29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 Mayıs 1937 CUMHURÎYET Bu akşam Musahib Zade gecesi var Yazık ki, bir gecenin karanlıgında başlıyan bu anış, birkaç saatin içinde eriyerek gene uzun ve nankör bir gecenin derinliğinde unutulup gidecek Şehremini Halkevi, bu akşam bir (Musahibzade Celâl gecesi) yapıyor. Demek ki, sahnemize on sekiz aded yüzde yüz yerli ve yüzde yüz muvaffak eser veren üstadı da nihayet hatırlıyanlar bulunmuş. Ve demek ki, bu gece, yalnız bu gece vc yalnız bir gece onun için çok güzel sözler söylenecek, ve onun için alkış tu tulacak... Sonra, bir gecenin karanlığında başlıyan bu anış, birkaç saatin içinde eriyerek gene bir uzun, sonsuz ve nankör gecenin derinliğinde unutulup gidecek. Fakat yetmiş yılm soldurduğu yüzüne, bir türlü yüreğine serpilemiyen su gibi kınşıksız ve ak, dökülen saçları ve yorgun gözlerile, şimdi karşımdaki o, hiç te böyle düşünmüyor. « Derin bir minnet ve şükran... diyor, bir faninin böyle sağlığında okşan ması, maddî hiçbir şeyle ölçülemiyecek kadar büyük bir saadettir. Ne tavsiye ile, ne iltimasla, ne rica ile.. Hayır, Mademki bunların hiçbirile değil de, sırf ruhlanndan kopup gelen Kir sevgi ile amyorlar beni...» Ve susuyor. Herşeyi hoş gören, bedbıniik nedir bilmiyen Musahibzadeye, eserlerinin kaç defa sahneye konduğunu soruyorum. « Benim bildiğim, yani usulile, bellibaşlı heyetler tarafından sahneye konuluşlar sekiz yüze yaklaşır. Fakat zanne diyorum ki yirmi beş senedir Anadolunun her tarafında hatta îstanbulun köşe bu cağında haberim olmadan oynıyanlar bunun üç dört mislini aşar.» Küçük bir hesab yaparsanız, hiç de ğilse yarım milyon insana düşünce, neşe ve kahkaha dağıtan bir insan karşısmda olduğunuzu anlarsmız. Ve on sekiz eserinin üstünde, yetmiş yaşında olsun bir geniş oh çekerek bir parça huzura kavuşmağı haketmiş bu sahne üstadının, bugün, sanki eserlerinin yükü altında eziliyormuş gıbi çöküş ve kırılışına acıyamazsınız.. Acıyamazsınız, çünkü, onun, yüz binlerle insana bir neşe kaynağı olan ruhu, nedense, nasılsa hâlâ gene, hâlâ dinç, ve garibdir, hâlâ herşeyi hoş gören, herşeyi affeden gölgesiz bir berraklık içindedir. Nasıl yazarsınız? Ben Avrupa kanavası üzerine iş lemeği bir türlü beceremiyorum. Bütün malzemem, kendim gibi yerlidir. Ve zannediyorum ki tiyatro eserinin de yerlisini vermek, gücü yeten için bir vazife, bir borcdur. Nasıl mı yazanm; isterseniz, size bir misal söyliyeyim: Macun Hokkası piyesimde hani bir aktar vardır. Istanbulun kenar mahallerinden birindeki bu aktarı ben bulmuş, evvelâ akşamlan uğrıyarak karabiber, zencefilden başhyarak hergün öteberi almak suretile adamcağızla ah bab olmuştum. Bu ahbablık kafamda yer eder, sonra başlarım onları konuşturma ğa, böylece nihayet sahnede de dıle ge lirler.. Böyle dile getirmeği tasarlayıp ta henüz muvaffak olamadığınız tipler varmıdır? Elbette.. Nihayet hatırlanan san'atkâr lurk bınıcılerının muvaffakiyetleri Ekip müsabakasmda beşinciligi kazandık IBastarafı 1 inci sahifese] Irak Nazırı mühim beyanatta bulundu «Atatürk gibi bir başa malik olan Türklere gıpta ediyoruz» IBaştarafı 1 inct sııhljedei Ermenicede Fuzuli en dün Hurrem Sultan tefrikasında Fuzuliyi anarken arka daşım Abidin Daver de kendi sütununda, onun hayatını ermenice yaz mış olan Terzibaşyanın eseri hakkında isabetli mülâhazalar yürütüyordu. Büyük şairimizi edebiyat tarihile uğraşan her Türkten çok daha iyi ve çok daha etraflı surette tahlil eden bu ermenice eserden ilk bahseden benim. Beş yıl önce bir fıkra yazarak Terzibaşyanın himmetini takdir ve eserinin türkceye tercüme ettirilmesini Kültür Bakanhğından rica etmiştim. Fakat görüyorum ki Fuzuli hakkında ermenice yazılan eser, onunla alâkalanan bir kısım meslektaşlarca iyi anlaşılmamıştır. Bugün de o noktaya temas etmek isterim. Benim bildiğime göre (Fuzuli) den bahseden eserlerin bellibaşlıları şunlar dır: Gülşeni Şüara. Bu kitabı Bağdadlı Ahdî yazmıştır ve muharrir Fuzulile hemşehirdir ve çağdaştır. Sonra Kafzade Faizî, Riyazî, Hasan Çelebi, Aşık Çelebi tezkireleri. Kâtib Çelebi de, büyük şairin eserleri dolayısile Keşfizzununuda merhumdan birkaç kere bahsedeer. Şah Tahmasbın kardeşi olup Fuzuli hayatta ve Kanunî Süleyman Bağdaddayken Osmanlı devletine iltica etmiş olan Safevî prensi Sam Mirzanın yazdığı tezkire ile Sadıkî adh birinin çağatayca kaleme aldığı Tezkiretüşşüarada dahi Fuzuliye aid malumat vardır. Ahlâkı Alâi sahibi, Fuzuliyi yalnız mezheb bakımından dile alıp rafızilikle itham etmek gafletini göstermiştir. Frenklerden Hammer, Fuzuli ile Gül ve Bülbül adh manzume sahibi Kara Fazlıyı birbirine karıştırmış, bu yanlışlığa Dictionnaire des ecrıvains et des litteratures adh bir lügatçe sahibi Frederic Loliee de kapılmıştır. Fakat Mister Kip gerek Osmanlı Edebiyatı Tarihi adh ese rinde, gerek o edebiyata dair îngihz Ansiklopedisine yazdığı makalede Fuzuliye uzunca bir yer vermiştir. Eski şairlerden Nabi ile Nedim Fuzuliye alâka göster mişlerdir, Ziya Paşa ona Harabatta dört beyit tahsis etmiştir. Namık Kemal bir mektubunda onu yadediyor, Ricaizade küçük bir eserinde kısa bir tarifini yapı yor, Ebüzziya Nümunei Edebiyatta uzun bir biyografisini veriyor, muallim Naci Esamide on, on beş satırla merhumu anlatıyor, Şemseddin Sami ayni yolda davranıyor, Abdülhak Hâmid, kendisine «Şairiazam» diyor, Tevfık Fıkret bir manzume ile merhumu yükseltiyor. Bütün bunlar, Fuzuliye aid bu yazı lar toplanırsa yirmi büyük sahife ya tutar, ya tutmaz. Nıtektm Köprülü Fuadın Fuzuli Külliyatına yazdığı alimane mu kaddeme yirmi sahifeyi geçmez, Süley man Nazifin Fuzuli adh eseri de zevaidi bir yana bırakılırsa ayni hacmi tecavüz etmez. İbrahim Aşkı adh bir zatın gene Fuzuli adını taşıyan eseri dahi o hacimdedir. Şu halde Terzibaşyan, koca üç cildi neyle doldurdu? Fuzuliye aid ne gibi bilinmemiş vesıkalar buldu?.. Merhumun doğduğu ve öldüğü yer bile mevsuk surette tesbit olunamıyor. Evi yok, mezan yak, nesillere inrikal etmiş mektubları yok, resmi yok. Yalnız eserleri var: Türkçe, farsça, arabca divan, Bengü Bude, Leylâ ve Mecnun, Hadikatüssuada, Sıhhat ve Maraz (ruhname), Muhaverei Rindü Zahid, Sakiname, Hadisi Erbain tercümesi, Şahü Geda, Enisülkalb, Risalei Sema. Terzibaşyan işte bütün bu eserleri ki tabma geçirmiş, tercüme, şerh ve tahlil etmiş, sonra da şairi garb şairlerinden bazılarile ve meselâ Dante ile mukayese eylemiştir. Yoksa eldeki vesikalara göre Fuzulinin hayatı, bin Terzibaşyan çıksa, ciltler dolduramaz. Çünkü o hayat, baştanbaşa tarümar ve tarih bakımından bir avuç gubardı. Bununla beraber Terzibaşyanın ese rinden istifade etmek gerektir. en iyi mevkilerini ellerinde tutan milletlerin hemen peşinde mevki almak çok büyük bir muvaffakiyettir. Bu muvaffa kiyetin ehemmiyetini tebarüz ettirmek için ayni müsabakalara iştirak eden A merika, Avusturya ve îsviçre gibi büyük atçı milletlerin hiçbir derece alamamış olduklannı kaydetmek kâfidir. Turk sahnesine 18 eser veren iistad Musahibzade Celâl, çalıgtrken Bunların en mühimi? Meselâ Kösemin son oğlu Deli îbrahim zamanında, halkm haraca kesilişine taahmmül edemiyen Galata Kadısı Mehmed Efendi.. Bu zat içine bir aba ile külâh koyduğu bohçası koltuğunda, Sadrıazama giderek, Hünkârı görmek ve o na bu zulme nihayet vermesini söylemek istedığini bağınr ve «padişah beni sürerse işte külâhımla abam yanımdadır. Öldürürse kellem de hazırdır...) der. Da vudpaşa köşkünde bulunan Hünkâr keyfıyetten haberdar olunca gazaba gelir ve kadıyı çırılçıplak soydurarak vücudüne ustura çektirmek suretile ışkenceler yap tırarak öldürtür... Düşünün bir kere, zengin, ve istikbali parlak bir kazaskerdi bu adam. Fakat memleketinin sürüklendiği uçurumu gö rünce bir başına ortaya atılmıştı. Bundan güzel mevzu mu olur?. Ancak, bu benim yazabüeceğim mevzulardan da değil galiba. Çünkü meşrebim acıklı şeylere mü tebammil değil. En feci şeyler dokunurken işin içinden mutlaka bir tuhafhk çıkarıyorum. Bu tuhaflıklara kendiniz de güler misiniz? Bilhassa onları yazarken, kendimi tutamıyarak, yapyalnız kahkahayı salı verdiğim çok olur. Bugünkü hayatın içinden mevzu seçmeniz lâzım gelse, hangi tipleri ayı rırdınız? Eli çenesinde, uzun uzun gülerek an latıyor: Bugünkü îstanbulda ekseriyete muhalif vazı ve tavurlar az değildir. Meselâ, mubarek adam şapka giymiyor, kas ket geçiriyor başına amma, onu da ters konduruyor. Ensekökünden fırlamış bir viziyerle dolaşan bu babacan gülünc bir tıp değildir de nedir? Yenicami kemerinin altındaki o daracık kaldırım üzerinde durarak çeneçalanlara ne buyurulur. Müsaade eder misi niz, diye yanaşırsımz, ters ters; geç! der de gene yerinden kıpırdamaz. Sonra manav dükkânlarındaki mostrahk elmalar gibi boyanmış geçkin bayan lar... Bunlar (bana bak, beni beğen, beni sev...) diye yalvaran mahluklardır. rum. Ben ve arkadaşlanm burada, yeni Türkiyenin hayatının her safhasında katettiği büyük hatveleri yakından tetkik ederek memleketimiz için faydalı dersler alıyoruz. îstikbalin ufukları, Türkiye iie Irakın müşterek mesaisi için çok büyük fırTürk binicileri 3 mayısta Parise git satlar saklamaktadır. Şark misakı ve Suriye mek ve orada müsabakalara iştirak et Günün birinde Suriyenin de şark mimek üzere Romadan aynlacaklardır. sakına girip girmiyeceğini soruyorsunuz. Suriyenin şark misakına girmesini bütün Bir kadının bu hale gelişi hem acı, hem kalbimle ümid ederim. Müstakil bir Surikahkaha verir. yenin bu misaka inzimam etmesini, biz, Daha sonra da iki dirhem bir çekirdek, Iraklılar, herhalde çok temenni ederiz. çıtır pıtır, favurili bir delikanlı tasavvur Ancak bu sahada yalnızca hüküm vereedin. Karşınıza çıkar: «înkılâb Müzesi meyiz, zira şark misakına dahil diğer nerededir?» diye sorar. «Beyazıdda..» devletlerin muvafakati de şarttır. dersiniz. «Ha şu, yanan Adliyenin ya Türkiyeye gelirken Şamda iki gün nında değil mi?» «Yok canım orası A kaldım. Vatansever Suriyelilerîn Türk yasofya..» Delikanhm bayağı sinirlenir: milletine olan samimî hürmetlerinden hiç «Aman efendim, Ayasofyanm karşısın şüphem yoktur. Hatay meselesi halledilda değil midir Beyazıd..» «Hayır efen dikten sonra, Türkiye ile Suriye arasındim, Ayasofyanın karşısındaki Sultan daki münasebatın çok samimî olacağım ahmeddır...» dersiniz amma, onun gazab kaviyyen ümid ederim. Esasen Suriyelidolu bakışlarından bir suçlu gibi korkarlerin menfaati bunu icab ettirir. Şunu da sınız da. Bu delikanlı Holivud haberle ilâve etmek isterim ki, Ankarada Suriyerini günü gününe takib eder. Fakat yiğit lilere karşı gerek Başvekil, gerek Haricisüvarilerimizin Avrupadaki zaferlerinden ye Vekili, gerek diğer zevatı muhtereme bihaberdir bahtsız.. teveccühten başka birşey hissetmiyorlar. Tip.. Tip, şöyle etrafımıza biraz dik Suriyelilcrin bir gün, Türk hükumetinin katlice baksak neler var neler.... bu teveccühünden istifade edeceklerine Bütün eserleriniz içinde, en çok hiç şüphem yoktur ve bu, çok yakın zahoşunuza giden, hangisinin, hangi parça manda olacaktır. sıdır? Irakla komsulart Şöyle bir parçacık düşünüyor: Irakla diğer komşulan arasındaki mü Kavuk devrildide, saltanat devrinasebat dostanedir. İngiltere ile de çok ni, dahilî haricî bütün tiplerile toplayıp, samimî vc dostane münasebatımız ve şasahneye koyduğumu zannediyorum. Buyanı memnuniyet alâkamız mevcuddur. rada Revnaki Efendi ile Hayret Paşa aÜmid ederim ki Irakın samimî dostu rasında bir konuşma vardır: Hayret Paolan Iranlılar ile de, birkaç senedenberi şa, başını cellâd satırından kurtardığını muallâkta kalmış hudud ihtilâflan ya anlayınca: «Beni kim kurtardı?» diye kın bir zamanda hallolunarak, iki memhaykınr. leket arasında bir anlaşma imzalanır. Revnaki Efendi de: «Bir san'at esc Suriye komiserinin ziyaretleri ri!» cevabını verir. Suriye fevkalâde komiseri Kont de Çünkü Revnaki Efendi, elinde buluMartel'in Bağdadı ziyareti münasebetile nan babadan kalma bir san'at eserine ecnebi gazetelerde gazı haberler çıkmıştı. göz koymuş olan Silâhtarağasına, Hay Halbuki, Irakın garb memleketlerile yeni ret Paşayı kurtarmak için, bu eseri hedibir ittifak akdetmesinin mevzuubahs bile ye etmiştir. İşte benim en çok hoşuma giolmadığını kat'iyetle bahsederim.» den passaj budur. Kıymetli misafirimiz Filistini Arablar Tiyatrodan başka şey meselâ, ro la Museviler arasında taksim eden projeman, hikâye yazmadmız mı? den bahsederek: Meşrutiyet devrinde Mehmed Rauf, Süs mecmuasını çıkarırken benden de bir roman istemişti. İşte o zaman (Sinan Çelebi) diye bir romana başlamıştım. Fakat başörtüsüz Türk kadınlarmm resimlerini koydu diye bu mecmua kapanmca bizim roman da yanda kaldı. Kısmet o lursa, ileride bu romanı bitirmek isterim. Kısmet olursa vereceğiniz başka piyesler? Hazırda (Selma) var. Evet, Musahibzade, yetmiş yaşında dır, fakat hâlâ veriyor. Ve gözünün nuruna kadar, bütün bir ömrün birikmiş herşeyini, bir kuru alkışa, bir tatlı söze.. O kadar aza, o kadarcık aza veriyor ki... « Filistinin Yahudilerle Arablar arasında ikiye parçalanacağmı zannetmediğim gibi ümid de etmem.» Abideye çelenk Muhterem misafirimiz, dün sabah saat 1 1 de Taksime giderek Cumhuriyet abidesıne bir çelenk koymuştur. Ekselâns Naci Asil öğle yemeğini Perapalas otelinde yemiş ve öğleden sonra otomobille şehirde bir gezinti yaparak îstanbul Valisini makamında ziyaret etmiştir. Dost Nazır Akşamüzeri de refakatlerinde Irak elçisi Naci Şevket olduğu halde otomobille Büyükdereye kadar gidip gelmişlerdir. Irakla mahsul petrol mübadelesi Irak Hariciye Veziri Naci Asilin memleketimizde bulunmasından bilistifade memleketimizin petrol ihtiyacı hakkında bazı kararlar tesbit edildiği söyleni yor. Bu arada bazı mahsulâtımızla petrol mübadelesi kararlaşmıştır. Bir Fransız gazetesinin miitaleaları («La Republique» Paris, 23/4/ 937) Bir Irak nazınnın Suriyeyi ziyaretine sebeb nedir? Şam 22 nisan Ankaraya gitmekete olan Irak Hariciye Nazın doktor Naci Asil, Irakla Suriye arasında bir komşu luk anlaşması için Şamda tevakkuf et miştir. Sempati tezahürlerile karşılanmış olan Irak nazın, Suriye hükumetinin misafiri olacaktır. Nazır, kendi şerefine Başvekil tarafından verilecek olan bir yemekte ve Suriye Hariciye Nazın tarafından verilecek bir ziyafette hazır bu lunacaktır. Bu ziyaretin manasım anlıyamıyoruz. Suriye karışık bir vaziyette bulunuyor. M. Vienot'nun yapmış olduğu anlaşma Suriyeyi sukutu hayallere garketmiştir. Suriye, Sancak statüsünü ve evvelce de söylemiş olduğumuz veçhile Türkiye tarafından bize karşı alınan vaziyet do layısile faydasız olan Vienot konsesyonlarını tasdik etmemiştir. Bu vaziyette, îngiliz nüfuzunun son parçalarına karşı yapılan bir isyan hareketinden doğmuş o lan Bağdad hükumetinin bir nazınnın Suriyeye yapmakta olduğu bu ziyaret münasıb düşer mi? Şama Bağdadın misal olması mı isteniliyor?» îtalyan Prensesinin şehrimizde gezintileri Şehremini Halkevinden: 1 Yapılacak Musahibzade gecesi için davetiye kalmamıştır. Binaenaleyh beyhude yere müracaat edilmemesi, 2 Gece saat 24 te Topkapıdan tramvay temin edılmiştir. Ayrıca Beşiktaş ve Harbiye tramvayları da saat 12,30 da hareket edeceklerdir. KANDEMtR Musahibzade Celâl gecesi için Prensesin dunku gezintilerinde ahnmii iki resmi Kız kardeşi Bulgar Kraliçesini ziyaret ettikten sonra şehrimize gelen İtalyan Kralının küçük kızı Prenses Marie de Savoie hususî surette gezintilerine devam ederek dün öğleden sonra otomobille Boğazda bir tenezzüh yapmışhr. Prenses bu sabah îtalyan posta vapurile Atinaya gidecektir. ettik. Başımı zabite doğru çevirdim. Baktım, hâlâ gözleri benim üstümde. Yanındaki kadın da suratını buruşturmuş. O zaman anladım ki bana kızıyorlar. E, ne olmuş? Güleriz a... Acaba kendile rine mi sandılar? Ben de herife bakmıya başladım. Birdenbire ayağa kalktı ve benim yanıma geldı. Benden daha kısa boylu, zayıf, iki şamarlık canı olan bir adamdı. Kuvvetine değil de, vaziyetine KÜvenivor, tabiî... Ayağıma basacak kadar geldi, önümde durdu. Uşağına sorar gibi: « Siz Türk müsünüz? dedi. Hemen doğruldum: « Evet! dedim. « Yüksek sesle ne gülüyorsunuz? Burada bir kadın olduğunu unutuyor musunuz? « Ben o kadına gülmüyorum, arkadaşımla konuşuyorum. Bunun üzerine ukalâ ne dese beğenir siniz? « Barbarlann ve mağlublann gül meğe hakkı yoktur. Bu sözü duyunca kan beynime sıçradı. Kararımı vermiştim. Fakat burnumun üs tünde gözlük dedikleri bir belâ var. Yüzüm ne hale gelmiş, bilmiyorum. Yavaşça gözlüğü çıkardım. Zabit sordu: « Gözlüğünüzu neden çıkardınız? Hemen ayağa kalkarak cevab verdim: « Senin gibi küstahlan görmemek için. Herif derhal sağ elini yüzüme doğru salladı ve parmakları burnumun ucunu sıyınp geçti. Ben hemen sol elimin dört parmağını onun yakasmdan içeriye bir daldırdım, mosmor kesilen kafasını ken dime doğru iki üç kere çekerek sarstım, ne olduğunu bilemedi, sersemledi, ondan sonra gerildim, gerildim, yaradana sığı narak, olanca kuvvetimle suratına bir to kat aşkettim, arkasmdan bir daha, bir tane daha... Zabitin suratı çüriik ayvaya dönmüş, bizim arkadaş telâş etmiş, araya girmek istiyordu, dirseğimle onu kaka rak zabitin kafasına yumruk vurmağa başladım. îlkönce haykırıyordu. Sonra boğuk sesler çıkarmağa başladı. Gebere cek sandım, bıraktım. Tren Sirkeci ganna giriyormuş. Herif pencereye koştu, ba ğırdı. Bir sürü Fransız vagona üşüştü. Çalyaka beni de, arkadaşı da gardaki îtilâf karakoluna tıktılar. «Eh, dedim, gittik gürültüye...» Fakat zerre kadar pişman olmadım. Yahu... însana ne geliyor, biliyor musunuz? Guya bütün milletimin intikamını almışım; guya Adanayı ben tahliye ettirmişim; guya Boğazdaki gemileri batırmışım... {Arkast var) Cumhuriyetin edebî tefrikası: 63 BİZ \ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Müdür Orhanı aramış olduğu için mektebe beraber gitmeği kararlaştırdılar. Necati biraz hayretle: Müdür bana hiç bahsetmedi, dedi. Sonra, biraz düşündükten sonra ilâve etti: Galiba seninle beraber olduğumuzu bilmiyor. Vapurda mektebin terbiyei bedeniye muallimine tesadüf ettiler. Elinde bir gazete vardı: Harekât durgun, dedi, fakat bu vaziyette zaman düşmanın aleyhinedir. Anadoluda tutunamaz. İspanyada Napolyon orduları bile bannamadı. Pantolonunun dizkapağını, üstünde bir leke varmış gibi fiskelemek âdetiydi; bu hareketi fazla tekrarlıyarak dedi ki: Bize îstanbulda fazla durmak yaraşmaz amma ne yaparsın emir kuluyuz. Burada da benim heriflerle bir gün başım belâya girecek diye korkuyorum. Size anlatmadım, değil mi, Necati Bey? Mektebde arkadaşlar biliyorlar. Geçen pazartesi günü benim başımdan bir vak'a Orhan Necatiye Samiye Hanımın daveti hakkında da fikrini soruyor, cumartesi akşamı veya pazar günü oraya git mek arasjndaki fark için ne düşündüğünü anlamak istiyordu. Necati dudağını büktü: O meclisin içine girmek, neden mes'uliyetine iştirak etmek olsun? Bilâkis yabancılara karşı fikirlerini müdafaa veya telkin fırsatını bulmuş olursun. Fakat bana fransızca konuşmak ta biraz güç geliyor. Biliyorsun ki benim hocam kitabdır. Ehemmiyeti yok; ehemmiyet ver mezsen daha iyi konuşursun. Orhanda cujpartesi akşamı yalıya gitmek tereddüdü azalıyordu. Gözleri daldı: Bir taş... uereden nereye... diye mırıldandı. Necati yalıya cumartesi akşamı gitmesini bir daha tavsiye etti. Cuma günü bir tereddüd daha geçiren Orhana ayni fıkri tekrar etmişti. Ertesi gün Necatinin Boğaziçinde dersi vardı. geçti. Az daha katil olüyordum. Bir Fransız zabitini vuracaktım. Gene partolonunun dizkapağını fiskeliyerek doğruldu ve anlattı: Efendim, Makriköyünde bizim babadan kalma köhne bir ev vardır. Pazartesi günü aylığını almıya gittim. Dönerken trende bir arkadaşa rasladım. Gümrük muhasebesinde memurdur. Sessiz bir arkadaş. Mesele orada değil. Birinci mevkideyiz. Kompartımanlar malum. Hani şöyle bölme bölme. Biz bir bölme içinde arkadaşla beraberiz. Yanımızdaki böl mede de bir Fransız zabiti yanında bir kadınla oturuyor. Benim de gözümde gayet hafif bir miyopluk başlamış. Tashih etmek için doktor bir gözlük verdi. Fa kat kullanmıyorum, çok uzaklara bak mak lâzım gelirse gözüme takıyorum. Arkadaş bana çayırda arkaüstü yatarak nallannı havaya dikmiş bir eşek gösterdi. Gözlüğümü taktım. Gülüşmeğe başladık. Çocuğun komikliği üstünde idi. Eşeklere dair hikâyeler anlatıyordu. Epey gülüş tük. Ben ilkönce farkında olmadım. Son ra gözüm ilişince bir de ne göreyimî Fransız zabiti bana ters ters bakıyor. Ha.. Komparümanda da bizden başka kimse yok. «Allah Allah! dedim kendi ken dime, herif neye hırslandı acaba?» Hâlâ bana kızdığına emin değildim. Bir aralık onu unuttum. Gene gülüşmeğe devam M. TURHAN TAN H: Çanakkaleden H. G. imzasile mektub yollıyan okuyucuya: Paskalyanın mart içinde giren arabî ayının onbeşinden sonra gelen çarşambadan sonraki pazara tesadul etmesi, zannetmem ki daima mümkün olsun. Meselâ 1911 yüı paskalyası cemaziyelevvelin ikinci gününe rasgelmiştir. Deme'i ki hesab yanlıştır. M. T. T. Otomobil çarpması Sirkeci Arabavapuru iskelesi hamallarından Resul, dün öğle üzeri Ankara caddesinden geçerken kendisine şoför Yorginin idaresindeki 2056 numaralı otomobil çarpmıştır. Bu çarpmada hamalın ayağı kırılmış ve yere düşerek feryada başlamıştır. Şoför de derhal kaçmıştır. Yakalan ması için bütün merkezlere emır veril » miştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle