18 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SATFA DÖRT: sCUMHURİYET: :11 Nisan 1971 tvRK SİLÂHLI Kuvvetleri, dış tehlıke karşısmda oldugu gibi iç tehiike karşısında da uyaruk bulunmakla yükümltidür. örnefin Anayaaa gerektiği biçimde uygulanamıyor, öngördügü reformlar yapılamıyorsa, Atatürk devrimleri, karanlık özlemcilerinin saldırılanna uğruyor«a... $u veya bu kursu adı altında Ögretim Birliği Kanununa açıkça meydan okunabiliyor, seriat yuvaları, memleketi Ortaçağ karanlığına büyük bir cür'etle surttkleyebiliyor re boy lece memleket bir kardeş kav gasına doğru hızla itlllyorsa, Türkiy» Cumhuriyetinl korumak ve kollamaJda görevll Türk SiHhlı Kuvvetleri ulu«*l görerinl? yerine getirme yetkisini kullana^ r caktır. Demokragimizin tekrarlamakta sayısız yararlar buiunan şu en belırgin özelliğini başa geçen hükumetler hiç bir zaman hatırdan çıkarmamalıdırlar: Bir hukumet ne kadar kuvvetli bır çoğunluğa dayanırsa dayansın, eğer Anayasa smırlan dışına çıkıyorsa, Anayasanın öngordügü reformlara yan çıziyorsa, Atatürk ilkelerını başının üzerinde tutacagına, bunların ayaklar altına alınmasına seyirci kalıyorsa, o zaman bu ıktidarı sıgaya çekecek bir üstün kuvvet mutlaka çıkacak, bu da Türk de T Demokraısinin nygnlanması mokrasisinln en büyük güvene»si olacalctır. Demokrasi TürMye'de biçimd«n zıyade özü ile uygulanmak zorundadır. MilH iradenin temsilcileri ancak Anayasa ve Atatürk ilkeleri «nırlan içinde kaldıklan, bu iki temele baglı ve saygılı oldukian surece memlekete yarar sağlayabılecek, her türlü müdahaleden uzak kalabileceklerdir. Bu tutumun dışına çıkıldıgı anda, memleketın bütünlügünü, güvenüğini korumak ve çağdaş uygarlığa ters düşmesinl önlamek için bazı müdahaleler kaçınılmaz olacaktır. Demokraslnln sadeee biçimlnin uygulanıp, oztinün kemiriimesıne musaade olunamaz. Işte 12 Mart Muhtırası böyle bir zorunlulukla kaleme alınmıştır. D • • • ÜNTADA ve bızde silâhlı kuvvetlerin iktıdarda bulunarüan uyarmalarına ve bazan da idareye elkoymalarına dair bir hayli ibret vericı örnek bulunmaktadjr. Askerlikle ve askerî tarihle il gili bu konuyu, Çanakkale'den baslayarak Kurtuluş Savasına kadar katıldığımız bütün savaslarda bulunmuş, bunların tarıhini cilt cılt kitaplar halınde kaleme almış, demokrasimiz ve devrimlerimiz üzerinde pek degerli eserler vermiş, ayrıca Harb Akademisınde uzun yıilar hocalık etmiş bir generalimizın, Sayın Fahri Belen'in agzından ckuyueularımıza sunmak istedık. Üstehk Paşa'nın bu konuda «Ordu ve Politika» adlı bir kitap hazırladığını da biliyorduk. Bu nedenlerle Belen'in uz manlıgı alanına glren ve son günlerın olaylarıyla ılgılı düşunce ve amlanm kamuoyuna ıletmek çok yerınde olacaktı tşte aşağıdakı yazı dızısı, bu amaçla yapılan ziyaretler sonucu meydana geldi. Kimliği «Urdu ve poıuiKa» konuüunüakı anıUrıııı butua aynntıları emekli Korgeneral Fahri Belen'in bir fotoğrafı •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••I anlatan «••••••• S Konuveresim A Y H A N BAŞOGLU | J TUNADAKI HAYALET tMllt en,ekli buiunan Fahri Belen, 1892 yılında Bolu'da do^muştur. Paşabeyogullann dan Sami Beyin ogludur. 27 Temmuz 1912'de Harbiye'den teğmen oiarak çıkmıştır. Baikan Harbinde Kumanova, Manastır ve Yanya muharebeİPrine katılmıştır. Birinci Dünva Savaşında üsteğmen rütbesivle Çanakkale'de. yüzbaşı olarak Irak ve Kafkas cephesinde savaşmıştır. Birinci Dtinya Savajmdan H n ce girdigi Harb Akademisini Mütarekenin ilk devresinde bıtirmiştir. lstiklâl Sava;ında, TUmen Kurmay Başkanı olarak (Doğuda 12 nci Tümen, Batıda 23 üncü Tümen) görer almıstır. 23 Uncü Tümenin, Velentepe'yi alması sonucu cephenin yanlmasında ve Başkomutanlık Meydan Sava$ınm hazırlanmasmda büyük rol oynamıştır. Fahri Belen bundan sonra çeşitli kıta gbrevlerinde bulunarak 30 Ağustos 1939 da generalliğe yükselmıştir. Generalliğe vükselinceye kadar bugtınkü Rus sınırının çizılmesinde Türk Heyeti Başkanı, yine Ruslarla sular itilâfnamesinın lmzalanmasında Türk Heyeti Başkanı, Cenevre Silâhsızlanma Konferansında Türk Heyeti Askerî M U saviri olarak bulunmustur. Çesitli kıtalarda komutanlık yaparak tümgeneralliğe, 3.8.1944' de de korgeneralliğe yükselmis arzusuyla 1950'de emekliye ayrılarak politika hayatına girmistir. 1950 seçimlerinde Çanakkale ve Bolu'dan milletvekıü seçllerek Bayındırlık Bakanlığına getirilmiştir. 1950 sonunda Bakanlıktan, 1956'da da Demokrat Par tiden lstifa ederek politikadan çekilmiş ve kendini tamamen bilimsel çahşmalara vermiştir. cı. 57 EFSANESi DİŞİ BOND 27 Mayıs Ihtilâlinden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından Kurucu Meclis üyeligine seçiimiştir. Bugün llerlemiş yaşına ragmen devrimler, demokrasi ve j"akın tarihimiz üzerindeki çalışmalarını gerek konferans, gerek makale. gerekse kitap şeklınde aralıksız olarak sürdürmektedir. Bu arada Atatürk ilkelerini lncelemek, korumak ve yaymak amacıyla kurulmuş Mustafa Kemal Derneği Büyük Devrim Konseyinin de Başkanı bulunmaktadır. ESERLERt : Çanakkale Sava«ı (1935), Harb Tarihi Meselcleri (1936), Dünya Nereye Gidiyor? (1952), Nereye Gidiyonız? (1956), Demokrasimiz Nereye Gidiyor? (1958), Demokrasiden Diktatörlfite (1960). Bfiyük Türk Zaferi (1%2). Atatürk'ön Askerî Kisiliği (1963), Birinci Clhan Harbinde Türk Harbi (5 cilt) (19641967), Tarih Işığında Devrimleritniz (1970), Balkan Savasi (1971J. Süleyman Kahya yanındakl Koca Tanısa çadırlarda bir eksıkhk olup olmadığını sordu. Altmış çadır yolda dokule döküle kırk dokuza ınmışti. Sakarcalı A!ı evını barkını almış, Dumluda, kıme kımseye bir şey soylemeden, obadan ayrılıp gıtmişti. Koca Ali Anavarzada kaldı. Kepeneklı Mustafa, Ayıdöğen Hıdır, Azapoğiu Hacı, Kurdoğlu Durmus Anavarza yörelerinde Lek Kurtlerınde kaldılar... Salman, Hemite köprusunü geçtikten «onra çoluk çocuk ağlasarak, yollarını çevirip Bahçe ustune gıttiler. Butun bu olanlan Süleyman Kahvaya söylemeye kımsenin dilı varmıyor, gucü yetmiyordu. <tste böyle böyle,» dedi, drrinden içini çe. kerek Süleyman Kahva. «tste böyle böyle, aza. la azala küçüldük Koca Tanış. İki bin çadırdık, bin kaldık. Bin çadırdık bes yüz. bes vür çadır. dık, yüz, yüz çadırdık altmıs. tste simdi de... lste böyle böyle tükenece|iz Gidenlerden birisi geri Kelmedi. Nereye gittiler, ne oldular? Hiç kimseden bir ses soluk çıkmadı bir daha.» «Çıkmadı.» dedi Koca Tanıç. «Böyle böyle, bir ?ün kimse kalmıyacak.» «Kalmıyacak,» dedi Koca Tanıs. «Gün gibi ortada.» «Koca eli, obayı, koea Türkmeni, Törüjü, Aydınlıyı, Honumlnvu. nln «anlı «ünleri böyle rezil gömmek de ardında bir a£ıt yakmadan, ölfimüne bir destan dfizemeden, mezannda saz. lar çslamadan, it öliisü pbi tömmtk de bize kaldı.» «Biz de, bizim elimizde esn veriyor kocs Tfirkmen.» dedi K o n Tanış. «Ne kara giinlere dosnnnuş bizi anamız. Doformaz ola*ılar.» Bir afıt (fibi konnfuyorlardı. Türkmenin anlı sanh jiinlerindf türküler, afıtlar, destanlar vardı. Toylar. düfünler, gele. nekler vardı. Ula semahlar, mençiler vardı. Cç gün üç gece süren cemler vardı. Âsıklar, kavalcılar, destancılar vardı. Her evde masal söyleyen, a|ıt yakan bir yaslı Türkmen anası vardı. Kilim, haiı doknyanlar. keçe döŞenler, kılıç ya. panlar, pirler, ocaklar vardı. Kök boya yapan. lar, gümüR, efer, palan yapanlar .. Ünü trandan Tnrana, ünü Urnmdan Sama nlasmış nstalar vardı. Beyler vardı ki, nlu sanlı kartallara ben. xer. Bir ovays inince valilerin, paşaların karşıcı çıktıgı... Azal» azala, tükene tükene gelmiş bitiver. misti her şey. Söz daha önce biimisti. Türkü, ovnn, destan, a|ıt, Nasrettin Hoca, Koca Yonns, semah, cem daha önce bitmişti. Kırk yıldır can çekisiyordn tekmil Türkmen ma|rıptan masnka kadar. Her sey daha önce bitmişti. «Neye inat ediyonız?» diye «ordu Süleyman Kahya. «Bir ölü var kokmuş, yüz yıllık bir ölü, biz ille de bn kokmnş ölüyü römmeyeceğiz, diyornz.» Koca Tanış: «ölüyü çoktan glmmeye gSmerdik ama Sü. leyman Kahya, ölüyü gömecek bir mezarlık toprak bulamıvoruı da kırk yıldır sırtımızda taşu yonız bn ölüvü,» dedi. «Kırk vıldır.» dedi Süleyman Kahva. lçine bir acı çökmüstü. Acı>la birlikte davanılmaz bir korkuda da içi titriyord». Sarıçam drdikleri hiç tekin bir ver degildi. Buraların adamı sert, adamı aç tözlü, vabanıldı. Hanzi Türkmen obası buraya konmnssa basına onulmaz belâlar almıstı. Gün knşluk olmuş. daha görüniirlerde kimsecikler voktu va îoktu ya.^ Süleyman Kahvayla Koca Tanış çadırların arasında dolasıyorlar. gördükleri Yörüklerle sa. kalasıyorlardı. Sürü asağıdaki kırlıkta üstüste binmis, sözümona vavılıyordu. Süleyman Kah. ya böyle üstüste binip ovada kalmış sürüvü, kepenekli çobanları görünce yüreğinde bir a?ırlık, içinde hiç bir zaman yuyup arıtamıyacatı bir kir durardı. Pavas altından ta burava kadar bu sürüve Çukurovalıların vesil, gdcek olmuş ekinlerini vavdırmıslardı. öçle, öfkeyle. Pava» altından burava kadar bn «ürü bir vaneın gibi, bir talan ordusu gibi ekinleri yiyerek, yok ederek gelmisti. «Koca Tanıs,» dive Inledi Kahva, ««n bizim yaptığımız da iş mi? Geçtiğimiz yerleri, tarlaİarı yarnın yerine çeviriyomz. Çukurovalı bize düşman olmasın da ne yapsın. Fakir fıkaranın, diiskünün, yetimin hakkını kovnn sürülerimize yediriyoruz. Çukurovalı ne yapsın? Bizi, ekin hırsı/larını baslanna taç mı etsinler?» Koca Tanış: «Süleyman Kahya, Süleyman Kahya,» dedi. «Kovunların yayıldıgı. çirdiği ekinler ikiüç misli gür biter. Koyun kutsal bir yaratıktır. T« Âdem babamızdan bu yana. Çukurovalı buno bilmiyor. Cstelik de Aİlahıp jöj ekinini fıize «J^iyorlar.» ^ K «Biz hırsızhyonız.» Koca Tanış kızdı : «Onlar da bize ayaçımızı hasacak bir top. rak parçası bıraksınlar. Biz Çuknrovaya bin yıldır inip çıkıyoruz. Bizim hiç mi hakkımıı yok bu Çukurovada?» «Hiç hakkımız yok, hiç kiımemiz yok «Bu sulara bix ad verdik, bu dağlara, bn yerlere . Çukurovanın her taşı, topraçı, kayası bir Yörük obasının adını taşır. Su Çukurova bizim deÇil miydi? Nerden sahip oldnlar, ne için, nasıl sahip oldular kıslaklanmıza, ne zaman, nereden geldiler? Kimden istediler, kimden aldılar, ne kadar para döktüler, ne kadar koyun verdiler de sahip çıktılar kıslaklanmıza? Biz Çukurovada variken bunlar nerdeydiler?Süleyman Kahya lüldü: «Bizimleydiler. Oğlumuz, kızımız, elimiı obamızdı bunlar. Tükene tükene nereye gittik, ne olduk, dersin? Onlar biziz. Biz bize zulme. diyoruz Çukurovada. Kınını kesen kılıcın ken. disidir. Kınını kesen, aramızdan tezikip giden. lerdir. Beş yıl sonra, bes yıla kalırsak, varırsak köyünün yakınına Sakarcalı Alinin, elinde so. pası iik kovalayan bizi o olacak. Bize ilk vuran o, o olacak.» (Arkan rar) TİFFANY JONES \ HAM DAMLAVArJ B'B IU 4ü Oraya kadar uzanmak eesaretini gösterdiğim ya da böyle bir hevese kapüdığun taktirde, kapmın önünde bir polis arabası ile karşılaşacak, apartımanın holünde de en azından iki polisle burun buruna gelecektim. Emniyet ilgUUeri, bu konudaki ümitlerini yitirmiş, adamlarını oradan çekmişlerdi belki de?.. Fakat tehiike bununla bitmiyordu?... Bitişik daireleri, ko nu komşuyu da dikkate almalıydım. Gerçi, özellikle New York gibi bir şehirde, vatandaşlar bu çeşit meselelere bulaşmama bakımından çok titiz ve son derece çe kimser davranıyorlar, bir olay vukuunda görgü şahidi durumuna düşmemek amacı ile ne lâzrmsa yapıyorlardı. Fakat millete göre ben sıradan bir sanık değildim... Aklma estiği zaman birtakım zavallı kadın lan merhametsizce öldüren bir deliydim .. Gözlerini kan bürümüş bir akıl hastası... Bu şartlar çerçevesinde benî gö rüp tanıyan herkesin bır saniye bile kaybetmeksizin polise ihbar edeceği muhakkaktı. Düşüncelerimin bu noktasında Gwen'in kızkardeşini hatırlamıştım birdenbire .. Yeni eniştesinin adını biliyordu şüphesiz. Hemen telefon rehberine sanlıp ismini aradım, fakat bulamadım. Ya başka bir şehire gitmiş, ya başka biriyle evlenmiş ya da ölmüştü. Bütün bunlar tahminden ibaretti .. Gayret sonucu kendisini arayıp bulmafa muvaffsk olsaydım bile beni kollarını açaraktan hasretle karşılamayacaktı herhalde; Âni bir kararla otelden çıktım. Bir otobüse binerek Onuncu Cad deye kadar gittikten sonra doğu va vöneldim. Tehlikeli davranışlarda bulunHuiumun peklli farkınd«ydım ama, eli kolu bailı vaziyette bek OLUM CIKMAZI Yazan: L BLOCK lemenin de aynı ölçüde tehlıke yaratacağuıa inanıyordum. Bir şeyler yapma konusunda haklı olarak sabırsızlanıyordum Gwen'in kocası belki mâsumdu.. Olup bitenlerle zerre kadar ügisi de olamazdı. Fakat ben buna kesinlikle kanaat getirmek zorundaydım. Kanaat getirmek için de bütün imkânlara başvur mak gerekiyordu. Bu konudaki ilk adımı an. cak adamın ismini öğrenmekle ata bilirdim. Yaşlı kimseler gibi sırtraıı kamburlaştıraraktan yavas yavaş yü rüyordum. Mümkün olduğu kadar boşlukları tercih ediyor, birisiyle karşılaştığım zaman yüzümü duvarlardan yana çeviriyordum. Kavşaklardan birinde bir polis arabasınm benden yana ilerlediğini görünce tüylerim diken diken oldu. Plâkasından ve arabanın iki yanındaki işaretlerden bunun polise ait olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Gizliliğe hiç önem vermeksizin alenen volta vuruyorlardı. Buna mukabil direksiyonda oturanla yanındaki memur nedense sivil giyinmişlerdi. Biraz önce verdiğim kesin ka rara rağmen arabayı görür görmez derhal ca>Tnak ve tersyüzü dönmek zorunluğunu duydum. Kendimi bile bile tehlikeye atıyordum . Daha dikkatli. daha ted birli olmahydım. Hem bizim apartımana ille de ön kapıdan gır mek şart değildi ki . Arka taraftaki yangın merdiveninden de pekâlâ faydalanabilirdim Bu kestirme yolu daha önce ne diye düşünmediğime şimdi kendi kendime hayret ediyordum. Tersyürö dönerek şöyle bir tur attım. Onuncu Caddenin belirli bir ye rine gelince durdum. Bizim apartı manın tam arka hizasına düşen bir noktada olmalıydım şu anda. Kendimce en uygun bulduğum bir binanın kapısmdaki zillerden birini çaldun. Otomatik tıklar tıklamaz kanadı araladım ve gir dim. Bodrum kata doğru seyirterek kalorifer dairesine daldım. Burada, bizim apartımanın arka tarafını gören bır pencere vardı. Kazanla pencere arasına geçerek tokmağı şoyle bir yokladım. Açıl mıyordu. Camı kırmak da işime gelmiyordu Sakıncalı olabilırdi. Şangırtıyı duyanlarm durumdan şüphelenerek aşağı inip etrafı göz den geçirmesi mümkündü. Tam bu aralık kulağıma birta kım sesler geldi... Âşina seslerdi bunlar .. Semt sâkinleri bakımın dan gelenek haline gelen olaylardan biri tekrarlanıyordu .. Bizim buralarda çöp meselesini millet zahmetsizce halletmenin çaresini bulmuştu. Kapıcılar genellikle dalgacıydı . Çöpleri vaktınde almıyorlardı . Kiracılar da tene keleri yukardan aşağıya, avluya boşaltmak mecburiyetınde kalıyordu. Her tenekede de en azından birkaç boş şışe bulunduğu için bunlar avlunun betonunda patlıyor, paramparça oluyordu. Demek istediğim. mahalle halkının kulağı bu çeşit gürültülere ahşıktı . Yadırgama duygusunun zerresine bile kapılmıyordu kimse Ayrıca bir sişenin kırılması ile bir pencere camının kırılması arasındaki farkı sezinleyecek kadar hassas ve dikkatli kiracıların bulunduğuna da ben kendi hesa bıma katiyen ihtimal vermiyordum. (Aıkaa »aı) • • • G GARTH l BBhlf AEty<(XLAB,SU Bİ7.IM PBlNGLE'i ABAflP OUOJ &< ' TENI ENEL OLARAK ordu ve po lıtika ve askerî darbeler konusunu elt alacak bu yazı dizisinde başlıca aşagıdaki bolümlen bulacaksınız: Türk Ordusunun özellikleri, Ordu partilerin âleti olmamahdır, Halka karşı ordu, Çarın sarayına yürüyüş, Ordu ve zabıta kuvveti, Aslanköy olayı, Aşın rejimlerde ordular, Hitler Almanyası, Faşist Italya, Atatürk zamanı ordunun aitın devridır, 12 Mart ve 27 Mayıs, Askerî darbeler ülkesi Lâtin Amenka, Ispanya ıç savaslan, Ordularda yabancı yönetimı, Cumhuriyet Ordusundaki kaynaşmalar, Ma1 reşal Çakmak'ın üzüntüsü, 1947 de Türk Ordusu ihtilâle hazırlanıyor, îhtilâlcı subayların Fahri Belen'le temasları, Selim Sarper'in Moskova'dan dönüşü, Demokrat Parti Iktidarı ve Ordu, Atlantık Paktı, Ankara Orduevinde önemlı bir toplantı, Inönü' yü ziyaret, 1957'den sonra, Dokuz Subay Olayı, 27 Mayıs Ihtilâli üzerine birkaç söz, Yeni Anayasamız, tslâm Âlemi ve Sosyalizm, Atatürk ve Ordu, Orduyu İhtilâle zorlayanlar... AYLÂK MUSA VŞ. UVUŞAAA. OLOUĞIU4Ü YARIN EN BÜYÜK KÖTÜLÜK r Emperyalizme Karşı Türkiye 1922 1924 Yazan: Nasit Hakkı tXUG Belge Yaymlan: 1 15 lıra (Cumhuriyet: 3177)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle