19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
•• f 3 Cumhuriyet SANAT EDEBİYAT NISAN 1971 TRT'de Resim Heykel m Besbn t» Heykel yansm&sına müptedisl, lddiaiısı, ustası çok sanatçı katıldı. Elemenin ve seçimln isabetsis oldugumı sanmıyorum. Reslmlerln büyük çogunluğu Uslup özellikleri bakımından dik kate alınır değerler taşımasa da önemli bir uyarlık potansiyellne sahiptiler. Amı is bununla bitmiyordu, çoğunda biçimsel sorunlar yeterince berraklık kazanmaıtuştı. Bunun ya nında resimlerin bir çoğunda ilgı çekici biçim ara$tırmalan vardı. Bazılannın kestirme ve kolay bir yoldan lrişisel değerlerini ilâna kalkıştıklan da söy lenebilirdi. Anu bu davramşların kendi iç yapılannda saglam bir destek kazandığı su götürürdü. sel ve rantastfk, bazan da edebl bir espri katmak istediklerl ve bunu zaman zaman resimsel değerlerin üzerine çıkardıklan gözleniyordu. Bu eğilimlerl resmin kendi ifade gücü haline getirebilmiş pek az eser vardı. Bununla beraber belirgin bir gerçekçiliğin, ona yeterince çakışmasa da düşsel bir çabaya, bir çeşit hayal gücüne açık bulunması olumlu ve karakteristik bir işaretti. Bunun bir öneml de Türk resminın doğaya ve çevreye baktığı slire içinde İç dünyayı ihmal etmemiş olmasındaydı. Tanşma için toplanan eserler den Türk resim sanatının çağdaş sanatçı idealizasyonunu doğ rulayan bir özellik taşımadığı, ancak bu yönü araştıran sivriliklerin bulunduğu görüldü. G« nellikle sanatçı davranışımn aşın bireysel görüş perspektiflerl getirmediği, ortak bir kavrayışı çağırmak istedigi, Uslup kaygılarının da bu yönde annmakta olduğu saptandı. Sanatçılann Idşisel üslup farklan 1 çinde Batıyı taklide yeltenen bir yoldan çok, kollektif bir re«bn progranunın Hşisel »vrmtılanna sahip çıkmaym yöneldiklerl görüldü. Besimlerde görülen eğilim bollugu ancak buna işaret ediyordu. Henüz llkelerinin yeterine» belirgin olmadığı bu resim dün yasında renk kullanımındaki tedbir dikkate değerdi. Ban di nftmik desen gösterişlerindekl iddialı tedbirsizlik ve renk yöniinde buna paralel davranışlar makbul değildiler. oplanan eserler TUrk resim sanatında gıderek halkın gbrsel duyarlığını içeren kollektif bir programa mensup olmarun lşaretlerini tasıyorlardı. Çağdaş tekniğe uygun biçimsel yaratışlann aynca bu yönde TUrk ruhunun kunt taşkınlığını, spontane boşalımmı bireysel abarmanın ötesinde ifadeye yöneldikleri de görillüyordu. ktma bu genel ortam içinde siv ri metafizik yönelişleri törpülemek ve gündelik gerçeklere bir k«re daha eğilmek amacını taşır. Aynca şuna inanıyoruı kl Türk resim ve heykel sanatlannın evrensel ortama katkısı idealleştirilmiş sivrl birey ayncalıklannda değildlr. Türk resmi ancak kendi temel karakteristik lerini kavramıs genel bir ulusal program olarak ve bu program içinde kendi usta temsilcilerini yaratarak dünya resmine bir katkıda bulunabiiir. Bu program sorununun güdümlü bir faaliyete yol açabileceği kaygılan da yersizdir. Bir araya gelen şu kadar eser biçimsel bagımsızlık arayan ama henüz bir duyarlık geleneğınin ve ona baglı çağdas temel düşüncelerin eksiğıni taşıyan bir görünüştedir. Biçim bağımsızlıgının kendi kendini kontrolu ve kendi pttruzlerini ayıklıyarak yalın bir düzene çevrilmekten duyacağı haz güdumlülük s o rununu içermez. Bu birey iradesinin ortaklığa çevrik bulunan temel insancılhğıdır ve sürekli olarak çağdaş hayatı ve O nun değişimlerini kavramayı içerir. Bir bakıma sanatçı özgürlüğünün de gerçek mahiyetidir. TRT yanşmasına gelen heykeller de resmin vasat çizgısine denk karakteristikler tasıyorlar, ancak hiç birınde kıtle ve yüzey ilişkilennden doğan sorunların yeterince çözümlenmediği gorülüyordu. Her ıkı alanda da çoğunluğun yalın ve kararlı biçım çozümlerine henüz varama mış olması, yer yer fantezılerin, gösteriş çabalarınm, yoğun ifadeci psikozlarının ortaya çıkmasına sebep teşkıl etmiştir. Şikago mezbahası Aynaya bakıyornm. Dudaklarımm arasına yerlestirdlfim eigaranin, sağ gözütnün epey altına düjen ucundan yükselen dumanlar gözlerimi yakıyor. görü| fücüme kesiklik veriyor. Göz kapaklarım şiş. Saçlarım artık lyiden lyiye kırçıllaşmış. Esmer lckeler. sonmüş »ivilcelerden arta kalan çukurlar, kabarcıklar yüzümü >a.vık ayranına çevirmiş. Nedir burnumdan dışarı doğnı fırlayan kıllar? Sakaklanmdaki kırışıklıklar? Bu girintiler, bu çıkıntılar? Gazeteleri. kitapları dolduran düşüneclerle. toplum ve şehir olaylanyle ne HgM var bunlann? Benimle ne alıp vercmediğl var? Yazdığım şiirler. denemelcrle alısverişi ne? Yoksa yazdıklarımız. cizdiklerimizle bizim de. bedenlmizin de hir iliskisi yok da. Alman düşüniirü I.ichtenberg'in dediü gibi biz onlan cok yüksek ateşli bir sarhoşluk anında mı yaratıyoruz? Nietzsche'ye sorarsanız o da aynı şeyi söyleyecektir: Sanatın gerçekleşebilmesl. herhangl bir estetik olay. ya da ovunun meydana gelebilmesi için. ilk. su fizyolojik koşul gereklidir: sarho»luk.» Ahmet Hamdl Tanpınar da, aşaği yukan aynı görüşü savuntır: «Bir zembereğin oynaması.seni. iç hayatının öyle bir yerine getirir kl. eser cıkar.» İsterseniz «elin bir de Cocteau ne demis, ona bakalım: «Bir kitabın yazılmastnd» bizim emeğimiz çok küfüktür. bir tajıttan başka bir jey dcğiliz biz.» Eğer ba yazarlann dedikleri dojrm Ise o kumntulanmız. o tafralarımız, o Ermeni gelini frfbl kırıtmalanmız pek boşuna demektir. Hele kafamiza heiledijrlmlz üayın bütün bürüne yersiı. Nedir. yazarlann çogu kafalanna, kafalannın icine hüyük bir önem verlrler de bedenlerinl yerin dihine gecirmeye ralışırlar. Hâşlm, bedenin« habersizre gelip konan .çetin başından yakmır ama. bunun temelinde gene kafasına verdiği önem seıilir: Bihaber gövdeme gelmîs. Vonmuş, Müteheyyiç, mütekallis bir bas,; Ayırır sanki bu bastan etimi, Ömrü ehrâma muâdll bir yas! Jülyet'in Romeo'ya «Mİenisfnl h*IH bnrada insan kafan için ylnelemek gerekecektir: Kafa, ey kafa, neden kafasm sen? Bu scslpnis çaeımız polltikacilannın da diiinden düşmez hiç. Politikacılar kafaya, düsiinceye kurak açarlar ama işlerin kafa kullanılmadan daha iyi yürüyeceğine de inanıriar. Bunlar. aydmların. «anatrılann lâmbalanna üflemek Istiyorlarsa nedeni budur. Oy«ı. geçmis yiizyıllar düsiinceye, aydın ki$ilere daha sayınlıdır. Voltaire XTV. Louls cnfindaki yazarlann, düşünürlerin durnmunu şöyle anlarır: «Comeille, Racine ve Moliere'in kisilerînln, I.ulli'nin halk için yepyeni olan senfonllerinin ve burada anrak sanattan söz ettiğimize göre, Bo«suet'lerle Bourdaloueiarın seslerlnl XTV. Louis'ye. beğenisinin üstünlüğüyle ün kazanmıs Madartıc'a, Conde'ye. Turennc'e. Colbert'e ve hcr alanda meydana çıkan bir yığın üstün insana duyurdukları bir çae. gelecek yıllann cfîkkatine «unulmaya değer hir rağdı. özdeyisler yazan La Roche fnurauld'nun herhanıd bir Pascal, ya da Arnauld ile tatlı tatlı cene çaldıktan sonra Corneille'in oyununa gittiğl bn çağ artık bir daha geri dönmeyecektir.» Yazarlan, ressamlan, miizikçilerl kanatlannin altına alan krallar. padişahlar elbet hesaha sıçmaz. 1864 yılmdan 18S€ yilina değin Bavyera Kralı olan I. Ludwic de Richard Waırner'i korumaştur. Ama II. Ludwig'in adını bnrada anmak yersizdir. Çünkü bu kral, Bavyera'da, koca koca binalar yaptırmışsa da halktnı gtrtlarına değin borclandırmaktan geri kalmamıştir. Ne kl, ba. rada «öylenmeden geçilemiyecek başka bir sey var. O dn. Cin'de, devlet memurlannın şiirdekl bileilerine göre seçilmiş olduğudur. Ama bu da, sadeoe VII. yüzyılda. TuSung çağında böylejmiş. Baska blr çağ, ya da ülkede bu isin benzerine raslayamazsınız. Zateıı Çinlilerin her işte uslannı kullandıkları sanılmamalıdır. Çinliler ölülerini d.ığların eiiney yamaclanna gömerlermis. Bu, elbet. sevırill olıılcrine saygılannı göstermek içindir. Ama ölülerini bereketli rüzgâriara ve yağişlara uzatip kendilerine kuzeyin sert ve acımasız iklimini ayırmakia Çinliler, yüryıllar Hoyunca. çocuklannm iyi beslenmesine engel olmuslardir. Su var ki. XX. yüzyıl dünyasi da bu he«in «orunları içinde bunalmaktadır. Ama rağimızın başlıca «onınu hu da değil, letensizliktir. Birinci Dünya Savaşından bu yana bunun birçok örneklerl görülmüştür. tctensizlik insanlan kınmlara, cinayetlere. haksızlıklara sürüklemis. onlann ger. çeğe olan saygılannı yitirmistir. Oysa, bir toplumun ilerlemesi için yapılacak ilk iş. o toplumda gerçeğe saygi duygusunu yerlestirmektir. Ama kime sorarsanız sonın, kimse size «gerceği sevmem» demiyecektir. Gerceği. şasırtmacasız. herkes sever. Ama herkes. eerçeğe kendilerinin değil. haskalarının kalmasını ister. Bunun dışma çıkabilmiş kişilerin sayısı doğrusu çok azdır. Bun lardan birinin bir sözü günümüze değin u/anmıştır: «Eflarun'u severun. ama gerçeği daha çok severim.» Rilke. Malte Laurid"; Brigge'nin Nntları'nda, Fransız ozanlanndan Feliç Arvers'in de gerçeği her şeyden üstün tuttuğunu anlatır. Arvers, ölüm döşeğinde, «knridor» yerine 'kolidor* diyen hit Tahibcnin sözünü işitince. o anda ölümü bir yana itmiş ve son nefesini, ancak sorunu aydınlattıktan sonra vermiş. Ama ne var, gerçek. Insanlara göre değişir, Kimileri Kafka'nm kitapiannı uygarlığımızin temel taslarından sayarken. kimileri onlann yakılmasını ister. Genç Werther'in yanlmasıyle kopan tartısmalar da gerçeğin görcli olduğunu ortaya ko yan başka bir örnektir. Kimileri. bu romanla, ken dini öldürme olaylarının çoğaldığını yazmıslar. dır. Ama başkalan. Goethe de bunlann ara«.ındadır. bu kitap üzerine kendi ranına kıyanlann nhmaklıklarını ileri sürmüşlerdir. Buniar. gerçeğin öyle hemencecik kavranabilecek şeylerden olmadığı sonucuna götürür insanı. Doğrusu. gerçeğin hemen kavranması ne denli güçse, bütünüyle kavranması da o denli güçtür. Ama insanoğlu gerçeğin bir parçasını kavradı mı, bütününü kavradığı düşiine kapılır. Çoklan da gerçeğin bir ise yaramastnı Isterler. Maksim Gorki'nin kişilerinden biri jöyie diyecektir: .Akşama yiyecek bir sey bulamadıktan sonra gerçek neme yarar?. Gelin görün ki, yazarlar da gerçeği bütünüyle ortaya koymaktan kaçarlar hep. Yalnız doğruları dile getirdiklerini söyleyen yazarlar bile, hiç değilse, gerçeğin kimi parçalannı saklı tutarlar. Ya da daha başka bir sey olur. Ruhlarıyle ilgili gerçeklerin topunu ortaya dökerlet de, bedenleriyle ilgili gerçekleri ıska geçerler Nedir, anılarını yazan sanatçılarla, günlük jazarları biraz daha doğrucudurlar. Benim okuduğum yazarlar içinde Gide. Genet, Adamov, Leautaud'nun bedenleriyle ilgili gerçekleri dc saklamadıklannı söylemek isterim. Gerçi bu yazarların gerçeği ne derece yansıttıği da bilinemez ama, bir insan, durup dururken, kendini başkalarmın gozunde aşağılıyor, itin, çomann ağuna kemik edijorsa bu, artık ferçegi sak salâfı birsel T Teknik yönden ilgi çekici araştırmalann da yer aldığı eserler arasında, bir çok yan etkenlerle yer yer bulanmış da olsa gerçekçi bir ortaklığın bulundugu ifade edilebilirdi. Genellikle sanatçılann çevrelerini ve ilgilerini resim diline aktar madakl çabalarına bazan dü> TRT Resim ve Heykel yansmasını sagladığı tecrübe biçimsel yaratıs pl&nında göz ve duyarhk yeterince kanmasa da ressam ve heykelci çoğunluğunun çabasını degerlendirmey* gerekli kılmıştır. Bu da bir ba sezer fansug Felsefe'nin sefaleti üzerine Tazuının hemen basında, m Afşar Timuçın. Husserl'in konusmasından bir parça •lmış ve bunu da Descartes'ci bir görüş olduğu için savunmuş: «Ne kadar filozof varsa bemen bemen o kadar felsefe varj. Bu noktada Husserl'den fazla, onu eleştirmeyen (ya da eleştiremeyen) Afşar Timuçin'l suçluyoruz. Çünkü her filozof kendine göre bir yerden hareket eder, ama vardıklan erek esasen ekonomik sistemdir. Yanl Husserl'in görüşü yanlıştır. Her ekonomik sistem kadar felsefe ve onun savunuculan olan filosoflar vardır. Şimdi ekonomik sistemle felsefenin aynlmazlıgını gösterelim ki, bu konuda karanlık kalmış bir nokta bulunmasın. 1789 Fransız Burjuva Devrimlnden önce (Devrimi hazırlayanlar ola rak tanınan) iki filozof, Rousseau ve Voltalre, birbirleriylo bir türlü uyusamayan iki tip olarak görünmüşlerdir. Afşar Timuçin de bu daş görünüşe kanmış gibi hareket ediyor. Bildıfimiz gibi, Voltaire, îngiliz burjuvasının etkisındeydi ve Fransa'da bir burjuva devletinin kurulması yolunda çalışarak, onun getıreceği özgürlüklere hasret çekmiştır. Rousseau da bur I 2 devletinin getJreeeflnl uındugu özgürlükler ugruna çalışmıştır. Ozetle, Jki füozof da bir ileri ekonomik sislemin, kapitalist sistemin kurulması ugruna emek harcamışlardır. öyleyse, iki filozofun da felsefelerinl amaçladıklan ekonomik sistemden ayn olarak nasıl ele alabiliriz? «Destartes'den önce ve H fonrs hiçbir filozof Hns»erl'i gaymazsak, böylesine kıyasıya bir köktenciliğe yüklenmedi yanl dayanmak îstedifi temelleri Sylesine kıyasıya elestirmedi.» Afşar Timuçin'in gerçekten devrimci olmadığını ve Marksizmin temel kitaplannd'an hiçbirini okumadığını yukardaki cüml» göstermiyor mu? Stalin'in «Dlyalektik ve Tarihî Materya. İizm» kitabından bir parçayı aktarmak, bu görüşün ne kadar yanlıs olduğunu ortaya koymaya yetecektir sanırız: «Diyalektik yöntemlerini açık. larken Marx ve Ençcls, genellikle Herel'den, diyalektitin ana hatlarını çizpn filozof ola. rak bahnfderler. Ama bn, Marx ve Entels'in diyal*ktijti ile Herfl diyalekti|inin aynı oldntn •nlamına gelmrz. Rrnim diya. lektik yöntemim, diyor Marx, ANAT Edebiyat Ekimrrin Mart ayi 8*n«ımU Timnçin'in «Felsefenin Sefileti* adlı bir yaıın çıkmiftı. Tazı, sanat (evrelerinde tepkiyle karşılandı. Derin yan. kılar nyandırdı. Afjar Timoçin, toplnmendevrimci bir sair olarak fin yapmıştı. Fakat b« yansından delayı karşı.dev. rimcilikle «oçlaruyordo. öıellikle «Marz'ın temel görüşleri fistöne karnlmaya çalışan felıefeler, daha dogmıa Marksiımin türlü yornmları, dünyamıxa ne frlıefe adına, ne de iktisat bilimi adına yeni seyler getirmedi» (ibi (özleri yıldırımları üzerine çekti ve tartışmalara neden oldu. Sanat cevrelerinde bu tartısmalar fürerken, liseli bir oknromuz da, «Af«r Timnçin'in hanıi koşnllarda karsıdev. rimei fikirlere döndBfttnfi ineelemek ve kişisel bücomlar yapmak dileğinde olmadıihnı» belirten mektnbnnda, karst çıktıftı. ilk anda röıe çarpan çelitme ve yanlif görüfleri mad. deler halinde ortaya ksymaya çaiışıvor. Bir yanlt» anlama. Ti yer vermemek ve dajhnık tartışmalan somnt bir hedef üzerinde toplamak amaeıvla bn okarnmnznn mektvbnndaki ban bölümleri hiç bir art niyet taaımakıızın Btetliyerek ya. yınlıyornı: S 9 Mareşal JUKOV SİNAN temelde Hfgrl'inkinden yalnıı farklı defil, ona Uban Uba> na ııttır. Hegel'e göre, «ide» adı altında bafimmı bir 5xne haline dönüıtürdüfü dflffinee lüreci gerçek dünyanın yaratı. cıııdır ve gerçek dünya «ide» nin yalnızca dı» tecahürSnii meydana getirir. Bana gBre i«e, tam tersine, ideal, inıan zihnl. nin yannttıjh ve düşünce bi. çimlerine dSnüştflgfi maddt dünyadan baska bir yey defildir.» onlann düny» gö'rüşüHür, <fünyayı yorumlama biçimleridir. Diyalektik mıteryalizmden so. yutlanmıs bir Marksizm düfünülemez. «Evren bir bütündür, ha•ı reket halindeki maddeden yapılmiftır, »ürekli bir gelişmeyle yükümlüdür. Haklarını iç ve dı; gömürgecilerden kurtarmaya çalıjan halk lann direnisindeki anlam bu anlama ilgisiz kalrfı. Kendine metafizik sözünü yakıçtırmayan bu metafizik yeryüzünde kurtulus savaçı sürdüren halk larca pek hatırlanmadı!» Yeryüzünde kurtulu; savaşı «ür. düren halklar dünya halklarının ve proletaryasının maddt ve manevî desteği altında uSrafilannı sürdürmektedirler. Bu da biz« evrenin bir bütün olduğunu gösterir. 5 Anılar ve Döşünceler G OR K İ YAŞANMIŞ HİKÂYELER 0 # • Rusça'dan çeviri. Clltli 1 5 TL. Sman Yayınları Ankara Cad. 45 15 P.K. 740 İSTANBUL (Cumhuriyet Ek: <S) 3 So\ yetler'de onbej (ıınde iki miİTon utan m r . • İkıncı Dıınya Savajı'nın Sovyetlerce ilk açıklanıjı. Gerilla ve Mllli savaş nanayıi »orunUrının teknik çözumleri. Alman saldırısı. Kiev; Stahngrad; L*ningrad sa\unması. Beyaz Rusja; Kafkas Cephesi; BerIm'm alınması ve faşızmın yenilgisi. En buytık ve en genis askerl harekâtların karjılıklı belgelerle Kurmay raporlarıyla komutanın aâzından ızahı. Doğrudan Rusça'dan çevirisi. Bir örel cüt içinde 20. TL. <Günümüzde filoıof kal. • madı pek, gönümüzde da ha çok su bn konn ü«tü. ne parça parça düfünen d*fınık düşünfirler var, bir de felsefe dersleri okntan feUefeeiler» diyor Afsar Timuçin. Yazısınm sonlanna d'oğru da «Kitlelerin adını dnynp azgınlık nandı^ı varolnscn felıefe, b3. tün insana yönelmede büyük ölçâde eksik kalmış olmakla birlikte, insanın kendine yö. nelisi bakımından büyük ölçüde lağlam bir adım sayılmahdır» diye ekliyor. Varoluşcu felsefenin kurucularından Sartre, halen yaşıyor. Aynca Mark sizm Leninizm Mao Zedung düşüncesi de Merih'rfe değil, dünyamızda oluşmuştur. Mao bir filozoftur ve Marksizm Leninizme Mao Zedung düşüncesini eklemiş, onu geliştirmiçtir. 6 4 A PARTtZAHlARIN GERİLLA SAVASI 2ciUi de «ıktı MAY YAY1NLARI ReidâmcıUi 597 Ek: 63 «Bir toplum düzeni tasa• rısı olarak Marksizm, çağdaş dünyaya, temeline yerleştirilen diyalektik materyalizmden daha etkili oldu. Marfde ve insan dünyasma yeni bir yorum getirmeye çahsan diyalektik materyalizm adlı Metafizik haklarını elde etme yolunda acelesi olan bir dünya'ya çok şey katmadı» Bu düşüncesinde de yanılıyor Afşar Timuçin. Metafiziğin en önemli özeüiklerinden biri de ayrılmazı avırma özelliğidir. însanla toplumu metafizik nasıl ayırırsa, Afsar Timuçin de diyalektik materyalizmle Mark sizmi birbirinden ayırmaya çahsıyor. «Evrimi inkâr eden a. vantürcü, Gauchiste, anarıist bir agızla haklannı elde etme yolanda acelesi olan bir dön. ya» diyor Afşar Timuçin. Nesnel koşullann diyalektik ve tarihi materyalizm ışığı altında incelenmeden japılabileceğini sandıgı bir hareketin başarıya ulaşacağını sanmak saflığına riusüjor. Marksizm Leninizm Mao Zedung düsüncesiyle diyalektik materyalizm birbirlerinden ayrılamazlar, çünkü bu «Marx'ın temel görüçleri • üstüne kurulmaya çah?an felsefeler, daha doğrusu Marksizmin türlü yorumlan, dünyamıza ne felsefe adına, ne de iktisat bilimi adına yeni ?eyler getirmedi» yazısının az üstünde «gelişimlere açık gö. rüşler pek azö*ır» diyor Afşar Timuçin. Biz pek anlayamadık, ama yine de belirtmek gerekir ki Lenin, Mao Zedung ve Althusser gibi filozoflar, Sweezy gibi iktisatçılar gökten in. mediler. Bugün kapitalist sistemin hiçbir çıkar yolu kalmadıŞını en tutucu iktisatçılar. filozoflar bile kabul ediyorlar. lann genel blr anlayışı, çözüm» lemesi ve yorumudur. Bu tanım içinde Marksizm, felsefeüinin bi^atihı kendisidir. «Yapılacak şey, sanki Deı m cartes'dan sonra hiç birşey olmamış gibi cogito1ya dönmek, ve sanki Marksizm diye bir şey olmamış gibi kitlelere yönelmek.» Afşar Timuçin cogito'ya dönmekle Descartestan sonraki toplum biçimlerinin gelişimi ü. zerinde hiç bir sonuca varamaz. Afsar Timuçin giderek daha büvük bir hataya düşmekte, toplum biçimlerinin gelişiminı inkâr etmekterfir. Bu düşünu? biçimi burjuvazi proletarya uyuşmazlığını da kabul etmez. Peki öyleyse Afşar Timuçin Descartes'çi cogitoyla kitlelere nasıl yönelecek? N'iyeti açık: Bir burjuva filozofunun yapacağı gibi toplum biçiminin değışmez olduğu savını Descartes felsefesi yoluyla kitlelere ulaştırmak isteyecek. Bu yar. gının aksini kanıtlayan Marksizm Leninizm Mao Zedung dusuncesini çürütecek güçtc olmadıgından yazısındaki yan lı? görüşlerden ve çelişmelerden bu anlaşılıyor bu evren. sel düşünceyi felsefe dışı bırakma yoluna gitmiş. Aynca Afşar Timuçin Des. cartes'tan sonra oluşan felsefeler içinde kendi sınıf varlı. ğını tehlikeye düsüren felsefenin Marksizm oltfuğunu duy. muş, struktualizm, varoluşcu. luk gibi felsefelere sataşmaya yanasmamış. Tersine bu bur. juva felsefelerini varoluşcu. luğu . Descartes'in cogitosuna donmek açısından desteklemiş. tir. Fakat şu iyi bilinmelidir ki. Marksizm . Leninizm . Mao Zedung düşüncesi tüm dünya proletaryasının ve ezılen halk. larının malıdır. Bu, düzenin de. ğişmesi ve ileri bir üretim bi. çimine geçilmesi engellenemez. lamak değil. saklamamak adına yapılmış demektir. Gerçek, lnsanlann mekruplannda da daha bir kolaylıkla ele geçer. Bakuı Apolllnaire blt mektubunda sevgilisl Lou'ya neler öğüt veriyor: «Işleri bir çözüme ulaştırmak İçin bu aksam öteki büyük dişçiye mektup yazdım. Bn arada dişin çok ağrırsa. Saint Lazare istasyonu karşısmdaki Havre Meydam'nda, 14 ya da İS numarada oturan dişçl bay Hexiquc'e gide. hilirsin. Ona seni benim gönderdiğimi söyle. Selâmlarımı da ilet ve savaştan sonra gelip kendisint göreceğimi haber ver. Kelli felli bir bayan etkisi yapmak için elinden geleni esirgeme, Öyle ki dişçi bütün dişlerini tcda%i etsin. sen de sonunda para ödemek zonında kalma. Ben sonra öderim. Ama bunu önceden kendisine sövleme. Vcyse. sen işin içinden sıynlırsm. beceriklisindir. Ona clli frank mı, seksen frank mı borcum var zaten. Ama. kendisine. özellikle, başka bir dişcim olduğunu çıtlatma. lyi adamdır. Dişciliği de iyidir. Ama Tzanck ayannda değil elbet. Sunu da aklmdan çıkarma: Eğer dişlerine kaplama yapacak olursa, altımn kahsıksız olmasını iste » Lou'ya yazılan mektuplar ApoIIinaire'rn »r» gilisine. çokluk. «Küçük Kecim. dedlğinl d« açığa vnrur. Alain Fournier ile Jacques Rivi*re'in mektuplannda bu iki yazann birbirlerine •Sevgili anneciğim» diye seslendiklerini eörehilirsiniz. Mayakovski. o V yaşında kendisint öldüren Rus ozanı l«e sevmlisl Lill Brik'e yaıdıö her mektubu Senin köpeğin» diye bağlar. Kiml zaman da blr köpek resml yapmakla yeü nlr. Ams köpeğin üstüne gene «Senin» sozcfifünü orurtmayı nnurmaı. Bizim edebiyatımızda, va da yafantimızda mektnplar 8yle pek bir ver kaplamaz. Yararlarımızın mrktnplan da yayımlanmava pek olanak bnlamadıfından onlann »evfililerine, yavnkinlanna neler döktürdüklerini, kitapiannı yazarken ne gibi »ancılar çektikierinl bîlemiyornz. Yavımlanmıs mektnpfar içinde Namık Kemal'in daha çok dostlarına ve tanıslanna mrktup yazdığı cörülür. Bnnlar «Biradrr». «Bevimi»», «Velini'ntetâ» «ribi hep ağırba«lı »özlerle baslar. Namık Kemal sadece kızına Ta7dığı mektnplarda «tki tözüm Feridecitim» divebilecek bir rahatlıSa erisir. Ama Namık Kemai'in mektnplan hiç de asık gnratlı değildir. Cahit Sıtkı'nın Ziva Osman Saba'ra vazdığı mektuplar da içten kopan sözlerle dolndnr. Cahit, Ziya'ya olan seveisini «Sevgili Zirarığım». «Canım Ziyacıîım» gibi sözler. le belli ettijH pibi. onnn kimi dizeleri üze. rinde kendi düsüncelerini açıklarken knllandığı deyişlerle de belli eder. Zaten Cahit Sıtkı'nın mektnplannda iki sev vardır: Şiir ve dostluk. Dahası. dostlnk sevei^i onda. şiir srvrisinin de üstündedir. Rn vüzden mektnplannda, sık sık, siiri vüzüstü bırakıp dnst larını kncaklar. Daha ileri de cider: Kime mektup yazıyorsa, onn da kncaklama işine katılmaya çağırır. Tanpınar'ın mektuplannda da siire, »anata bol bol yer ayrılır. Doğrusn onnn şiir.' »anat üzerine sövlediklerinde yanılma payı pek azdır. Ama Tanpmar bnnn o hiçimde söyier ki. oknyanlar, yazann basının üstünde bir testi sn tasıdığını, bir elivle mektup yazarken, bir eliyle de testiyi düşürmemeye çalıstığını sanır. Görüyorsonnz ya mektnplar neseli paytondnr. Yazarlarla yapılan konn«malar, söyleşiler de onlardan pek geri kalmaz. Yararların kendileri ve baskaları üzerine biçtikleri en yalın, en doğrn. en yakası açılmadık yargıları bnralarda bulahilirMniz. Ama Türk yazarları, ba gihi konnsmalarda, kendi düsüncelerini, kendi beğenilerini açığa vnrmaktan, sunun bnnnn yapıtını değerlendirmekten pek hoslanmazlar. Alolozlukları üstlerinden akan va7arları bile, düsmanlık varatmamak için. kötülemekten kaçarlar. lvi vazarlan da «Aman onun ünü benimkini asmasın» düsüncesiyle nlnlamak istemezler. Gerçi kahvplerde, evlerde baska vazarlar üzerine ağızlanna geleni söylerler ama hu, konnsmalarının yavımlanmıvacağını bilmelerindendir. Bu noktada yabancı vazarlan da Türk vazarlarından pek ayıramavız. Onlar da kıvıdaki köşedeki toplantılarda herhanei bir kisinin yüzune bol bol kara çalmaktan çeri dnrmazlar. Ama imzalarını tasıyan bir yazı vazdılar, ya da dcrgilerde ^avımlanacak bir ko. nusma vaptılar mı Sezar'ın hakkını Sezar'a \ermekte büyük hir titizlik eö<terirler. Ret7 knrdinali anılarının nnsöziinde şöyle deı • Gerçekten hiçbir şev eksıltmpmek. eerçeâı şışirmemok için bu yapıtın üîtune kendi adımı yazıyorum...» Andre Gide de nzpl sö\ Ifimelerde snna buna veristirmekten cekinmez. Ne \ar, adını tasıvan bir vazıda onun birini acıkça asajıladığı çöriilmemistir. Ama Gide'nin ıiintfmı haskadır. O. kırtıpil vazarların adlarını an. mamakla, onlan kötülrdiğine inanır. Doçrnsu da budur. Rir kitahı kimse anmıvor, kim'sp yağlavıp ballamıi orsa oknrlar onnn bir değeri olmadıŞını çıkarmakta çecikmezler. Ama bir de anlasılamadığı için pohpohla namıyan kitaplar >ok mu? Var elbet. Eee ne yapalım. onlar da kendilerini anla^acak oknrları, lağlnrı bcklpiinler. Nedır. bir kitabın heğenilmesinin, o kıtahın anlasıldığı anlamına gelmı>eceSi de nnu tuimamalıdır. Burada. Cocteau'nun bir ovunu bizi dos rulavacaktır. Muthı? Ai:e adını tasnan hu o\unda oğluna asırı hir sesgı hesle>en, on< her sevden. her insaııdan kıskanan bir annı vardır. Birçoklarının. bunlann ıçine Gidıde katabilirsiniz. hu ovunu sevmelerinin nr. deni, anne i!e ocul arasında vasak hir asU görmeleridir. Ovsa Cocteau. anne için brhl.hir sevi usundan bile çeçirmemistir. Ona sri. re anne niliein. temiz MİreUmiJin tâ kendısidir. Söz eene donüp dolaşıp Cocteauya eeldijine göre, Picassonun onun için, «O dun ya; a utulıı pantalonla gclmı.tıı. deditinı de suracı?a kıstırmalıvı/. Cocteau bu söre h? • kazanmak için bütün vasantısı bovunca > • !• (Dc.amı 4 üncü saif^ri.ı; lölmüş eşek aziz nesin 8 AVCIOGLUi Cumhuriyet Elt 71 «Felsefe Politzer'in fel. •ı sefeyi koyun güden çobanın değneği durumuna getiren çabalan demekse hiç. bir sey demektir... Felsefe de yalnızca felsefeci için değildir, bütün insan içindir.» Bu iki cümle arasındaki çelişme zaten belli, üzerinde uzun yorumlar yapmayı gerektirmiyor. Yalnız şu lyi biline ki, Politzer, Marksizm Leninizm düşüncesini kitlelere ulaştırmak, onlara bu toplum biçiminin degisebilir olduğunu öğretmek için çalışmış bir filozoftur. «Ne katıksız gerçekçilik, H ne katıksız ülkücülük vardır; aynca doğru ile yanlış arasmdaki kesin çizgivi bulduğunu söyleyen felsefe, felsefe dışıdır.» Afsar Timuçin, Marksist fel. sefenin bilimsel bir yöntemle doğru ile yanlış arasındaki kesin çizgiyi bulduğunu kabul etmiş görünüyor. Bu yargı Descartes cogitosuyla değil, an. cak bilimsel bir yöntemle ger. çeklesir. Marksist felsefe ctogru ile yanlış arasındaki kesin çizgiyi a'nın a olduğu ve b olamayacağı gibi metafizik bir anlayışla değil. süreçler içindeki nesnel koşulları kopuk süreçleri belirtmiyonız gözönune alarak belirler. öyleyse Afsar Timuçin'in yapacağı bir tek iş kalıyor: Çürütemediği bir felsefeyi feUefe dı»ı bırakmak. Felsefı» jüreçler bo>iınca o. lavlar kar«ı«ınH» insanların ve giderek oluşturdujdan tuul 7 Cumhuriyet Ek 73 DADALOGLU'nun 3 eseri • GARDAŞLARIM Üçuncü baskı (En çok okunan şiir kitabı) Kapak 2 renk, 11 desen, 64 sayfa Fiyah: 3,5 llra • ELLERÎMtZ (Dev ressamlann desenleriyle plâğa da okunan şiir kitabı) Kapak 4 renk, 30 desen, 90 sayfa Fiyatı: 5 lira • GARDAŞ PLAK (En çok dinlenen iki turkü) Ellerimiz, Garru büyük goca dünya Fiyatı: 12^ lira îsteme adresi: GARDAŞ YAYINLAR1 P.K. 546 ANKARA Cumhuriyet Ek 66 Isoptzk Cumhuriyet Ek 68 t KEMAL TAHIR bilgl yayınevl man Cumuunyet £Js 70
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle