20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 Mayıs 1937 Anadoluda İktısadî hareketler Fransa ile ticarî münasebatımız Fransa ile ticaret münasebatımız şim diye kadar şu üç muahedeye istinad et mekte idi: Ticaret ve seyrüsefain, ricaret modusu ve anlaşması, klering. Bunlardan tıcaret / Q ve seyrüsefain muahedesi 2 9 , 8 1 9 2 tarihinde Ankarada, diğer iki muahed? de 6 ' 8 1935 tarihinde Pariste akdedılmişti. Bu muahedelerin üçü de 13, S/ 1935 tarihinden itibaren mer'iyete gir miş ve mer'iyet müddetleri yirmişer ay oîmuştur. Ve bu muahedelerin üçü df 13/4/1937 tarihinden itibaren mer'iyetten kalkmak üzere feshedilmiştir. Bu muahedelerde esas en ziyade mazharı müsaade millet muamelesi idi. Fakat klerıng muahedesinde bu muameleden istisna e dilecek bir liste de vardı. Şimdi Ankarada Fransız heyeti ile yeni akdedilecek muahedelerin adedini ve ne gibi esaslara istinad edeceğini tabiî bilmiyoruz. Fakdt bu münasebetle Fransa ile ticaret münasebatımıza bir göz gezdirmek her haıde faideden hâli olmıyacaktır. 1936 senesinde Fransaya yaptığımız ıhracat 3,828,000 lira ve Fransadan yaptığımız ithalât ise 2,335,000 lira idi. 1935 te ise ihracatımız 3.043,000 lira ve ithalâtımız 4,184,000 lirayı buldu. Yani Fransa ile ticaretimizde 1936 senesinde lehimize 1,493,000 lira bir fark vardır. 1935 senesinde ise bu fark 1,141,000 lira olarak aleyhimize dönmüştür. 1936 senesinde Fransaya ihrac ettiğimiz başlıca ihrac mallarımız şunlar olmuştur: Yün. kıl ve iplikleri 1,010,000 lira, mcyvalar 952,000 lira, krom 394,000 lira. nebati müstahsalât 212,000 lira, taba bette müstamel nebatat 1 78,000 lira, tutün 176,000 lira, gene 1936 senesi zarfında Fransadan ithal ettiğimiz başîıca mallar şunlar olmuştur: Her nevi çelik ve demir 585,000 lira, makineler 393,000 lira, şibih kaleviler 223,000 lira, kâğıd 1 79,000 lira, pamuk ipliği 100,000 lira. Bu rakamlardan da görüldüğü veçhile Fransa ile aramızdaki ticaretin inkişaf edebilmesi için ihtimaller mevcuddur, bu ihtimaller çok büyüktür. Fakat biz Fransaya meyva, tütün, yün, pamuk, zahire, deri, yumurta, krom ve mahrukat ihra catını artırabiliriz. Çünkü Fransa ayni şeyleri başka memleketlerden çok büyük mikyasta satın almakta ve bu mübayaa Fransaya bizden daha ucuza mal olma maktadır. Buna mukabil Fransa bu memleketlerden bizden daha iyi mallar da satın almamaktadır. Dığer taraftan biz de Fransadan demir ve çelik, makine, kâğıd ve pamukipliği ithalâtını pekâlâ artırabiliriz. Çünkü bizim de bu mallara ihtiyacımız vardır ve biz de bu malları başka yerlerden çok büyük mikyasta »atın a! maktayız. San'at tetkikleri Diyarbekirde Osmanlı eserleri Ispanyanın bir kısmında anarşist bir hükumet İhtilâlciler şimalde ilerlemekte devam ediyorlar. Hükumet tayyareleri Majorka adasını dün tekrar bombardıman ettiler Bir kalem daha kırıldı ati gibi iğneyi, Baki gibi sarac çuvaldızmı kalemle değişerek ölmez şöhret kazanan şairleri miz olduğu gibi kalemi ve kalemden kazandıkları şöhreti bir yana bırakarak hamamcılığa, kazinoculuğa, kitabcılığa girişen, malumluktan meçhullüğe geçen muharrirlerimiz, ediblerimiz, şairlerimiz de vardır. Ben şahsan bunlardan birkaç tanesini tanımakla müte«ssirim. Bir Filibelizade Nizami vardı ki henüz idadi mtktebi sıralarında okurken istikbalin en iyi bir şa« iri olmak isridadını gösteriyor ve o devrin kötü eserlere hiç yer vermiyen mecmua • larında imzasma sahifeler aynlıyordu. Zaruret o yüksek zekâyı zerre zerre eritti ve Nizami, şöhret merdiveninin ilk basamaklarında felce uğrayıp mezara düş* tü. Bir Giresunlu Hamdi tanırdım ki iti kadımca yeni bir Nedim olmak için dog« muştu, bir derviş olarak gene yaşında gürleyip gitti. Şimdi duydum ki aramızda Pepe Agâh diye anılan bir kalem sahibi de Diyarbekirde gözlerini ebediyete aç • • miş, meçhul bir ölü olarak ora hastane • sinin vukuat defterine ismini bırakıp rahmeti rahmana kavuşmuş! Agâh, belki bir edib değildi. Fakat Veysıler, Nergisiler, Feridunlar, Sarhoş Kenanlar dahi dahil olmak üzere Türk edebiyat tarihine girmiş veya anlaşılmadıklan için girememiş bütün edibleri eserlerile tanırdı ve herbiri hakkında mükemmel monografiler kaleme alacak kadar onları hafızasına geçirmişti. Agâh belki bir şair değildi. Fakat üstadlar bir yana dursun, vasat derecedeki Türk şairlerini de herbirinden sekizer, onar parça örnek verecek derecede bellemiş, mukayeseli bir tahlille süzgeçten geçirerek hepsi hakkında kabule lâyık kanaatler edinmişti. Agâh belki muallim değildi. Fakat edebiyatta derin bir bilgi sahibi olduğunu her muallime teslim etrirecek derecede okumuş, incelemeler yapmış ve kendini taniyanlar arasında o suretle tanılmış bir marifetli adamdı. Agâh, öğrenmek için okurdu. O sebeble şöhreti dostlannın dudaklannda yaşa cb. Çok dürüst, çok çalışkan ve çok vazifeşinas bir gazeteciydi. Muhtelif gazetelerde sekreterlik yapmış, bugünün en haysiyetli sekreterlerine meslekî hayatın ilk kademelerinde kendini tanıtıp sevdir mişti. Fakat gazetecilik tarihinden de adını kıskandı ve bir kazino açmak için on beş yirmi yıl evvel Konyaya giderken Behrampaşa camisi son cemaat reıakları Diyarbekirde Hüsrevpaşa camisi, kendisi mukemmel bir Osmanlı tseri olduğu halde mınaresi Selçuk tesıri altında yükselmiştir. Minare kesme taştan tam us • tüvane bir gövdeyi haiz olup şerefesi istılâktitlidir. Kapıdan evvclâ geniş bir avluya gi rilir, avlunun her ıki tarafında ayaklı kemerlerle sıralanmış revaklar gerisinde toloz kubbeli medrese odalarıle çevrelenmiştir. Bu caminin tarihi, vakfiyesi kayidle rine göre ( H . 928) olduğunu söyliyenler varsa da hanla birlikte bu caminin banisi olan Hüsrev Paşanın Van vc Diyarbckir Beylerbeyisi olan Hüsrev Paşa olduğunu zannediyorum ki Üçüncii Mehmed veya Üçüncii Murad ricalin den olup bu söylenen tarihten çok sonraya tesadüf eder, tevsika imkân bulamadığım bu noktayı Diyarbekir münevverlerinin kıymetli tetkikatı halledecektir. Hüsrevpaşa hanı: . * Cami civannda Mardin kapısma gi den yol üstünde oldukça geniş ve muhteşem bir handır, plânı ve stili mükemmel bir Osmanlıdtr. Cephesi maalesef ba <kna edilmiştir. Bu badanalar altında beyaz ve siyah taş tabakalarından ren gin bir cephe mevcud olduğu muhakkaktır. Tarihi caminin tarihine bağlıdır. Melikahmedpaşa camisi: Içeride sağlı sollu ikişer fil ayağı üzerinde yükselen kemerlerle teşekkül et miş sekiz dıhlı bir kaideyo oturmuş tek kubbeli bir binadır. Yanlarda merkezi kısımdan alçak olmak üzere mevki alan mahfil kısımlarile plân müstatilleşmiştir. Bu tarif edilen cami zeminine birkaç kademe ile çıkılır, altında aynca bir bodrum katı vardır ki bu hususiyetile Di yarbekirde yegânedir. Camie hernedense soncemaat yeri yapılmamıştır. Minaresi cepheden takriben beş metro kadar geride ve münferid yapılmıştır. Mahalli san'at telâkkisine göre nefis ve müzeyyen dört köşeli bir kaide üstünde tam üstüvane ve kesme taştan bir gövde ile yükselen bu güzel minare istilâktitli bir şerefeyi haizdir. Kaidesinin tezyinatı şayanı dikkat bir olgunluk gösteriyor. Çini mozaiklarla süslü olarak bir band halinde kaideyi dolaşan rölyef tezyinat, yüksek bir zevk ve meharet mahsulü olmuştur. Caminin mihrabı kâmilen çiniden yapılmıştır, fakat bu mihrabın istilâktitl* rindeki beceriksizlik yukanda söylediğimiz gibi Osmanlı istilâktitlerinin Diyarbekir san'atkârları tarafından lâyıkile % kavranamamış olduğunu gene hatırlat maktadır. Binanm dahilen duvarlarında çepçevre çiniden lâmbriler varmış, fakat bugün yalnız izleri kalmıştır. Mımberi klâsık bir san'at nefisesidir, maalesef harab bir haldedir. Mahallen bunun hüsnü muhafazası çok dikkat edilecek birşeydir. Binanm tarıhini tesbit edemedım, fakat Melık Ahmed Paşa tarihimizde belli bir şahsiyet olduğu için aşağı yukarı yapı senelerini bulmak mümkündür. Behrampaşa camisi: Bu cami Diyarbekirdeki Osmanlı e serlerinin en büyük ve en mühimlerindendir. Dört duvar üstüne tek kubbe ile yükselmiş tiplerin en güzellerindendir. Kapısı mihrab ve mimberi oldukça e hemmiyet verilerek işlenmiştir. Fakat maalesef ben ziyaret ettiğim zaman mihrab ve mimberi göremedim. Zira bu kıymetli bina o vakit silo ittihaz edilmiş, mihrab ve mimber buğdaylar içinde gömülü kalmıştı. Bunların üst kısımlardan görülen uçları yüksek birer san'at eseri olduğunu ifade ediyordu. Bu vaziyetten hükumetimiz haberdar edilerek bina bu tehlikeli vaziyetten kurtulmuştur. Kapısının hususiyetinden ve istilâktit lerinden yukanda bilmünasebe bahset miştim. Kapıdan girilince sağlı sollu mahfüler vardır. Bu mahfillerin üst katını teşkii eden kesme taş döşemenin inşa usulünü dikkate değer buldum: Bu döşemenin eni üç metroya yakın ve kalınlığı da takriben on beş santim kadar olduğu halde bu döşeme yekpare bir betonarme plâka gibi durmaktadır. Üstten bakıhnca muhtelif eb'adda muntazam eşkâlde zemin döşenmiş levhalar halinde görüldüğü gibi aşağıdan tavana bakıldığı zaman da bu taş evhalann yalnız dürzleri, faslı müşterekleri görülmektedir. Haricen alth üstlü düz birer satıhtan ibaret görülen bu döşeme plâkanın içeriden hususî ve gizli demir atkılarla bağlanarak yekdi • ğerine zıvana lâmba edilmiş olduğu anlaşılıyor ki bu mahirane inşa usulünü ts • tanbul abidelerinde göremeyiz.. Caminin alelusul sütunlu, kemerli ve kubbeli bir soncemaat yerile beraber ayrıca ikinci bir sıra sütunlar üzerinde tek satıhlı çatıyı havi bir kısım daha ilâve edilmiştir ki bazı Sinan eserlerinde sonradan soncemaat yerine ilâve edilen bu kısım Behrampaşa camisinde binanm ori jinal aksamındandır diyecek kadar ayni üslub ve ayni işçilik ve ayni malzeme samimiyetini haizdir. Minaresi Melekahmedpaşa minaresi ne benzer. Tarihine gelince kitabesine nazaran ( H . 980) 1572 tarihinde yapılmıştır. Bu tarihe nazaran Edirnedeki Selimiye ile yaşıt sayılabılir. Mlmar: SEDAD ÇETİNTAŞ t Bılbao'dan lngütereye goturulen Ispanyol çocukları vapurda Salamanca 27 (A.A.) Francist kuvvetler, Bılbao'nun müdafaa hattı için son derecede mühim olan San Pedro dağlarını işgal etmişlerdir. ltpanyada bir anarşist hükumet teetaüs etti Perpignan 27 (A.A.) Aragon'da Barbastro mıntakasındaki anarşistlerin liberter bir cumhuriyet ilân ederek hususî mülkiyeti ortadan kaldırmış ve mutedil birçok cumhuriyetçileri öldürmüş olduk ları haber verilmektedir. Intizam ve asayişi temine memur kıtaatın Barbastro'ya varrp varmamış olduk ları malum değildir. Majorka adan tekrar bombardıman edildi Valencia 27 (A.A.) Cumhuriyet çilerin 9 tayyaresi, Palma de Majorka'da demirli bulunan askeri nakliye gemüerini Hazın bv manzara: Ingütereye giden vapurda en küçük multeci 2 aylık bir yavrubombardıman etmişlerdir. Bir vapur batdur ve diğer çocuklar onu güldürmek için ğalıştyorlar miş, birçokları da hasara uğramıştır. Miitareke teklifi karşısında ttalya Roma 27 (A.A.) Salâhiyettar mekafil, ltalyanın Ispanyada bir mütareke yapılması hakkında îngiltere tarafın dan serdedilmiş olan teklif üzerüıe takib edeceği hattı hareketi henüz tespit etmemiş olduğunu beyan etmektedir Ayni mehafıl, Roma hükumetinin Francist kuvvetlerin Bilbao istikametindeki ileri hareketlerini büyük bir dikkatle takib etmekte olduğunu ilâve eylemektedir kara ve gerek denizde kat'iyyen müşkülâta uğramaksızın işlemekte olduğunu kaydetmişrir. 2 Komite, tâli teknik komitenin bilhassa Ispanyada ecnebi muhariblerin çe kilmelerine müteallik bir plânı ihtiva eden raporunu tetkik etmiştir. Komite,, bu raporu: 1 Ecnebi muhariblerin çekilmesi meselesi hakkında ademi müdahale ko mitesinde bir itilâf vücude getirilmesi, Ademi müdahale komitesinde Devlet buğday silolarî umumileşiyor Son günlerde gazeteler bize şu hayırlı haberi verdiler: Hükumet bugün Devlet Demiryollan, Iktısad Vekâleti ve sair makamlann elinde bulunan silolan «Devlet Silolarî» namı altında bir yere toplamak kararını vermiştir. Devlet silolan için hazırlanacak tarife, muhtelif yerlerden Ankaraya giden mütehassıslann teşkil ettikleri bir heyet tarafından hazırlan maktadır. Bu haber memleketimizin hem köy lüsünü ve hem de tüccarını sevindirecek bir haberdir. Şimdiye kadar silolara hemen hemen yalnız Ziraat Bankası mal koyabiliyordu. Diğer tüccar buğdayını silolara koyamıyordu. Bu yüzd«n de buğdaylanmız harice standardize edilmiş Orhan önüne bakta: Hayır müdür bey, dedi, Elâzizde amcam vefat etmiş. Mektub aldım. Bana çok dokundu. Pedenn vefatma bu kadar müteessir olmamıştım. Şimdi ikisinin kederini birden duyuyorum. Sizden bir iki gün izin istemeğe geldim. Başüstüne. Allah sana ömür versin. Git. Bak açık söyleyim, bu sefer mektebe gelişinde geçen seferki gibi çalışmadın. Fakat ayağm mı uğurlu geldi, nedir, kayıd zamanı olmadığı halde mektebe talebe akını var. Hoş, bunlann çoğu, smıf geçmek için mekteblerden bize gelen haylâz talebelerdir. Fakat senin vücudunün mektebin içinde de hüsnü tesiri oldu. Talebe memnun. Bunlar haleti nıhiye meselesidir. Ben pişkin adamım. Senden irgad gibi çalışmak beklemem. Arkadaşlığmdan memnunum. Allah sana uzun ömür versin. Ne zaman gelirsin? Londra 27 (AA.) Dün ademi müdahale komitesinin 21 inci içtimaının sonunda neşredılmiş olan tebliğde bılhassa şöyle denilmektedir: 1 Komite, kontrol sistemînin gerek ve temizlenmiş bir halde gidemiyor, ha ricde daima rağbet ve iyi fiat bulamıyor, rekabet edemiyordu. Şimdi silolarımız bir tek elden yani devlet elinden idare edi lince tabiî tarifeleri ucuzlıyacak ve bu suretle bütün tüccarlara silolardan isti fade imkânlan verilecektir. Silolardan bütün tüccarlara istifade imkânlan verilince harice ihrac ettiğimiz bütün buğ daylar standardize edilmiş ve temizlenmiş bir halde gidecek ve haricde artık bir Türk tipi buğday bulunacaktır. Tabiî bu Türk tipi buğday haricde her zaman daha iyi ve daimî fiatlar bulabilecek ve dığer buğdaylarla kolayhkla rekabet edebilecektir. Türk tipi buğday harice 2 Plânın îspanyada çarpışmakta olan iki taraf cambinden kabul edilmesi, Halinde bu plânı tatbik etmeğe amade olup olmadıklarını süratle komiteye bil dirmeleri ricasile muhtelif alâkadar hü bilinmez nasıl bir meharetle adını da kumetlere tevdi etmeğe harar vermiştir aramızdan alıp götürdü. Onun Hakâriden gelirken Diyarbedaha pahalı tatılınca dahilde de buğday kirde öldüğünü duyunca gözlerim yaşarfiatları yükselecek ve köylü bundan büyük istifackler görecektir. Bütün buğ dı, ağzımdan ihtiyarsız «bir kalem daha daylar silolara girebilmek imkânını bu kınldı» sözü çıktı. Lâkin kınlan sade bit lunca memleketin büyük şehirlerinde ye kalem, sade bir hayat değil, olgun bir nen ekmekler de ayni cinsten ve daha iyi dimağdı. Ben nur içinde muzlim yaşıyan olabilecektir. Diğer taraftan bir elden i o dimağa acıyorum. dare edilen devlet silolan buğday tüc Zavalh Agâh!.. carlarına umumî mağazalar vazifesini de M. TURHAN TAN görebilir. Yani buğdayını silolara koyan H: tüccara kısa vade ve ucuz faizle para da Darphane Damga Pulu matbaasında ikraz edebilir. Velhasıl silolann devlet elile idar« edilmesinden memleketin hem Mustafa Asım Sönmeze: Mektubu ve manzumeyl aldım Candan haricî ve hem de dahilî ticaretinin göret«şekkur ederim ve benl iltifatile sevlndl ceği istifadeler çok büyük olacaktır. ren rıocanızua ellerini öperim. M. TEZEL M. T. T. Çünkü zavalh amcanı hiç tanımıyorum, fakat seni tanıyorum. Yalnız, dostum, hiç tanımadığım o adamı birdenbire sevdim. O taşra münevveri ağzile yazılmış mektubda amcanm söylediği cümle gözümden yaş getirecekti. Gene güzel adammış çok. Sen de bu kadarını ümid etmezdin değil mi? Etmezdim. Amcam hakkındaki fikirlerimden hâlâ utanıyorum. Insan kalbinin yanında nazariyelerimiz nekadar adi kalıyor. Bu güzel kalbi bir sürü kuru fikirler için kırdığıma yanıyorum. Beraber sokağa çıktılar. Orhan amcasma aid bazı hatıralanm ve nihayet miras vaziyetini anlattı. Babası vaktile yanlış hesablara girmiş, ticaretler yapmak istemiş, hep kaybetmiş; amcası daha ihtiyatlı ve eli sıkı adammış. Neticede babası amcasma bütün emlâkini ve hisselerini devretmeğe mecbur olmuş, gene de borclu kalmış ve zaruret içinde ölmüş. Amcasının emlâki Mahmudpaşada iki han, Çarşı içinde bir sıraya beş dükkân, Fatihte ve Cibalide arsalar, bir hamam ve Elâzizde arazi... Orhan bunlan dili dolaşarak anlatıyordu: Ben bu işlerin hesabını bilmem. Babamla amcam arasındaki müzakereleri yüzlerce defa dinlediğim halde esaslarına aklım ermedi. Hatınmda yalnız birkaç kelime kalmış: «Vefaen ferağ, tapu kay Cumhuriyetin edebî tefrikası: 86 B i Z İNSANLAR Yazan: Feyami Safa «O benim evlâdımdır, ne yap sa benim kalbim affeder. Sıkıntıda bulunmasını istemem. Tez kendisi ne yardım edelim.» demişse de has talığı ağırlaştığından ve biz ailece telâş içinde hekim hoca peşinde koşmaktan arzusu yerine getirilememişti. Emri hak vaki olunca tarafınıza telgrafla bildirilmişse de sizi bulmak mümkün olamamıştır. fnşallah bu mektub destinize vâsıl olduğu takdirde tez bize ihban keyfiyetle Elâzize gelip gelemiyeceğinizin beyanı rica olunur. Zira miras davası ve tereke için de burada vücudünüze lüzum olup gelemediğiniz takdirde bir vekâletname göndermeniz için avukatlarla görüşmenizi de aynca rica ederim. Merhumun benden ve sizden gayri varisi bulunmadığından herhalde bu mühim mesele için Elâzize geleceğinizi ümidle hemen Cenabıhakkın bizlere büyük sabırlar ihsan edip merhumun kabrini cennet eylemesi duasile gözlerim yaşararak gözlerinizden bus eylerim Necati Bey evlâdım. Yengeniz Naciye» Orhan mektubu okuduktan sonra pencerenin yanındaki eski koltuğa oturdu, dirseklerini dizlerinin üstüne koydu ve başını avuclannın içine aldı. Birdenbire gözlerinden yaş boşanmıştı. Kendini bı raktı. Sarsıla sarsıla ağlıyordu. Babası öldüğü zaman bile bu kederi duymamıştı Fakat amcasma aid hatıralan içine baba hasreti ve sevgisi de karışıyordu. İkisi de mefluc ölen bu adamlan düşünürken bazan hangisinin matemini duyduğunu anlıyamaz bir hale geldi. Hele onlara karşı kendi şiddetini anlıyamıyordu Ayağa kalktı, gözlerini kuruladı ve ikinci ders zili çalmadan evvel müdürün odasına gitti. Salâhaddin Bey onu gülümsiyerek karşılamıştı; fakat yüzüne biraz dikkatli bakınca kaşlarını çattı ve başını birdenbire ileri doğru uzatarak: Hayrola be birader? dedi, nen var> Akrabandan biri mi inrihar etmiş, nedir, gazeteler yazmış, bana birşey söylemediler. Köprüye çıktığı zaman saat on bire geliyordu. Necatiyi evde bulacağmı tah min etti ve tramvaya bindi. Mektebden ayrıldığı andanberi, içini dolduran bulutlarin arkasında, hafif bir şuur çatlağı buldukça dışan vuran sevinc aydmlıklan vardı. Mektebden kurtulduğuna mı, Necatiyi görerek onunla Vedia ve amcasmın vefatı meselelerini konuşacağma mı, yoksa, işin doğrusu, kendisine oldukça büyük bir servet bırakan amcasının mirasına mı seviniyordu? Nefsini kontrol etti. Vapurda birkaç defa bu mirasm hesabını düşünmüştü, fakat matemi ortasında horthyan açgözlülüğünden utanarak yekunlan zihninde darmadağın etmişti. Bilmek istiyor ve istemiyordu. Sarih bir yekun çekmediği halde, kendi kendine birkaç kere: «Şimdi en aşağı otuz, kırk bin liralık bir adamım.» dedi. Sevinmekte bu vahşi isticaline sebeb olduğu için sefalet günlerine Bugün çarşamba. Cuma akşamma. ilk defa lânet ediyordu. Nefsini iyice Cumartesiye kadar sana izin. Hay yoklayınca kederinin de, sevincinin de nöbet nöbet içine yaptıklan baskında birdi, güle güle. birlerine müsavi kuvvette olduklannı anOrhan mektebden çıkrp iskeleye doğru ladı. yürürken nereye gideceğini bilmiyordu. Istanbulda Necatiden başka gideceği yer Necati evde idi ve Orhan ona kapmın yoktu. Yalıda Vediayı ziyaret etmeği de önündeki taşlıkta vaziyeti ve haleti ruhiyedüşündü. îki cazibe arasında tereddüd sini anlattı. ediyordu. Necati gülümsüyordu: tstanbula inmeğe karar verdi ve vapu Sen işe bak ki, dedi, bende bu hâra bindi. dise kederden ziyade sevinc uyandırdı. di, senedat, hissei şayia, mülk.» Amcam «milk» derdi; babam fesahat meraklısı olduğu için amcamın yanlışını açıkça tashih etmekten çekinerek, yalnız, yüksek ve biraz kızgın bir sesle: «mülk» diye tekrar ederdi. Fakat buna mukabil «arsa» ya «arse» diyişi vardı ki bu da benim siniri* me dokunurdu. Neyse... Geçmiş günler... Milk veya mülk, arse veya arsa, insan ölüyor. Orhan birdenbire kendi hastalığını hatırladı. Yengesinin mektubunu okuduğu andanberi bunu bir kere bile düşünmemişti. Göğsünde matemine rağmen şiradi hiçbir sıkmtı yoktu. Ağlamak mı onu açtı? Miras ümidleri mi yaradı? Anlamıyordu. Hastalığmdan da Necatiye bah setti. Arkadaşı ehemmiyet vermedi: Bunlar kalb değil, irade hastalıklarıdır, dedi. Çarpan kalbimiz değil, bütün maneviyetimizdir. Bana öyle geliyor ki uzviyetimiz değil, irademiz yıkıldığı zaman ölüriiz. Bak neden ve bak nasıl: însan hergün bir ölüm tehlikesi geçirir. Açık kalmış bir pencereden ölüm bir zatürrie halinde girer; yıkık bir duvarın kenarında ölüm başa düşecek bir taş hacmine ve azırhğına bürünür; kalabalık caddede karşı dan karşıya geçerken her tramvay ve otomobil ölüme sürükler. iArkası var)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle