biliyorsunuz buna benzer haberler hemen her gün istanbul.
Ankara, İzmir ya da bunlara benzer pek çok yerleşim yerlerimız
için çıkar. Bu haberler çıktıkça. ya da herhangi bir yerde susuz-
luktan söz açılınca ben hep şunu düşünürüm.
Irak'tan petrol İskenderun körfezi'ne, oradan yurdun başka
yerlerine akıtılıyor, pompalanıyor, ya da Rusya'dan doğal gaz Tûr-
kıye'ye akıtılıyor, Lıbya'dan akıtılmaya hazırlanılıyor da yurdun te-
mız ve bol sulu kaynaklarından susuzluk çekilen bu şehırlerı-
mize bu güzel sularımız neden ve niçin akıtılmıyor?..
Neden bu çağda su konusunda geleneksel ve göreneksel yol-
ların dışına çıkmıyoruz? Herkes çevresınde olan sulardan ya-
rarlanmaya çalışıyor. Bu da günumuzde sorun yaratıyor, yetmi-
yor. Oyleyse daha uzaklara açılalım; petrol gibi, gaz gibi yurdun
herhangi bir yerindeki suyu kullanacağımız bölgeiere pompa-
layıp akıtalım. Halk da doya doya içsın ve kullansın şu boşa akan
suları!
Bu iş yerel sorun oJmaktan çıkmalı. devlet işi, hükümet işı, hatta
bunları da aşıp 'halk' işi olmalı ve bu konu üzerinde ilgilileri dur-
maya zorlamalıyız. Neden kuzeyde, güneyde ve doğuda ormanlık
alanlardan denize ulaşan o temiz suları şehirlerdeki musluklar-
dan akitmayalım ve içmeyelim?"
Şair dostum Berin Taşan da şu şiiri yollamış:
"Elıni ver seni Aliağa'ya götüreyim
İse, pasa bulaşmamış tertemiz ellermi
Mısket havasıyla halay çekerek
Pamuk kararmadan, zeytin kurumadan
Haydi elıni ver Gencelli'ye gidiyoruz
Gencecik, sımsıcak ellerini
Dokuz Eylül Meydanı'ndan
Anıt önünden
Bir elım izmir'e nefes nefese giren
İlk atlının elinde
Bir elimden Gülay tutmuş çekiyor
Bir mayısta atılan kurşun elinde.
Kapali kapılar ardında
Pazarlık yapamazsm gâvurla
Ova benim, zeytin benim, su benim
Üstüne kül düşerse ölürüm.
Gencelli'nin gençliğine kıyanlar
Havama, suyuma zehir katanlar
Zeytinın, pamuğun ahı tutacak
Ellerimden ellerine
Ellerınden ellerine
Sarsıla sarsıla geçen akımla
Toprağa çarpılacak."
DOĞUM
Kızımız
İLKYAZ'ın
doğumunu b:zı sevenieıe duyururuz
NURTEN-MURAT SAVAŞ
Hcr
M
Card
M
Bankamatik
dciziklir.
"Hepsini aynı sanıyordum, nasıl yanılmışım...
... Doğrusu, kart mı kart işte, diyordum.
Bir arkadaşımda Bankamatik Kartı
gördüm. Pangaltı şubesindeki hesabına
Beyazıt şubesinden az önce yatırdığı
parayı, Sirkeci Garı'ndaki Bankamatik'ten
çekti. İnanamadım. Çünkü, benim kartla
en erken ertesi gün çekebiliyorum...
Neyse, hemen Bankamatik Kartı aldım..."
Bir Bankamatik Kartı Sahibi (İstanbul)
Bunu sadece Bankamatik yapabilir.
TÜRKİYE İŞ BANKASI