25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyef AYRICA PARA ILE SATILMAZ ÇAĞININ TANIĞI BİR YAZAR OLARAK erat Fehmi Başkut 1928 den 1963 e kadar sürekli olarak gazetecilik yaptı. Meslek çalışmalan: loplum kurumlarını, toplum katlannı, tnplum sorunlarını yakından tanımasını sağladı. 1942 den itibaren Başkut, oyun yazmaya başlamış ve bu alanda >a\gın hjr ün kazanmıştır. Gazetecilik çok geniş halk kitlelerhle bağ kurulmasına yol açan bir meslek olduğu halde Başkut, gazeteci değil, ovun yazan olarak tanınır. Paydos oyunundaki öğretmen Murt.ıza. halkla bağ kurması hâlâ önetnli bir kor.u sa.iılan thatromuzuıı halk tarafından en çok tanınan kahramanlarmdandır. 1948 de tnnnu Tijatro Armağanını alan Küçük Şehir adlı eserinden Göç'e, Buzlar Çözülmeden'e ve öteki o\unlarına kadar biitün eserlerinde beıv rerlerini havatımızdan tanıdığımız canlı kahramanlarla karşılaşırız. Kasaba doktoru, parti ilçe başkanı, öğretmen, makinist, bakkal, kahıcci, belediye reisi, kaymakam, hasta simsarı, a\ukat. armatbr, karaborsacı, kasaba eşrafı gibi kişilerden me^dana gelen bu kadror.un ortalama bir savı elde etmek için incelediğimiz 10 ojunda 135 kişiye ulaştığı görülmektedir. Başkut'un kahramanlan arasındaki ilişkılpr 1940 1960 \ilJanndaki Tiırk toplumunun bellibaşlı sorunlamle ilgilidir. Bu eserler CEVAT FEHMIBAŞKUT arasında AMia, t'züntihü Bırak (ribi aile içindeki olavlar» ve kankoca ilişkilerine eğilen OMinların da toplumdaki çatışmalarla temellendiğini ileri sürmek yanlış olmaz. Biitün olarak ele alındığında Baskut'un oyunlarının. yaşadığı çağın vakın tanığı olan bir yazarm gözlemlerini dile getirdiği söylenebilir. aşkut'un oyunlarmda bizim toplumumuzun bellibash çelişkileri ele alınır. Bu çelişki çesitli çatışmalar doğurur. Bazı eserlerde dar gelirli memur bütçesiyle lüks yaşayış sürme isteği arasındaki çetişki söz konusudur (Ayna, Sana Rev Veriyonım). Bazı eserlerde mânetî değerlerle maddi varlık arasındaki çeliski gosterilmiştir (Paydos). Harb zengini müteahhitle gecekonduda oturan \oksul \atman arasındaki çelişki (Kadıkoy Iskelesi), eski kuşakla Mni kuşak arasındaki çelişki (Koca Bebek), çıkarcılıkla dürüstliik. şehirle kasaba arasındaki çelişkiden (Küçük Şehir) Başkut'un başlıca temaları ortaxa çıkar. Toplum olaylarının aksa^an >önleri karşısında Başkut'un eleştirici bir tııtumu yok değildir. \ncak bu eleştiri, toplumu değiştirecek önermelere yönelmez. Goç o\ununda İstanbuldaki apartıman kapıcılarını ele alır. Fakat koyden şehire niıfus göçüjle, üre Fotoğraflar: ARA GÜLER C B S tim ilişkilerijle. sır.ıf avrımlariyle bajh bulunan bu konunun islenmesi Kapıcı Hüseyin'in yerilmesinden ibaret kalır. Küçuk Şehir adlı otunda yağmur dolayısiyle ka»abay» sığınan şehirliler bu kuçiık çe\reve uvgarlık getirecekleri yerde çıkarcüıklarnle kbtü örnek olurlar. Belediye Başkanı Adem, yolcular ayrıldıktan sor.ra şö>le der: «A.şk dedim menfaat çıktı. İlim dedim mel'anet çıkti, ticaret dedim rezalet çıktı ( ) Salon hayatı denen meğer kumarmış . Kadin nakkaş gibi çehre bo\armış.», «Bü>ük şehir büyük şehir olarak yerinde dursun. kri\c gelmesin. Hiç bir köylünün onda gözü kalmasın. Herkesîn >olu a>rı Eğer hüsran îstemiyorsanız yollar karışmasın Büvük şehri yine xalnız gazeteierde görmek üzere eski hayatımıza dönüyoruz. Kâbus bitti.» ana Rev Veriyorıım oiununda millettekili adayı olan Doktor Ramazan «eçimi kaybedince, «Ben kasabaya dönüvorum ( ) Burası büvük söhretler, bü\iik «ervetler memleketi ve ben kasaba doktoruyum. Eh hrrkes hakkına razı olmalı. Kasabava dönüyoruz ( ) Ey kanaat, ey teıazu, ey ilim askı sana rey verijorum.» der. Başkut'un finünfl vaptijh vp baslıoa eserlerini verdiği yıllar bizim toplum yaşavışımızrta \e sanatımızda bugünkü dinamizmin grtrülmedigi bir dönemdir. Onun eserlerinin temsil edildigi Şehir Tivatroları ve De\let Tiyatrosu sahneleri de tiyatro sanatımızın bugünkü gelişimir.e göre eni knnu statik sayılır. Başkut bu ç«r> çeve içinde topluma ait ranlı jozlemleri dile getirmiştir. Bu gozlemlerin alt plânına inmek, toplumsal anketten toplumsal eleştiriye feçmek, yapıcı teklifler getirerek topluma katkıda bulunmak Ue tiyatromuzda ancak bir sonraki kuşağin jazarlarına kısmet olmuştur. konur ertop Şiirin olanakları B AZI yarçılar dotmlntn yanlıslı^ı düsüniiliîp tartısılmadan kola\Iıkla \a\cmlagıp ver^e8İveri^or. Orhan Veli'nin, daha doîrusu 1940 kusa£ı sairlerınin olanak bakımından dar. kısıtlı bir siir anlaMsına saplandık. lan üstüne öne sürülen yargı da bunlardan birı. 1%0'lerin ilk vıllarında kendilerini «tkin. ci Yeni» olarak tanıtan sairlerimizlc taraf. tarlannın dilinden düsmezdi bu yareı. Ikide bir «Birinci Yeni» olarak adlandırdıklan bizim knsasın sairlerinin olanakları çabuk tü. kenen, knru, kısır bir siir anlayışına bağlandıkiarını tekrarlardı. Sonra sonra kapattılar bu konuyu. Çünkü kendileri de o kadar cos. ku ile baglandıkları yeni anlayıslarının olanaklannı ne kadar çabuk tükettiklerini çör diıler. Bn ke7 kime cataraklarını bilmeden, üç bes \ılda bir ^eni >eni anlaMSİara ^anrldiler. Fakat bir daha da çerhe dönüp bi7im kusak ile ileili ^arçılarının >anlıslığını düzeltmek çereksınmesini dnMnadılar. Ddnelim çerı%e. Bizim kusajın sairlcrini tnptan ele almamı; sereksiz. Çoeu en verimlı tafclanndn husün. Anlavısına >öneltilen üaldırılara karsılık ^e^emi^ecek. erken ölümüıle bir Orhan Veli var aramızda. Orhan Veli'nin anlavısı üstünde duralım. Par mııdı Orhan Veli'nin siir anlayışının olanakları'.' 1^38'de nedır siirımmn durumu? Varlık, Tiıcel, Gündüz tnsan. eibı edebi^at dersilerınde o M çıkan siirlerı İ arkası arkasına nku>acak olursak görürüz ki. Ahmet Mubip Pranas. Cahit Sıtkı Tarancı, Fazıl Hüsnü Daelarca, Zi\a Osman Saha dısında, çittikce tekdüzelesir, %07İasır \aMnlanan siirler. Hattâ Dranas susar. Tarancı dursunlasır. Zi\a Osman'ın sözünü tükettiei joriilür. özçün kısilieı ile dikkatı ceken Oaelarca ise sonradan Cocuk \e Allah'ta topladıŞı siirlerinde kendi kendini tekrara baslar. Ote vandan \â 7im MİUmrt hapıvtfdır Orhan Veli. Oktar R'fat. Mplih Cp\det ^ndav'ın. riloiilü u\aklı ilk «iırlerivle o *ıl Varlık'ta eorünen imzaları hiç de hü\ük ümitler verıcı dejildir. arip anlaMsının ilk siirlerı o M eörüİ nür. rjürültü büvüktür. Siirde öz de bicim de birden bire deâismistir. ölçü u\ak hırakılmıs. siir dilinin veriııi konusma dili almıs. sairane kapı dısarı cdilmis. çünliik ^asam. snkaktaki adamın du\;uları sirmKtir siire. öziıne inemevenler doğru de^er lendireme7İer bn aUımı Ovsa ki. Batılılasma •\oliinda viizelli Mİdır girisilen atılımlann 7orladıjı bir \pniliktir bn. Genc Cumhurivetin jrcrcktirriiffi hır siirdır. Toplumsal de\inimlprın paralrlindedir. Atatürk'ün de\İPt anlavısına retirdieini siire çetirmektedir. Ata tıirk. bos ınanlardan kurtanp akla. bilime ria\;ınan ınsancıl bir öze kavusturmak ister tnplnmu Garıpcilerin de \aptıçı budur. Getırrtiklrri sıır aıılaıısı ilp söz kalabalıjı aravınfla bnfulmus »prcpkler çıplaklasmakta. \a lınlnvmakta. «airane Eiilbülbül duvarlıjından arınan siirimiz akılcı bir tutumla insan tpr<p*inp donru »hneltilmektedir. öz kazan maktadır siirimiz. Orta\a çıkan örnekler bellti dp her hakınıdan dovnrucn, oljun de. ti'dir Fakat \pni siirimiz bu özden, bu çekirdpkten gpliserektir. şan? Orhan Velı'nın dar denilen olanakları mı? Hiç olanakları dar, kısır olan hir siir anlaMsı. hu kadar çabuk kahul pdilip hu kadar çabuk yn\ ^ınlasabilır mi? Dempk olu \or kı, Orlıan \ eli ile arkadasları yeni olanaklar gctirmislerdir siire. Orhan Veli yalınlık çetiriyordu söze. ö l çünün u\a£ııı zorlamaiarla ozünden uzaklastırdı^ını so%Iu\ordu siiri. Hattâ sairaneden kısa \oldan arıtabilmek icin tanlamla. rı (sıfatları) kullanmamak gerektigini «aıunu\ordu zora düsmedikçe. Bu ^oldan sozlü. ğünü daraltmaM bile söze alnordu. Biitün bu ilkeler elbetteki daraltıcı. kısıtlavıcıvdı siiri. Fakat \üzMİlar boMinca özden \oksun kalmıs siirimizın özünü sapta^abilmek için, o «ün için sereklhdi, zorunlu\du tutumu. O yılların bu akıma özenen sıradan sairlerı arasında ^enilijin çercek amacını anlama\anlar ço?unlukta\dı. ölçüsüz u\aksız dizeleri alt alta sıralamakla, ölçülü u\aklı da sö\lense niteliçi dpğismpvecek, öz bakımıııdan eski siirler \aznorlar, eski du\arlıSı, sairanelifi siirdürü^orlardı siirlerinde. öikünenlere. özenenlere bakarak elbetteki dpğerlpııdirilpmpz bir siir anlavısı. Fakat o dönemin vpnilijin amacını i\i ka\ ramıs sairlprini ince!e\ecek olursanız, 1940lardan baslavarak. her birinin kisiliklerini avrı ayrı çelistirdiklerini çörürsünüz. Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Andavın baslaneıçta düz vazı ile karısan siirleri, 1940'larda ölçüsüzlük içinde de siire \aklasan bir söylevis oisunluğuna ulasır. Bu üç sair arasın. da gittikce konu, duvarlık avrılıkları sörülür. O Mİlarda \ a\ ınladıfımız siirlerimizle Sabahattin Kudret Aksal, Cahit Külebi, Salâh Birsel, ben. devislerimizde de dediklerimizde de Garip sairlerinden avrılırız. Kısacası tukarda acıkladıjıra temel ilkelerde birlessek de, kendi siir olanaklarımızı kendi. miz ^a^atırız. Bu arada Orhan Veli'nin ilk olanaklarını tükettiei çörülür. Kendi kusa£mın sairlerini etkilcdiçi ölçüde o da kusağının sairlerinden etkilenir. Kıtabei Sengi Mezar ile ondan on >ıl sonra vazdı^ı I=tanbuî'u Dınlhorum'u arasında Orhan'ın siirin. de bu kamlıklı etkilerden dofan değisiklik açıkça görülür. Konuvu sö>le de düsünebiliriz: Buğday, Kurt, Eldorado çibi ilk ölçülü uyaklı şiirlerini ansıvalım Orhan Veli'nin. Geriye doğru, Tanpınar'dan «eçerek sembolistlere kadar uzanan bir anhı\ısın siirleridir bu siirler. Bu nnla.Msın olanakları daha mı verimlidir Garip anlavısından? Bu ilk anlavısı nereye kadar gotürebilirdi Orhan Veli'ji? Olumlu bir karsılık aramak bostur bu soruya. Bu ilk anlavısından koparak Garip anlayışına bağlanırken Orhan Veli'nin de siirinin olanaklarını eenisletmekti istedigi. Nitekim bir asamava kadar senisletti de. Ö kadar ki, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba gibi 1930 kusafının sairleri ile birlikte llhan Berk, Turgut U\ar, Edip Cansever gibi 1950 den sonra Ikinci Yeni akımına katılan şair. ler de o ddnemde yararlanmıslardı bn olanaklardan. Orhan Veli, Garip anlayısının ilk yılla(Devamı 4 üncü sayfada) S nre esırler vardır: Saray haremındekı ırklar ve guzellıkler çeşıtlıhgınden ba?hyarak emek kolelığının bu'un bıçımlerınde kullanılanlar. Şerıat hukumlerme gore nıkâha gerek duyu'.maksızm «ıstıfraş» edılebılen odalıkJar. hızmet canyelerı, kıdemlı kalfalar, ajjır ıs halayıklan. dolsuz yaşhlıklarında sığıntılıkları suren dadılar, lalalar bacılar «Hiç bir şeve tasarruf edemıyen, satılabılen. hıbe ve cıhaz olarak el den çıkanlabılen», bir donemde âzâd edılseler bile sığınacak yerlerı kalmamış olan >urtsuz, juvasız «ıthal malları». Esır ahsvensım yasaklıyan Abdulmecıd fermanına karşm Tanzımat çağında butun gelenegıyle ayaktadır bu kurum. İslâm hukukunun varlık sahıbme tarudığı bu inanılmaz hak ve yetkı, koku savaş zaferlerıne dayanan bu yağma payı, belkı yalnızca esırcılere ödenen kazanç yuzunden bıraz daha pahalı olarak hâlâ pazardadır. Bu >ıızden butun Tanzımat romanı, bir yandan Musluman aıîenın ıçjuzunu açıklamama dıkkatı, bir yandan etkılı aşklar: konu edınme merakı ile kadın kahramanlarını esırlerden alacaktır. Aslında bir devşırmeden ımparatorluk sadrıâzamı, bır carıyeden nıce hasekıvalıde sultanlar çıkaran Osmanlı sarayı, esırlere en buyuk bahtları açmış, seçkın zekâlarla ustun guz«llıklen alabıldığıne degerlendırrmştır. Bu ayrı b:r konu. Ama ilk orneklen ne kadar romantık olursa olsun. romancılarımızm, gerçeğı kalabalık oranlar ıçmden alma dıkkatlen, esır talıhımn daha çok rastlanır dılımlenni ışlemelerını gerektırir. Boylece sevdjğı erkeği kurtarma yolunda olen özgeçıli Dllâşup (N. Kemal Intibah), aşkı paşazade delikanlıya lâyık bulunmadığı içm Mısıra satılan Dilber (S. Sezai Sergüzeşt) gıbi acınası kaderler yanısıra efendısınin ıstediği gıbi yetiştiği içm onun nikâhma giren mutlu Cânân da yer alır (A. Mithat Felâtun Bey ile Rakım Efendi). Yirminci yüzyılın başlarında bile hâlâ Kanarya, Selim Paşa Konagı cariyeliğinden şehzade efendinin evlıliğine ulaşabilmektedir. (H. E. Adrrar Sinekli Bakkal); ama asıl yaygın kader Ferhunde Kalfa'nın ömrüdür (H.Z. UşakhğU Bir Yazın Tarihi, 1901). O Evlâtlıklar içm çejnzhk carıye olarak veni pve gondenhr, «hayırlı bır sırada» emeğının karşılığını gorebılmek ıçın yıllarca bekler, Hasna'nın oğluna dadı olur, Sabıt bujuyup evlenırken guveyın dadısı dıye konuşur, emektar lala ile evlendırıhp ayru evde bırakıldığı zaman bile ak saçlanvle yeni doğacak çocuğun «bacısı» olarak hızmete hazır bekler. Uşakhgıl'm «afıf» edebıyatı, soylu konak eğitımı, bu acınası kaderın toplamına mce bır esefle bakar; cınsel sorunlarına dokunmadan ışi bir guzelhk özlemı bıçımınde özetler Eğer uygun bır evlenme fır nız Îstanbul degıl, bu^un Anadolu şehırlerındekı eşraf ve ağa evlerı de, köyu ustahKİa somuren kasaba kurnazlıgına tes lım edılmış âhretlikler, beslemeler, nökerlerle dondurulur. Artık efendılerınin keyfme bağ lı guzel carıyelerin, odalıkların bahtları yerıne femür boyu her ısteğe boyun eğecek çaresız emekçılıkler, kendını kurtarmak ıçın dışılığını en hızlı teklıflere sunan ezılmış tutsaklıklann onur kavgası geçer. Eğer hiç bir çıkış noktası yoksa butün bır omur, «sandıklı, sepeth, çeyizlı, çımenlı» bır evlılığın uzak umuduna bağlanır; bekler. Aslında ışleyen duzen, «emeğe hiç bır ucret ya da karsılık odenmemesı, yanı karşılığı odenmi>en emeğm üretıcıden çekip ahnması» bzellığini gosteren feodal ahlâka dayanmaktadır. «Evın kızından ayırmamak» koşulu ile hemen her memur evıne de ehnan evlâtlıklar, boylece Cumhunyet donemmde de gunumuze kadar surer. Fuhuş kurumunu destekliyen toplumun en genış oranda kajnağı; akılsızca kaçışların, yakışıksız evlılıklerm, çabuk bozulan desteksız yuvalann, eğlence pıyasasını kadmlaştıran ask kırgınhklarmın, dışilıgınden başka olanağı bulunmıyan sahipsiz kız ların genış kaderi olur. Kırk yılda bir de insaflı aılelerın namus ölçulerine uygun alçakgonüllü kuçük jüvalar .. Reşat Nuri Güntekin. bu konuda bır roman vermıştı bıze: Kızılcık Dalları (192, 6. baskı 19701. Nadıde Hanımm evınde, elinden küçuk kardesı alınmış Gülsümtın hemen butün hayatı. Yedı yaşından sonra bir koşkün bütun heveslerine adanan ilk «emanetullah». Sofra artıklarıyla gozü hiç bir zaman doymayan. yaşının hiç bir hakkı hiç bir zaman verılmeyecek olan en «klâsık. örnek: «Evımizde elhâmdülillâh her şey bol.. Biz öyle yenıleni, içilem aramayız.. Her ış için ayrı hızmetçilerimiz de var.. Gülsüm'e kalan iş yeyip içip gezmek, bir de arasıra şöyle ortada dolanıvermek. Sütninesi gidınce Bülend'in dadısı olur.. Çeyızlerinı elimle hazırlanm, onu elimle gelın ederim; bana dua edersiniz.. Benim Zübeyde diye bır evlâthğım vardı; beş jrasmda elime geldl.. Gel gelelim soysuz çıktı. Yalancılık bunda, fitnelık bunda; hırsızlık, pislik, terbiyesizlık, hâsılı her kötülük bunda.. Sonra biraz büyüyünce de aşiftelik.. Ama bende Allah korkusu var; küçükten elıme geldi diye bir türlü atamıyor dum. Ne yaparsın emanetullah N'ıhayet ondördüne basmadan bır sütçü çırağı ile kaçtı. Vallahi hazırladıgtm ç«yi2İerl gorenler pgrm«k ısınrlardı» fl« 19) Böyleo» Gtiatetia. küçük eleştırilerle yetinerek ince bır alavcılıkla o paşa koşkunun ozellıklerıni yansıtır; kararlı bır kaçıştan yıllar sonra Gulsum'u çalıştığı tıyatronun locasında eski hanimıyla gozj'aşları ıçın de buluşturur. Gerçek de böyledır: Gulsum'ler hep ıplık gor dükJermı sanırlar; emeklerının gerçek karşılığını, haklarmın asıl fıyatını hiç bir zaman bılemedıkleri ıçın minnet duyarlar «evlerıne>. ait Faik'ın «Bohça» hıkâyesını hatırlamaz mısınız? .Ben ne ham bir burjuva çocuguydum bılmezsıniz; ona ne ezıyetler etmedım Esmer terunde ver yer çurukler pey(Devamı 4 üncü sayfada) S tki Kemaller Françoise WAGENER A rauf mutluay satı olsa sanki Ferhundenin acısı bıtecekmış gibi davranır yazar. Ona göre emeği somürülen bir esirliğin değil, kısmeti kapalı bir genç kızlığın dramı vardır. Buna karşm gene de Ferhunde kalfa «Mahalleye Mevkuf» daki Şerife gıbi sömürülen insanlarm hıkâyelerimizdeki en etkili ve canlısı idi; Furüzan'ın unutulmaz hikâyesi «Haraç» daki Servet'e geImceye kadar (Parasız Yatüı, Bilgi Yayınevi, 12 hikâye, Ankara Şubat 1971, 188 sayfa, 10 lira). Bu yeni ve güzel esere geçmeden yazarlarımızan ayni konuda bugiine kadar neler getırdiklerine topluca bakabiliriz. er halde en büyük kelime Allahtır; ama sonuna takılan bır lık eki ile kazandığı anlam (kendisinden hiç bir işte yarar umulmayan, hiç bir konuda ciddl hareket beklenmiyen) ne kadar tersine doner ve kuçülüverir. Evlât olamıyan «Evlâtlık» da öyle değil mi? Imparatorluk zengmlıklerınin yük sek bürokrasiye sağladıgı savruk israf bitince; esırler, cariyeler, Kafkas çerkezleri artık gelmez, satm alınamaz olunca Anadolunun köylülerine «tener fü! eder» îsttnbul kontklsn ve erlitUkUr baalar. Aalında yal |i40ta \aıınlanan dfreilere hir eöz atacsk olur'ani7 ;»radan ikı vıl bile eeçmeden oWıjvaraSıni7 bütün siirlerin vapısının de. lıstif'n' roriır«unıı? Ganp anlarısmın hav»«)n>)s hinlrrrr «iir <«rmı<tır ortalıtı N> den? Evet. nedir b8yle birden bıre jaygınla necati cumalı ava? zaferlerlnl bütün bütıine unutan ımparatorluk payitahtında Kaflıasyanın dıl berleri, Afrikanın değişik tipleri yanında bundan sonra bir başka halayık brneği görülmeye başlar: Kısaca «taşra» denen Anadolu ve Rumelinin çeşitli yoksunluklarmdan îstanbul rahathğına sıgınan, emeğl ve hiz metl odenmez yurt çocukları. Kımbilır nıcesl tjpkj Ferhunde pbı «küçük hanımla birlikte buvur», «evin fcuına görücüler g»lmeye bajlayınca» blr glill urrnMa kanttluur, «Hunt felin gıderken on S HI nadoiu romancılan kusağı içinde en nz iki Kcmal ^ardır: Bıri unlıı înce Memed ile Ortadırek in yazarı Yaşar Kemal; 1962 >e t>6 >ıllarında esprleıi Fransi7ca'>a çe\rilerek Gallimard >aMne\i tarafından basılan Yaşar Kemal'i Turkler Bııyıık lâkabıyle anarlar. Oteki ise Beıeketlı Topraklar Uzerınde isimli eseri Fransızca olarak basılan \e Batı dun>a«ında dcğcri olumunden sonra daha i>i anlaşılaıı Orhan Kemal'dir. Heı iki Kcmal de. alınyazılarına hukmeden \e kendini hu ko\den gelme jazarlara eserlerinin tek gerçek kişiliği olarak kahul ettiren \erimsız corak ı c duşnıan bir toprağın çocuklarıdır. Bu toprak, e(saııelcri> le uzerinde oturan insanlarm Ortacag'ı hatırlatan kor ınaııclarıııı \e şiirsel zenginlikleriııi besler; ış \e daha \erımlı topraklar aıa\an ve ko\lerindeki >oksulluktan kacıp kurtulmak icın pamuk toplamağa. Çukuro\a>a inen binlcrce iıısanın her ^ıl >enilencn sııraıın hajatı da gene bu topraklar uzerinde gelişır gıder. Bu ims. Yaşar Kemal'in Ortadııek adlı eserinde >er jer drstaıısı bir ha\a>a burunur. Yazarın lirik uslubu, dilindeki ta7elık >e guç onu Jean Giono ile Panait Istrati arasında bir >cre getirir: hasat znmnnının habercisi de\edikeni ııceklerı bulut hulut daelara yukseldikçc pocme zamanınm celip çattığını ilân eden ko>un ihtı>arıı \arı >oğu bir tek at olan hir aile \e bu ailenin gozleri onunde can çekişen soluk soluğa bitkin bir at; insanların doğa>a karşı \erdikleri orımasız saxas. Bu sa\aşta >a kendi kendilerini jcnecekler ja d«ı doja>a egemen olacaklardır. Kendi kendini >etiştiren laşar Kemal. kojunden kapıp getirdiği bol î'tiareli bir dille >azar. kahramanlari>le doğa ara*ında bedeıısel bağlar kıırmuştur (Bu ozelliğc, hemen hepsi de okuma jazmasız ama doğuştan gelme bir bitkı \e Mİdızlar bilgisine sahip k^hranıaııUrıııd.ı ıastlanır.) Yaşar Kcmal toprağın >aşamını \e bııjusuııu dile getirmekte cok ustadır. AÇ1K YUREKLI VE INANÇ DOLU INSANLAR Orhan Kcmal i>e bir dağ ko>ıınden sclmedı >Iillet\ekıli «ecilen haba<ı ilk Millet Meclisinde gore\ aldı, sonra aılcsı\le hırlıkte Suıi\c'>e surııldu. Orhaıı'ın hcııuz Fransi7ca>a çevTİImcmiş e^eılerinde bu cocukluk %e ilk genclik MİIarı ile daha sonra hınuk bır raslaııtı sonunda Nazını Hikmet'le a>ni hııcrevi paylaştığı hapislıatw hn>atı anlatılır. Orhan Kemal'i ncsrc vonelten de zaten Nazını Hikmetlir Beıeketlı Topıaklar Uzerinde katı bir romandır \e gene hır mişin. bu kcz kent ha>atının cehenncmi andıran ucurumlarıııa doğru hızlanan bir inişin o>kusunu konu alır: işıi olarak calışnıak 7.01unda kalan ko\lulerirı altust olan jaşamları: uc kafadar. If1ahsi7in \ı>suf, Kosc Hasaıı \c Pehlhan Ali'nin. bircokları gibi. gozleri kent hayatının zengiıılik)eri>lc kanıaşmış bir halde. bu 7cngiııliklcrc ulaşmak d!leği>le kacnıalau \e icleriııden ikisinin ktnt >aşamınm caıklaıı sıaınd.ı harcanıp j itnıcsi. Yazar. en katı prolctcr edclmatım aratnıayacak bir gercckcilikle. \cni jeni ınakincleşen a7 gclismiş hir ülkede roman Turki>e'de 1954te \a>ınılandı .somurıı» ç.trkının dişleri arasında ezilip giden açık Mirekli \e iııanç dolu insaııları anlatır. Bazan. hizmetinde çalışanlara ha\\an muamelesi vapan bır •ağa», bazan calıp çırparak cebini doldııınıa>a hakan bir ırzathaşı. bazan bir kuçuk fahi^e, bu insanları koleliğc. kotuluğe xe zalimliğc itcn ııedenlerdir' Ko«e Hasaıı çok gecmedcn şiddetli bir »oğuk algınlığında'i olecck. Pehli\an Ali bir bicerdo\er tarafından parcalanacak. tllâhsızın Yusuf'a gelince. başaracak» ve haşarısmın bır sim gesi olarak satın alabildiği bir gazocağı ile ko\une ccri dmifcpktır Beıeketlı Topraklar Uzerinde sosjolojik bir bclge nitelıgini ta5ir. Escrin «>aşanmış hayattan alınmış» izlcnimini \eren ozcllikleri, üslupla ja da daha doğrusu uslupsuzlukla bir kat daha güç kazanır. Siirsel ogelere >er \erilmemiş, buna karsılık ikili konusrmlar \e gıinluk ha^at tas\irleri çok kullanılmıstır. Romanm keskin halk dili, çBfirtıcı bir yalınlıkta olmakla birlikte. ;oğunluğu ve kavuruculufu içinde de bütun blr Anadoln'vu gozler oniine serer. Çeviren: Aysel DUTAR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle