20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 Cumhuriyet SANAT EDEBİYAT NISAN 1971 Evlâtlıklar da Okto, yaralar açıldı. Küçük, şekiliari bozulmuş ellerinin yukansındaki narin ve mor damarlan oloınan bileklerine ne ttmak yaralan açmadım..» Nihayet.. «Dut agacırun dibindeydik; kafası dizimdeydl, kokusu burnumda. Ve annem bizi bu sekilde yakaladığı zaman bir yaz öğlesi idi.. Bohçasının sandık odasmın bir köşeciğinde ol duğunu herkes bilirdi. Evde bir şey kaybolduğu zaman evvelâ gizlice bu üzeri kırmı», beyaz, sarı, lâcivert yamalı bohça aranırdı. Aradığım bohçayı sandık odasmın naftalin kokan köşesinde bulamadım..» (Semaver, 1936). Böylece binbaçı Hidayet Beylerin evinden gelen besleme, oğlunun namusuna düşkün bir ananm evinden daha uygun bir başka yere, ya onun dişilifcini kullandığı halde ona kapılmayacak bir erkeğin, ya işi daha çok olan bir hanımın ihtiyacma sıjfınacaktır. Bu onlann yetişfcin halleri; j» çocukluklan? Vfls'a* Bener*ln «Havra» sı7 Bir türlü doyurulmamış açlıkların bastınlmaz aç gözlüğüyle önüne geledi kapan, bu yüzden yeşil yeşil kusarak ölürken bile açlığını yaşayan küçük evlâtlık; o hikâyenin, anlatıcısı küçük hanım ağzındaki o insafsız korkunçluğu (Dost, 1952). Sonra Oktıy Akbalın «Dünym Cümbüsö» (Bulutun Rengi, 1954) : «... Başmda örtüsü, kocam&n ayakkabılan, soluk kurşunl entarisi, dolu filesiyle.. incecik bilekleri kınlacaktı san ki.. Evdeki bulaşıktan süpürge Hikâyemizde iki imza (Baştarafı 1 nci sayfada) zopotamya köylüsünün yoksulluğunu sürdürmektedir. Dolayısiyle basit bir kınacık hastahğmm elinde ürününü yitiren köylü, dağm . taşın yüzüne ağmaktadır. Sonraları. yağmurlar ekinleri kol layınca Tanrının bu «iyüiğNne karsılık olarak kendi öz çocuğunu kurban etmek de boynunun borcu olur artık... % Rauf Mutluay, Cumhuriyet Sanat Eki'nde siziıı hikâyeııizden söz ederkeıı «l'rfa dolaylarından Bekir Yıldız'ııı eserleri gibi vurucu güçte ve ona eş deserde çok ctkili bir insan ve toplum riramını...> dilc getiriyor. diyerek Bekir Yıldız'la aranızda bir ilinti kuruyor. Birbiriııizin yakını olu şunuz. arkadaşlığıniz. dostluğumız sanat anlayışınızı da etkiledi mi? • Bekir Yıldız. 196fi'da .Türkler Almanyada.yı yazıyordu. O günler kendisine Güneydoğuda geçirdiğim on beş yılı aşkın fisrencilik ve öşretmenlik anılarımı anlatınca çok ilgilenip bana bun ları yazmamı söylemişti. İsrarla duruyordu üstümde. >An!attığım gibi. yazmamı öneriyordu. Sonunda yazmaya koyuldum. İki yıl geçmişti. Bir türlü anlattığım Rİbi yazamıyordum. Sonunda Bekir, hiç birini beâenmiyerek yırtıp attı. Ancak gene yazmamı salık veriyordu. Ben de konu larımı bir hikâye bütünlüğü içine sokarak yeniden yazmaya başladım. Kırmızı Yel işte iki yıl kadar önce böyle doğdu. O zamandan beri de yazıyorum. Onun için hikâyelerimde ve sanat anlayışımda elbctte ki Bekir Yıldız'ın etkisi büyük olmuştur. Sayın Rauf Mutluay'ın yargısı yerindedir ve beni böylece onurlandırmıştır. Ustam Bekir Yüdız'la eşdeğerde tutulmam kuşkusuz çok güzel bir şey. Ve aynı zamanda bana erken verilmiş büyük bir sorumluluk... Ancak şurasını da belirtmem gerekiyor ki, amacım; hep Bekir Yıldız'a benzemek değildir. Ama Bekir Yıldız'dan ya rarlanarak, kendi öz anlatımımı bulmak ve o yolda ilerlemektir. % Gcnel olarak hikâye ve hiUayecilijimiz üstüne ne düşünüvorsunuz? • Sabahattin Ali'den başlayıp Orhan Kcmal, Yasar Kemal, Bekir Yıldız. Fakir Baykurt ve Kerim Korcan çizgisinde olan sanatçılanmızı beeeniyorum. Bu yazarlarımız. yapıtlarındaki sevinç lerin. üzüntülerin sebeplerinde hep kurulu bir düzenin rolünü suçluluğunu bulurlar. Kahraman ları. ya.şadıkları dünyada tek baş larına değildirler. ll'ğinden ipliSine kadar etkilenip bağlandışı bir düzenin, yani Anadolu ağzıy la, •felegin. rolü vardır kadersiz liklerinde. Ama bir de burjuva bunalnnlarının. bulvar gözlemlerinin yazarlarmı ele alacak olur sak. sanki dünyanın ortasında ya payalnızdırlar. Bir hippi sorumsuzluğıı içindedirler. Yani okuy\ıcu hep boşlukta bir öaldan söz ederler Oysa bu dalın bir de bağb olduğu gövdesi, davalı olduğu topragı. su>~u vardır: ama bu hiç verilmez. sezdirilmez. Bu tip hikâye anlayışı bana hiç bir şey katmaz... 0 ne Sizce sanatın amaeı nedlr. olmalıdır? • Toplumun yararına geleceği ilk defa gören, sezen, anlayan, ay rıca da geçmişi tarihçiler gibi düşünmeyen bir insandır sanatçı. Sınıf açısından bakıldığında sanatm amacı da ezilen sınıfların yararlanabileceği bir araç olmalıdır. IDergiler (Baftartfı 1. 8arf»da) den, çocuk besinden, azardan, silleden, tokattan kurtulraak. Bir saat için. Yarım saat için.. Sokafın akışının kenannda küçük bir kız duruyordu. Hayran, düsiz, şaşkın, dünyanın cümbüşüne dalıp gitmiş, bir nokta kadar küçük, ufacık Zehra.. Bir evi vardı, gitmesi gereken. Kendi evi değildi o ev. Gece kıvrılıp yatacağı küçücük. daracık, penceresiz bir sandık odası vardı. Ne olurdu bir penceresi olsaydı odasmın, gök görünseydi. Biraz rüzgâr içeri girseydi... (ama olsun) Penceresiz de olsa, o naftalin, eski eşya, kömür, uykusuzluk kokan odanın içine dış dünyanın olanca tazeliğini kendi kişiliğiyle taşıyıp dolduracaktı... Küçük yaşammın zorlukları o kapalı odanın zengin hayallerl arasında eriyip gidecekti.. Yer üstünde bir küçük yaratık, uzak bir köyden çıkagelmiş, bir garip Zehra da bu dünya cümbüşündeki yerini alacaktı.» Sonımu anlatmadan sezdirir yazar. Uçaktan atılan reklâm kâğıtlarma, sinema vitrinlerinin resimlerine, sokağın gürültüsüne.. bu kadar özlemle bakan Zehra, o ışıksız odada urun süre düşlerle oyalanamaz; kendine göre bir mutluluğu muhakkak başka yerlerde de arayacaktır. Nerede? Nasıl ?... azan da köylerine geri gönderilir evlâtlıklar, başlarına bir belâ (?) gelmeden; yıllarca şehri yaşadıktan sonra köy açhğına. yoksunluguna. Bu karşıtlığı ilkin Ebnbekir Hazım Tepeyran yazmıştı; küçük Salih'in köy koşuUan içindeki dayanıksıs yıkıntısını (Küçük Paşa, 1909). Yakm gunlerde Âfet Muht«remoğlu «Bedriyede anlath (Roman Hikâye, 1963,'. 9 yaşındaki küçük evlâtlığın öğretmen Ahmet Bey'lerin kalabalık evindeki dengesiz yaşantısını... koruk açlığını, ancak helâda dinlenebilen, düş kurabilen tutsaklığını, «Dört yaşından onüç yaşına kadar, ona has hürlüklerden biriyle, istediği yaşta olabileceğini» (28ı, başarısız öğrenciliğini. oyunsuz oyuncaksız çocukluğunu, giyim özlemini, bilinmeyen bir geleceğe bırakılıverişini... «Talan Umut» hikâyesinde Metin îlkin (Konnşmak, 1966), «Şehirlik yerde günü ak olur; hizmet eder ama beslenir, gelişir..» cTiye verdiği kızını bir telefon numarasıyla arayan Çu. kurköylü Kel Dursun'un delimsek şaşkınlığım, «Aynalı Meyhane» hikâyesinde Mustaf» N i . yaıi (Mavi Bluzlu Kadın, 1968) bir koltuk meyhanesinde dinlediği olayı anlatırlar: Özel saymanhk müdürünün beslemesi Esma'nın biti temizlensin diye başı gazla yıkanıp tarandığı gün, gâvur küfürü ateşinden takunyalarıyla atlarken ayağı takılarak düşüp yanışını: «.. Ah yurdumun bu yoksul çocukları..» Istanbul dışındaki ahretlik evlâtlık kaderlerinin rjeğişik yönleri ise Nevzat Üstün'ün tek hikâyesinde bütün ayrıntılanyla verilir: «Nnife» (Akrep 0 retim Çiftliji, 1968). Kasaba e ş . rafı Selim Bey'in evine getirilen evlâtlıklann çeşitli hizmetlerl ve bey oğullarının cinsel grzuların» eevap vermek gibl belli gorevleri vardır. Bir kaza (!) karşısında her zaman çırak çıkarıian bu kıziarı alacak koca adayları bulunabiür; bey oğulları rahat verse... belki de mutlu yuvaların özgürlüğü bile sağlanabilir. Kızlıklarını konağa bırakan beslemelerin kocalarına verecek başka değerleri de vardır; ama bı. rakmazlar.. ve taşçı çekici.. bitirir sorunu. Bir yerlerde hâlâ bazı ihtimaller," kimse^iz Ferdane'lerin nüfus memurluğunda evlâtlık iken büyüyüp güzellesmeleri, yatalsk hanımlarının yerlerini alışı gibi durumlar da vardır tabiî; yaşlarının üçd'ört k:ıt büyüğü erkeklerin miras ve kocahk lıaklarına razı olurlar5a. (Muhtar Körükçü Dofcudan Hikâyeler Babalıjtı, 1968). şte bu noktada. okuduğum eserlerden evlâtlık kaderini konu edinen hatırladığım örnekler anarak, içimdeki yeni etkiye dönüyorum; bu yazı. yı bana yazdıran sebebe: IlSc kitabını nicedir elimde taşıdığım Fümzan'ın hikâyelerine. 1956'dan bu vana dergileırTe hikâyeleri görülen yazar. ilk l\rünlerini «Bakış açısı olmayan edebiyat denemeleri» diye niteliyor (Dog. 1935). Şimdi ıs» «İlk yazdıklarımla arama uzun bir susma dönemi girdi. O yıllarda smıfımla ilgim pekişti. 1967'de yeniden yazmaya ba?ladım..» diyor. özelliklerine bakarak sanıvorum ki. Fürnzan" ın hikâyelerinin hiç biri, söz Eeliml Sait Faik'in «Haritada Bir Nokta. d'a anlattıfiı e ; hi kalem yontup soiuksuz yazılan c izlenim yoğunluğu, esin baskısı, öfke ve kaygı patlaması ürünü değildir. 15 yılda ortaya çıkan tek kitap. anlatımın en dikkatli etkisini sağlamaya ç a . lışan bir özenin ürünü olarak, bir yar.dan da yazılacak her şeyi önce yaşanmış hale getiren benimsemeyle uzun bir mayalanmanın verimidir. Bu yüzden Füruzan'ı bir tehlike bekliyor: arıta arıta az yazmak. sanat merakları yüzünden yazılabilccek birçok şeyi yazamadan bekletmek. Fikret KAYNAKÇI .Fransa, Ingiltere, Amerıka, Batı Almanya, Italya gıbı kapitalist ülkelertfe yayın ısl bir endüstridir. Böyle oldugu için de, genel çizgileri ıçınde yayınevleri, birer kultur kuruluşlan olmaktan once, ticari birer kuruluşturlar... Amerika'da, Ingiltere'de birçok büyük yayınevinin basında, yazarlar ya da edebiyattan haberli kişiler degil, ticaret erbaplan bulunmaktadır. Bu yayınevlerinin hemen hepsı malt kuruluşların denetimi altındadır ve bir çoğunun sermayecîarlan arasında büyük bankalar bulunmaktadır... Doîu Avrupa'nın sosyalist ülkelerinde ise. yayın işleri devle. tin denetimi altındadır. Fakat her ülkede uvgulanan sıstem deSisiklikler göstermektedir.» Ferit Edeü, çok bilinen bir soruna, kapitalist ve sos. yalist ülkelerden de örr.ekler eetirerek. sayılar göstererek, özetler yaparak, yayın hayatı sorununa deginiyor. (Yeni Ufuklar Mart 1971, Sayı: 226) Dogu ve Batı Avrupa ülkelerin de yayınevlerinin ekonomik go rünümlerini. yayınevi yazar ilişkilerini. tiraj sorununu, y a . ymevlerinin kazanç kaynaklannı irdeliyor. Ardınrîan sözü ülkemize getirerek, üç beş cüm le içinde kısaca. toplumsal yaşamın bütün alanlarmda görülen tutarsızlıtvn, üç kâgıtçıhgın. sömürünün, ve değerler sistemi yoksunlugunun yayın alanında da geçerli olduğunu belirtiyor. Ferit Edgü'nün yukarıya nlriığım alıntısından ve getirrligi örneklerden de görülüyor ki: yayın hayatı, Batıda kapitalizmin gereksinmeleri için. tfe olsun, Doguda devletin denetim kanatlan altmda olsun, genellikle düzenli bir öreı'itlenme Içindedir. Yayın dünvasında kitap dagıtımı soru. nundan telif hakları sorununa degin herşey, en ince ayrıntıları da saptanarak, gerek Batıda, gerek.se Dogu'da ekonomik ve siyasl dünya görüşlprinin objektif şartları içinde ele alınmış, toplumsal yaşa. mın gereklerini oluşturan bir değerler sisteminrfe yansımıştır. örnegin, telif hakları k o . nusunda «Batı Avrupa ülkel». rinde, yazarm satış üzerinde. ki payı, tiraila dogru orantıh olarak artmaktadır. '/o 10'la baslayan telif hakkı. belli bir tirajdan sonra •'» 20"ye degin çıkmaktadır..» Macaristan'da ise yazara sayfa basma ücr»t ödenmektedir. Fakat kitabır. satısmdan yazar emeğinin karşılıgını alamamıssa, yayınevi yazara bu «barem» üzerinden ödeme yapmak zorund'adır. Aslında «yayın» sorunu ü!kemiz için çok önemli. BizrİB ne Dogudakilere, ne de Batıdakilere benzer bir yayın düzeni var. Bir yanda Millî Egitim Bakanlığı yayınlan, öte yanda özel yayınevlerinin hiç bir politikası olmayan yayınlan. Bir karmaşadır sürüp gidiyor. Bu karmaşa içinde elbette devlet yayınlan, pivasa fiyatlarıyla hiçbir İlgisi olmayan ödemelerle bazı kişilerin ceplerini dolrfuracak. özel yavmevleri çeviri furyası içinHe okuyucuyu sömürmenin yollannı anyacaktır. Elbette hpmen bütün yayınevlerinin kapısı, yenilikçi Türk yazarms kapalı kalacak, «mirasyedi, iktidarın koltugu altına giriri, Necip Fazılgillerin» dışmdakl her yazar. ekmek kavgasının vanında ya7arlıgınm namuş ve onurunun da savaşını yapacaktır. Çünkü, yayın hayatının obiektif kosulları da bu bozuk düzenin deltasından çıkıyor. Toplumsal yasamın bütün alanlarında eörülen tutarsızlık, üç kâğıtçılık, sömürü ve defierler sistemi yoksunlugu yayın hayahmızda d'a geçerli. Suç. ne yazarm. ne okurun, ne de yayıncının. Bütün «deger» vidalarının gevşedigi böy. le bir ortamda. «vayın»ın di? tutturmasının olanagı var mı? Ferit Edgü'nün vazı«ı bu bakımlardan ok\mma«ı eerfken bir vazı Yavın konusu üzerinde önemle dıırmah. ed«. biyatımız açısından cölü bir nokta» eibt cörünen bu soru. nun derinlemesine çözümlenme olanaklannı araştırmahvız. KISA... KISA. • YENt DKRGt: fMart 1971 Sayı 78) Bu sayı şiir yönünden oldukça zen?in Behçet NecatiRil, yine o «anlamsız» «Kare!er»tnl sürdürürken. Oktay Rifat «do*a» üzerindeki çeşitlemelen. ni geliştiriyor. Yalın ve dogal bir söyleyişin. ver yer soyut aynntılarla. ver yer somut ^ ö riintülerle «zdpslesen nütünsslliği. çok bovutlu bir açılım saglıyor siirlere Kdip Cansever de COk yönlil sovutlamalarla özgülediği «Oîirn Oynayan!ar»rta siirin adıvla dogru oranfıda ?elisen, zor anlaşılır. yanay bir söyleyişt. öznel bir duyarlıgı geliştiriyor • YENt KIJKBİYAT: (Mart 1971 Sayı 5) Ece Ayhan'ın son vıllann ilgiyi en çok üzerine çeken hikâveeilerinden Fünızan'l» yaptıgi ileinç bir konuşma var. Bir sftvlesi niteligindeki yazı, her iki sanatçının dünvaya bakış açılannı gösterdıği için önemli aynca. SONUÇ TRT Armağanları gibi kamu oyu yönünden yaygın ve önemli bir yanşma. kazananlara büyük sorumluluklar yükler. Bu armasanla iki yeni yazarımıza edebiyatın yolu pçılmı^tır artık. Ama kamu oyunun dikkatleri de bu iki hikâyecinin üstünde yoğunlaşmıstır çimdiden. Bu yüzden. bundan sonra yazacaklarında daha özenli olmak zorundadırlar. Her iki yazar da. yoksul sınıftan gelen iki halk çocuğu olduğuna göre, anlatacaklarında yalnız çocukluk birikimleriyle görgülerinin coşkun anlatımıyla yetinmemeleri gerekir. Çağdaş devrim ci düşüncenin ışığmda. sınıfsal çe li.şkilerin bilincinde dünya görüşlerini pekiştirerek yazmayı sürdürdükleri gün. ünlü yazarlarımız arasında yer alarak edebiyatımızı kazançlı kılarlar. Yoksa yalnızca köjü, köylüyü anlatmak eskilerine pek bir sey eklemez. I B Şiirin olanakları (Baştaran 1. Ssyrada) nnda âdeta özetliyordu siiri. Duyçularında kısa anlara yöneliyordu. Düsüncelerini, şiirin içinde geliştirmek yerine, daha önceden saptanmış sonaçlan ile yansıtıyordn siirinde. lllusion'u oknyalım: Eski bir sevdadan kurtulmuşum, Artık bütün kadınlar güzel, Gömleğim yeni, Yıkanmışım, Traş olmuşum, Sulh olmuş, Bahar gelmiş, Güneş açmış, Sokaga çıkmışım, insanlar rahat, Ben de rahatım. 1940'ların baslançıcında yukardaki şiir en lyi örneklerden biridir Orhan Veli'nin siir anlayısına. Dikkat edilirse şiire yönelmekten çok şiire karsıdır bu siir. Daha önce siiri şiir eder diye bildijimiz. Yahva Kemal'de, Haşim'de, hattâ Nâzım Hikmet'te karsılaştıİ;ımız siirsel imçelerden, çüzel diye bilinen kelimelerden. betimlemelerden, benzetmelerden arıtümıştır şiirde anlatılan duygu. Her bakımdan bir özettir okuduğumuz. Bir luh durumunun özeti. O ruh durumu en kısa, en yalın yoldan nasıl tanımlanabilirse öyle verilmekle yetinîlmiştir. Ama gene de şiirdir okuduğumuz. Etkisi sait insancıl özünden ?e len bir şiir. Yeni bir duyarlık getirmektedir bize. Bu öz, bu duyarlık yabancısıdır siirimizin. Daha önce kötü şiir çevirilerinde, Batı Tomanının satırları arasında karşılasmışızdır olsa olsa bu öz. bn doyarlıkla. Çünkü, dsha önceki siirimizde. örneçin Haşim'de Yahya Kemal'de anlam değildir bizi etkileyen. Söz dizimi, kelimelerdir. lllusion'da ise özden, anlamdan almaktadır siir etki r/icünü. Öyle ki, temelde yabancısı olmadığımıı bir duyeu ile baslar siir: «Eski bir sevdadan kurtulmuşum» Romeo'nun Juliette ile karşılasmasından önce Benvolio ile konusma sında açıkladığı dnygularla birleşir bu dizedeki duvçu. lkinci dizeden baslayarak ise, bizim için veni. Romeo'dan çünümüze eelene kadar dejismis hir dnyarlıktır izledifimiz. Çağdaş bir duyarlıktır bu. Juliette'i t c rünce Rosalinde'i unutan Romeo'nun hayranlıgı. yirminci yüz yıl insanının yaşayısın daki küçük mutluluklar ile tamamlanarak bütün kadınlara yönelir. Şu siiri de ansıyalım: Cayın rengi ne kadar güzel Sabah, sabah, Açık havada! Hava ne kadar güzel! Oğlan çocuk ne kadar güzel! Çay ne kadar güzel! Bu siirinde, buna benzer daha bazı şiirlerinde kısa anların ardındadır Orhan Veli. Çay fincanından bir yudum aldıktan sonra, sokağa, geçen çocuja. havaya. bakan in.sana gördüklerinin söylettifi sözlerdir bunlar. Boşalan çay fincanı, uzaklaşan çocukla birlikte bu duygular da çeçer gider. Orhan Veli'nin 1940 ta yazıp uzun yıllar sonra yayınladığı aşağıdaki şiir ise düşüncenin onun siirinde aldığı biçime örnek gösterilebilir: Neler yapmadık şu vatan için Kimimiz öldük Kimimiz nutuk söyledik. Vatan, savaş, politikacıların oyunlan. çığırtkanlıkları şiirin öncesinde düşünülmüş, çözümlenmiş kavramlar, olaylardır burada. Orhan, siirinde ne yoldan gelişip olgnnlaştığını sergilemeye, aynntılarını açıklamaya girmez bu düşüncelerin. Sadece çarpıcı bir yalınlıkla sonucunu verir düşündüklerinin. Bir şiirden çok. uzun olması gereken bir şiirin son üç dizisidir sanki bu okuduŞumuz şiir. Bu aklığımız örneklerdeki duyarlık. düşünüş yeniydi şiirimizde. Bu duyarlık, bn düşünüşü şiirimize katan olanakları getiriyordu Orhan Veli. Onun önemi buradadır. Olirun şiirler, büyük şiirler şiir anlayışlannın durulduğu dönemlerde yazılır. Bugünün okuyucusu Orhan Veli'nin şiirlerini doyıırucu, baş döndürücü bulmayabilir. Nedir ki çok güzel şiirler söylemiş bir şair olmaktan çok, gerekli bir sair olarak siirimizin tarihsel halkasmda yer alır Orhan Veli. Bir eleştiri anlayışı yerleşti onunla şiirimize. Yaşamla karşı karşıya kaldık. Duygularımızla. düşüncelerimizi doğru tanımaya çağırıldık. 1940 şiiri, yaşama yönelmekle yaşantılannı zenjrinleştirme zorunda bırakıynrdu şairi. Hiç değilse duyarlığını, düşüncelerinin akışını sürdürmek zorunda bırakıyordu. Masa başı şiiri değıldi. Yaşamla arasındaki göbek bağıni koparmadan tamamlıyordu kan dolaşımmı. Şairden şairce yaşamasını istiyor, şiirin dışında kalan, şiirin kabul etmediği dür.ya Ue uzlaşmasını önlüyordu şairin. Yaşayışımn tek düzeliğe girdiği, ya da rahatım arayarak nyuşukluğa saplandığı dönemlerde söyîiyecek söz hulmakta füçlük çekebilirdi o anlayışın şairi. FakV kusur olarak nitelenebilir mi bu durum? tstelik o anlayışın olanaklarınm darlığım değil, şairin ihanetini tanıtlamıs olmaz mı? Çünkü perçekten sanatma baeiı. vetenekli bir şairin yaşadıkça duyarlıemı. v.nşam ile aliş verişini sürdürememesi düşüııülemez Şiire rjden yollar tek değildir. Belîrii de değildir. Türlü yollardan, türlü anlayışlardan vanlabilir şiire. Bunun içindir ki şiirin olanaklarını şııdur budur diye önceden »aptamak olur iş değildir. Her iyi şair, her gerçek şair kendi olanaklarını kendi getirir şiire, kendi tüketir. Gene bunun içindir ki başkaları yararlanamıyor diye bir şairin olanaklarını dar, kısır olarak beeenmemeye kalkmak hem yersiz hem de anlamsız bir tutumdur. Başkasinın ayakkabısını fiyip yola çıktıktan sonra, dar geliyor, avağtmı sıkıyor, yürüyemiyorum diye kötülemeye benzer bu. Şiirde etkilenme, öykünme denilen durumlar da bir bakıma bir başka şairin olanaklarından yararlanmadır. Bu yararlanma ya etki derecesinde kalır, ya da kötü şairlerde öykünmeye kadar varır. Etkilenme, öykünme bazan şairin kendi kendisi için de söz konusudur. Kendilerini tekrarlıyan şairler, daha önce vazdıkları şiirlerin etkisinden kurtulam»nuş, ya da daha önce vazdıkları şiirleri öykünüyorlar demektir. (Tıpkı bir sahne oyuncusunun daha önce oynadığı bir rolün etkisinden kurtulamaması gibi). Kendini tekrarlamaktan kaçınmadığı takdirde yüzlerce binlerce şiir yazabilir bir şair. Bu artış olanaklanr.ın verimine, bereketine kanıt sayılamaı o şairin. Çünkü her şiir, hem şairin tüm olanaklarınm bir parçasıdır, hem de o tüm olanaklardan kopmuş, kendi biçimsel kuruluşn içinde bağımsız bir bütündür. Bu bütün de bir olanaktır. Yapısındaki şiiri başkalarına iletir, özgündür, başka şairleri etkileyebilir, başka şairler tarafından öykünülebilir. Şiirinin olanağından etkilcnen şairin kendi de olabilir bu arada. Bu durumda yeni bir şiir yazmış diyemcyiz o şaire. Şairin kendi kendini tekrarladıeını söyleriz. Bazı iyi şairlerin, güçlü şairlerin kendilerini tekrarlamaktan çekinmedikleri görülür. Sıradan şairlerce daha kolaylıkla öykünülürler bu şairler. Bn durum, onlann olanaklarınm zenginliğinden değil, kendilerini tekrarlaya tekrarlaya şiirlerinin gizini. kuruluşunun anahtarlannı ele vermelerir.den gelir. Nedir ki iyi bir şair kendi şairlik çapıyla her zaman için kendini öykünenlerden ayrılır. Demek oluyor ki şiirin olanakları giderek, bir uçta tek şiire kadar iner. Tek şiirler doğar, tükenir. 1950 den bu yana değişik rüzgârlar esti şiirimizde. 1940 kuşaçının olanaklarını dar bular.lar arasında, İngiliz şairlerinden, Davut'un mezmurlarından esinlenenler oldu. Resim sanatındaki soyutlaşmadan etkilenenler oldu. Son yıllarda Divan Edebiyatının biçimlerine başvuran şairlerimiz görülüyor. Bütün bu türlü araştırmalar, şiirin olanaklann ile ilgilidir. Şairlerimiz şiirlerinin olanaklarını genişletmek nıaksadiyle çıkıyorlar bu yolculuklara, Oysa ki şiirin olanakları kendindedir, kendi varoluşunda gizlidir şairin. Şair. gerçekten şairse, gerçekten şiir söyliyebilecek güçte ise, bunun için gelmişse dünyaya. kendini dinlenıeli, kendine kulak vernıeli. kendinde oluşan şiiri söylemelidir. Çünloi yeni olan. değişik olan kendisidir, değişen yaşam ile birlikte oluşmuş kendi yeni kişiliğidir. Şair böyle biriyst getirecektir şiire olanaklarını. Değilse. ille de şiir yazmak işteyen. kendini şiir yazmaya zorlayan, kendi yeteneklerini vanlış tanımış, yanlış değerlendirmiş biriyse. daima başka şairlerin olanakları ile sürdürecektir şiirini. Şikago mezbahası (Baştarafı 3 üncü sayfada) tek kınsJÎh bnlnnmayan ve çizgileri nstara «ırtını ya da dnvarcılann çeküllerini andıran pantalonlar giymiştir. Bnna karsılık, Coctean da Picasso'va «Paçavracılar Kralı» adı. nı takmıstır. Picasso «okaktaki çöp tenekelerinde ne bnlnrsa toplar evine ^etirir, a n . larla birtakım heykeller, tablolar yapmaya calısirmıs. O, kibrit kninlariyle ciçara paket. Ifrini de atmaya kıyamazmıs. Onları otarma odasındaki ocajın yanına istif edermiş hep. Picasso'nun yakm dostlanndan fotofrafçt, yarar. ressam Brassai de böyltymiş. O da surdan burdan derledigi kibrit kutnlariyle Sökdelenler yaparmış. Hiç knsktıstız, her ganatçının bir yaşayiş, bir çalışma bicimi vardır. Bnna kitnse bir şey diyemez. Yenitzlfnimcilik akımının rei üamlanndan Paul Siçnac resim yaparken, calıstıjı odanın dösemesinin bir dans «alonnnnn parkrsi ifibi rilalanmıs olmasına pek dikkat fdfrmiş. Henri Matisse ise resim yaparkrn hiiviik bir ciddilijp bürfinürmüş. Apollinaire onun için «Tüzlerce Ru« ya da Berlinli kendiüini seyrediyormns pibi istifini bozmadan resim yapardı» diyor. Gümrükçü Ronssean*. niın çalısması ise daha luhafmıs. Bu ressam, daha çok, gerçek olmayan konnlara dayanan rpsimler yaptıeı için kimi zaman. kendi imçelcrinden, kendi düşlerinden korkar, odanın penccresini açmak zoranda kalırmıs. Marcel Proust ise, hastalıjı vüıündrn. hep vatakta yazarmıs yazılarını. Eldiven, ellerindfn hiç eksik olmazmıs. Mantar kalıplan da hfdenini çepçevre sararmıs. Proust yazdıklarını hep karyolasının solundaki jece tnasası Ü7erine yıjarmıs. Bnnlara ilk baktı^ınızda hir sıra okul defteri sanırmissınız. Ama Proost'un övle kartracık. bareacık hir yansı vartnıs ki, hnnn kendi de nknvamazmış. Oknya. mavınca koyverirmis makaraları. Pronst'un evine eelenler de çok çekermi* ondan. Geçmiş Zamanı Ararken yazarı onları uznn hoylu sorfudan (feçirtirmis. Gelmeden çiçek ellediniz mi? Çiçek tntan birinin elinl »ktınız mı? Çünkü çiçek kokusu, Proust'un, tıknefes nöbetlerinde, ölüp ölüp dirilmesine yol açannif. Dofrusunn ararsanız, ganatçılann y»ş»yısları da, ahlâk anlayışlan da bizim yaşayı. sımızı, ahlâkımızı pek tutmaz. Belki de onla. rın ahlâkı bizim ahiâkımızdan çok daha baş. ka değerler üzerine otnrmaktadır. Nedir, bnnlann, zaman zaman, bizim gördüklerimile, bizim bellediklerimize karşı çıkmalannm bas nedeni sanatı her şeyden üslün tutmalandır. Oscar VV'ilde'ın, Qneensbnry markisiyle olan dnruşmasında, açık taçık bir kita. bı Oscar VViIdt'ın yazmadı^ı anlasılınca yar. gıcw ona: <B« kitabın ahlâk bozucu oldntanu elbet siz de onaylarsınız» demesi üzerine YYilde'ın verdiği karsılık bizl düsündürmelidir: «Ahlâk bozncu olmaktan da kötfi: çirkin yazılmıs ..» Bn, hiç knsku yok. edebiyat deferlerinin, ahlâk deferlerinden yüce tutulması anlamına felir. Ama yığınlar. hiç mi hiç. ahlâk deferlerinin küçümsenmesine evet dememişlerdir. Tersine, sanatçılara kanlarını »aydırtmışlar da, ahlâka toz kondnrtmamışlardır. Ama ben ahlâkçı olmadıfıma göre, bn ç e . sitli rüzeârların uçurulduğu tepeye çokça yanaşmadan gene aynaya bakma görevime dönmeliyim. Hiç bir neşe, hiç bir şevk yok yüzümde. Onnn için Sait Faik'in Dört Zait öykü«ünde sozünü ettigi kisiler yolda cigara yak. mak isteyip de kibrit bulamadılar mı hiç ç e . kinmeden bana yaklasıp ateş isteyebilirler, Çünkü yüzSm, Sait'in bu is için gerekli gör. düfü yüzlerden biri artık: utanılacak, çeki. nilecek yanı yok. Diyece|im, gerçek aynalardadır. Ama Fransız oynn yazarlarından Andr* Benedetto'nnn dedifi ribl dünya büyük bir Şikago mezbahası ise, jrerçegin şurda, ya da bnrda olmasının ne önemi var? MİLLI EĞİTİM BAKANLIGI YAYINLARINDAN 1000TEMEL ESER SERİSİ No. 4.3 44 4S 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 Kitabın adı Türk Bilmecelerl Erenlerin Bagından Seçme Hikâyeler 1 II Türk Atasfizlert v e Deyimleri Türk Kültürünün Gelişme Cagları I Türk Kültürünün Gelişme Çağları II Türk Mitolojisi I II Seçmeler TEMEL ESER Flyatı S, S,5, 6, 5, 5, 5, S, 5, 5, 1000 Birkaç ilk hikâye ile iyice basarıh çizgiye erişen, nice umutlarla yüklü pek çok yetenekli yazar tanıyorum : sanatm asıl koşulunu, uzun bir sabır, yorulmaz bir çaba, bazı tekrarlan bile göze alan birikim çalısmasmm iştahını eksik bıraktıklan için başladıkları yerde kaldılar. İlk kitabıyla bu kadar olgun bir yazarlıga ulasan Füruzan'ın, eserine lâyık sorumluluğu da, güçlü bir yazarın vazgeçilmez niteligi olan verimli bir çalıskanheı da sürdürmesini dilerim, çünkü yukardan beri özetlemeye çalıştığım insan tut?akhğını, haiayık evlâtlık kaderini. varlıkİıların iştahlarına sunulan yoksul insan emeklerini onun iki hikâyesi kadar eksiksiz bir basarıda anlatan başka eser tanımıyorum: «Nehir» ve «Haraç». «Edirne'nin Köprüleri» ndeki Coçmenlik hüznü. «Su T'stası Miraç» da anlatılan o keskin toplum desisimi gerçekten unutulmaz hikâyeler. Ama benim kitapla iüşkim nasıl bir raslanf.yla bilmiyorum kitabın en sonundaki «Haraç» hikâyesiyle başladı. Zengin bir çagrışım etkisiyle o yazı bende bütün şu yukanda anlattığım edebiyat kişilerini canlanö"ırdı. Ucuz akşam pazarlarının alışverişinden evine dönen o ya.şlı saraylı (?) nın hayatı, küçük hikâyenin boyutlarını bütün pşikolojik derinliklerde alabildiğine genişleten yazarm toplumuyla bir çeşit hesaplaşması gibi. Hikâyenin hiç kolay olmayan, belki de bazılarının «romanlık» sandıkları bir hayat toplamını sunan, alabiidiğine yoğun bir edebiyat türü oluşu, bana göre bir Halit Ziya'da XAT bir de Füruzan'ın şu birkaç hikâyesinde. ilirsiniz, «Fahlm Bey ve Biz» romanı bir ölüm duyurusuyla başlar; onun hayatma döner. Haraç'ta Servet, bir hikâyelik yol yürür; anılarının, izlenimlerinin, özlemlerinin, yakınmalannm izinde. Bu, bütün bir ömürdür; ama anlatıhşı hikâye boyutunda oluşur; Fatin Bey'in çırpınışına kendi yasmızla nasıl katılmazsınız? Burada toplumumuzdaki bütün sınıfsal çatışmaların tohumlan yatar; insancıl ölçülerde, çağdas etkilerle. Yaıan veya Mütereiml Şükrü Elçin Yakup Kadri Karaosmanoglu ö m e r Seyieddin Tertipleyen: Şenay Kırhallı > » » > • [ Millt Kütüphsne Genel MüdürlügÜDC* [ hazırlanmıştır. Bahaeddin ö g e l B I II K Taprak Dökümü . Eski Şarkl M. Kemal Atatürk'ten Ta7dıklarıtn Türkün Şehnâmesinden 58 Talnızız 57 Balıkesir Muhasehecisi 58 «Tanrı Da£ı Ziyafeti» tbn Batuta Seyahatnamesinden 59 Seçmeler Seyahatname60 '1 Kvliya Çelebi sinden Seçmeler Seyh Galip Divam'ndan 61 Seçmeler Cahit Sıtkı Tarancı Hazırlayan : Gültekln Samanoğlu Reçat Nurl Güntekin Prof. Dr. A. Afetinan Mithat Cemal Kuntay Peyami Safa Reşat Nuri Güntekin Hazırlayan : lsmet Parmaksızojlu Atsız Hazırlayan : Abdülbaki Gölpınarh 5, 5. 5, 5, 5, 5, 5,S,5. ıf) (?) 3) T) 'S) (S) (j) ($) (?) 1000 Temel Eser serisinden mevcutfu biten eserlerin 2 nci baskılan yapılacaktır. Türk Ansiklopedisi'nin halen neşredilmekte olan 19. cildinin fasiküllerinin abone bedeli 64, liradır. (Bir cilt 8 fasikül olup fasiküllerin perakende fiyatı 10, Uradır.) 1000 Temel Eser'e abone kaydı yapıhr. PuUu ve ödemeli satışımız yoktur. Bakanhgımızın itmî ve klSsik eserleri; T.B.M.M. Gyelerl, memur, lubay, BŞretmen, flkir ışçileri, Bankaların daimî memurlan ve Devlet Sektöründe çalışan dalml lşçilere taksitle 12 av vâdeli olarak satılır. Taksitli «atışlanmizda °'nl5 inrfirim yapılır. Millî Eğitim Bakanlığınca yaymlanmakta bulunan BİN TEMEL ESERIn 61 inci kitaptan ıtibaren 2 nci 60 kitaplık abone kaydına başlanılmıs olup, bedeli 300, liradır. Abone bedellerinin aşagıctaki adrese posta ile veya banka havalesiyle Ziraat Bankası Bahçekapı Subesindeki 8 sayılı hesaba gönderilerek mektupla durumun Müdürlügümüze bildirilmesı. tstanbul'da bulunan okuyucular bizzat Müdürlügümüze müracaatla abone olabilirler. Daha fazla izahat için Müdürlüğümüzden bilgi istenebilir. D5VLET KİTAPLARI MtDÜRLÜGO Suıtannhmet . fstanbul Tel : îî 38 03 (Cumhuriyet Ek 74) «Nehir» de, ablası ötegeçenin varhk evine aşçı giden küçük kızın doyurulup serpildikten sonra ayağa «ikram» edilen beslek (beslegen, beslengi, beslenti, besleme) körpeliği, o ilk gecenin çocuk şaşkınlığında tavan nakışlarıyla oyalanmaktadır: «Ağa mı, demişti ablası, Daha neler? Sen on üçünd'esin. O senin deden yerinde adam». Oysa, «Yusuf Ağa'nın erimis adaleli sarkık karnımn ağırlıgı kayıyordu sanki. Ellerini yanına sıkı sıkı yapıştırmıştı.. Gözlerini daha sıkı yumdu.. Tavanlar Ozüm salkımlarıyla resimlenmiştl..» <54) Ve hSlâ evlâthklar bütün 8mürlerlni «haraç» reriyorlar.. «Parasıı Yatılı» nın bu hep kendini anlatır gibi tekü konusan hikâyelerinde, toplumumuzun büyük değişimleri ve sessiz kavgası var. Bir tezi bu kadar ince derinlikl*rde, b5ylesine insaneıl dramlarla bu kaö*ar bilinçli bir sanat çabasıyla veris ba;kalarının benden önce söyleriikleri gibi sık raslanır bir basan deJİL onunıuzun başlangıcına dönecek olursak, 1950 kuşağının 1940 kuşağı şairlerini olanakları dar bir şiir anlayışına bağlı görmeleri kendileri için hatâlı oldu diyebiliriz. Nasıl ki Orhan Veli öz peşinde. dil zenginliğini, keümelerin yan yana gelmekle kazandıklan ek anlamları ikinci plâna atmakla vanılmıs, şiirini eksik bırakmışsa. 1950 kuşağı şairleri de keliıne oyunlarım öne alarak siirimizin kavuşraa yolunda olduğu özü boşlamakla yaryldılar. Yukanda belirttiğim gibi Orhan Velı'yi bu türlü davranmakta zorlayan koşullar vardı. Nitekim 1940 ta özet oian şiiri. 1949 da yayınlanan «Karşı» ıla topladığı şiirlerinde şiirin alışılmış boyutlarına doğru gelişiyordu. 1950 şairleri ise küksüz kaldılar. İçlerinden pek azı dışında, çoğu, insancıl bîr öze kavuşturTnak için hartanmış bunca enıekierden sonra, yeniden Divan Edebiyatının insandan yasamdaıı kopuk dünyasına sürüklediler şiirimizi. Nedir ki kendilerini bu türlü davranmaya iten koşulları haklı olarak nitelemek nltlukça güç. Yazarın yeni çıkan «N'IVİN AŞK. adlı kitabmdan . uy IPER ** veBAKIR bilgi yayınevi Cumhuriyet Ele t39
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle